Öncelikle Kur’an’da helak kelimesini Kur’an’ın tanımladığı şekilde tanımlamaya çalışalım. Helak; Allah’ın nebi ve resuller aracılığı ile göndermiş olduğu vahyi bilgileri inkâr eden peygamberleri, yalanlayan vahye karşı gözleri kör kulakları sağır kalpleri mühürlenmiş olan insanların ahiret hayatında ebedi cehennemi hak edecek şekilde yaşamasıdır. Veya yaşayarak ölmesidir. Allah insanlara dünya hayatında emanet ve sorumluluk yükleyerek kendilerine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde sınava tabi tutmaktadır.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İnsan; hem iblis meleğinin tekliflerine karşı eğilimli, hem de takva meleğinin tekliflerine karşı eğilimli nötr bir varlıktır. Allah iblisin teklifleri yönünde karar kılan ve geriye dönüşü mümkün olmayan moda giren insanlara şeytan anlamı yüklemiştir. İşte Allah şeytan ve şeytanın yolunda yürümek için karar almış, ölüm anına kadar kendi gidişatını değiştirmeden ölen insanları Allah helak ettiğini söylemektedir. Vermiş olduğum ayet örneklerinden anlaşıldığı gibi, dünya hayatı bir imtihan salonudur. Ahiret hayatı ise sınavların sonucunun devşirileceği, mükâfat ve ceza verilecek olan yerdir. Öyleyse Kur’an’a göre Allah dünya hayatında emanet ve sorumluluk yüklediği insanlara nebi ve resulleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermektedir. Ama sınav salonunda kesinlikle elçilere uyanlara ve uymayanlara ne bir mükâfat ne de bir ceza vermektedir. Allah sınavın sonunda ödül ve ceza verecektir. Sınavını başarı ile bitirenlere ahiret hayatında ebedi cennet, sınavı kaybeden insanlara da ebedi cehennem vaad etmektedir. Kur’an kendi içerisinde geçen ayetleri temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan çoğunluğu muhkem olanlar ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih olan ayetlerdir.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Asıl olan Kur’an’da geçen müteşabih ayetleri anlamakta sıkıntı çekilmektedir. Bu aynen edebi sanatlarda mecazi anlatım gibidir. Yani ayette geçen ifadeler kendi anlamı dışından farklı anlamlara gelebilen ayetlerdir. Onun için benzeşen ayetlerden yola çıkarak o ayette Allah’ın murad etmek istediğini yakalamak gerekir. Kur’an içerisinde çelişkisiz bir kitap olduğunu kendisi söylemektedir. Şimdi ayetlerden örnekler vererek helaki doğru anlamaya çalışalım. Dünya hayatında Allah inkâr edenlere müdahaleyi ya insanlar eliyle yapmakta, ya da evren yasalarına uymama sonucu ceza doğadan gelmektedir.
22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Dikkat ederseniz dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline gelirlerse ceza onlar eliyle verilmektedir. Eğer İnkâr edenler güç ve iktidar sahibi olurlarsa Müslüman olanlar öldürülürse Allah onları cennet hayatında ebedi olarak mükâfat verecektir. Ama Allah inkâr eden ve zulmedenlere kendi eliyle ebedi cehennem hayatında onları cezalandıracaktır. Allah’ın dünya hayatında bir de inanan ve inanmayan diye ayırım yapmadan evren yasalarına uymama sonucu azap gelmektedir. Bir ayetle söylediğimizi belgelemeye çalışalım.
7/133-Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular. Dünya hayatında azap budur
İşte bir ayette de şöyle diyordu.
9/126. Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.
Bu ayetlere göre dünya hayatında demek ki, Allah inkâr eden insanlara azabı ya iman eden Müslüman olan insanlar eliyle vermektedir. Ya da doğal yasalara onlara uymadıklarından dolayı ceza doğa felaketleri ile gelmektedir. Bunlar deprem sel felaketleri kasırgalar kıtlık yangın gibi felaketler olduğu anlaşılmaktadır. Bu yasalara uymayan insanların, Allah inanıp inanmadığına bakmadan kim gerekli tedbirleri almazsa ceza ayırım yapmadan hepsine gelir. Asıl bizim helak edilme ile ilgili konu, Müdahaleyi Allah dünya hayatında değil ahiret hayatında yapacağı ile ilgili konudur. Bir başka ifadeyle din gününe ertelemesidir. ASIL AZAP AHİRET HAYATINA ERTELENMEKTEDİR.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
Helak edilen Firavun ve kavminin önde gelenlerin helaki ile alakalı ayetlerden örnekler vererek açıklığa kavuşturmaya çalışalım.
10/ 88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
Yunus suresi seksen sekizinci ayette bahsedilen, Musa’nın firavun ve taraftarlarına, kendi yanında iman edenleri saptırmak için mi onlara güç ve kuvvet veriyorsun? Sorusuna karşılık Allah da onlar acı azabı görünceye kadar onlar iman etmeyecek mesajını vermektedir. Yine yunus suresi doksanıncı ayette Musa ve taraftarlarını kurtardık Firavun ölüm anında Musa ve Harun’un rabbine ben de iman ettim diye söylemelerini dile getirmektedir. Çünkü ölüm anında her insan ahiret hayatında gideceği yeri görmektedir. Bu ayeti başka bir ayet desteklemektedir.
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. 4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. 10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese
4/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Demek ki, kavimlerden inkâr edenlerin üzerine taş yağdırdık, kum fırtınası gönderdik, denizde boğduk tufan olayları Kur’an’da anlatılan kıssalar Müteşabih anlatımdır. Dünya hayatında vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi Allah cezayı dünya hayatında değil ahiret hayatında vereceğini vaad etmektedir. Yine anlaşılması zor olan ve genelde yanlış anlaşılan bir ayet daha örnek olarak vermek istiyorum.
2/72. Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
2/73. Bunun için de: ‘Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun’ demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
Kur’an ölü kelimesini iki farklı anlamda kullanmıştır. Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölüdür. Kur’an bu ölüler asla bir daha dünya hayatına geri gelmeyeceğini söyler.
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
İkinci anlamda kullanılan ölü ise, Vahye karşı gözleri kör kulakları sağır olanlara da ölü ifadesi kullanmıştır. Bir örnek verelim.
2/ 259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’
Ayette anlatılmak istenen temel mesaj, öldükten sonra insanların dirilmeye inanmayan deist veya ateist olan bir kişini örneği verilerek olay anlatılmaktadır. Kur’an bu tip insan dünya hayatında yüz yıl yaşadığı halde onu ölü olarak kabul etmektedir. Diriltilme ise ahiret hayatında gerçekleşmektedir. Yanlış olanın dünya hayatında yüz yıl yaşayıp dünya hayatında dirilmesi anlamındaki anlayıştır. Şu ayetler bu tip insanların resmini ortaya koymaktadır.
23/ 35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’ 23/36. ‘Heyhat, size vadedilen şeye heyhat…’ 23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
İşte ahiret hayatını inkâr edenler orada azık ifadesi dünya hayatında kazanmış olduğu amelleri, Eşeğine et giydirme ifadesi kendisine emanet yüklendiği halde emanete sahip çıkmayan merkep anlamını ifade etmektedir.
62/ 5. Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.
İşte Dünya hayatında inkâr ettiği ahiret hayatı üzerindeki örtü kaldırılıp ayan beyan her şey önüne belge olarak konulacak yanılmış olduğunu fark edip pişman olacak ama iş işten geçmiş olacaktır. Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR
25/5/2021