A’LA SURESİ TEFSİRİ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
Âlâ suresi nüzul sırasına göre sekizinci, Kuran sıralamasına göre de seksen yedinci sure olup Mekke’de indirilmiştir. On dokuz ayetten ibarettir.
87/1-Rabbinin Yüce ismini tespih et,
Bütün kâinattaki varlıkların makamları ortaya koyduğu eserler, görünümüyle değerlendirilir. Her şey makamına göre saygı hürmet görür. Bir ağacın değeri ile bir insanın değeri aynı olmadığı gibi, insanlardan bilen herhangi bir konuda uzman olanlarla bilmeyenlerin de değeri bir değildir. Bir mucit ile mucit olmayanların durumu bir olmadığı gibi, bir nebi ile nebi olmayan insanların durumu da bir değildir. Nitekim Kuran peygamberi diğer insanların konumundan farklı bir konuma yerleştirerek şöyle buyurmaktadır.
49/1- Ey iman edenler, Allah’ın Resulü’nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
49/2- Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.
49/3- Şüphesiz, Allah’ın Resulü’nün yanında seslerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.
Peygamberleri diğer insanlardan farklı kılan olgu onların Allahtan gelen bilgilerle toplum içerisinde makama oturtulmasındandır. Hâşâ Allah’ın makamı peygamberlerin makamı gibi midir? Allah’ın bildiklerini peygamber bile bilir mi? Ancak Allah’tan aldığı bilgiler kadar bilebilirler.
Rab terbiye eden insanlara kâinattaki canlılara rızkını veren ve en çok onun makamı ön plana gelmesi en çok onun sesi duyulması gerekendir. Dikkat ederseniz Kuran’da geçen kelimeler içerisinde en çok geçen kelime Allah lafsıdır. Sesi varlıklar içerisinde en çok duyulmayı hak eden odur.
Allah’ın isinin tespih edilmesi, zikir odalarında kafaları sağa sola sallayarak Allah isimlerini saymak değil, Allah’ın ismini tespih etmek erlerin ve göklerin yaratılış hikmetlerini öğrenerek onun adına hayatta yaşamanın kurallarını öğrenmektir. Allah’ın boyasıyla boyanmaktır. Aldığın nefesin konuştuğun sözün yediğin şeylerin hep onun koyduğu kurallar çerçevesinde olmasının metodunu öğrenmektir. Bu da ya gönderilen vahiylerin mantalitesini, ya da evrendeki eşyanın bilgisine ulaşmakla ancak mümkün olur.
87/2- Ki O, yarattı, ‘bir düzen içinde biçim verdi’,
İnsan gibi bir halife kâinat gibi bir melek, kuran gibi bir kılavuz,yaratan ve gönderen onda hiçbir çarpıklık kılmayan ve hem yarattığı kâinatta hem de gönderdiği Kuran’da çelişki kılmayan, her şeyi bir düzen ve intizam içerisinde yaratan Allah’adır.
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Canlı ve cansız yaratılmış olan hiçbir şeyi biri birine benzetmeden yaratabilen ve aynı zamanda her yaratığı varlıkları birbirinden bağımlı kılan, hepsini birbirlerine muhtaç eden Allah’ı takdis ve tespih ederim. Toprağı suya, ağacı toprağa, bitkileri hayvanlara hayvanları bitkilere bitkileri hayvanları insanlara muhtaç ederek evrene bir canlılık bir akışkanlık getiren ve o hiçbir şeye muhtaç olmayan sameddir.
Halife olarak yarattığı insana bütün kâinatta yaratılmış olan ne varsa onun buyruğuna veren ve insanı kendisine ayrılmış bir zaman dilimi içerisinde denemeye tabi tutarak onları doğru bir yolda yürümeleri için çelişkisiz Furkan’ı gönderen rabbimi diğer yaratılmış olan varlıklardan tenzih ederim.
39/27- Andolsun, Biz bu Kuran’da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.
39/28- Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kuran’dır (bu). Umulur ki sakınırlar.
87/3- Takdir etti, böylece yol gösterdi,
Burada insanın yaratılış biçimi hakkında diğer yaratıklardan farklı olarak iki yol iki amaçtan söz etmektedir. Bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. Kâinatta yaratılmış olarak tamamen farklı olarak, iki varlık bulunmaktadır. Dikkat edin hiçbir tefsirde bu açıklamayı bulamazsınız. 
Kuran’ın doğru anlaşılmasının temel koşulu ayetler, içerisindeki geçen kelimelerin Kuran’ın konuşma dilinin çözülmesiyle ancak anlaşılabilir. Bu iki varlık birisi bir adı halife, bir adı insan, bir adı âdem, diye tanımlanan yaptığı her şeyden sorumlu olan Allah’a karşı ibadet ve kullukla yükümlü olan varlıklardır. İkinci bir varlık ise, dünya hayatında iki yol seçme özgürlüğüne sahip olan insanların seçmiş oldukları istikamette onların hizmetine sunulmuş olan meleklerdir.
Yani; çevreye ve göklere bakıldığı zaman derinden derine incelendiğinde görebildiğin ve göremediğin iki varlıkla karşılaşılır. Ya melekler, ya da insanlardır. Başka bir varlık yoktur. Hemen sorgulama başlayacaktır. Cin, şeytan iblis neyin nesidir? İsterseniz bu konuda hazırlamış olduğum bir makalenin linkini aktarayım.
http://kuranianlamametodu.blogspot.com/2009/08/melek-iblis-seytan.html
2/30- Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi.
Halife bir anlamı Allah adına dünyada hükümranlığını sürdüren istediğini başka insanlardan müdahale olmadığı sürece istediği gibi yapan anlamında kullanıldığı gibi, Aynı zamanda iman edenler güç ve iktidar sahibi olduklarında tebaasına, bir başka deyişle idare edilen halka Allah’ın istediği gibi muamele edilmesinin pratik hayata uygulayan idareci anlamında da kullanılmıştır.
İnsanlar temel olarak ikiye ayırmaktadır. Birincisi rabbin göndermiş olduğu nebiler aracılığı ile iman eden ve hayatlarını düzenlemek isteyenler. İkincisi de Allah’ın gönderdiğini tanımayanlardır. Dünya hayatında bu iki tip insanın yaşayacağı ortamı Allah oluşturmuştur. Bir zaman dilimi içerisinde her iki yolda olanlara süre tanıyarak imtihana tabi tutulmuşlardır. Peygamberlerin ve vahiylerin dışında da hiçbir zaman inananlara ve inanmayanlara ne özel bir yardım, ne de özel dünya hayatında bir ceza verilmemiştir.
76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
İki yola gidebilecek eğilim ve malzemeler. Verilmesi anlamındadır. Seçme hakkı kendisine aittir. Kim hangi yola gidecekse o yolda kendisine kılavuz da bulur malzemeler de bulur. Dünya hayatında dilediği gibi hareket edebilir ama ahiret hayatında buradaki kazandıklarına karşılık bir rehine olacaktır.
90/10- Biz ona ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik.
İnsanın her iki yola gidebilecek hem kendisinde eğilim vardır. hem de hangi yola giderse gideceği yollarda amacına ulaşabilmek için malzemeler vardır. İşte insanın iyi yola ve kötü yola gittikleri zaman o malzemeler meleklerdir. Meleklerde sadece Allah’ın kendilerine kotlanmış olduğu bilgiler vardır. Onlarda irade akıl yoktur. Onlar kendilerine kotlanmış olan bilgiler dışına çıkamazlar. Ve sorumlulukları da yoktur. Kuran meleklerle insanların görev ve sorumlulukların ne olduğunu şu ayet ile çok güzel izah etmektedir.
33/72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Emanet; sorumluluk almak yükümlülük almak demektir. Allah onların hal ve tavırlarını lisanı haliyle konuşturarak anlatmaktadır. Melekler yaptıkları eylemlerden dolayı sorumlu değîldir. Ama her aklı olan insan konuştuğu her sözden, attığı her adımdan gittiği her yoldan, yerleri ve gökleri yaratan Allah’a karşı ahiret âleminde hesap verecektir. İlerde melek iblis şeytan cin insan kelimeleri üzerinde ayet konu ve kelimeler geçtikçe izah edeceğim inşallah.
87/4- ‘Yemyeşil-otlağı’ çıkardı.
Kâinatta yaratılmış olan her şeyi bir sebep sonuç ilişkisine göre dizayn etmiştir. Yem yeşil otlağın sebebini yağmura bağlamıştır.
41/39- O’nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
87/5- Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu.
Kup kuru yerden Allah dilemesiyle yağmurlar yağınca yemyeşil otlar hububatlar çıkmaktadır. Yağmurlar kesildiği zaman da onlar tekrar kupkuru hale dönüşmektedir. Bunlar akleden insanlar için Allah’ın ayetlerindendir.
87/6- Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.
Bu ayetin ne anlama geldiğini kıyamet suresinde anlatılmaktadır.
75/16- Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
Okuma iki anlama gelmektedir. Birincisi dünya hayatında karşısına çıkan problemler hakkındaki bilgilerin nasıl çözüleceğine ait vahyi bilgiler, İkincisi ise bildiğimiz şekilde bir yazının tekrarlanması anlamındaki okumaktır. 
Bilindiği gibi Allah resulü Mekke toplumu içerisinde yetişmiş ve olgunlaşmış bir kişi olarak ümmi idi. Yani hiç vahyi bilgiler ile detaylı bir bilgisi yoktu. Bilmeyen, puta tapıcılar, müşrikler ve ata dine mensup olan anlamında insanlar içerisinde yetişmiş bir kişiydi. 
Vahyin ona aktarılmasıyla beraber bir takım problemlerin ve doğru ve yanlışın net bir şekilde ayırt edilmesiyle birlikte o artık vahyin direktifiyle hareket eden bir konuma getirildi. Nerede nasıl davranması gerektiğine ait bilgiler ve yönlendirmeler gelmesi anlamında o bilgiler geliyordu.
30/5- Ve dediler ki: “Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.”
Bu okuma şekli yazılan bir şeyin tekrarlanması anlamındadır. Bu aynı zamanda gelen vahiylerin yazılıp belgelenmesi aynı zamanda pratikteki yansıması olan bir kitabın korunmasıdır. Allah diğer geçmiş peygamberlere gelen vahiylerin korunması olmayışı ve insanlar tarafından unutulması ondan kaynaklanmaktadır. 
İşte kuranda hicir suresinde geçen” 9- Hiç şüphesiz, zikri (Kuran’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.” Derken bunu anlatmaktadır. Yoksa koruyacak insan yazacak malzemeler olmamış olsaydı Allah diğer kitapların korunmadığı gibi kuran da unutulur giderdi.
“Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.” 
Kuran’ın yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde inerek, her yapılan yanlış davranışların doğrusu vahye dilerek nebi ve resul ile birlikte onu takip eden toplumun her örnekten bir örnek verilip hiçbir eksik bırakılmadan bilgilerin verilmesi gelecek olan kuşaklara örnek bir yaşam olarak tarihe kaydedilmiştir.
2/ 143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (hali) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İşte Allah’ın okutması da Allah’ın açıklaması da Allah’ın unutturmaması da budur. Okumak isteyen onu okuyor. Ezberlemek isteyen onu ezberliyor. Anlamak isteyen onu anlıyor. belge ayet delil ve burhan ortadır.
87/7- Ancak Allah’ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da.
Peygamber ve insanlık Allah’ın verdiği bilgiler kadar, bilgiye sahiptirler. Peki, bildirmedikleri Allah’ın bilip de insanların bilmedikleri nerede? Bilindiği gibi Allah’tan gelen bilgiler iki kanal ile insanlara ulaşmaktadır. Birincisi vahyi bilgilerdir. Bu bilgiler nebiler aracılığı ile gelen bilgilerdir. Bu bilgiler son nebi Muhammet peygamberin gelişine kadar devam etmiş Muhammet peygamberin ölümüyle sonlanmıştır. Bir ayet örneği verelim.
33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
İkinci bilgiler, ise kâinatta var olan varlıklar hakkındaki eşyanın bilgisine ulaşılan bilgilerdir. Bu bilgiler gelmeye öğrenilmeye devam etmektedir. İnsanlığın yok oluşuna kadar da devam edecektir. 
Kuran’ın âdeme bütün isimleri öğrettik ifadesiyle sanatsal bir anlatımla geçmiş insan bilgilerini, anı ve gelecekteki öğrenilecek olanları da içine alarak bir anda anlatım sanatıyla bunu ifade etmektedir. Bu gün İnsan karşısına çıkan problemler, çözüldükçe yenileriyle değiştirilip durmaktadır. Yeni problemler insanların emekleme aşamasındaki bir çocuğun ulaşamadıklarını ulaşmak için adım atması gibi devam etmektedir. 
Kuranı açıklama bir anlamda da onu kastetmektedir. İşte peygamberlere açıklanan bilgiler kendi dönemine kadar evrensel bilgilerin açıklandığı kadardır. vahyi bilgilerin gönderilmesi ve açıklanması bitti ama evrensel bilgileri Allah insanlar eliyle açıklamaya devam ediyor. Bir ayet örneği verirsek konu daha iyi anlaşılacağını umuyorum.
6/ 91- Onlar: “Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir” demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.” De ki: “Allah.” Sonra onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
Ayette ifade edilen,” üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi” çoğu göz ardı edilen kısım insanların gelecekteki öğrenecekleri ilim ve teknolojik bilgilerdir. Güneşin döndüğü ve ayın hareketlerinin oluşumu söyleniyor ama, o bilgilerin gün yüzüne çıkması fezanın keşfedilmesiyle ancak mümkün olmuştur. ve olmaya devam edecektir.
87/8- Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız.
Kolay olan burada sonuç bakımında iyi olan genelde ahiret âleminde mükâfat olarak verilecek cennetten söz edilmektedir. Aynı ifade leyl suresinde de geçmektedir.
92/ 5- Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
92/6- Ve en güzel olanı doğrularsa,
92/7- Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
Muttaki yolda yürümenin işte kuralları bunlardır. Kim sevdiği mallardan infak ederse, sözü dinleyip en güzel olan vahiyleri doğrularsa cennete girmenin yolunda o başarılı kılınacaktır.
Bilindiği gibi iki yol vardır. Ya Muttaki yol O Allah’ın tanımladığı vahiylerin güdümünde hareket edilen yoldur. Bunun malzemeleri güzellikler helaller ve iyi amellerdir. Ya da şeytani yoldur. Bunu malzemeleri de haramlar çirkin ve kötü olan davranışlardır. Tıpkı eksi ve artı kutup gibidirler. 
Yanlış yola gittikçe onların yanlış yolları güçlenerek devam eder. Öbürü de doğru yolda yürüdükçe o yolda güçlenerek devam eder. Dünya hayatında yanlış yolda gidenlerin şeytan üzerini bir kabukla bağlar her yaptığı iş ve davranış ona dosdoğru görünmeye başlar.
43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
43/38- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: “Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).”
İkinci tip şeytanın kuşatmış olduğu insan tipleri günahları işledikçe artık dünya hayatında ona kötülükler güzel görülmeye başlar. Ve yakasını onun kendisine zarar verdiğini anlasa bile dost bildiği şeyler onu bırakmaz. Sonunda cehennem ona kolaylaştırılır. Nitekim leyl suresinde anlatılan gibi,
92/8- Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,
92/9- Ve en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10- Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.
92/11- Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz.
92/12- Şüphesiz, Bize ait olan, yol göstermektir.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi kolay olan cennet, zor ve zorlu olan da cehennemdir.
87/9- Şu halde, eğer ‘öğüt ve hatırlatma’ bir yarar sağlayacaksa, ‘öğüt verip hatırlat.’
Özgür iradeleriyle iki yol çeşidinden hangisini seçerse seçsin, insanlar seçtikleri yollarda duyarlılık yönü açılmaktadır. Kuranda bahsedilen kulaklarının sağır gözlerinin kör kalplerinin mühürlü oluşu bu anlamı taşımaktadır.
2/171- İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
İçkiyle haşır neşir olmuş bir adama gel namaz kılalım desen onda bir yankı uyandırabilir misin? Ne de namaz kılanlar içkiye karşı meylederler ne de içki içenler namaza karşı meylederler. İçki içenlerin kalpleri Muttaki yola karşı örtülü namaz kılanların da şeytani yollara karşı kalpleri örtülüdür.
Elbette her yoldaki insanlarda eksen kayması olmaktadır. Doğru yolda yürürlerken şeytani yollara sapan insanlar olduğu gibi, şeytani yolda yürüyüp de rahmani yola dönen tövbe eden ve yaptığı yanlışlıklardan kendilerini arındıran insanlar da olmaktadır. Ama gerçek olan odur ki; insan değişmeye kendisi karar vermelidir. Kendisi karar vermedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler onu değiştirmeye güçleri yetmez.
Hiçbir peygamberin veya hiçbir Müslümanın başka bir insanı doğru yola getirmekle bir yükümlülüğü yoktur. Sadece tebliğ etmekle sorumludur. Uyarıldığı zaman kulağını tıkarsa uyaranın üzerindeki yükümlülük kalkmıştır. Yükümlülük uyarı-lana ait konuma geçmiştir.
42/48- Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.
87/10- Allah’tan İçi titreyerek korkan öğüt alır-düşünür.
35/18- Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden ‘içleri titreyerek-korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah’adır.
Allah tan korkanlar, Ancak Allah’a iman edenler öldükten sonra dirilip hesaba çekileceğini kabul edenler öğüt alırlar.
Kuran iki tip insanların öğüt almayacağından söz eder. Ve bunlar peygambere ve onun yolunda gidenlere en şiddetli düşmandırlar.
5/ 82- Andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hıristiyanlarız” diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
5/83- Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahitlerle birlikte yaz.”
5/84- “Hem Rabbimizin bizi Salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah’a ve bize Haktan gelene inanmayalım?”
Müşrik kelimesi Allah’ın yarattıklarını Allah’a ortak edinen demektir. Onlara neden bu putlara tapıyorsun desen onlar derler ki; Allah’a bizi daha fazla yaklaştırsınlar diye cevap verirler.
39/ 3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.
Allah’ın Hoşlanmadığı ve bağışlamadığı ve ahiret âleminde de bağışlanmayacak olan kişilerin başında gelenler müşriklerdir. Aslında Allah her insan bağışlanmak istese bağışlanır. Müşrik olanlar, Allah’tan başka taptıkları kendi ilahları çemberinden çıkamadıkları için bağışlanmaya kendilerini aça-mamalarından kaynaklanmaktadır. 
Hanif olanlar ancak doğru yolu bulmalarında daha ön plandadırlar. Çünkü onlar hiçbir bağımlılığı yoktur. İnsanları yoldan alı koyan bağımlılıktır. Nasıl sigara alkol eroin esrar gibi içecekler belirli bir zaman dilimi içerisinden müptela olanı kendisine bağlayıp onun yakasını bir hayat boyu bırakamıyorsa müşrik olanlar Allah’tan başka şeyhlerine tarikatlarına liderlerine bağlı kalışlarından dolayı bir türlü çeperlerini delip dışarı çıkamamaktadırlar.
Hanif demek beyin antenlerinin gelen bilgilere karşı duyarlılıklarının açık olması demektir. Onlar bütün gelen bilgileri değerlendirip akıl süzgecinden geçirdikten sonra bir ölçekle tartarak doğru ile yanlışı ayırabilirler. Hiç körü körüne bir şeye inanıp onun peşinden gitmezler. 
Bu sebeple müşrik toplumlar içerisinde kendisini şirke bulaştırmamış insanlar doğru yolu bulabilmişlerdir. İşte hazreti İbrahim buna en güzel bir örnektir. Bütün kavmi Allah’ın dışındaki yaratılanları kendilerine Rab edindikleri için onlar hakkı bulamamışlardır. Kuranda İmran’ın karısı hazreti Meryem için Allah’a şöyle dua etmişti.
3/35- Hani İmran’ın karısı: “Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen” demişti.
İşte insanları özgürleştiren istedikleri bilgileri almakta serbest kılan olgu, bağımlı, ve bağlı olmamasıyla mümkündür.” ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et” Özgürlüğe kavuşmak da gelen bilgilere karşı duyarlı olmaktan geçer.
39/18- Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.
Müşrik olanların bağışlanmaması onların bağışlanmaya en güzel olanı tercih etme seçeneğe gitme şansı olmadığı için bağışlanma-maktadır. Yoksa o çemberi yırtanlar için her zaman dünya hayatında ölmeden önce gidebilenler için tövbe kapısı açıktır. Allah onların kendilerini bağışlanmaya açamadıkları için müşrik olanların bağışlanmayacağını bildirmektedir.
4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi’ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Dilediğini bağışlar ifadesi de dileyeni diler ve bağışlar. dikemeyenler içerisin de bağışladığı da olmaz çünkü Allah kimseye torpil ve ayrıcalık yapmaz. Allah bütün insanlara eşit mesabededir.
4/118- Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: “Andolsun, kullarından ‘miktarları tespit edilmiş bir grubu’ (kendime uşak) edineceğim.
Ölüm anında yapılan tövbe ve şirkle gidiş asla Allah katında bağışlanacak değildir. Tövbe değişmek demektir. Yapılan yanlışlığın farkına varılarak, ölüm gelemeden önce mutlaka değişmesi gerekir. İmanını hayra dönüştürecek ya bir zamanı olması lazım. Ya da iman edip de imanını hayra dönüştürecek bir zamanı olmadan ölmüşse Allah onların da tövbesini kabul eder.
Bir kişi ölüm gelmeden daha ölüm belirtileri yokken iman eder. Fakat kişi iman edişinin gereklerinden hiç birini yapmadan veya yapacak fırsatı olmadan ölmüşse Allah onların da tövbesini kabl eder. Allah sinelerin özünde saklı duranı bilir. kişi iman edip herhangi bir nedenle ölmüş inancı gereği inancını yaşamaya fırsatı kalmamışsa o da kurtulmuş demektir.
87/11- ‘Mutsuz-bedbaht’ olan ondan kaçınır.
Kâfir olanlar inkâr edenler ise o öğütten yabani eşeklerin aslandan kaçışları gibi ürküp kaçarlar.
87/12- Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır.
İnkâr eden ve zulmedenler cehennem ateşine atılacaklardır. Ve cehennemde ebedi kalacak tipte yeni bir yaratılışla yaratılacaklardır.
87/13-Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar.
Evet, cehennemde ebedi olarak kalabilecek ve o ateşin azabına dayanabilecek yeni bir yaratılışla yaratılacaktır.
2/217- Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: “Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah Katında, Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.
Ebedi ceza ve sürekli azap, onların bile bile yanlış yolda gitmelerindendir.
87/14- Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur;
Temizlenip arınma üzerinde biraz durmak istiyorum. İslam toplumlarında temizlenmeyi gusletmek ve abdest anlamak anlamında anlaşılmaktadır. Elbette temiz olmanın veya temizlenmenin içerisine o da girmektedir. Ama Kuran-i anlamda temizlenmek insanın kötülüklerden nefsin ve şeytanın vesveselerinden arınarak takva yoluna yönelmesidir. 
Temizlenme kelimesinin ne anlama geldiğini kuranda geçen ayetlerden anlamaya çalışalım. İslam toplumlarında temizlenmenin sadece abdest alma anlamında anlaşılmasının ve kurana abdestsiz dokunulmaz. Anlayışı ne kadar yanlıştır. Bu anlayış, nelere mal olmuş onu göreceğiz inşallah.
56/77- Elbette bu, bir Kur’an-ı Kerim’dir.
56/78- Saklanmış-korunmuş bir Kitap’ta (yazılı)dır.
56/79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
Kuran’ı bütünsel olarak incelediğimiz zaman asıl temizlenmenin abdest değil arınmak iblisin ve şeytanın vermiş olduğu vesveselerden arınarak kalbin temizlenmesidir. Şimdi temizlenme kelimesini içeren kurandan bazı ayetler nakledelim.
79/17- “Firavun’a git; çünkü o, azdı.”
79/18- Ona de ki: Temizlenmek ister misin?”
79/19- “Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O’ndan) korkmuş olursun.”
Burada Bahsedilen kişi Musa peygamberdir. Firavun zalim ve kafirlerden biriydi halkı fırkalara ayırıp insanları köleleştirip zulme diyordu. Bu ilahi mesajı Musa peygamber iletirken herhalde ey firavun abdest almak ister misin? 
Diyecek hali yoktu herhalde. Buradaki anlatılmak istenen temizliğin küfürden dönerek takva yolunda yürümedir. yerleri ve gökleri yaratan Allah’a yönelme arınma anlamında olan bir temizlenmedir. Bakın başka bir sure ve başka ayetlerdeki asıl temizliğin ne anlama geldiği anlatılmaktadır.
91/7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Buradaki temizlik abdest alma temizliği değildir. Bu konuyu iblis melek şeytan kavramları geldikçe işleyeceğim ama. Kısacık da olsa buradaki temizlenmenin iblis veya nefsin vesveselerinden insanın kendisini arındırarak takva yolunda yürüme temizliğidir. Arınmak şeytanın yolundan uzaklaşarak Allah’ın tanımladığı yola girmektir.
O zaman,” Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz” ayeti kâfir olanlar bu Kuran’a yaklaşmaz yaklaşamaz anlamındadır. Yani Kuran’ı okumak için abdest almak Kuran okumanın şartlarından değildir. Kuran’a yaklaşmak onu sahiplenmek küfürden kendisini arındırmakla mümkündür. Kuran sadece namaza kalkılacağı zaman gerekliyse gusül ve abdest almayı emreder. Su bulunamadığı zaman da teyemmüm etmeyi şart koşar.
5/ 6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesh edin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Abdest almak bir temizlik değil, bir emre itaat ve boyun eğmedir. Eğer temizlik olmuş olsaydı, Teyemmüm emredilmezdi. Toprağa elleri sürüp yüze ve dirsekleri mesh etmekle yüz ve eller temizlenmez. Ancak Allah’ın emirleri her ne şartta olursa olsun yapılmakla kalpler temizlenir.
Arınan temizlenen insanlar takva sahibidir. Takva sahibi olanlar ancak muttalidir. Onlar öğüt alır onlar kurana yaklaşır onlar doğru yoldadırlar.
87/15- Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.
41/ 30- Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaat olunan cennetle sevinin.”
87/16- Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz.
Dünya hayatı kısa ve geçici Ahiret hayatı ise sürekli ve ebedidir. Dünya hayatını Ahirete göre üstün tutanlar aldanmıştır.
64/ 9- Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah’a iman edip Salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş (fevz)’ budur.
87/17- Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir.
Kim Dünya hayatında Allah’ın istediği gibi hayatını düzenler ahiret için azık hazırlamışsa o kazanmış kim de bunun dışında hayat sürmüşse o da kaybetmiştir. Bazılarının söylediği gibi cehenneme girip de oradan kurtuluş yoktur. Cennet de ebedidir cehennem de ebedidir. Bu anlayış İslam toplumlarına ehli kitap inancında gelmiştir.
2/ 79- Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah Katındandır” diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına,
2/80- Dediler ki: “Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.” De ki: “Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?”
2/81- Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
2/82- İman edip Salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.
Cennet ve cehennem ebedidir. Cehenneme giden de cennete giden de sürekli orada kalacaklardır. kim bunun dışında bir sözde bulunursa onun söyledikleri zan ve tahmindir. Allah katında hiçbir geçerliliği yoktur.
87/18- Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır;
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, Allah’ın nebiler aracılığı ile gönderdiği dinin adı İslam teslim olanların adı da Müslüman’dır. Kuran’dan önce gelmiş geçmiş bütün kitaplarda ve sahifelerdeki din budur. 
Her peygamber kendisinden önce gelmiş olan peygamberleri doğrulaması ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemesi Onları tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde birleştirmektedir. Haram ve heleler bütün peygamberlerde aynıdır. Bir peygamberin kavmine haram olanlar diğer peygambere de haram, bir peygamberin kavmine helal olanlar diğer peygamberlerin kavimlerine de helaldir.
Tefsirlerde anlatıldığı gibi Musa kavmine haram edilen hayvanlar Yahudilere haram edilmemiştir. Onlar Allah’ın helal ettiği şeyleri kendi kendilerine haram kılmıştır. Bunu birkaç ayetle belgelemeye çalışalım.
6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
Âdem’e ve eşine yasak edilen ağaç neyse Musa İsa Muhammed peygamber’e de yasaklanmıştır. Ama insanlar vahyin dışında çıkarak kendilerine Allah’ın helal kıldığı bir takım şeyleri haram kılarak veya Allah’ın haram kıldığı bir takım şeyleri helal kılarak, kelimeleri yerlerinden oynatmışlar dır.
16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. a bahsedilen yapılmaması ve yenilmemesi içilmemesi gereken bütün şeylerdir. Nedir Allah resulüne haram kılınanlar kuranda anlatılanlardır.
5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Müslüman Olanlar tek bir ümmettir. Onun dışındakiler ise ayrı ayrı ümmet ve şeriat içerisindedirler.
5/ 48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitabı (Kuran’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Evet, Allah isteseydi insanları tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde kılardı. Ama Allah halife olarak yarattığı insanları belirli bir zaman dilimi içerisinde hangisinin daha güzel amel işleyeceği denenmektedir. 
Rab yolunda olanlar ile gayrı rabbani yolda olanları Allah Ahiret âleminde bir birinden ayıracaktır. Rab yolunda olanlar tek bir şeriat içerisindedirler. Tefsirlerde anlatılan ve bu gün İslam toplumlarında anlaşıldığı gibi peygamber şeraitinin farklılığı değil peygamberlerin getirdikleri dışında hareket edenlerin şeriat farklılığı vardır.
3/ 33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;
3/34- Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.
Bun karşılığında inkâr edenler de bir birlerinin züriyetlerindendir.
87/19- İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde.
Kuran’ın anlattıklarıyla Kuran’dan Önceki kitap ve suhufların anlattıkları arasında bir Farklılık yoktur. Hepsi bir olan Allah tarafından gönderilmiştir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.