106 – KUREYŞ SURESİ TEFSİRİ

RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
 
Kureyş suresi, nüzul sırasına göre yirmi dokuz, Kuran sıralamasına göre de yüz altıncı sure olup,dört ayetten ibarettir. Mekkede nazil olmuştur.
 
106/1- (Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i ‘bir araya getirip anlaştırdığı’

Mekke’ye vahyin gelişiyle beraber farklı din ve yaşam biçimine sahip olan  insanlar, Tek tip Müslüman olarak kardeş oldular. Tabi ki bu onların  mekkede ölümü göze alarak Medine’de  dirilene kadar on üç yıldan fazla bir zaman geçti.

2/243- Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: “Ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.

İşte Allah’ın rabliği altında Müslüman’ım diyenler, bir araya gelerek tek bir ümmet haline geldiler. Her tip insanlardan  aklını kullananlar gelen bilgilere karşı beyin antenlerini açık tutanlar fırka fırka  son nebi ve resulün önderliğinde bir araya gelerek tek bir ümmet oldular. Bazı müfessirlerin  anlattığı gibi şeriat ve ümmet farklılığı nebiler ve nebiler yolunda gidenlerde değil, nebilerin getirdikleri vahyin dışında kendilerine Allah’tan başka rab edinenlerin yollarıdır.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Burada ifade edilen” . Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.”  Allah’ın  nebiler aracılığı ile gönderdiği vahyin dışında yol alanlar için kullanılmış olan bir ifadedir.

Ümmet. Aynı din ve yaşam biçiminde olanların bir araya gelerek tek ses haline gelmelerinin adıdır. Kuran’ı anlamda Müslüman olanlar tek bir ümmettirler. Ve onların  şeraitleri de tek bir şeraittir. Yani şeriat farklılığı nebiler ve onun yolunda gidenlerde değil, nebilerin getirdikleri dışında, diğer insanlar arasındaki yol farklılığıdır.

Müslüman Olanların gönüllerinde tek bir ilah vardır. O da yerleri ve gökleri yaratan  Allah olan ilahtır.  Emir verme kanun koyma , hüküm verme sadece ve sadece ona aittir. Başta nebi ve resuller olmak üzere her Müslüman’ım diyenin terbiye edicisi ölümü dirimi her şeyi ona aittir.

6/161- De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi.”

6/162- De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”

6/163- “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.”

İşte her Müslüman olanın söylem ve eylemi bu olmalıdır. Kendilerini bu yola yöneltmek  isteyenleri Allah  yöneltti ve onların kalplerini birleştirdi kardeş yaptı.
 
3/ 102- Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

3/103- Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle  açıklar.

3/104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Kuran; Bütün insanların ortak yönlerinin ön plana çıkarılmasının kitabıdır. Vicdanının sesini dinleyen, nefsin ve arzularının peşinde koşmayan her insan Kuran’ın söylediklerinde buluşurlar. İnsanlar gerek insanların gerekse de  kendi nefsinden gelen  isyan inkar, baş kaldırma  kibir gurur, kötülük gibi olumsuzluklar içerisinde gerek farkında olarak gerekse farkında olmadan  Rab yolunun dışında bulunmuşlar, ve bulunabilmektedirler. 

İşte Allah kendi katından verdiği bilgilerle uyarıcılar aracılığı ile her dönemde toplumlar uyarılmıştır. Ama ne yazık ki  insanların büyük bir çoğunluğu bu uyarıcılara karşı duyarsız kalarak o toplum kör ve sağır olarak yaşamışlardır. Ne zaman ki toplumlar içerinde uyarıcılara karşı uyanık olan onların getirdiklerini kendilerinde ilke haline getirenler olduğu zaman vahiy orada yeşermiş ve güç ve kuvvet bulmuştur.

İşte son nebi ve resul ile Allah kendi dinini tamamlamış. Her örnekten örnek verildiği ve hiçbir eksiğin kalmadığı kuran ile  İnsanların örnek olarak  Fertten toplum halinde İslam’ın nasıl yaşandığını Allah insanlara göstererek ahret aleminde inkarlarına mazeret bulamamalarının belgesini ortaya koymuştur.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Allah’ın emirleri  tam olarak, Ancak kendi katından gönderdiği vahiyle ve örnek bir nebi resulle toplum ve otorite haline gelindiğinde  uygulanabileceği  görülmüş ve gösterilmiştir.

Artık bir daha nebi gelmeyecek, Kuran’ı Allah insanlar eliyle koruyacak ve doğru yolda yürümek isteyen insanlar sapmadan Kuran’ın verdiği mesajla dünya hayatında yaşayabileceklerdir.
 
106/2- Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için,

İnsanlar  Allah’ın kendilerine verdiği bir zaman dilimi içerisinde Hem dünya hayatında hem de dünya hayatının arkasından gelecek olan ahret hayatına yolculuk yapmaktadırlar.İşte bu yolculukta rabbin verdiği yoldan sapmadan yürümek her insana kendi gafletinden dolayı nasip olmamıştır. Allah İnsanlara kendi katından vahiylerle yönlendirdiği nebilerle doğru yolu göstermiştir. Eğer Allah nebi ve resuller göndermemiş olsaydı yüzlerce binlerce yollar içerisinden doğru yolu bulup o yolda istikrarlı bir şekilde yürümek imkansızdı.

Her ne şartta olursa olsun, insanlar istedikleri zaman  ister müşrik toplumlar içerisinde, ister ehli kitap toplumları içerisinde olsunlar, mutlaka doğru yolu bularak Müslüman olma yeteneğine sahiptirler. Kuran insanlar içerisinden Örnek verirken hazreti İbrahim!den örnek vererek  bizi bilgilendirmektedir.

3/ 96- Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka’be)dir.

3/97- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.

Kabe, Tevhit dininin  insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa nebiler ve resullerin din ve yaşam biçiminin sembolize edildiği makamın adıdır. İnsanlar her ne şartta  hangi toplumda hangi inançta hangi dinde olurlarsa olsunlar dönüp dolaşacakları yer orasıdır. 

Yer yer o makam putların eline geçmiş yer yer de kendilerini rab yoluna adayanların eline geçmiştir. Kuran Hazreti İbrahim peygamberden örnek verirken onun içinde bulunduğu toplumun ona karşı verdiği mücadele karşısında O yapa yalnız tek başına bir ümmet olarak o yerleri ve gökleri yaratan  Allah’ı bularak ona teslim olmayı başarabilmiştir.

16/120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

İnsanları farklı din ve yaşam biçiminden uzaklaştırarak fıtratlarından gelen takva sesiyle vahyin buluştuğu  tek din Allah’ın dinidir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Maalesef bu din ortada toplum ve otorite olarak dünyada yok. İşte dünya böyle bir din ve yaşam biçimini toplum ve devlet olarak görmeyi hasretle beklemektedir. Bu din geldiği zaman mazlum zalimin elinde zulüm malzemesi olmayacak. İnsanlar isteklerine göre başkalarını öldüremeyecek, kadınlar şiddet görmeyecek zayıf olanlar yer yüzünde Allah’ın temsilcisi olan Müslüman otoritenin koruması altına alınarak zulme uğratılmayacaktır. 

Dünyada her mazlum kendi din ve yaşam ve yaşam biçiminden dolayı zulme uğramayacaktır. Böylece dünya zalimlerin elinden kurtulacak ve mazlum olanların iniltilerine kulak verilerek zulmeden zalimlerin elleri onların üzerinden çektirilecektir.

4/74- Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Allah  Dünya hayatını deneme ve imtihan salonu yapmıştır. Elbette Allah isteseydi insanları melekler gibi verdiği görevin dışına çıkamayan varlık olarak yaratıp tek bir ümmet halinde yaratabilirdi. Ama öyle yapmamış insanlara iki yol iki amaç göstererek sonucuna katlanmak koşulu ile yetkiyi ve sorumluluğu  her insanın kendisine yükleyerek onları kendi özgür iradesiyle serbest kılmıştır.

Allah, Dünya hayatında kendi yolunda gitmek isteyenlere nebiler ve resuller göndererek dünyada doğru  yolda yürümelerine imkan tanıdığı gibi, kendisini inkar edenleri de şeytanı onlara vesile kılarak, kendi yolunun dışında yol arayanlara da kılavuzluk  yapmıştır.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

43/38- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: “Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).”

43/39- (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.

Vahyin  dışında yol alan gerek ehli kitap, gerekse de puta tapıcılardan hangisine sorsan kendi gittiği yolun en doğru yol olduğunu söyler. Oysa doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur. O da  Kuran’ın gösterdiği yoldur.

106/3- Şu Ev (Ka’be’n)in Rabbinn kulluk etsinler;

Kabe  Hazreti İbrahim peygamber döneminde asaletine kavuşmuş tevhidin doruk noktasına ulaştığı bir mekanı temsil etmektedir. Fakat son peygambere kadar putçuluğun ön  plana çıktığı insanlar Allah’tan başkalarını rab edindiği bir dönem başlamış ve bu dönem son peygambere kadar sürmüştür.

Son nebi ve resulün insanlardan destek veren onu etten duvarla koruyarak güç ve otorite haline gelen İslam  Kabe’yi  bir başka ifadeyle rabbin insanlara sunduğu din ve yaşam biçimi otorite olarak gelince, Kabe putlardan arındırılmış bir makam olarak karşımıza çıkmıştır.

İslam;Ayrı dinlerdeki insanları Müslüman etmek için değil, ayrı dinlerdeki insanların başka dinlerdeki insanlara kendi dinlerini zulüm ve işkence olarak kullanmasını ortadan kaldırarak bütün insanları esenlik içerisine almak demektir. Şu ayetler, bunun en güzel misalidir.

9/1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resulü’nden kesin bir uyarıdır.

9/2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.

9/3- Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.

9/4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.

9/5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

9/6- Eğer müşriklerden biri, senden ’eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ‘güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

9/8- Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.

Tövbe suresinde birden sekize kadar olan ayetler Müslüman olanların güç ve otorite halinde olduğu bir dönemin profilini bize çizmektedir.

106/4- Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.

İnsanlara Hem sapma eğilimi veren, hem de doğru yolu bulma eğilimi veren Allah’tır. Allah insanlara sermayeyi vermiş ama bu sermayeyi doğru yönde doğru kararla güzellikler için kullanmayı istemiştir. 

Fakat insanlardan bazıları hem de  büyük çoğunluğu bu sermayeyi kötülükler uğrunda kullanmıştır. Hangi bir insan Allah’ın mülkünden çıkarak rızık bulabilir? Ve  açlığını giderebilir? Allahın mülkünde yesin içsin fakat Allah’ı rab olarak değil de onun dışındakileri kendisine rab kabul etsin Allah bundan asla razı olmaz.

16/75- Allah, (Kendisi’ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.

Evet Allah’ın dışında olan bütün varlıklar Allah’ın yarattıkları ve Allah’ın mülkünde olan varlıklardır. Eğer o varlıklar ve ilah edindiğin insanlar, herhangi bir ikramda bulunurlarsa, onlar Allah’ın mülkünden alıp sana ikram etmektedirler. 

Eğer o sermaye Allah tarafından onlara verilmemiş olsaydı onlar sana ikramda bulunamazlardı. İşte sana Allah’tan alıp da vereni ilah değil, asıl sermayeyi yaratan ve  veren Allah’ı ilah edinmemiz gerekmektedir.

İşte kendilerine Allah’ın sermaye verdiği insanlar başka mazlum olan insanlara Allah’ın verdiklerinden aktararak onları Allah’ın yolundan alıkoymaları ve insanları kendilerine kul ederek Allah’ın yolundan ayırmaları büyük bir haksızlık ve zulümdür.

Hazreti Meryem’e Zekeriya peygamber sorduğunda başka insanlardan gelen yiyecekleri sana kim verdi dediğinde Allah’ın gönderdiğini söylemesi buna en güzel bir örnektir.

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince, “Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” dedi.

Ama  Karun  o hazineleri kendi aklı sayesinde kazandığını söylemesi büyük bir haksızlık ve zulümdü.

28/76- Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.”

28/77- “Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.”

28/78- Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

28/79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” dediler.

28/80- Kendilerine ilim verilenler ise: “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz” dediler.

28/81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.

Bütün insanların dünyaya gelmelerinin sebebi Allah’a ibadet ve kulluk içindir. Ve Allah’tan başka rab edinmemek sadece ve sadece onu ilah kabul ederek onun gönderdiği vahiylerle hayatı yaşamaktır.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.