1 – FATİHA SURESİ TEFSİRİ

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!
 
Fatiha suresi nüzul sırasına göre beşinci Kuran sırasına göre birinci sure olup yedi ayetten oluşmaktadır.
 

1/1- Hamd* Âlemlerin Rabbinedir.

Yerleri ve gökleri yaratan ve kâinatta ne varsa insanoğlunun hizmetine sunan ölüyü diriden diriyi ölüden çıkaran rızkı yayan bağışlamayı ve hidayete ermeyi yaratan, Ahiret âlemini de yaratıp orada hesaba çekecek olan Allah’tır. Öyleyse en çok sevilmeye en çok hürmet edilmeye en çok övülmeye layık olan en çok takdir edilmeye layık olan, ibadet edilmeye en çok layık olan, sözü dinlenmeye en çok layık olan odur. Bu söylediklerimizi bir ayetle pekiştirmeye çalışalım.
 
16/75- Allah, (Kendisi’ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.
 
Allah insanlara dünya hayatında dünyalarını bir kural ve prensip içerisinde yaşamaları için kitaplar göndermiştir. Hangi yaratılmışa ne kadar değer verileceğini veya değer verilmeyeceğini orada kelimelerle açıklamıştır. 
 
Kim bu konulan kelimeleri Allah’ın tanımladığı yerden kaldırır ve başka bir yere koyarsa o Allah’ın rabliğini Allah’a olan hamdını başka birilerine veriyor demektir. Var mı Allah gibi bir yaratıcı? ve onun ortağı? Öyleyse Allah’a olan saygı ve ihtiram Allah’ın yarattıklarının hiç birisinin hakkı değildir. Övgüye saygıya ihtirama sadece ve sadece Allah layıktır. Onu övmek demek Allah’ım sen ne büyüksün demekle değil onun rabliği altında toplanmak ve onun adına hayatı yaşayıp anlamlaştırmak demektir.
 
31/25- Andolsun onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız; “Allah” diyecekler. De ki; “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu bilmezler.
 
Allah’ı bilmek ve kabullenmek yeterli değildir. Ancak Allah’ın rabliğini kabullenip Allah’ın dışında yaratılmış olan varlıklardan onu tenzih ederek ibadet ve kulluğu sadece ve sadece ona yapmakla anlam kazanır.
 
Öyleyse Allah’ın olan hamdı özetleyecek olursak İnsan yaşamının kılavuzunu onun göndermiş olduğu vahiylere göre tanzim etmek dzayın etmek demektir.
 
1/2- Rahman ve Rahimdir.
 
O Dünya hayatında kendisine kulluk yapan müminlerle, kendisine nankörlük eden kâfirleri zalimleri ayırt etmeden rızıklandıran ahiret âleminde ise sadece kendisine iman eden ve Salih amel işleyenlere merhamet eden Allah’tır.
 
17110- De ki: “Allah, diye çağırın, ‘Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
 
İslam toplumlarının kabul edemeyeceği bazı gerçeklerden bahsedeceğim. Allah’ın nebiler ve resullerin dünya hayatında hayatlarına hiçbir zaman özel yardımla sıkıştıkları zaman yardımda bulunmamıştır. Deist ve ateist toplumların haklı olarak İslam toplumlarındaki bu gerçek olmayan bazı dini inançlarını kabul etmemeleri ve onlarla alay etmeleri ondan kaynaklanmaktadır.
 
Şimdi benim anlattığım bu ifadeye karşı hemen kuran okuyanların şu ayetleri önüme koyacaklarını iyi biliyorum.
 
3/124- Sen müminlere: “Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?” diyordun.
 
3/125- Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.
 
Rahman dünya hayatında bütün insanları rengiyle cinsiyle farklı dinlerde olanlarla iman edenleri ayırt etmeden onlara eşit mesafede olan Allah anlamındadır. Rahim ise Dünya hayatında her türlü başına gelen felaketlere rağmen Allah’ın yolundan sapmadan Allah’ın hoşnut olacağı yaşam biçimini ortaya koyan müminler için ahiret âleminde onlara merhamet eden onları gözetip kollayan Allah anlamındadır. Biz bir ayeti doğru anlayabilmek için o ayetin Kuran’la çelişmezliğin in, evren yasalarıyla çelişmezliğin i, akılla çelişmezliğin i, ve sonuç olarak da pratik hayattaki doğru yansımasıyla ancak doğru anlaşılabileceğini söylüyoruz.
 
Evet, bu gün dünya hayatına baktığımız zaman, Müslüman olanlar güç ve kuvvet yönünden kâfir ve deist ateist olanlara karşı genelde ekonomik ve teknolojik olarak zayıf durumdadırlar. Savaş olduğu zaman Müslüman olanlar genelde yenilgiye uğramaktadırlar. Eğer gerçekten Allah Müslümanların yanında savaşta olsaydı Allah’ın gücü karşısında kim üstünlük sağlayabilirdi? Ancak burada Müslüman olanların gözden kaçırdığı bir olay var. Allah evreni bütün insanların önüne hizmetçi olarak sunmuş. Kim bu evreni kendi lehine gerekli gayreti göstererek çevire bilirse dünya hayatında üstünlüğü elde eden onlar olmaktadır.
 
Bahçesine gereği gibi bakan ondan ilgisini hiç kesmeyenler mi ondan ürünlerini daha güzel alır? Yoksa bahçesiyle ilgilenmeyen zamanında ilacını suyunu gübresini vermeyenler mi ondan ürünlerini alırlar? Elbette Allah bahçesine gereği gibi kim ilgilenmiş onunla ilgili yoğunlaşıp gerekli çabayı gayretini gösterenlere Allah inanıp inanmadığına bakmadan ilgi duyma derecesine göre ondan ürününü vermektedir.
 
Meleklerin secdesi insanların sadece iman eden ve Salih amel işleyenlere değil, İster münafık isterse de kâfir olsun ilgilenen herkesedir. Dağdaki madenleri deşeleyip çıkanlar onlardan istifade ederler. Yan gelip yatanlara madenler araba uçak gemi olup hizmet etmezler.
 
3/125- Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.
 
Evet, burada sabır ve doğru yolda kararlılıkla yürüme sonucunda Allah diğer insanların mayalarında bu doğru yolda yürüyenlere ve mazlum olanlara yardım duygusunu yerleştirmiş zaten onlar senin bu karalı tutumun karşısında yanında olarak sana destek olanlar çıkacaktır. İşte Allah’ın yardımı budur. Yoksa Allah eline hâşâ silah alıp müminler yanında kâfirlerle savaşacak değildir. Savaşmaz da. çünkü Allah din gününün maliki ve sahibidir. İman etmeyen ve zulmedenlerin cezasını ahiret âleminde verecektir.
 
Hazreti Yusuf’u Kuyudan alıp saraya taşıyan olay budur. Halkın gönlünde taht kuran hz.Yusuf bu acı bir hayatın arkasından halk onu büyüterek destekleyerek saraya ve daha sonra da hükümdarlığa yükseltmiştir. Hep iktidar yolculuğuna doğru yükselen o insanlar ister müspet isterse de menfi yolda olsunlar onları o üst makamlara Allah’ın halkın kalplerine destekleme dürtüsünü vererek getirmişlerdir.
 
1/3- Din gününün malikidir.
 
Din günü kuranda ahiret âlemine işaret etmektedir. Kuran’da bahsedilen kıssaların anlaşılamaması Allah’ın İnsanları dünya hayatında özgür haline bırakarak kendisinin ahiret âleminde güzel davranışta bulunanları ödüllendirmesi kötü davranışta bulunanları da cezalandırması içindir.
 
Kuran’da din günü ile ilgili Bir bölümü aktararak konunun daha güzel anlaşılması açısından gerekli olduğunu düşünüyorum. İman etmeyen kâfirlerin ahiret hayatındaki profilini kuran şöyle çizmektedir.
 
37/16- “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?”
 
37/17- “Veya önceki atalarımız da mı?”
 
37/18- De ki: “Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
 
37/19- İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar.
 
37/20- Derler ki: “Eyvahlar bize; bu, din günüdür.”
 
37/21- “Bu, sizin yalanladığınız (mümini kâfirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür.”
 
37/22- “Zulmedenleri, eşlerini ve taptıklarını bir araya getirip toplayın.”
 
37/23- “Allah’tan başka (taptıklarını); artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün.”
 
37/24- “Ve onları durdurup-tutuklayın, çünkü sorguya çekileceklerdir.”
 
37/25- (Onlara seslenilir:) “Ne oluyor size, birbirinizle (dünyada olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?”
 
37/26- Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
 
Allah, Dünya hayatında halife olarak gönderdiği insanoğluna hangi yola giderse gitsin müdahale etmemiştir. Doğru yola gidebilecek malzemeleri de yanlış yola gidebilecek malzemeleri vermiş fakat onlara hangi yola giderlerse gitsinler zorlayıcı bir tavır takınmamıştır.
 
Evet, Allah yerleri ve gökleri yaratmış. Ondan ne eksildiğini ona ne girdiğini kuru ve yaş dışta kalmamak üzere hepsini bilmektedir.
 
6/59- Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. 
 
Kara’da ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.
 
Mahkemede Hâkim suçlu hakkında bulunmuş olan delillerle suçluyu yargılar eğer suçlu suçu işlediği kanaat getirilse bile belge olmadıktan sonra onu cezalandıramaz. Ama Allah’a göre belge kolay o insanın her yaptığı davranışı kameraya alan hatta kalbinden geçenlerin bile belgeleyen melekleri vardır. Onun için ahiret âleminde herkesin yaptıkları bir kitap olarak önüne konulacak ve kişi de kendisi bu suçları işlediğine dair itirafta bulunarak cezayı hak ettiğine kanaat getirecektir.
 
İşte din günü ahiret âlemi için kullanılmıştır. Dünya hayatında evrenin yasalarına ve toplumlardan gelen müdahalelerin dışında Allah insanlara müdahalede bulunmamış, sadece Allah ahiret âleminde onların dünya hayatındaki yaşamlarını izleyerek not almış ahiret âleminde onların yaptıklarını bir tane dahi noksan bırakmadan saydıktan sonra cehennemi hak edenler cehenneme sürükleneceklerdir.
 
Dünya Hayatında gelen uyarıcılara karşı kulaklarını tıkayan ve onlarla alay edip onları öldürenler ahiret aleminde makamları ellerinden gitmiş gözleri kör olanlar orada gözleri görür hale geleceklerdir. O sahneyi kuran şöyle izah etmektedir.
 
50/20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
 
50/21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
 
50/22- “Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.”
 
İnanmadığı Ahiret hayatını artık inanır hale gelmiş ve bir aldanışta olduğunu anlamış olarak huzura çıkarılmıştır.
 
1/4- Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.
 
Bu Müslüman olanın ağzından çıkan bir sözdür. Ama insanların büyük bir çoğunluğu Allah’ın dışında olan yaratıklara bel büküp secde etmektedirler.
 
7/138- İsrail oğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa’ya dediler ki: “Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap.” O: “Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz” dedi.
 
Öğretmen sınıfta çocuklara sorar. Çocuklar Allah var mı? Çocuklar,var öğretmenim. Öğretmen, çocuklara, çocuklar Allah’tan bir şeker isteyin bakalım der. çocuklar Allah’tan bir şeker isterler. Allah’tan bir cevap gelmez. Öğretmen çocuklara tekrar yönelir öğretmenim bize şeker ver deyin bakalım. Çocuklar da öğretmenden şeker isteyince öğretmen pazardan aldığı şekerden çocuklara ikram eder. Ve arkasından derki eğer Allah olsaydı o da şeker isteyince verirdi demek ki Allah yok der.
 
Eğer çocuklar İbrahim peygamber gibi kafaları çalışmış olsaydı, öğretmene şöyle bir soru sorarlardı.
 
2/258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah Güneş’i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
 
Çocuklar; benim rabbim bu şekerin ham maddesini yaratmış sen de şekerin şeker kamışını ve şeker pancarını yarat bakalım demiş olsalardı öğretmen de afallayıp kalırdı.
 
Hiçbir insan kendi elleriyle taştan ağaçtan heykeller yapıp onlara tapmazlar. O tapmış oldukları putların arkasında mutlaka bir ideoloji ve yaşam biçimleri vardır. Onların taptıkları o putları arkasındaki ideolojilerdir. O ideolojilere göre hayat yaşayanlar onlara bel büküp eğiliyorlar demektir.
 
Bütün peygamberler ve âlimlerin ilham kaynağı Allah’tır. Nebiler vahyi Allah’tan aracısız olarak alırlar. Nebi olan Müslüman olanlar da vahyin doğrultusunda hayat yaşarlar ve inanırlar.
 
2/285- Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. “O’nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sanadır” dediler.
 
Kâinatta yaratılmış canlı ve cansız ne varsa Allah’a secde ettikleri gibi aynı zamanda insanlardan mümin ve Müslüman olanlar da ona secde edip inanmaktadırlar. Bu iman eden Salih amel işleyenleri tek bir ümmet tek bir şeriat haline getirmektedir. Putlarını veya âlimlerini kendilerine ilah edinenler Allah’a ortak koşanlardır.
 
Burada biraz şirk üzerinde durmak istiyorum. Şirk, Allah’a olan kulluk ve ibadetten kısmi veya bütünsel olarak ayrılarak Allah’ın yarattıklarına karşı yakınlaşıp onlara kulluk ve ibadet etmek demektir. Allah’ın varlığını kabul etmek yeterli değildir. önemli olan Allah’ın rabliğini kabullenerek ona ibadet ve kulluk etmek gerekir. İnsanların doğru bir yaşamı kavrayamamaları bundan kaynaklanmaktadır. Bazıları Allah’ı kabullendiği halde Allah vahiy göndermez demişler, bazıları da Allah vahiy gönderir deyip âlimlerinin anladığı şekilde göndereceğini kabullenip âlimlerini ilah edinmişlerdir.
 
Doğru olanı her mümin olanın kuranı veya vahiyleri okuyup öğrenip doğrudan Allah’a iman edip onun gönderdiği vahiy çerçevesinde kulluk ve ibadetini yapmalıdır. Ve insanları çağırırken de Allah’a çağırmalı putlarına ve alimlerine çağır mamalıdır. Allah katında hüsnü kabul görecek din ve yaşam biçimi budur.
 
41/33- Allah’a çağıran, Salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
 
İşte Müslüman olanın duruşu yaşam biçimi inanması bu şekilde olmalıdır. Ne meşrepler ne mezhepler ne alimler ne de şeyhler ibadet edilmeye layıktır. ibadet edilmeye layık olan ancak onları da yaratan ve hesaba çekecek olan Allahtır. İşte ancak Allah’a kulluk ve ibadet böyle olmalıdır.
 
1/5- Bizi doğru yola ilet;
 
Bu ifade Müslüman olanların bir duasıdır. Kâfirlerin duası şeytanın yolunda yürümek, Müslüman olanların duası da rahmanın yolunda yürümektir.
 
Dua; eylem ve yaşamın kişinin kendisindeki karar alma sonucundaki yolda yürümesinin adıdır. Bizzat almış olduğu Karar’da fiilen yürümesidir. Yoksa dua ellerini havaya açıp Allah’tan istekler sıralamak ve eylemde bulunmamak değildir. Şimdi İslam toplumlarında yanlış dua anlayışlarının kurandaki anlatışla ilgi ve alakasının olmadığını ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
 
2/186- Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.
 
Allah’ın çağrısına cevap vermesiyle mümin olanların duasının örtüşmesi gerekir. Allah’ın çağrısı nedir? Allah’ın yaratmış olduğu evren yasalarına uygun bir şekilde hayatı anlamlandırmasıdır. Haramlardan kaçınması helallerden yemesi güzel davranışlarda bulunması asla Allah’ı hoşlanmayacağı davranışlarda bulunmamasıdır. 
 
Peki, bunları yapan ve yoğunlaşan hangi Müslümanın isteğine Allah cevap vermedi? Allah yalan söylemez. Sen Allah’ın duasını Allah’ın istediği gibi yaparsan Allah sana onu mutlaka verecektir. Yeter i sen sabret ve duanı usulüne uygun şekilde yap.
 
40/50- (Bekçiler:) “Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?” dediler. Onlar: “Evet” dediler. (Bekçiler:) “Şu halde siz dua edin” dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
 
O zaman dua kâfir olanların da istek ve arzularının istedikleri yönlerlerindeki söylem ve eylemleridir.
 
17/11- İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir.
 
Demek ki dua sadece istekler değil yönelmek ve yöneldiği yönde de bir takım eylemlerde bulunmak da bir dua etmek demekmiş.
 
Özetleyecek olursak dua etmek sadece isteklerle seslenmek değil, isteklerin eylemle bütünleştirilmesi anlamında anlamak daha doğru olacaktır.
 
1/6- Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna*
 
Kuran nimet kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birincisi dünya hayatındaki genellemesi bile sayılamayacak kadar olan nimetlerdir. Bunlar bahçelerden meyvelerden suyundan havasından balıklarından av hayvanlarından tutun da madenlerinden kömürlerine varıncaya kadar dünyalık nimetlerdir. İkinci nimet ise ebedi ve sürekli olan cennet nimetidir. Ayette konumuz içerisinde bahsedilen nimet Muttaki yolda olanlara verilmiş olan cennet nimettir.
 
56/89- Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur).
 
Dünya nimeti kısa ve geçicidir. Ama ahiret nimeti ise süreklidir. Yunus peygamber, peygamber olmadan önce,dünyalık nimetlerine özendiği için Allah onun o durumundan hoşlanmamıştır.
 
68/48- Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
 
İki yol var birisi Muttaki yol diğeri ise şeytani yoldur.  İki hayat var birisi dünya hayatı diğeri ise ahiret hayatıdır. İşte Müslüman olanların duası Muttaki olanların gittiği yolda gitmektir. O yolda gidebilmek için de rabbani yolda yürüyebilecek donanımla donatılması gerekir. Müslümanın çağrısı o donanımla donatabilme ve o yolda istikrarlı bir şekilde giderek hedefe ulaşılmasıdır.
 
6/14- De ki: “O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah’tan başkasını mı veli edineceğim?” De ki: “Bana gerçekten Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma.” (denildi.)
 
1/7- Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.
 
Bu yolda olanlar da şeytani yolda olanlardır. Bunların dostları ve arkadaşları şeytanlar ve kâfirlerdir. Kuran’a göre rabbani yolun dışında olanların hepsi şeytani yolda olanlardır. Gazaba uğrayan ve sapmış olanlar da onlardır.
 
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
 
ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.