RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH`IN ADIYLA!
Kuran`da Anlatılan bu kıssanın anlatmak istediği manayı her ayeti Kuran ve evren bütünlüğü içerisinde düşünerek ait olduğu yere koymaya çalışalım.
18/60- Hani Musa genç yardımcısına demişti: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.”
Bu ayette geçen deniz kelimesi iki hayatı anlatmaktadır. İki deniz ise hem dünya hayatı hem de ahiret hayatını temsil etmektedir. İki denizin birleştiği nokta ise Deneme ve yaşamın sona erdiği dünya hayatı ile yeniden bir yaratılış biçimiyle yaratılacak olan ahiret hayatının başlangıcı olan ölümdür. Ölüm İki hayatın birleştiği noktanın ta kendisidir.
Önce Kuran`da deniz kelimesinin hem büyük su kütlelerinin havuzlandığı toplandığı yere deniz dendiği gibi hem de dünya hayatına da deniz ifadesi kullanılmaktadır. Yani Kara`da yaşamak da denizde yaşamak da deniz anlamında kullanıldığıdır. Bunun her ikisine bir örnek verelim.
10/21- İnsanlara, şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, ayetlerimiz konusunda hileli bir düzen kurmak (bir entrika çevirmek) onlar için (bir alışkanlık ve kötü bir edinim)dir. De ki: “Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, Bizim elçilerimiz, sizin `geliştirmekte olduğunuz düzenleri` yazmaktadırlar.”
2/164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah`ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
10/22- Karada ve denizde sizi gezdiren O`dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O`na `gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)` olarak Allah`a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız.”
Bu İki ayette bahsedilen Hayat hem denizde hem de karada olmaktadır. Kuran yaşanan hayatı bir gemiye denizi de geminin manevra yaptığı gezip dolaştığı demir attğı seyir alanıyla temsil etmektedir. İnsanlar yeryüzünde ve denizde dolaşırlarken başlarına bir takım ayette geçen bu sıkıntılar gelmektedir.
Düşünün japonyada olan depremde insanlar hem denizde tusunami hem karada binaların 9.1 şiddetinde geçirdiği depremle ne hale geldiler. Yıkıkların altında kalanlarla korkunç dalgalar arasında seyreden geminin içerisinde bulunan insanların ruh halini bir düşünün artık her ikisi de hayatta kalmaktan ümitlerini kesmişler kurtulma imkanının tamamen ortadan kalktığı anda onlar allahtan başka bütün ortakların kaybolduğunu kurtarsa kurtarsa ancak Allah`ın kurtaracağını ümit ettikleri birliğe ulaşarak hep bir ağızdan Allah derler.
Ama ne yazık ki onlar o sıkıntılı debdebeli andan kurtuldukları zaman büyük bir çoğunluk Allah`ı unuturlar tekrar eski müşrik hallerine devam ederler.Bu hal dünya hayatında değişik örneklerle her insanın başına içinden çıkılması imkansız hale geldiklerinde hemen ümitsizliğe kapılırlar.ne zaman o sıkıntı insanlardan gittiğinde ise nankörleşi verirler.
4/78- Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: “Bu, Allah`tandır” derler; onlara bir kötülük dokunsa: “Bu sendendir” derler. De ki: “Tümü Allah`tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?
79- Sana iyilikten her ne gelirse Allah`tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.
Bu İki ayetteki inceliğe bir vurgu yapmak istiyorum. Burada peygamber ve onun gittiği yola davet edenlerin yollarına gelip de kalplerinde maraz olanlar allah resulü ve dostları bir işte başarılı olduklarında Bu allahtandır derler. Ama aynı yolda devam ederlerken başlarına bir kötülük geldiği zaman bu sendendir derler senin yüzünden bu başımıza geldi derler.
Burada hayır ve şer ifadesi hayatta Allah`ın insanların gittikleri yollarda inişli çıkışlı yolları olduğudur.adam uçağa biner uluslar arası iş görüşmesine gider uçak onları sağ Salim yerine ulaştırır. Görüşmesinde başarılı olur. Adam yine iş görüşmesine gitmek için uçağına bindğinde uçak düşer ve görüşmesini gerçekleştiremez hayatı da sona erer bu hayatta yaşamanın olumlu ve olumsuz yönleridir. Bunların hepsi Allah`tandır.
Ama kişi karşısına çıkan olumsuzlukları yenmek için mücadele vermez bu yüzden başına felaketler gelir bu vurdum duymaz lığın bedelini dünya hayatında öder bu da insanların kendilerindedir.
6/148- Şirk koşanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de, Bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: “Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak “zan ve tahminle yalan söylersiniz.”
Ölüm Dünya hayatının sona ermesi ahiret hayatının başlangıcıdır. O zaman Musa genç yardımcısı ile ifadesini kullanırken İnsanın öz yapısında var olan psikolojinin deyimi ile alt ben üst ben kuranın deyimi ile fıskfücur ve takva vardır. Hazreti musa`nın ergenlik dönemine gelinceye kadar geçen zamanı ile ergenlik döneminden sonraki geçen dönem olmak üzere hayatını iki kısım olarak anlatmaktadır.
Bilindiği gibi her insan yaratılış olarak islam fıtratı üzerinde doğar. Yani insan yaratıldığında günahtan ve sevaptan bir payları daha oluşmamıştır. Ne zaman insanlar ergenlik çağına geldi. O zaman artık yük omuzlarına binmiş çevre ve ailesi tarafından ona yüklenmiş olan karmaşık doğru ve yanlış bilgileri tek tek sorgulayarak bir ölçüde tartarak doğru olanları alıp yanlış olanları atmakla yükümlü olduğu bir dönem karşısına çıkmaktadır.
Musa da bunu yapmıştır. Çocukluk dönemini firavunun yanında geçirmiş ergenlik dönemi geldiği zaman da işlediği bir suçtan dolayı saray ve saray eşrafının yapacağı kötülüklerden korkarak uzun bir zaman şuayip peygamberin yanında ders almış hayatın gerçek yüzünü orada öğrenmiştir.
18/61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
Kuranda geçen her müteşabih olarak kullanılan kelimelerin iki anlamı vardır.ayette geçen balık da hem dünya nimetini hem de ahiret azığını temsil etmektedir. Allah dünya hayatında İman eden salih amel işleyenler için nimetler yarattığı gibi, iman etmeyenler kafir olanlar içinde nimetler yaratmıştır. İşte dünya hayatını bir denize balığı da bu denizde insanların nasiplendiği nimetler olarak anlayacak olursak Dünya hayatı hem kafirler için hem de iman eden ve salih amel işleyenler için nimetlendikleri yerdir.
25/53- İki denizi (birbirine) salıp katan O`dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
Burada Kuran`ın bahsettiği deniz kaptan kustonun cebeli tarık boğazına varıp tuzlu suyu yoğun olan ile tuzlu suyu yoğun olmayan iki denizden bahsettiği gibi aynı zamanda Ademe ve eşine yasak ağaçtan yenmemesini ama kendilerine serbest bırakılan temiz ve güzel yiyeceklerden yemelerini öğütlemiştir.
2/35- Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Dünyada iki tip insan ve her iki tipinde nemalanacağı nimetleri Allah yeryüzüne yaymış belkide bizim bilemediğimiz şu anda daha keşfedilemeyen göklere de nimetleri yaymıştır. İşte bu nimetlerin içerisinde büyük bir kısmı helal küçük bir kısmı da haram edilmiştir. İşte burada kafirler için dünya hayatında yaşayabilecekleri hayat olduğu gibi Müslüman olanlar için de yaşayabilecek hayatları da vardır.
Ayette bahsedilen deniz dünya hayatı ile ilgili hayat denizidir. Balık da nimettir bu nimetlerin haram olanlarını yememeyi helal olanlardan yemeyi Allah istemektedir. Asıl unutulan balık yerleri ve gökleri yaratan Allah`ın insanları dünya hayatına göndermesinin sebebi ibadet ve kulluktur. O da ahirete azık hazırlamak . ahiret nimetini kazanmaktır. Şeytanın asıl insana unutturması da budur.
2/57- Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
2/172- Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O`na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah`a şükredin.
Kuran`da bahsedilen ve Musa peygamberin şahsında sembolleştirip iman edenlere ders olması açısından her insanın başına gelebilecek ve sorguladığı zaman cevaplarının bulabileceği bir hayat yolculuğunun profilini bize sunmaktadır.
Dikkat edilirse Her insanın bir çocukluk , bir gençlik bir olgunlaşma ve hayatın sonlanma dönemi vardır. İnsanlar bir dönem yani gençlik yıllarında fikir düşünce fırtınası yaşarlar. O dönem yağmurların şiddetli olarak yağdığında selin coştuğu gibi coşarak etrafa zarar verirler. Ama daha sonra yağmurun şiddeti geçtiğinde suların sakinleştiği ve durulduğu berraklaştığı gibi, insanlar, artık otururlar ve kafasını iki elinin arasına koyarak düşünmeye başlarlar.
Neden ve niçin yaratıldıklarını şimdiye kadar yapmış oldukları davranışları gözden geçirerek aklını kullananlar yeni bir hayatın başlangıcını yaşamak için değişim geçirirler. Bazıları da aklını kullanmazlar dünyadan başka bir hayat yok sanarak yaşamaya başlarlar. Ve bu hayata bağımlı kalarak onları yunusu balığın yuttuğu gibi dünya nimetleri onları yutarak yolunu değiştirmezse öylece helak olur giderler.
İşte Musa peygamber de gerçek hayatında bu sorularının cevabını verebilecek Allah`ın peygamber olarak seçtiği şuayıp peygamberin yanında hem vahyin parıltısında hayatın yaşamın anlamlarını tek tek vahiye muhatap olan peygamberden alırken hem de yaşadığı hayatta hayatın bizzat kendisi yaşamasıyla sorgulayarak dersini almaktadır.
22/44- Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı. Böylelikle Ben, o inkar edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim. Nasılmış Benim (herşeyi alt üst edip kökten değiştiren) inkılabım (veya inkarım).
22/45- (Halkı) Zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta, kullanılamaz durumdaki kuyuları (terk edilmiş bulunmakta), yüksek sarayları (çın çın ötmektedir).
Şimdi klasik din anlayışına sahip olanlara hazreti Musa da şu ayıp peygamberin yanına gelmeden önce Müslüman değildi. desen hep sana karşı cephe oluştururlar. Çünkü onların kafasında oluşturulmuş bir peygamber profili vardır.
Allah tarafından peygamberler peygamber olarak önceden yaratılmıştı. Gökten direk peygamber olarak karşılarına çıkar. Fakat Kuran`a baktığımız zaman “Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı” Eğer peygamberler bu hayatın engebeli yollarından geçmeden peygamber olmuş olsaydılar.adalet sahibi Allah`ın insanlara karşı adaletsiz bir ortamda imtihan edilmiş olurlardı.
18/62- (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: “Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.”
Kuran burada tecrübesiz ne yaptığının doğruluğu ve yanlışlığı konusunda henüz bilgi sahibi olmayan geçen bir gençlik serüveninin profili çizilmektedir. Asıl insanlar yaratılırken rabbim Allahtır demekle7/172.
Allah`ın terbiye ediciliği altında yaşayacağının sözünü verdiği halde fakat bu söz unutulmuş dünyanın çekici süsleri insanları aldatmıştır. Tıpkı belkısın süleyman peygamber tarafından mağlup edilip teslim olduğunda Süleyman`ın tahtıyla tanışması onu imana ve salih amele götürmektedir. Sıkılmaz sanız neml suresinde Nebe halkının hükümdarı Belkıs’ın bu konuyla ilgili kurandan bir kesit olarak aktarmak istiyorum.
27/40- Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: “Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.” Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır, O`na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.
27/41- Dedi ki: “Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
27/42- Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: “Senin tahtın böyle mi?” denildi. Dedi ki: “Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.”
27/43- Allah`tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi.
27/44- Ona: “Köşke gir” denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.” Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman`la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah`a teslim oldum.”
Bu aktarmış olduğum ayetlerde anlatılmak istenen asıl mesaj belkıs ne zaman Müslüman imiş? Ve sonra Müslümanlığı kaybolmuş?” “Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.” Dikkat ederseniz ilk yaratılışta bütün insanlar Müslümandır.
Bu ayette bahsedilen biz Müslüman olmuştuk” ifadesiyle ilk yaratılıştaki fıtrat en müslümanlıktan bahsetmekte. Ya da Müslüman olup sonra yol değiştiren dininden dönen bir olaydan bahsedebilir. Ama ayette geçen anlatışa göre Belkıs’ın ilk yaratılıştaki Müslümanlığının bozulmasından söz etmektedir. Devamında gelen ayette onun iç yüzünü açıklamaktadır.
27/43- Allah`tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi.
Belkısın yenilgiye uğrayıp hükümdarlıktan azledilmesi onun makamının değiştiğini şöyle anlatmaktadır.
27/41- Dedi ki: “Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
İşte dünya hayatında kibir lenmiş gururlanmış makam mevki sahibi insanlar ekini ve nesli yok ederler. İşte Süleyman`a yenik düşen belkıs artık onuru kibiri kırılmış dünya hayatının güllük gülistanlık içerisinde devamlı gitmediğini kavramış onu, o her şeyini kaybettiğinde sadece Allah`ı hatırlayanlar gibi Allah Süleyman`ının tahtında öğrenmiş insan olmanın Allah`ı tanımanın zevkine orada tatmıştı ve şöyle haykırmıştı.
“Dedi ki: “Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.” Dedi ki: “Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman`la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah`a teslim oldum.”
İman etme artık hayatın ünündeki serüvenin vahyin perspektifinde yaşayacağının kişide kararlaştırılmasıdır. Onun için yaşamında yeni bir sayfa açılarak geçmiş yaşam cehalet inkar şirk silinmiş iman ve salih amel onun hayatında karar kılmıştır. İşte iki denizden birbirini ayıran perde tuzlu su yaşam budur. Sadece iman onun gelecek hayatını rabbin terbiyesi altında sürdürmenin kendisi için daha hayırlı olduğunun bilincine ulaşması demektir. Bu her insan için geçerlidir. Kendilerini düzeltenler dünya hayatında tövbeye ulaş anlardır.
İşte Musa da hayatının içerisinde bunların hepsi gerçekleşmektedir. Yaşadığı tecrübesiz cehalet içerisinde geçirdiği bir hayatın insana hiçbir fayda vermediğini fark edince asıl Allah`a ibadet ve kulluğunu hatırlıyor ve yeni bir döneme girmek hayatına çeki düzen vermek için kolları sıvayarak diyor ki!
28/24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.”
İşte hazreti Musa`nın yeni bir bakış açısına kendisini kanalize ederek Allah için yapılan her güzel davranışın o yolda yürümenin malzemelerini oluşturarak insanı kamil hale getirmektedir. Kuran okuyanların da bildiği gibi kuranda geçen birkaç kelimeyle ciltlerle doldurulmuş kitaplar kadar bilgileri özetleyerek anlatmıştır.
Bakınız Allah iyi niyetle yolda yürüyenlere yollarını nasıl açarak güzelliklere ulaştırmaktadır.
28/25- Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. “Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir.” dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: “Korkma” dedi. “Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.”
Artık Musa Allah`ın insanlara elçi olarak gönderdiği şuayıp peygamberle tanışmaktadır onun evine davet edilerek Allah onu şereflendirmektedir. .” dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: “Korkma” dedi. “Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.”Artık bir peygamber gözüyle hayata bakmaya aday bir konuma gelmiştir.
18/63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: “Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.”
Balığı dünyalık ve ahiret azığı olarak kabul edilen nimet olarak almıştık. Allah inanan ve iman etmeyenler için yeryüzünü nimetlerle donatmıştır. Bu anlamda kafir olanlar da balık avlamak için bir avcı iman edenler de balık avlamak için bir avcıdırlar. Balıklar ise kim kendisini avlamak isterse ona av olurlar. İşte bu anlamda balık kendi görevini yapmaktadır ve kendisine ait bir görevle yoluna devam etmektedir.
Eğer buradaki balık bilinen denizde balık olarak algılanırsa şeytanın balığı unutturması ile ne alakası olur. Şeytanın görevi iman eden ve salih amel işleyenleri doğru yoldan caydırmak Allah`a kul olanları Allah`a kulluktan alıkoyarak kendisine insanları kul etmek istemiştir. Burada şeytanın görevi ile birkaç ayeti aktarmak istiyorum.
4/118- Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: “Andolsun, kullarından `miktarları tespit edilmiş bir grubu` (kendime uşak) edineceğim.
4/119- Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah`ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.” Kim Allah`ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
4/120- (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va`detmez.
İman eden ve salih amel işleyenlerin yol göstericisi Allah iman etmeyenlerin yol gösterici ise şeytandır. Sağlam bir kulpa yapışanlar ancak Allah`ın yol göstericiliği altında eğitilmiş olan peygamberlerin getirdiklerine teslim olan o yolda yürüyenlerdir. Şeytanın yolunda yürüyenler ise asla kurtuluşa eremezler onlar sadece bir fitnedir.
18/64- (Musa) Dedi ki: “Bizim de aradığımız buydu.” Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
Dünya hayatında insanların ulaşmak istediği her şeye ulaşılsa bile insanlar hiçbir zaman o ilahi mesajın insanların ulaşmak istediği huzura eriştiremezler. Musa`nın çocukluk ve olgunlaşmadan önce geçirdiği hayat belli ki mutmain etmemişti. Musa şuayip peygamberden aldığı bir takım dersler ile bilgilenerek hayatı yeniden sorgulayıp bilginin köküne inmek istemektedir. İşte bu olay şöyle kuran’da anlatılmaktadır.
MUSA`NIN OLGUNLAŞMA AŞAMASINDA SORGULAMA BİLGİLENME DÖNEMİ!
18/65- Derken, Katımız`dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
Bu ayet insan yaşamında olmuş ve olabilecek bütün olayları Musa`nın şahsında bizzat örneklendirerek iman edenlere bir mesaj vermektedir. Allah`ın Musa`ya katından gönderdiği ne bir ilyas ne bir peygamber ne de insanların kafalarında canlandırdıkları sıkıştığı zaman ak sakallı görülen varlıktır.
Bu kul anlaya bilenler için hayatın ta kendisi olan eşyanın bilgisine sırrına ilmine ulaşmaktır. Konu içerisinde ayetleri incelediğimiz zaman inşallah nasıl bir hayatı bize kuranın anlattığını anlamaya çalışalım.
18/66- Musa ona dedi ki: “Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?”
Musa Allah`ın katından bir kul gönderilinceye kadar iki kişiliği yansıtıyordu. Ne zaman Allah katından bir kulu gönderince o iki kişilik sadece Musa vahiyle tanışıyor. Bir başka deyişle Musa doğru bir yolu bulmada karar kılmış ve nefsin isteklerinden uzaklaşarak sadece insandaki takva sesi kimliğini oluşturmuştur. Eşyayı incelerken ön yargılardan uzaklaşarak sadece izlediği eşyayı tahlil ederek bulgu ve belgelere ulaştığında karar kılıyor.
İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar Kuran`da melek olarak tanımlanmaktadır. Allah kainatta yaratılmış olan bütün varlıkları insan oğlunun dünya hayatında yaşaya bilmeleri için onların hizmetine sunmuştur.
Allah her varlığa tecelli ederek orada inceleme ve tahlil yapanlar Allah`ın onları kendi bilgileriyle nasıl dizayın ettiğini ibretle şahit olmaktayız. Musa`nın Allah`ı görmek isteyip de Allah`ın dağa tecelli etmesi onu anlatmaktadır. Hazreti İbrahim`in ölüleri Allah`ın nasıl dirilttiğini görmek istediğinde hayvanların eğitilme sonucunda nasıl insanların hizmetlerinde görev yaptıklarına şahit olmaktayız.
Bir taraftan insan yaşamlarını bir taraftan evren yasalarını derinden düşünen Musa artık Allah`ın ona verdiği ilim ve hikmet gözüyle bakarak olayların künhüne inerek kavramaya çalışmaktadır.
18/67- Dedi ki: “Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.”
İnsanları riske almaya götüren şey onun hakkında bilgi sahibi olmasıyla ancak mümkün olabilir. Ahiret alemine iman etmeyen bir kişi nasıl inancı uğruna malını yakınlarını hatta canını bile riske alarak savaşa çıkamıyorsa ancak iman ettiği zaman çıkabiliyorsa, olayların bilgisine ulaşamayan insanlar da sıkıntı ve riski göze almazlar.
Ayette geçen de bunu anlatmaktadır.
18/67- Dedi ki: “Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.” Sabır karar ancak olayın özünün kavranarak sonuca ulaşıncaya kadar başına gelen her türlü olumsuzluklara direnerek tahammül göstererek ancak ulaşılabilir.
18/68- (Böyleyken) “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?”
Bir öğrenci on beş yirmi yılını harcayarak bir meslek sahibi olmayı sabırla sürdürerek ulaşabilmektedir. Sonucundaki rahatlığı göremese nasıl böyle uzun bir zaman dilimi içerisinde hayatının büyük bir zaman dilimini bilgilenmek için ayırabilir?
Sabır insanı sıkıntıların ardından rahatlığa kavuşmak için ancak yapılır. Arkasından rahatlığın olmadığına inanan bir kişi nasıl sabır gösterebilir ki?İşte iman etme olgunluğuna ulaşamamış insanların küçücük bir dünyalık sarsıntıda nasıl pes ederek intihar ettiklerini hepimiz görmekteyiz.
Zengin bir adamın oğlu dünya hayatında kavuşmak istediği her şeye kavuştuktan sonra hiç birinden tatmin olmamış ve en sonunda dünyada yaşamanın anlamsız hale gelişine kanaat getirerek intihar etmiş. İnsanlara en büyük zenginlik iman ve sabır zenginliğidir. Mal mülk dünya hayatının sadece belirli bir zaman dilimi içerisinde geçici bir süstür.
Bu dünya hayatında sonuna kadar olsa da bir anlam taşımaz ancak insan ömrü bitene kadar en nihayet devam eder. Ama iman edenler için ölüm anında çektikleri sıkıntılar unutulur dünya hayatında Allah’ın koyduğu kurallar içerisinde yaşamanın mutluluğu içerisinde gönül huzuru ile ebedi bir hayatın ilk adımını sevinçle atarak gider.
3/169- Allah yolunda öldürülenleri sakın `ölüler` saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170- Allah`ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.
18/69- (Musa:) “İnşallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” dedi.
Musa ile Allah`ın katından gönderdiği bir kul arkadaşlık yapmalarının sözleşmesinin temellerini atmaktadır.
18/70- Dedi ki: “Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.”
Burada soru sorma ifadesi sorgulamama düşünmeme anlamında değil,eleştiriye geçme inkar etme olayın iç yüzünü kavrayıncaya kadar sabırla bekle anlamındadır.
5/101- Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur`an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
5/102- Sizden önce bir topluluk onu sormuştu da sonra kafirler olmuşlardı.
2/108- Yoksa daha önce Musa`nın sorguya çekildiği gibi, siz de Resulünüzü sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim imanı inkar ile değişirse, artık o, dümdüz yoldan sapmış olur.
Kuran bu üç ayette dikkat ederseniz bir meselenin açığa çıkarılması için tahlil etme olay hakkında bilgilenme anlamında değil aksine olayın özüne vakıf oluncaya kadar deşeliyerek bilgiye ulaşmayı insanlara salık verir.
Öğrenmenin bir metodu bir sistematiği vardır. Aynen bir ağacın bir çekirdekten bir zaman dilimi içerisinde büyüyerek ağaç haline geliyorsa, bilgi de öğrenilirken bir kavrama durumuna göre öğrenilmesi gerekir. İlk okula yeni başlamış bir çocuk harfleri ve rakamları kavramadan nasıl ona bir problemin çözülüşünü, veya bir kompozisyon yazmasını soramaz sa, iman hakkında da bazı bilgilere ulaşmadan insanların kaldıramayacağı bir emir verilemez. Veya kavrayamaz.
Peygamberler Allah ile iletişimini kurmalarına gelinceye kadar ne badirelerden geçtiler. Onlar öyle acıktılar ki akitlerinden vazgeçmediler. Ama İslama yeni girmiş birisine malını Allah yolunda ne varsa vereceksin desen Allah`tan böyle bir ayet gelse bu adam beni bu din mensupları soyacak der kaçar gider. Ama kulluğun bilincine ulaşmış insana öl desen Allah uğruna ölmekten zerre kadar kaçmaz. Çünkü ölmek onun için yok olmak değil ebedi bir güzel yaşamın bahçesine girmek demektir. Bilgi sahibi olan biri ile bilmeyen aynı olabilir mi?
İslam toplumlarında maalesef sorup sorgulamayla eleştirmeyi aynı kefeye koyduklarından aradaki inceliği kavrayamamışlardır. Soracaksın ama iman etmek için soracaksın araştıracaksın ama küfrünü arttırmak için değil imanını artırmak için araştıracaksın. Sormadan araştırmadan nasıl bilgiye ulaşılır bir şey test edilmeden ona nasıl inanılır? İslam toplumu bu anlayışından vaz geçerek durumunu değiştirmesi gerekir.
İşte Musa ile bir kulun yolculuğunda bilge kul diyor ki Sakın ola ki ben sana olayın iç yüzünü kavrayıncaya kadar soru sorma değilse, seninle beraber yolda yürüyemeyiz. Ve kesin olarak anlaştıklarında yola devam ediyorlar.
18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.”
Musa ve sorgulayarak hayatın ne anlama geldiğini düşünen insanlar ölümün neden ve niçin olduğunu sorgularlar. Allah hakkında kulluk bilinci olmayan insanlar, hiç ölmek istemezler. Her insan en sevdiğini en yakınını kaybettiğinde isyanı tuğyanı bastırarak ağıtlar yakar.
Kendilerinden birisinin ölmesini kabul etmez. Allah`ı bilen onun gönderdikleri peygamber ve kitaplara ahiret aleminin varlığına iman edenler ise,derler ki benim ölümüm diri mim Allah`a aittir.ben ona teslim oldum Allah`tan ne gelirse kendi üzerilerine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra gerisini Allah’a havale ederler. Ama gerçek olarak iman etmeyenler ise ebedi olarak dünyadan ayrılmak istemezler.
2/94- De ki: “Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin.”
2/95- Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.
2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.
İlk başına gelen olayda Musa bilge kulun gemiyi delmesini şaşkınlıkla karşılar ve itiraz eder. Bilge kulda,
18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.”
Karşılıklı konuşmalar devam eder bilge kul Musayı uyarır. Dikkat et, seninle bir anlaşmamız vardı sonunu öğreninceye kadar eleştirme sorgulama dememiş miydim diyerek tavrını koyar.
18/72- Dedi ki: “Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?”
18/73- (Musa:) “Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma” dedi.
74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: “Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.”
Bu ayet üzerinde biraz durmak istiyorum. Günahsız bir çocuğu ne hızır ne ilyas ne bir peygamber öldürme hakkını kendinde göremez. Ancak insanlara canı veren Allah`tır onlardan canı da Allah alır. Burada kuran bir şeye dikkat çekmek istiyor.
4/92- Bir mü`mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü`mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü�mini `hata sonucu` öldürürse, mü`min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü`min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü`min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü`min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah`tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Günahsız bir çocuk öldürülüyor. Musa gayet haklı olarak ,” Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.” Her insanın söyleyeceğide bu değil mi? Eğer bu olay bir peyhgamber tarafından gündeme gelmişse peygamberler adam öldürmek çocuk öldürmek için göderilmemişlerdir.
Eğe yine bu kul Allah tarafından ise ve Allah da bu kulun yaptıklarını onaylıyorsa burada yerleri ve gökleri yaratan Allah`ın insanların dünya hayatında elinde olmadan suçu Allah`a atfederek isyanı körükleyerek Buldun buldun da benim çocuğumu mu buldun diyen insanların tercümanı olarak konuşmaktadır.
Öyleyse bu ayette bahsedilen çocuğun bir Sünnetullah olarak ölmesidir. Yaratılmış her varlık son yaş sınırına kadar kalacak diye bir kural yoktur. Mürüvvetini görmeden ölen çocukların konumunu burada anlatmaktadır.
18/75- Dedi ki: “Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?”
Yine sorgulama devam etmektedir. Ve karşılıklı bilgilenme olayın özünü kavrama devam etmektedir.
18/76- (Musa:) “Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun” dedi.
18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.”
Burada kasaba halkın yaşamını sürdürdükleri yerdir yemek istemek kasaba halkının ilahi mesajdan nasiplenip nasiplenmediğinin sorgulanması sonucunda duyarlılıklarının kaybolduğunu dünyalık zevklerin asıl yaratılış gayesini onlara bir tanesi hariç unutturduğu anlatılmak istenmektedir. O da neredeyse onlar gibi olma konumuna girmek üzereyken onların uyandırılarak vahyin çizgisine getirilmelerinden söz etmektedir.
18/78- Dedi ki: “İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
Zaten kıssa içerisinde geçen olayları Kuran bütünlük içerisinde yorumu yorumla yorumlamaktadır.
18/79- “Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.”
18/80- “Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü`min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.”
18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.”
18/82- “Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğumdu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.”
KISSADA GEÇEN KURAN`IN YORUMLADIĞI ÜÇ YORUMU BİZ DE YORUMLAMAYA ÇALIŞALIM.
Asıl kıssanın özünü ana fikrini oluşturan üç tane ana başlık ile bunun izahına ihtiyaç vardır.
1- GEMİNİN DELİNMESİ
2- GÜNAHSIZ BİR ÇOCUĞUN ÖLDÜRÜLMESİ
3- YIKILMAYA YÜZ TUTAN DUVARIN İNŞASI
GEMİNİN DELİNMESİ:
Kıssada anlatılan gemi temsili olarak anlatılandır. Allah Musa`nın şahsında bütün ders almak isteyenlere temsili bir anlatımla bilge bir kul ile Musayı hayat yolculuğu yaptırarak o ve bütün insanları hayatın gerçekleriyle yüzleşmesini dünya hayatında insanların başlarına gelen olaylardaki hikmetleri intak sanatı yaparak anlatmıştır.
Gemi dünya hayatının yolculuğunu insanlarda bu dünya hayatında ölürlerken hayatlarında yaşarlarken bir takım zalim olan insanların mazlum olan insanlar üzerindeki hakimiyetini kaldırmanın bir sebebi olarak açıklamaktadır.
Kuran bir meseleyi izah ederken, bir masal bir roman gibi anlatmaz. Bir roman gibi anlatılacak bir konuyu bir kelime ile anlatma sanatı vardır. Dünya hayatında Allah isteseydi insanları melekler gibi yaratır, her yaratılan melek gibi kendisine kodlanmış bilgilerle görev alanından çıkmadan görevini yerine getirirdi. Ama insanlar meleklerden farklı olarak yaratılmışlardır. Doğal sonuç olarak da insanı farklı bir yaşama götürmektedir.
7/ 20- Şeytan, kendilerinden `örtülüp gizlenen çirkin yerlerini` açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”
Eğer insanlar da melekler gibi yaratılmış olsalardı. Onlar da günaha ve sevaba gidecek yönleri olmazdı melekler gibi sadece verilen görevleri yerine getirmekle secdelerini Allah`a kusursuz şekilde yaparlardı. Ama insanlar iki yola eğilimli olarak yaratılmak la onların önüne iki seçenek çıkmaktadır.
Ve bu tercih de insana bütün donanım sağlanmış kendi seçimini kendi kararını kendisi verebilecek şekilde dizayın edilerek özgür bir iradeyle baş başa bırakılmıştır. Bu onu dünyada halife ve dilediği şekilde dünya hayatında at koşturma özelliğine taşımıştır.
33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Kuran insanların dışındaki varlıkların konumunu lisanı haliyle böyle izah etmektedir. Melekler kendilerine yüklenmiş bilgilerle kendi görev alanı içerisinde seyirlerini sürdürürler ama insanlar yaptıkları her işin konuştukları her sözün attıkları her adımın hesabını verecekler onları meleklerden ayıran özellik sorumluluk yüklenmeleridir.
Bir taraftan iblis ve şeytan düşmanları ile insanların düzgün yola gitmeleri bombardımana tabi tutulurken bir taraftan da takva elbisesiyle yola gitmeleri baskı altına alınmaktadır. Her insan iki kişilikli karakterde yaratılmak la insan başlı başına kavga kendisiyle kavga laşarak bir yöne karar kıldıkları zaman kendi içlerindeki kavga sona erer.
Karar kılmış insanlarda Şeytan şeytanlaşmış olan insanlarda iktidar ise devamlı yetki ve sorumluluk ondadır. Takvadan gelen itirazlar onu etkilemez o kendi almış olduğu kararlarda seyrini sürdürür durur. Eğer insanda takva iktidarda ise ona muhalefet olan iblisten şeytandan gelen teklifler de etki etmez.
Tıpkı millet meclisi gibidir. İktidar çoğunluğun parmak sayısının çok olanın sahibidir. İktidar nasıl bir karar almışsa parmak sahibi çokluğu olanın sözü geçerlidir. muhalefet ise sadece parmağını kaldırır doğru da söylese onun sözü değil iktidarın sözü geçerlidir.
Kıssada anlatılan dünyanın kusurluluğunu böyle anlatılmaktadır. Düşmanlıklar kavgalar savaşlar insanlar arasındaki makam koltuk hırsları alabildiğine sürüp gitmektedir. Allah isteseydi insanları tornadan çıkmış gibi görünüşte tek tip insan olarak yaratır bunların hiç birisi olmazdı. böyle yaratılmasında bir kısım Allah’ın insanların anlayanları için ayetler vardır.
10/19- İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.
Yaratış biçimi hep insanların aynıdır. İlk yaratılışta insanlar rabbim Allah`tır diyorlarsa bunlar tek bir ümmet halindedirler. İnsanların ayrı ayrı şeriat halinde oluşları onların yaratılış biçimine yabancılaşmasından kaynaklanmaktadır.
Dikkat çekmek istiyorum. İnsanları tek düze tevhit akidesinde birleştiren ilahi vahiyler mesajlardır. Yani Allah kendi dininin insanlar içerisinden kabul edenlere bütün peygamberlerde sistemleşen doruk noktasına ulaşan bir yaşam biçiminin toplanmasıyla anlam kazanır. İşte insanlardan bazılarının peygamberlere iman etmeyişlerinin sebebi Onların getirdikleri dini anlayamadıklarından veya kibirlerinden gururlarından kaynaklanmaktadır.
Gerek vahyin orjinalinden sapan inandım dediği halde Allah ve peygamberler hakkında bir takım zan ve tahminlerle din uyduran kitap ehli ne de Allah insanlara peygamber kitap göndermez diyen deizim ne de Allah`ı inkar eden ateizim zihniyeti bu kuranın veya kurandan önce gelmiş geçmiş peygamberlerin getirdikleri o tevhit akidesini yakalayamamışlar ve kendilerini değiştirmeden de yakalayamazlar.
Bu gün islam toplumların düştüğü ve birbirlerine uymayan yüzlerce binlerce din ortaya çıkarımları, yerleri ve gökleri yaratan rabbin onlara öğütlediği din değildir. İslam esenlikte olmak demektir. Ayrı ayrı dinlerdeki insanların kendi dinlerini kendilerine vererek onların özgür bir şekilde dünya hayatında denenmesine vesile olmasıdır.
Yoksa insanların hepsini Müslüman etmek değildir. İslam ; Kuran`i manada başka dinlerdeki insanların kendi dinlerini kendilerine vermektir. Onların yaşam hakkını özgürlüğünü elinden almak değildir.
Uzun lafın kısası geminin delinmesi veya hayatın kusurlu olması Allah`ın insanlar için özgürce belirli bir hayat dilimi içerisinde yaşam alanında denenmesi içindir.
67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
GÜNAHSIZ BİR ÇOCUĞUN ÖLDÜRÜLMESİ!
18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.”
Kuran sınava tabi tutulmadan gerek insanların zulmünden gerekse doğal seyri içerisinde ölen çocukların ölümünü böyle yorumluyordu.Yani edebiyat dilinde hüsnü tahlil sanatı yaparak sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatıyor.
Öncelikle şunu belirtmek lazımdır.Allah kimseye zulüm yapmaz, kimsenin götüremeyeceği yükü de yüklemez. Ancak insanlar kendi kendilerine zulüm yaparlar. İnsanlarda imtihan süreci; akıl baliğ çağına ermesinden bunaklık ve ölüm dönemine kadardır. Çocukken ve bunaklık dönemindeki yapılan iyi ve kötü davranışlardan insanlar sorumlu değildir.
Düşünme ve akletme döneminden sonra her insan kendi yaptıklarından sorumludur. Kişi ise bu dönem içerisinde inkar etsin inkarından vazgeçsin. Tekrar inkarına devam etsin bu insanlara verilen hayat kesiti içerisinde dilediği gibi hareket etsin bu insanın kendi özgür iradesi içerisinde seyretmektedir.
Tıpkı yolda yürüyen bir arabanın kaptanı gibi dilerse onu yolda adam gibi kullanır. yol güzergahında hedefine ulaşır. Dilerse içki içer onu bir yardan aşağı atarak helak olur. Allah dünya hayatında gidişine asla müdahale etmez.
76/2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İnsanlar eleştirmeyi çok iyi bilirler ama eleştirilmeye hiç gelemezler. Allah neden insanları ölümlü yaratmış? Allah günahsız çocukları neden öldürüyor. Vay benim bu başıma gelenler o kadar insanlar varken bu benim mi başıma geldi Allah neden diğer insanlara çocuk veriyor da bana vermiyor?
Vs. gibi sorular peş peşe birbirlerini izleyerek devam ediyor. İnsanlar içerisinde, önce şunu iyi bilmek lazımdır. Bz yerleri ve gökleri yaratan Allah`a ait kullarız. Biz hayat yolculuğunda yürürken karşımıza iki tane olumsuzluklar ve olumluluklar çıkmaktadır.
İNSANLARIN KENDİ ELLERİNDEN OLANLAR VE KENDİ ELLERİNDE OLMAYANLAR
Bu kaderle ilgili bir meseledir. Onu başlık halinde sunmaya çalışayım.
İNSANLARIN KENDİ ELLERİNİN ÖNE SÜRDÜKLERİNDEN DOLAYI BAŞINA GELENLER.
Toplum içerisinde geleneksel bir inanç olarak Allah insanın kaderini önceden yazmış ve insan bu kadere göre seyrini sürdürüp gitmektedir. Hayır bu inanç kuranın anlatışına kesinlikle uygun değildir.
Allah katında bütün insanlar bir kul olarak eşittirler ve eşit doğrular Allah`a göre bir kul ne avantajlı ne de dezavantajlıdır. Allah birini dileyip saptırmaz birini de özel olarak iltimas göstererek hidayete getirmez. Farklı konum ve çevrede yaratılan insanlara farklı roller vererek kendi yollarının hükümdarı da kendisidir direksiyon da kendi elindedir.
İnsanlar bu anlamda yeryüzünde ve kainatta bir halifedir. Yerlerde ve göklerde olan ne varsa insan oğlunun hizmeti için verilmiştir.
31/20- Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.
Allah insanlara aklını takvasını fıskını vermiş önüne de evreni sermiş. haramı helalı doğruyu yanlışı hak ile batılı vererek insanlara nebi olan elçilerle dünya hayatında nasıl yaşamaları gerektiğine dair de bir bir kitap göndermiş insanları kendi özgürlükleri içerisinde serbest bırakarak istedikleri şekilde yaşamalarına süre tanımıştır.
Allah kimseyi kendisi sapmadıkça saptırmaz allah kimseyi doğru yola gelmek istemedikçe doğru yola eriştirmez. Allah kimseye zulmetmez. Allah sapmayı hidayete gelmeyi yaratmış ve insanların önüne her iki yola gidecek eğilimi vererek istediği yoda gitmeyi kendi özgür iradesine bırakır. Sapana saptırdım doğru yolda geidene de bağışladım ifadesi kullanır. Yoksa allah birini saptırıp birini bağışlarsa bu zlüm olur. Bu kuranın anlatım sanatıdır.
İNSANLARIN KENDİ ELLERİNDE OLMADAN KADERLERİ, VEYA BAŞINA GELENLER.
9/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
Dünya hayatında insanlar doğarlarken cinsiyetlerini ırklarını renklerini dillerini hangi toplum ve hangi aileden doğacaklarını kendileri tercih etmezler. Veya bir şimşek çakarak ölmeleri başkalarının kontrolünde olan bir arabada giderken kaza yaparak ölmelerini veya sel felaketlerinin depremlerin yanardağların insan savunmasını aşan boyutlara ulaşarak insanların ölmeleri kendi çizdikleri kaderleriden değildir.
İşte insanların kendi elinde olmadan başına gelen kaderlerinden sorumlu değildirler. Konumuz kader olmayınca kısaca değinerek açıklık getirmek istedim.
Bu uzun açıklamalardan sonra gelelim çocuğun durumuna. Çocuklar akıl baliğ çağına gelmeden ölürlerse ne kazanırlar ne kaybederler? Bu sorunun cevabını kurana sormakla cevabını alabilirsek sanırım bütün kafamızda oluşan soru işaretleri de kalkmış olacaktır.
Önce kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne demek istediğini kuranda geçen diğer kelimelerin kullanılışına ve konulduğu yerde anlamlaşmasına bakmak lazımdır. Kuran bize bildiklerimiz bazı şeylerden örnekler vererek bilemediklerimiz veya bilmekte güçlük çektiğimiz ayetlerin açıklamasını yapmıştır.
Kuran`ı Kuran`la anlamak için kuranda bazı ayetlerin altını kalın çizgilerle çizerek o ayetlerin Sınırını ihlal etmeden karşımıza çıkan ayetleri bir yere koymak lazımdır. Şu bir gerçek ki; kuranda geçen hiç bir ayet ve kelime başka bir ayet ve kelimenin yerine kullanılmamıştır.
Ama her kelime ve ayet başka ayetler ve konularda kullanılmış kullanıldığı yerde anlamlaşmıştır. Tıpkı şeker su içerisinde kullanılmış şekerli su olmuş veya şeker baklavada böreklerde kullanılmış mamulün adı değişerek karşımıza çıkmıştır.
Evet Kuran meallerinde mütercim ayet ve kelimelerin anlamını kısacık olarak yorumlarını koyarlarken mealcilerin anlamasına göre ayetlere anlam yüklemişlerdir. Aslında mütercim tercümesini yaparken Kuran`daki ayetler içerisindeki geçen kelimelerin karşılığını moto mot koyarak kendi yorumunu ya parantez içine alması gerekir ya da karşılığı bulunmayan kelimeleri olduğu gibi aktarması gerekir.
18/80- “Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü`min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.”
Çocuğun anne babası mümin kimselerdi, ifadesi biyolojik anne babadan bahsetmiyor. Eğer öyle olmuş olsaydı yahudi, hıristiyan , sabiilerlerin de puta tapıcı olan çocukların anne babaların çocuklarını nereye koyacağız? Çocukların yaratılırken saflığından temizliğinden söz etmektedir.
Kuran`da anlayamadığımız ve anlamakta güçlük çektiğimiz bir konu da hemen inkarınızla delil bulmak için yaygarayı bastırmak tayız. Hiç doğmayan ve hiç hayata merhaba demeyen veya yaratılmayan insanlar ne olacak desek doğru olur mu? Allah kuranda imtihana tabi tutulup da kazananların ve kaybedenlerin mükafat ve cezalandırılacağından söz etmektedir.
İmtihana tabi tutulmamış bir insana sınav sonuçlarını açıklarken şu kadar poğan aldınız diye bir bildiri gelir mi? Ancak sınava girip de ismi geçenlere sınav sonuçları bildirilir.
Bu anlamda çocukar sınava tabi tutulmadan ölmüşlerse ne ceza ile ilgili ne de mükafaatla ilgili ellerine karne verilmez. Onlar tekrar yaratılan toprağa geri dönerek kafir olanlar için onulmaz bir hasret olan toprak olurlar.
78/40- Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek.
Çocuklar büluğ çağına gelip imtihana tabi tutulsalardı ya muttaki olacaklar ya da şeytanın yolunda giderek kafir olacaklardı. Müslüman olanlar için hiç de kolay olmayan bir sınav onu bekleyecekti.
Kafir olarak yaşasaydı onu ebedi bir cehennem bekleyecekti yukarıda ayet örneği verdiğim gibi kafir olanlar cehennemde o şiddetli azabı gördüklerinde geri dönmek isteyecekler kabul edilmeyecek toprak olmak isteyecekler. O da kabul edilmeyecek işte çocukların kafir olanların isteyip de bulamadıkları şeyde konuşlandırılması daha adil değil mi?
Kafir olarak ölenler bir dünya hayatı yaşamışlar ve inkarları karşılığında ebedi bir cehennem hayatı yaşayacaklar. Ama çocuk olanlar dünya hayatı da ahiret hayatı da görmeden ölmüşler ve toprak olmuşlar zulüm neresinde bunun ?
Öyleyse ayette belirtilen.
18/80- “Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü`min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.”
18/81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.”
İşte çocukların ölmelerini kuran açıklarken böyle br sebep gösteiyor. Hayatı anlayabilenler için bir insan eğer kafir olarak ölerek ebedi bir cehenneme çarptırılmasından dünya hayatında yaşamamak daha mantıklıdır.
3-YIKILMAYA YÜZ TUTAN DUVARIN İNŞASI!
18/ 82- “Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.”
Kuran bu ayette ölmeyen bir çocuğun allahın elçileri tarafından uyarılarak kendi fıtratlarında var olan hakikatin eğitimle farkına vararak küfrün pençesinden kurtulmasını sembolize etmektedir.
Define onlardaki rabbim Allah`tır sözünün saklı olduğu fıtrattır. duvar ise bedenin küfür toplumu tarafından işgal edilerek asıl yaratılış gayesinden uzaklaşma eğiliminde bir çocuğu temsil etmektedir.
2/ 220- Hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda). Ve sana yetimleri sorarlar. De ki: “Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırt eder). Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Çocuklar ergenlik çağına gelinceye kadar nötr bir haldedirler. Onlara kötülükler yüklenirse kötülüklerle dolarlar onlara iyilikler yüklenirse iyiliklerle dolarlar. Ne zaman onlar rüşde erdiler. O zaman bunların hangisinin iyi hangisinin kötü olduğunu bilirler.
Fakat kendilerini Allah`ın yasakladığı kötü bağımlılık yapan davranışlar içerisinde bulunanlar bunun farkına varırlar ama o bağımlılıktan kendilerini arındırabilirler ama arındırmaları çok zor bir konuma gelmiştir. Her ne konumda olursa olsun insan istedikten sonra aşamayacağı engel yoktur tıpkı hazreti İbrahim gibi tek başına müşrik toplumdan kendisini arındırarak bir ümmet haline gelmesi gibidir.
6/ 152- “Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah`ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.”
Sonuç olarak hızır- ilyas olayı Allah hazreti musa peygamberin şahsındaki bir dünya hayatındaki yaşam yolculuğundan bahsederek dünyada her insanı ilgilendiren hayatın gerçeklerinden bahsetmektedir. Kıssada geçen kelimelerin kuran bütünlüğünde düşündüğümüz zaman mecazi veya temsili yöndeki anlamlarını göz ardı etmememiz gerekir.
Kıssada kullanılan deniz dünya hayatını gemi insanın dünya hayatında seyretmesini, delinmesi insanlar hayatta yaşarlarken güllük gülistanlık olmadığını insanlar bir gün gelip öleceklerini çocuğun öldürülmesi de yaşam hayatında var olagelen insanların denemeye tabi tutulmadan ölenler hakkında verdiği bilgiyi yıkılmaya yüz tutmuş duvar da kafir olanlar tarafından inkara doğru eğilimli hale gelen çocukların eğitilerek gerçek kendisindeki rabbim Allah`tır sözünün onun üzerinde yeşermesini temsili olarak anlatmaktadır.
Yoksa kuran hayattan kopuk bir hızır`dan söz etmez Katından bir kul hayatın özüne işlenmiş Allah`ın evrene tecellisinin bir bir hikmetleri çözülerek bilgiye ulaşmasıdır. Musa da her insan gibi aklını kullanarak eşyanın yaratılışını objektif olarak keşfeden biri gibi hayatı sorgulayarak bilgi edinmesidir.
Doğrularım Allah`a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN