İslam da Köle ve Cariyelik:
ABD, RQB ESRA ve MA MELEKET EYMANUKUM
KÖLELİK kavramı, Kuran da bir kaç farklı kelimenin KÖLE anlamında meallendirilmesi sebebi ile yüzlerce yıldır üzerinde hemfikir olunamayan özel alandır.
Bu kavram tartışılırken , İSLAM ın köleliğe cevaz veriyor olduğu gibi bir yanlışa düşülmüştür. Elbette KURAN dünya da ve İslam olmayan toplumlarda direk kelimenin bariz anlamıyla KÖLELİK olduğunu bilir ve bu sorunun çözümü ile ilgili çözümler önerir. Ayrıca KÖLELİK kavramının direk gözüken bariz anlamının ( bir insanı kendi isteği haricinde zorla, boyunduruğu altında tutup onu kulanma) haricinde ; insanın iradesini kelepçe altına alan, boyunduruk altına alan her türlü BAĞIMLILIĞI da içine alan, BAĞIMLILAŞTIRAN HER TÜRLÜ ŞEY olarak ikincil bir kullanımı da vardır.
Şimdi KURAN meallerinde köle olarak kullanılan kelimelerin doğruluğunu ve yanlışlığını inceleyip konuyu netleştirmeye çalışalım.
“ABD” kelimesi KÖLE olarak da kullanılmıştır. Oysa ABD kelimesi, insanın gönüllü olarak ücreti mukabili ya da karşılıksız bir RAB in buyruğu altına girmesidir. RAB ; İLAH olarak ALLAH ın sıfatı olduğu gibi EFENDİ manasıyla ( Ya da modern tanımıyla PATRON) insanların yöneticilerine de verilebilen bir sıfattır. O yüzden insan Allah ın kuluyum dediği gibi bir kralın bir padişahın bir patronun da kuluyum diyebilir. Bizim klasik anlamamızdaki KUL luk diyince aklımıza gelen TAPINAN İNSAN manası değil, KUL ; karşılığı verilerek ya da karşılığı alınarak ,gönüllü olarak bir üstenci gücün buyruğu altına girmektir.
“ABD”: Allah için kullanıldığında kullanılanın kulluğunu ve ALLAH ın buyruğu altına girmesini ifade eden kelimedir. En bariz bilinen anlamıdır. ÇİFT TARAFLIDIR. Yani Allah tarafından bakıldığında ALLAH, tüm insanları KULLARIM olarak niteler. Ancak insanlar tarafından bakıldığında İNSAN , ALLAH a kul olmayı kabul etmesine veya etmemesine göre yeniden sınıflandırılır. Böylece Allah ın RAB liğini kabul edenler MÜMİN KULLAR, kabul etmeyenler ise MÜŞRİK KULLAR diye sınıflandırılır.
Hadi bu “ABD” konusunu az daha açalım:
FATİHA 5: “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.”
BAKARA 21: “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.”
HİCR 49: “Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.”
Bunun haricinde ABD kelimesinin insanlar için kullanılanı da mevcuttur. Mesela FİRAVUN un İsrailoğullarını ve toplumunu köleleştirmesi ve özgürlüklerini ellerinden alıp onları bugün çoğumuzunda içinde bulunduğu emeryalist tüketim toplumunun içinde bulunduğu kölelik düzenine benzer bir kıskaç düzeni içine sokmasını tanımlarken de ABD ile tanımlıyor Allah.
ŞUARA 22: “”Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır.”
Benzer anlatımı Müminun 47 de görüyoruz. Yine Harun ve Musa nın Firavun ve çevresini doğru yola çağırmak için geldiğinde onların Musa yı ve kardeşini aşağılayarak yalanladıklarını, büyüklendiklerini anlatıyor. Kendileri bizim kölelerimiz, emrimiz altında olan, buyruğumuz altında sorgulamadan duran toplumun iki bireyi mi bizi doğru yola iletecekmiş diyerek böbürlenen bir üstenci bakışın da ifade edildiği ve içinde ABD kelimesinin kullanıldığı ayet:
MÜMİNUN 47 : “Dediler ki: “Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) ( BİZE BAĞLI ÇALIŞAN İŞ GÜCÜ) bulunmaktadırlar.”
ABD kelimesinin insan için kullanıldığında nasıl bir anlama t.ekabül ettiğini sanırım yavaş yavaş seziyoruz. Emriniz altında olan. Buyruğunuz altında olan. Size sormadan, sizden izin almadan, canının istediğini değil sizin yapmanızı istediklerinizi yapan elbette bunun karşılığında sizden korunma barınma ve iaşe alabilen insanlar. Aynen bugünkü çalışanlarınız, hizmetçileriniz ve mavi yaka beyaz yaka tüm çalışanlarınız gibi.
NUR 32: “İçinizde evli olmayanları, ( köle diye çevrilmiş) SİZE BAĞLI ÇALIŞANLARINIZDAN ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi)dir, bilendir.”
Bakara 221 de ki kullanımı kafaları biraz karıştırdığını görüyorum. Bakın orada ki kullanımın şu şekilde olduğunu görüyoruz. Konu yine KÖLE ile hiç alakası olmayan bir bağlamda anlatılıyor.
BAKARA 221: “Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; imanlı bir KUL ( köle diye çevirlimiş) , -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.
Bakara 178 de aynı şekilde KÖLELİK konusunda en çok zikredilen ayetlerden biridir.Bu ayete bakıp “ Efenim orada HÜRE KARŞI HÜR deniyor .. Demeki ardından gelen de KÖLE YE KARŞI KÖLE olmalı” gibi bir delil getirmeye çalışıyorlar. Ancak KÖLEYE KARŞI KÖLE ibaresinin ardından gelen DİŞİYE KARŞI DİŞİ ifadesi konunun hiçde öyle zıttı ile açıklanan bir genelleme olmadığını ve herşeye karşı dengi ile kısas olur demenin bir anlatımı olduğu görülür. Değilse ERKEĞE KARŞI ERKEK kısas olmayacak mı? “ Efenim o HÜR ve KÖLE kavramlarının içinde zaten zikredilyor “ diye cevap verilecek olursa o halde DİŞİ ler in HÜR ve KÖLE olması mümkün değil miydi de Allah onları ayırdı denilir.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Benzer ifade Maide 45 de de vardır.Eğer Allah ın HERŞEY DENGİ İLE KIYASLANIR dediğini anlamamış olsaydık, Maide 45 e bakarak “ O ayette ayağa ayak yazmıyor, ya da böbreğe böbrek yazmıyor o halde böbreğe zarar gelmişse onun için kısas yapmamız gerekmiyor sonucu çıkartmamız gerekirdi. Halbuki biz bu ayetten anlıyoruz ki: Allah HER ŞEY DENGİ İLE KIYASLANIR prensibini kafalara çakıyor. Aşırıya gidip ölçüyü kaçırmayalım ve zalimlerden olmayalım diye. Böylece GÜÇLÜNÜN ZAYIFI EZMESİ engellenmiş oluyor.
MAİDE 45: “Biz onda, onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.
Bakara 178 e geri dönelim. Allah ın Bakara 178 de ki anlatımı , İĞNEDEN İPLİĞE, YEDİDEN YETMİŞSE derken ki çoklulayarak HEPSİNİ içine alma şeklinde bir anlatımdır.
BAKARA 178 : “Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır.”
BAKARA 186: “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.”
Demek ki ABD olarak bahsi geçenler tüm İNSANLARdır . Ve Allah ın çağrısına cevap vermelerini ve iman etmelerini istiyor. Demek ki MÜMİNLER Allah ın İMAN EDEN KULLARIDIR. MÜŞRİKLER ise ŞİRK KOŞAN KULLARIDIR.
Ayetlerin çoğunda ABD kelimesi “ …. Allah kullarını hakkıyla görendir”…. “… Allah kullarına karşı şefkatli olandır” “ … Allah, gerçekten kullara zulmedici değildir.” diye Allah ın muhataplığı ile anılır.
Bunun yanında Ali İmran 49-50 de anlatılan İsrailoğullarına içinde bulundukları EHLİ KİTAP lıktan sıyrılıp MÜSLÜMAN olmaları öğütlenirken onlara şöyle hitap edilir:
ALİ İMRAN 51: “”Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kul olun. Dosdoğru olan yol işte budur.”
Burda DOĞRU olan yolun Allah a KULLUK olduğu vurgulanıyor. Ve KUL OLUN diyor. Oysa Allah için , insanların inananlar ve inanmayanlar da olsa KULLARIM diye görüldüğünü anlatmıştık. Peki burda neden inanmayanlara KUL OLUN deniliyor? Çünkü insanların Allah ı RAB tanıması ve başka şeyleri RAB EDİNMEMESİ ve onların BEN ALLAHIN KULUYUM demesinin İMAN olduğunu anlatıyor. O halde Allah tüm insanları KUL görüyor ama insanlardan O’nu RAB edinenler olmasına rağmen onu RAB edinmeyen ve başka şeyleri RAB edinenler var.
Örnek biraz haddini aşıyor olacak ancak teşbihde hata olmaz ise: Bir işveren var ve diyor ki: Sabah fabrika giriş kartınızı basıp gelip burda çalışırsanız size maaşını vereceğim. Bir grup, giriş kartlarını basıyor ve o işverenin yollamış olduğu çalışma klavuzuna göre çalışıyor ve akşam evine dönüyor. Bir grup ise bu işverenin GELİN BURDA ÇALIŞIN VE ÜCRETİNİZİ ALIN sözüne uyduklarını söyleseler de gidip giriş kartlarını başka PATRON ların fabrikalarına basıyor ve ücret alacaklarını sanıyorlar. Halbuki hiçbir ücret alamayacaklar. Çünkü tümden farklı bir yerdeler ve üstüne üstelik başkalarını da oraya sürükleyip onlarında aç ve parasız kalmalarına vesile oluyorlar.
Ali İmran 64 de bu ayrımı anlatıyor. Ve GELİN ALLAHA RAB EDİNELİM ve SADECE ONA KUL OLALIM diyor.
ALİ İMRAN 64: “De ki: “Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına KULLUK etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.”
Demek ki Allah ı RAB edinenler gerçek Müslümanlardır.
ALİ İMRAN 79: “Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: “Allah’ı bırakıp bana kulluk edin” deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, “Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler olunuz” (deme görevindedir.)”
Burda da nebilerin insanlara BANA KULLUK EDİN deme yetkileri yoktur denilerek KULLUK denilen şeyin ÖZGÜR İRADE İLE ONUN HÜKÜMLERİN BİAT ETME, ONUN SORUMLULUĞUNA GİRME, ONUN VELİLİĞİNİ KABUL ETMEK demek olduğu anlatılıyor.
Daha kısa ve öz haliyle: gönüllü KÖLE lik denilebilir. O yüzden bizim anladığımız anlamda KÖLELİK değildir. Kuran da geçen ABD de , aynen sizler gibi bizler gibi pek çoğumuz gibi gönüllü olarak ücreti mukabili bir kişinin yanında çalışıp onun buyruğuna girmektir. Çok mutlu ve çok huzurlu bir
NİSA 118: “Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: “Andolsun, kullarından ‘miktarları tesbit edilmiş bir grubu’ (kendime uşak) edineceğim.
Nisa 118 de de gördüğümüz gibi , ŞEYTAN ( İBLİS) tüm insanları” KULLARIN” diye isimlemdirirken onların bir kısmını kandıracağım diyor. Demek ki: Allah in kulları arasında kim ki İBLİS i dinleyip Allahtan başkasına kullluk yaparsa ya da Allah ı yalanlayıp Allah a kulluk yapmazlarsa bu insanlar CEHENNEMLİK KULLARDIR. Kim ki TAKVASINI dinler de Allah a KUL olursa gönüllü olarak ona itaat ederse o da CENNETLİK KULLARDIR.
NİSA 172: “Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah’a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O’na ibadet etmeye ‘karşı çekimser’ davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.
Demekki sadece insanların ABD liğinden KULLUĞUNDAN bahsetmiyor Allah. Meleklerinde kul olduğundan ve ALLAH a kulluk yapmaktan çekimser olmadıklarından bahsediypr. Yani evren kuvveleri ve evrendeki İNSAN haricinde ki tüm herşey Allah ın koyduğu yasaların dışına çıkmazlar, o yasalara boyun eğerler , asla ve asla Allah ın RAB liğinden başka RAB aramazlar. Yani güneş kalkıp “ Sıkıldım ben bugün de batıdan doğacağım demez. Atılan taş yere düşmesi gerekirken yok ya ben düşmeyeceğim demez..”
Maide 60 da da görüyoruz ki TAĞUTA kulluk edenler, yani Allah ın RAB liğinin haricinde, Allah a kul olmanın haricinde başka RAB ler edinip TAĞUT , yani KÖTÜ ye yani DOĞRU olmayana kul olup onu ilke edinenler de vardır. Üstelik bu insanlar kendilerinin DOĞRU olduğunu zanneder. Hatırlayın ne diyordu İBLİS: “ BEN DAHA HAYIRLIYIM”. Yani ben dığru yapıyorum diyordu. Unutmayın hiçbir kötü ben KÖTÜLÜK YAPIYORUM diye yapmaz o kötülüğü. İYİ yaptığını zanneder.
MAİDE 60: De ki: “Allah katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta KULLUK EDENLER; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.”
Peki NAHL 75 de kullanılan ABD köle manasında mıdır? Eğer KÖLE manasında ise diğer ayetlerde kullanılan ABD lerin de KÖLE lik olduğunu ve İslam da köleliğin olduğunu söylememiz gerekmez mi?
EVET. Denildiği gibi ABD kelimesi NAHL 75 de KÖLE olarak kullanılmış olsaydı o zaman diğer ayetlerin bazılarında da KÖLE olarak kullanıldığını düşünmemiz ve dolayısı ile İslam da KÖLELİK kavramının olduğu sonucuna varmamız olasıydı.
NAHL 75: “Allah, (kendisine ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiç bir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.
Burada geçen ABD in arkasından gelen MEMLUKEN kelimesi ile bir isim tamlaması oluşmuştur. (عَبْدًا مَّمْلُوكًا) (abden memluken). Bu isim tamlaması: BAŞKASININ MÜLKÜNDE OLAN ABD yani hiçbir şey de kendi kararını vermeye yetkili olmayan ( ki burda KÖLE de denilebilir) manasındadır. Ancak tek başına ABD KÖLE anlamında değildir. ABDEN MEMLUKEN ise köle olarak ya da hiçbir şeye güç yetiremeyen ve başkasının boyunduruğu hatta MÜLKÜ altında olan olarak kullanılabilir.
KURAN meallerin de KÖLE olarak kullanılan bir diğer kelime: RQB kökünden gelen RAKABETİN, RİKAB kelimesidir. Bakalım bu kelime nedir Kuran da nasıl kullanılmıştır.
Bu kelime BOYUNLUKLU, BOYUN, BOYUNDURUK manasında kullanılır ve Türkçemizde de kullanılan: BOYNUMUN BORCU, BOYNUM KILDAN İNCE, BOYNUMU KAPTIRDIM , BOYUNDURUK ALTINA GİRMEK….gibi kullanım örnekleri olan bir kelimedir.
BAKARA 177: “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve (kölelere) BAĞIMLILARA (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.
Bakara 177 de geçen KÖLE kelimesini görüp ve müttaki olanların , malının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ve KÖLELERE verenler olduğunu okuyunca, zannediyor ki:”… İslam da kölelik denilen bir gerçeklik olmalı ve bu islami hayatın içinde oluyor olmalı ki malların bir kısmı kölelere verilmesini öğütlüyor Allah…” diye düşünüyor. Peki biz burda ki KÖLE yi yanlış anlıyor olabilir miyiz?
KÖLE nin anlamını girişte vermiş ve gönüllü olmadan, ,istemeden, elinde olmadan, iradesini kullanamayacağı bir boyunduruk , güç , baskı, bağımlılık altında olma hali diye tanımlamıştık. Bakara 177 de ki KÖLEYE mal harcama, bağımlı bir insanı bağımlılığından kurtarma anlamı ile kullanılmıştır.
NİSA 92: “Bir mü’mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini ‘hata sonucu’ öldürürse, mü’min bir(köleyi) BAĞIMLIYI özgürlüğüne kavuşturması, bağımlılıktan kurtarması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir (köleyi) BAĞIMLIYI özgürlüğe kavuşturup bu bağımlılıktan kurtarması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min( köleyi) BAĞIMLIYI özgürlüğe kavuşturmak ve bağımlılığından kurtarmak gerekir. Bu imkanı bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Burdaki RAKABETİN kelimesi de BAĞIMLI olan , muhtemelen bir maddenin bağımlılığı altında bulunan ve bu yüzden özgürlüğü elinde olmayan manasındadır.
Maide 89 da Tevbe 60 da Mücadele 3 de ve Beled 13 de de aynı kullanımı göreceksiniz. Aynen NİSA 92 de olduğu gibi BİR BOYNU ÖZGÜRLEŞTİRMEK, onu boyunduruktan ve bağımlılıktan kurtarmaktır.
BELED.12-13: “Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek tir;” ( Burada ki BİR BOYUNU ÇÖZMEKTİR kelime grubunu BİR KÖLE AZAD ETMEKTİR diye çevirmişler.)
MAİDE.89: Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden’ dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) keffareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir BOYNU ( REKABEYİ) özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkan) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin keffaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz. ( Burada da BOYNU ÖZGÜRLEŞTİRMEYİ: KÖLE AZAD etmek diye yorumlamışlar.)
Yoksa insan YEMİNLERİNİN Kefaretini ödemek için klasik manada bir KÖLE AZAD etmekle emrolunuyor olsaydı o zaman insanların bir gün gelir ve yemin kefaretimiz için lazım olur diye KÖLE stoğu bulundurması manasına gelirdi ki bu İslami değildir. Ya da Müslümanların sorumluluğu ve emri altında KÖLELER olduğu halde yeminlerinin kefareti ya da yanlışlıkla öldürülen bir kişinin kefaretini ödemek gibi zorunluluklar yoksa o zaman KÖLE bulundurmak çok normalmiş gibi olur ki BU ASLA İSLAMİ DEĞİLDİR. BU ZALİMLİKTİR.
Gelelim Muhammed 4 ayetine:
MUHAMMED 4: “Öyleyse, inkar edenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun ( ONLARI BOYUNDURUĞA VURUN); sonunda onları ‘iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da’ artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip boşa çıkarmaz.
Görüldüğü gibi burada kullanılan anlamı ile savaştığınız kafirleri boyunduruğunuz altına alın. İşte bu boyunduruk altına alınmış insanlar yani BOYUNLARI VURULMUŞ insanlar BOYUNDURUĞA VURULMUŞ İNSANLAR esirdir. Köle değillerdir. SAVAŞ ESİRİDİRLER. FEDERBE rRİKABİ olan kişiler esirlerdir. RİKABİ tek başına ESİR manasına gelmez. Bu esirlerinde savaş sonrası HEMEN bir LÜTUF olarak ya da FİDYE karşılığı olarak bırakılması gerekir.
Bakın ESİR ler bırakırken onları HÜRLEŞTİRİN, ÖZGÜRLEŞTİRİN gibi bir ifade ile onları ÖZGÜR BIRAKIN demiyor. Çünkü Allah kafirlerin yaşamlarına ÖZGÜRLÜK olarak bakmıyor. Ancak onların BIRAKILMASINI şart koşuyor.
Oysa diğer ayetlerde geçen RİKABİ lerde onları ÖZGÜRLEŞTİRİN diyordu. Yani bağımlılıklardan kurtarılmayı özgürleşme olarak anlatıyor Allah.
Son olarak FETEHA kelimesi hakkında kısaca konuşmak lazım. FETEHA: GENÇ , HİZMETKAR anlamında kullanılır. “ABD “den farklı olarak FETEHA olan gençler “ABD” olup, EV HİZMETİ gibi spesifik bir görev ile çalışanlardır. UŞAK ve HİZMETÇİ vb. Yusuf ve Kehf suresindeki FETEHA lar böyledir.
Konuyu buraya kadar getirmişken aslında MA MELEKET EYMANUKUM kelime grubu üzerinde de durmamız gerekir. Bu kelime grubu da genel olarak KÖLE ve ESİR ler deki kadınlar diye tanımlanmş ve hatta Müminun.6 ve Mearic.30 a dayanarak bu kadınlarla yatmanın da dinen sakıncalı olmadığını düşünmüşlerdir.
Maalesef bu düşünce korkunç bir hatadır.
İslam da, kadın ESİR ya da KÖLELER ile yatabilme özgürlüğü ASLA yoktur. Çünkü islam da KÖLE lik yoktur. Savaş ESİR lerinin de savaş sonrası hemen ya karşılıksız ya da fidye karşılığı bağışlanması mecburdur.
ESRA ( Kelimesi Kuran da SAVAŞ ESİRİ olarak geçer.) ABD ile RAKABE ile FETEHA ile ya da MA MELEKET EYMANUKUM İle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Savaş sırasında esir alınan insanlar, savaş bitiminde derhal ya karşılıksız ya da fidye karşılığı serbest bırakılmalıdır. Onlara İSLAM anlatılabilir, dine ve güzelliğe davet edilebilirler. Ancak bize saldırmayı kesen ve saldırmayan insanları alıkoyamaz ve onlara azap edemeyiz.
Üstelik savaş kazanılıncaya kadar kimseyi esir alamayız. Savaş kazanılınca da elimizde ESİR ler kalmışsa onları hemen kayıtsız şartsız ya da fidye karşılığı serbest bırakmalıyız.
ENFAL.67: Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
MUHAMMED.4: İmdi, (savaşta) hakikati inkara şartlanmış olanlar ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırın ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı (onları serbest bırakın) ki savaşın izleri tamamiyle silinebilsin, (yapmanız gereken) budur. Ve (bilin ki) Allah dilemiş olsaydı onları (bizzat kendisi) cezalandırabilirdi ama (O, mücadele etmenizi istiyor ki) sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir.
Kafir olan bu savaşçıların erkek ve kadınlarının BİZİM ELİMİZLE elde edeceği tek azap, bize saldırmaları durumunda çok şiddetli karşılık görmeleri, savaş sırasında öldürülmeleri ve yenilmeleridir. Asıl azap ise onlar için öte dünya da olacaktır.
Yoksa o esirlerin kadınlarını yatağına alıp onları , istemedikleri halde fuhşa zorlamak onlara azap etmek değil, insan onurunu hiçe sayarak MÜSLÜMAN olmanın değerlerini ayaklar altına almaktır. Biz onlarla sürekli savaşacağımızı ve biz onların dinine dönünceye kadar onların bize saldırmaktan geri durmayacaklarını biliriz. Ancak asla İLK SALDIRAN ve BİZE SALDIRMADIKLARI HALDE SALDIRAN BİZ OLAMAYIZ.
“Ma Meleket Eymanukum “ifadesi, kelime çözümlemesi yapıldığında da anlaşılacağı gibi ( EYMAN: YEMİN, ve SAĞ anlamlarına gelir) MELEKET : SAHİP OLMA, YÖNETME manalarına gelir. Yani “ Ma Meleket Eymaukum” Sözleşme ile , sözleriniz ile , sağ elinizin altında olup , sorumluluğunuz altında bulunan demektir. Esirlikten geçen KÖLE anlamına gelmez. Daha genel bir tanımlama ile: “…Bununla antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, himayeniz altında olanlar, evlenme konusunda sözleştiğiniz kimseler, nikâh akdi ile sahip olduğunuz eşler, hasta bakıcılar ve hizmetçiler gibi kimseler kastedilmektedir.”
Dilerseniz burada Müminun.6 ve Mearic.30 a bakalım. Çünkü bu ayetlere dayanılarak cariyelik olduğunu ve onlarla yatmanın da sakıncalı olmadığını düşünenlere Kuran ın bakış açısını anlatmamız gerek.
MEARİC.29-30: “Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; Ancak kendi eşleri YANİ sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.”
MÜMİNUN.5-6: “Ve onlar ırzlarını koruyanlardır; Ancak eşleri YANİ sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.
Buradaki EV edatının YANİ olarak çevrilmesinin sebebi, Ev edatının kullanış şeklinin bazen İCMALDEN SONRA TAFSİR olarak kullanılmasıdır. Yani önce özet sonra açıklama.
Bunun haricinde, olaki EV edatı klasik olarak VEYA olarak kullanılacaksa da buradaki MA MELEKET EYMANUKUM: SÖZ VERDİĞİNİZ İNSANLAR, EKİT YAPTIĞINIZ İNSANLAR olduğu için, evlenmek amacıyla söz verdiğiniz insan ile de yanyana olmanız, el ele tutuşmanız ya da birlikte fotoğraf vermeniz tarafından KINANMAZSINIZ demektir.
Buradaki IRZLARINI KORURLAR anlamındaki kelime de FURUC ( yarılıp çıkmak, ifşa olmak, gizliliği kaldırmak) kelimesinden türemiştir. Yani IRZLARINI KORURLAR derken, bir kadın ya da bir erkekle birliktelerse ( yani yanyana fotoğraf veriyorlarsa. Yoksa buradaki anlam YATIYORLARSA manasına gelmez. Çünkü bir başkası ile yatabilmenin TEK ve YALIN şartı NİKAHTIR.) ya eşleridir ya da evlenme sözü verdiği ve bu sözle bağlı olduklarıdır. Bu yüzden onlar bu davranışları nedeniyle kınanmazlar.
Ayrıca NUR.58 de ki MA MELEKET EYMANUKÜM kelime grubu ile ifade edilenlerin de yine SÖZLEŞME İLE ÇALIŞANlar olduğu gayet açıktır.
NUR.58: “Ey iman edenler, yeminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi oldukları ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah salatından önce, öğle vaktinde dinlenmek için elbisenizi çıkardığınız zaman ve Akşam salatından sonra… Bunlar, sizin özel üç vaktinizdir. Bunların dışında, birbirinizin yanına girip çıkmakta bir sakınca yoktur. ALLAH ayetleri size böyle açıklar. ALLAH Bilendir, Bilgedir.”
Üstelik bir diğer önemli konu da MEARIC.30 ve MUMİNUN.6 daki garabet şudur:
“…eymanukum değil (erkekler için siz),
….eymanuhunne değil (kadınlar için onlar),
…yeminuke değil (nebi için senin),
…eymnanuhum (erkekler için onlar) anlamına sahiptir.
Ayet müminler diye başlayıp “Onlar (hum)” ( hem erkek hem de kadın) öznesiyle devam ettiğinden, ilgili deyim de gramer olarak değişmiştir.
“Hum” zamiri her ne kadar erkek zamiri olsa da, ayetin başından beri erkek ve kadınlardan birlikte bahsedildiğinden “hum” zamiri artık erkeği işaret etmez.
Çünkü hitap edilen toplumda tek bir erkek olması bile, Arapçada hitapları eril yapmak için kafidir.
Bu durumda “ma melaket eymanuHUM” deyiminde; sadece erkeklerin sözleşmelerle sahip olduklarından değil hem erkek hem de kadınların sözleşmelerle sahip olduklarından bahseder.
Özetle bu ayete kadar bahsedilen kişiler erkek ve kadın mümin kimselerdir.
Kur’an “müminler” terimiyle hem erkek hem de kadın müminleri kastetmekte; ezvac (eşler) terimi de hem erkek hem de kadın eşlere işaret etmektedir..” (alıntıdır)
Ayrıca EZVAC kelimesi de ZEVC den yani EŞ, yani birebir UYUMLU manasında olan bir kelimedir. O halde mesela MÜMİNUN.6 ya bakarak , zengin müslüman kadınlar da esir erkeklerden 3-4 tane alıp evlerinde bakabilir ve hatta onlardan cinsel olarak istifade edebilir manasına gelir ki bu korkunçtur.
Kadınların da MA MELEKET EYMANUKUM Ları olabildiğini gösteren bir ayet ise: NUR.31 tir.
NUR.31: Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.”
Demek ki , ayete göre kadınlarında MA MELEKET EYMANUKUM leri bulunabilir miş. O halde MEARIC.30 ya da MUMİNİN.6 ya göre Müslümanlar EŞLERİ haricinde MA MELEKET EYMANKUM leri de olmalarından dolayı kınanmazlar ayetine bakarak burdan cariye ile yatmaya izacet çıkartanlar, Müslüman kadınlarında birkaç köle ile yatmasının meşru olduğunu söylemiş olurlar ki bu KURANA İFTİRA olur.
Bir başka konu ise Nisa.25 de MA MELEKET EYMANUKUM olanların İNANMIŞ , MÜMİNAT kadınlardan olduğu anlaışılıyor . Bir Müslümanın elinde MÜMİN bir savaş esiri bulunup onunla yatabileceği ve yattığı bu Müslüman kadını bir başka Müslüman erkekle nihalayabileceği anlaşılır ki bu da Kuran a terstir.
NİSA.25: İçinizden özgür mü’min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
inşallah konuyu anlatabilmişimdir.
Elbetteki en iyisini Allah bilir.
ACG
Ali Can hocam, yorumlarınızın büyük bölümüne katılmakla beraber, yanliş değil ama, eksik olduğunu düşünüyorum.