Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!
İniş sırasına göre on dört, kuran sıralamasına göre de yüzüncü sure olup, on bir ayetten ibarettir. Mekki bir suredir.
Surenin Bütünündeki ayetleri okuyup düşündüğümüz zaman, Bütün ifadeler nankör kâfir mal tutkusu, dünya sevgisi kendisini bürümüş olan insanlara atıf yapılmaktadır. Bir başka deyişle, Rab yolunun dışında olan insanların, Allah’ın mülkünde Allah’ın emirlerine muhalefet ederek yarışan savaşan insanlardan söz etmektedir.
100/1- Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun,
İnsanların dünya hayatında mal kazanmak ve mal biriktirmek için sınır tanımaz bir şekilde, can hır-aşla yarış yaparak çaba harcamalarına yemin edilmektedir.
100/2- (Tırnaklarıyla) Ateş saçanlara,
Zalim ve güçlü olanların, kendisinden güçsüz ve zayıf olanlara karşı, savaş açarak mallarını ellerinden alanlara dikkat çekilmektedir. Burada Kuran’ın anlattıklarından en güzel örnek firavunun halkına uyguladığı baskı ve zulümle ilgili olarak, mazlum halka yaptığı işkenceler, hatırlanabilir. Ayette ifade edilen konunun meallerde ve tefsilerde geçtiği gibi, atla eşekle bir alakası yoktur. Burada muhatap alınan konu insanlardır. İnsanların da nankör olanlarının dünya hayatındaki yaşam biçimlerini bize anlatarak yol yakınken ders çıkarmamızı istemektedir.
28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Bu gün dünya üzerinde ne kadar güç sahibi ülkeler varsa önce halkları mezheplere meşreplere fırkalara bölerek güçten düşürüp, onları zayıflatıyorlar. arkasından da kendi koyduğu kurallara onları uymaya zorluyorlar. Ses çıkarmayanlara bir laf yok. yaptıkları zulme karşı isyan edenleri tutup boğazından kesiyorlar. İşte süper güçlerin orta doğuda oynadığı oyun bunlara bir örnektir.
2/204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah’ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.
2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
100/3- Sabah vakti baskın yapanlara.
Başta da izah edildiği gibi, Müslüman olanlar sabah gün doğmadan kalkarlar namazlarını kılarlar. Ve dünyalık geçimlerini Allah adına sağlamak için çalışırlar. Kazandıkları mallardan ihtiyaçtan arta kalanlarını da infak ederler. Ama Müslüman olmayan, dünyayı tabulaştıran insanlar ise, sabah erkenden kalkarlar yığmak daha çok biriktirmek diğer insanlara güç kullanarak onları köleleştirmek için, çaba harcarlar. Nitekim Kuran bahçe sahiplerinden, söz ederek olayı şöyle anlatıyor.
68/17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
67/18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
67/19- Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela’ onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
67/20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
67/21- Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
67/22- “Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın.”
67/23- Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
67/24- “Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.”
67/25- (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
67/26- Ama onu görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız” dediler.
67/27- “Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.”
Bu kıssadan alınması gereken ders, Dünya hayatında kazanılan malların Allah’a ve onun gönderdiği nebiler ve resuller iman edip Salih ameller işlemedikten sonra onların Allah katında hiçbir anlam ve önemi yoktur. Kısacık dünya hayatında az bir yararlanma olsa bile Ahiret âleminde inkâr edenlerin yararına olmayacaktır. Onların amelleri dağdaki bir toprağın sağanak yağmur karşısında kaybolup gittiği gibi kaybolup gidecektir.
2/264- Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez(elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
100/4- Derken, orada tozu dumana katanlara,
Mal kazanma hırsıyla bulundukları yerde hır gür gürültü çıkararak oradaki insanları rahatsız ettiklerinden söz etmektedir.
100/5- Bununla bir (düşman) topluluğun orta yerine kadar dalanlara.
Dünyalık işlerlini yaparken istisna yapmadan işlerinin en güzel şekilde yerine getirerek ondan ürün almak için her türlü hile çabayı göstererek mallarına mal katarlar.
100/6- Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür.
14/7- “Rabbiniz şöyle buyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.”
Allah; Her insanın kendi içerinse yerleştirdiği, takva ve nefis olgusu onu diğer yaratıklardan ayırarak düşünen düşündüğünü uygulayabilen, algılayan ve almış olduğu kararlarda yetkili ve sorumlu kılan, bir insan konumuna yükseltmiştir.
Dünya hayatındaki yaratılış amacı yerleri ve gökleri yaratan Allah’a karşı ibadet ve kulluk etmektir. Ama insan ise denenmek için geldiği kısacık dünya hayatını, kendisine ebedileştirerek Verilen nimetleri kendisinin kazandığını sanarak, onu mazlum insanlara işkence malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Kazandığı ve kendisine Allah’ın verdiği bu malları Allah’ın istediği şekilde değil de, kendi nefsinin istediği şekilde kullanmasıyla nankör kesmektedirler.
100/7- Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir.
Her insan yanlış yaptığı davranışların yanlış olduğunu kendisi de bilmektedir. Çünkü kendi vicdanı bunu kendisine hatırlatmakta ve her yapılan davranışa karşı uyarıldığını kendisi bilmekte şahit olmaktadır. Ama o uyarılar işine gelmediğinden yavaş yavaş kaybolmaktadır. Bu da onun dünyada iken gözlerinin kör, kulaklarının sağır kalplerinin de hissizleştiği anlamını taşımaktadır.
100/8- Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır.
3/14- Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.
Mal mülk insanın ebedi hayatta mutluluğa götüren bir araç olmalıdır. Mal mülkü insanı asla onu tabulaştırarak amacı dışına çıkararak ilah tutku haline getirmemelidir.
100/9- Yine de bilmeyecek mi? Kabirlerde olanların ‘deşilip dışa atıldığı,’
Kuran yukarıda insanın dünya hayatında yaratılış amaçlarını sıralayarak anlattıktan sonra, insanlara kesin başlarına gelecekler hakkında bir gönderme yapmaktadır. Kaçışı mümkün olmayan bir ölüm arkasından da kaçışı olmayan diriliş ve hesap gününe dikkat çekmektedir. Hala dünya hayatında vurdumduymaz, sınır tanımaz nankör ve kör yaşamını sürdürmeye devam mı edecek? Daha hala akıllanmayacak mı?
36/51- Sur’a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.
100/10- Göğüslerde olanların derlenip-devşirildiği zamanı?
40/55- Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın vaadi haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tespih et.
40/56- Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur. Artık sen Allah’a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
100/11- Şüphesiz, o gün Rableri, kendilerinden gerçekten haberdardır.
6/30- Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) “Bu, gerçek değil mi?” dedi. Onlar: “Evet, Rabbimiz hakkı için” dediler. (Allah:) “Öyleyse inkâr ede geldikleriniz nedeniyle azabı tadın” dedi.
Dünya hayatında, yapmış oldukları iyi veya kötü amellerden hiç biri istisna edilmeden hepsi kaydedilmiş bir kitap olarak önlerine konulur.
17/13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
17/14- “Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.”
İslam toplumlarının sağında ve solunda iki melek anlayışının özünde insanların içindekileri ve dışındakileri kaydeden bir kameranın oluşturularak insanların ahiret âleminde önlerine konulmasıdır.
Kaçamaklarıyla yalan söyleyerek, dünya hayatında hekimleri yargıçları kandırdıkları gibi, Allah’ı kandıramayacaklardır.
27/82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Dabbe: Münafık olanları, inkârlarını gizleyenleri de dâhil, ayırt etmeden insanların kalplerinden geçenleri, erteledikleri ve yaptıkları ne varsa hepsini, ortaya koyan bir aygıttır. Yoksa Adil bir yargılama olamazdı.
2/284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
İnsan sakın ola ki karanlıklarda gizli olarak yaptıklarından Allah’ın habersiz olduğunu sanmasın. Allah her insanın yatığı her davranışı görmekte izlemekte kaydetmektedir.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN