KASAS SURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Kasas suresi Kur’an sıralamasına göre yirmi sekiz, nüzul sırasına göre de kırk dokuzuncu sure olup seksen sekiz ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.
28/1. Ta, Sin, Mim.
Kasas suresi birinci ayette Kur’an bu harflerden meydana gelmiştir anlamı taşıdığı halde bazı müfessirler bu harflere Ruh’u Mukatta harflerdir deyip manası anlaşılmaz yorumunu yapmışlardır. Oysa devam eden ayette bu harflerin ne anlama geldiği konusunda Allah bilgi vermektedir.
28/2. Bunlar, apaçık Kitabın ayetleridir.
Ayet kelimesi, evrende yaratılmış olan zerreden küreye kadar yaratılmış olan ne kadar varlık varsa hepsi birer ayet olduğu gibi, İndirilmiş olan vahyi bilgileri içeren her harf her kelime her cümle de birer ayet niteliği taşımaktadır. Yine helak olma savaş barış oturuş kalkış yürüyüş de birer ayet anlamı taşıdığını bilmek gerekir.
36/33. Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.
Kur’an sürekli apaçık bir kitaptır ifadesi kullanmaktadır. Bu ayeti doğru olarak anlamak bile Kur’an ifadesine göre müteşabih bir anlatım şekli olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da hem muhkem olan ayetler vardır. Bunlar apaçıktır kitabın anası ve ayetlerin çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bunun yanında bir de müteşabih olan ayetler vardır. Bunlar ise azınlığı teşkil etmekte ve anlaşılması zor olan ayetlerdir. Bir başka ifadeyle kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelen ayetler demektir. İşte Kur’an apaçık kitabın ayetleridir ifadesi kullanırken muhkem olan ayetler kitabın çoğunluğunu temsil ettiği için bu Kur’an apaçık kitaptır ifadesi kullanılmaktadır.
Eğer bu Kur’an bütünüyle apaçık olan ayetlerden meydana gelmiş olsaydı Kur’an’da geçen ayet ve konular hakkında farklı anlayış ve yorumlar ortaya çıkmazdı. Burada ilgili ayeti naklederek muhkem ve müteşabih kelimelerine Kur’an’ın ne anlam yüklediğini anlamaya çalışalım.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Edebi sanatlarda gerçek anlatım ve mecaz anlatım sanatı kullanılmaktadır. Gerçek anlatım; bir kelime veya bir deyimin kendi anlamı dışından farklı anlamlar taşımayan anlatım şeklidir. Mecaz anlatım sanatı ise bir kelime veya bir deyimin kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen anlatım şeklidir. Kur’an içerisinde de bunun karşılığı, muhkem ve müteşabih anlatım sanatı olarak kullanılmaktadır. Eğer edebi sanatlarda mecaz, Kur’an’da da müteşabih anlatım sanatı kullanılmamış olsaydı, çok kısa cümlelerle izah edilen konular onlarca yüzlerce cilt kitaplara sığdırılamayacak kadar fazla yer işgal ederdi. Allah kâinat ve insanların dünya ve ahiret yaşamı ile ilgili bilgileri bazı ayetleri formül halinde bilgi vererek yüzlerce, binlerce cilt kitaplara sığdırılamayacak kadar bilgileri, altı bin iki yüz otuz altı ayete sığdırıp formül halinde izah etmiştir.
28/3. Mümin olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.
Kur’an yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde, Allah kendisi ile insanlar arasında seçmiş olduğu peygamberler aracılığı ile geçmiş ve gelecek hakkında gayb âlemi ile ilgili bilgiler vererek mümin olanları müjdelemek inkâr eden ve zulmedenleri de uyarmak için, öğüt vermektedir. Bu da gösteriyor ki, Allah’a göre zaman yok zaman kavramı insanlar için vardır. Allah peygamberlerini diğer insanlardan farklı olarak iki gayb haberi ile ilgili bilgilerle ayırmaktadır. Bunlardan birisi, insanlar dünya hayatında yaşarken geçmiş ve gelecek hakkında vermiş olduğu bilgilerdir. Bu söylenenler zamanı zemini gelince tıpa tıp ortaya çıkmakta ve çıkmaya devam edecektir.
532 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Diğeri ise, Kur’an’ın büyük haber diye bahsettiği insanların ahiret hayatında diriltilip, iman eden ve salih amel işleyen Müslümanları ebedi cennette ödüllendirileceği bildirilmektedir. İnsanlardan inkâr eden ve zulmeden kâfirleri de ahiret hayatında ebedi cehennemle cezalandırılacağı konusu ile ilgili gayb haberleridir. Allah gaybi bilgiler hakkında peygamberlerin suçlanamayacağı peygamberlerin bu konu ile ilgili söyledikleri bilgileri Allah’ın onlara bildirdiği konusunda bilgi vererek şöyle söylemektedir. Bu Kur’an bir şairin sözü değil, bir kâhinin sözü de değildir. Eğer Kur’an güzel sözlerle dizilmiş bir kitap ise, o bir şair değildir. Eğer Kur’an geçmiş ve gelecek hakkında bilgi veriyorsa o bir kâhin de değildir. Onun ağzından çıkan her söz mutlaka ama mutlaka Allah tarafından kalbine ilga ve ilham edilerek gelen, Allah tarafından indirilmiş bir kitapta toplanmıştır.
81/24. O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
69/41. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
Yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde Allah peygamberleri peşpeşe dizerek Allah iman eden ve salih amel işleyen müminleri dünya hayatında iken geçmiş ve gelecek hakkında bilgilendirmiştir. Bunlar zamanı zemini gelince gerçekleşerek mümin olanların kalbi Allah’ın zikrine karşı yumuşamıştır. Onlar ahiret hayatı gelmeden önce de ahiret hayatı ile ilgili gaybi bilgilerle de kesin bir bilgiyle inandıklarını söylenmiştir.
61/6. Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi ‘Ahmet’ olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.
30/2. Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
30/3. Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.
30/4. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir.
Kasas Suresi | 533
Daha dünya hayatında iken Allah, insanlar için geçmiş ve gelecek hakkında bilgi vermektedir. Bunlar da zamanı gelince kesin olarak gerçekleşmektedir. Bir de Allah insanlar için büyük haber diye nitelendirdiği ahiret hayatı için daha o hayat gelmeden önce o hayat hakkında en ince ayrıntılarına kadar bilgi vermektedir. O hayat hakkında Allah ne söylemişse söylendiği gibi çıkacağına müminler kesin olarak inanmaktadırlar. Allah Müslüman olan insanların fotoğrafını da şöyle ortaya koymaktadır.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
Yine Kur’an büyük haber olarak nitelendirdiği ahiret hayatı ile ilgili peygamberlerin dışında hiç kimseye bilgi vermediği ahiret hayatından söz etmektedir.
78/1. Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar?
78/2. O büyük haberi mi?
Kur’an sadece insanlar için iki hayattan bahsetmektedir. Bunlardan birisi dünya hayatıdır. Dünya hayatı Kur’an ifadesiyle bir an kadar kısa ve cazibeli olan bir hayattır. İkincisi de ahiret hayatıdır. Bu hayat iman eden ve salih amel işleyen insanlar için ebedi olarak yaşayacağı cennet hayatıdır. İnkâr eden ve zulmeden insanlar için cehennem hayatıdır. İnsan ahiret hayatında cennet ve cehennem hayatı ile ilgili yerini kendi tercihi ve amelleri ile kazanmaktadırlar. Allah insanlardan kendisi istenmedikçe ne cennete ne de cehenneme atar. İnsanlar ahiret hayatındaki yerini kendi elleri ile yapıp ettikleri ile kazanmaktadırlar.
2/195. Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.
28/47. Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: ‘Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de
534 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
böylece senin ayetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık’ diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah dünya hayatında cennet ve cehenneme gidecek sermaye ve donanımı insanlara vermektedir. İnsan nereye gitmek isterse kendi vermiş olduğu karara göre, Allah onların yollarını açmaktadır. Ve Allah dünya hayatında kesinlikle insanın vermiş olduğu karara müdahale etmeden dünya hayatında bütün insanları ergenlik yaşından bunaklık ve ölüm dönemine kadar sınava tabi tutmaktadır. Kişi kararını Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde iman eder ve salih amellerde bulunarak dünya hayatını düzenlerse onu cennette ağırlayacağını vaat etmektedir. İnsan dünya hayatını Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında karar verir ve dünya hayatını inkâr eder ve zulmederek sürdürürse, ahiret hayatında onu cehennem azabı ile ebedi olarak cezalandıracağını vaat etmektedir. Allah vaadinden asla dönmez.
28/4. Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Dünya hayatında temel olarak iki farklı insan gurubu vardır. Bunlardan birisi yasak ağaçtan nemalanan insanlardır. Yasak ağacın tohumu İblis, meyvesi ise isyan ve küfürdür. İblis’in teklifleri yönünde karar verip yaşamını düzenleyen insanlar nankör insanlardır. Bunlar yeryüzünde iş başına geçti mi ekini ve nesli yok ederler. İlgili ayetleri nakletmeye çalışalım.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
2/205. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, Firavun hem kendi yol tecilini kullanırken nankör olmayı tercih etmiş, bundan dolayı da iktidar sahibi olunca, ekini ve nesli yok ederek bozgunculardan olmuştur.
Kasas Suresi | 535
İşte ayette bahsedilen Firavun bu insan guruplarından İblis’in teklifi yönünde karar verip hayatını düzenleyen insanlardan biridir. Firavunlar insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa var olmuştur. Şimdi de var ve kıyametin sonuna kadar da var olmaya devam edecektir. Kur’an ifadesine göre hep Firavun, İblis’in teklifleri ile dünya yaşamını düzenleyen bütün dünyayı kendi tapusu üzerine katmak isteyen insanlara Allah’ın vermiş olduğu bir sıfattır. Bu tip insanlar mustazaf olan insanları özgürlüklerini elinden alarak insanları köle haline getirip, kendi rablığını dayatan bir şer şebekesidir.
28/38. Firavun dedi ki: ‘Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.’
Bu gün dünya hayatında süre gelen bir sünnet olarak, Amerika, Rusya, Çin gibi kendilerini güçlü zanneden ülkeler, mazlum olan ülkeleri kendilerine sömürge haline getirip onların yer altı ve yer üstü zenginliklerini işgal etmektedirler. Allah’ın dünya hayatında zulmeden insanlara müdahale etmeyeceğine göre, iş gelip vicdanının sesini kaybetmemiş mustazaf olan insanların birlik ve beraber olup bu zalim olan insanlarla kıyasıya mücadele vermesi ile ancak mümkün olabilecektir.
Artık mustazaf olan insanların bu güne kadar gale alıp dinlemedikleri Allah’ın sözlerini dinleyip kendilerine çeki-düzen verme vakti gelmiştir. Artık dünya hayatında inkâr eden kâfirlerin zulmü altında inlemektense, ya inkâr eden ve zulmeden müstekbir olanlarla mücadele etme yeteneğini kullanıp öleceksin ya da fitneye kapılıp hem dünya hayatında zulüm işkence çekeceksin hem de ahiret hayatında ebedi cehennemi kendine yurt edineceksin. İşte Allah dünya hayatında önde gelen kâfirlerle son nebi ve resulün vahyi bilgilerle nasıl bir mücadele edip, güç ve kuvvet olma serüvenini Kur’an’da anlatılmaktadır. Dilerseniz Kur’an’dan ilgili ayetlerden örnekler vererek vahiylerle çizilen o mücadelenin yolunu yöntemini anlamaya çalışalım.
KUR’AN’A GÖRE İSLAM’DA DEVLET MODELİ:
17/1. Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu
536 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mesci-i Aksa’ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.
Mekke’de yaklaşık on üç yıl gibi bir zaman dilimi içerisinde hak ile batılı tevhit ile şirki biri birinden ayırma mücadelesi vererek tevhit akidesini Mekke’de anlatmak için mücadele veren son nebi ve resule, iman eden Müslümanların sayısı maalesef on üç kişiyi geçmemişti. İnkâr eden müşrikler, Müslüman olanları öldürmek için harekete geçince, Allah Müslüman olanları Mekke’den Mescid-i Aksa diye bahsedilen Medine’ye hicret etmelerini vasiyet etmiştir.
9/40. Siz O’na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O’na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah O’na ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, O’nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an peygamberin yanında olan kişi hakkında bilgi vermiyor. Ama peygamberle beraber ölüm riskini göze alıp ona destek veren sahabelerden her hangi birisi olduğu muhakkaktır. Mağaraya belirli bir zaman dilimi içerisinde sığınmaları inkâr edenlerin onları öldürme endişelerinden kaynaklanmaktadır.
2/91. Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
Müslüman olanlar Allah’tan başka hiç kimseyi ilah ve rab edinmezler. Onların yaşam biçimi hayat tarzını Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Allah Müslüman olanları tabiri yerinde ise, tornadan çıkmış gibi eğiterek güç ve kuvvet haline gelmelerini, istemektedir. Dikkatinizi çekmek
Kasas Suresi | 537
istiyorum. Müslüman olduğunu iddia edenler değil, Müslüman olanlar demek gerekir. Bu gün dünya üzerinde, sekiz milyar insandan bir buçuk milyar Müslüman olduğunu iddia eden insan topluluğu bulunmaktadır.
Eğer bu gün dünya hayatında, bir buçuk milyar Müslüman olduğunu iddia eden değil de, Kur’an’ın anlatmış olduğu sekiz yüz milyon Müslüman olsaydı yer yerinden oynar, Dünya üzerinde mustazaf olanlar ezilmişlikten yerilmişlikten açlık ve sefaletten kurtulurdu. Allah dünya hayatında insanlara resuller aracılığı ile doğru yola gidebilecek sermaye ve vahyi bilgileri göndermiştir. Müslüman olanların üzerine düşen görev yaratılışta verdiği sözü bozmadan dimdik ayakta durarak kendisine zulmeden zalimlere karşı boyun eğmeden mücadele vermektir. Eğer ölüm geldiyse ölümden kaçmamaktır. Ölüm gelmemiş ise inkâr edenlere karşı gerekli bir mücadele vermektir. Veya dünya hayatında zulüm yapılmayan bir yere hicret etmektir.
4/97. Melekler, kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: ‘Nerde idiniz?’ Onlar: ‘Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.’ derler. (Melekler de:) ‘Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?’ derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?
Ayette ifade edildiği gibi, Mustazaf olmak veya zayıf olmak seni cehennemden kurtarmamaktadır. Müslüman olanların temel görevi, hiç kimseye zulüm yapmamaktır. Aynı zamanda da hiç kimsenin yapmış olduğu zulme de taraftar olmamaktır. Eğer Müslüman olanlar kendilerine saldıran kâfirlere karşı savaşacak gücü yoksa onlara görev olarak hicret ederek Müslüman olarak yaşayabilecek bir ortam aramaları gerekir. Maalesef dünya hayatında Allah’ın suç işleyenlere özel bir müdahalesi yoktur. Eğer Allah isteseydi dünya hayatında suç işleyenleri bir kaşık suda boğar onların işini bitirirdi. Ama dünya haytanda sınav bitene kadar Allah ceza vermeyeceğine söz verdiğini bildirmektedir.
14/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
538 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Demek ki, Allah’ın mazlum olan insanlara, müstekbirler saldırdıkları zaman özel bir yardımı olmadığına göre tek çare, mustazaf olan insanların birbirlerine destek vererek inkâr eden ve zulmedenlerin işini bitirmektir. Allah insanların dünya hayatında yapmış oldukları çirkin ve güzel davranışların bedelini ahiret hayatında vereceğini vaat etmektedir. O inkâr eden deist ve ateist olanların sözlerine sakın ola ki aldırış etmeyin. Allah dünya hayatında zalim olanların mazlum olanlara yapılan zulümleri Müslüman olanlara emanet etmiştir. Şimdi Kur’an’dan konu ile ilgili ayetleri aktarıp örnekler vermeye çalışalım.
2/214. Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.
8/42. Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.
Ayeti Kur’an nasıl tefsir etmiş onu anlamaya çalışalım. Ayette üç tip insan grubundan söz edilmektedir. Ayetin ilgi odağını oluşturan bölümünü aktarıp yorumlamaya çalışalım. “Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı.”
Birincisi Müslüman olmaya adım atmış olan insanlardır. Bunlar vadinin yakın kenarında olan diye ifade edilmiştir. İkinci grup insanlar ise kâfirlerdir. Onlar dağın uzak yamacında olan insanlar diye izah edilmiştir. Üçüncü grup insan ise inkâr eden kâfirler tarafından zulme uğratılan mazlum ve zayıf olan insanlardır. Bu grup insana da Kur’an kervan diye
Kasas Suresi | 539
ifade etmiştir. Yine bunları Kur’an’da geçen başka bir ayet izah etmektedir.
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Ayet anlaşılması zor olan bir olayı, müteşabih olan bir anlatım sanatıyla anlatmaktadır. Allah insanların vermiş olduğu karar ve karar verdiği yöndeki çabalarına asla müdahil değildir. Ayette Allah sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Dağın karşı yamacında olan insanlar şehrin önde gelen ve kâfir olup zulmeden insanlardır. Vadinin yakın kenarında olan insanlar da Müslüman olmak için adım atan insanlardır. Vadinin yakın kenarında olan insanlar da mustazaf olan insanlardır. İşte ayette Müslüman olanlar kendilerine verilmiş olan görev ve sorumluluk içerisinde inkâr edip zayıf olan insanlara uygulamış oldukları zulüm ve işkence karşısında elbette kendilerini korumak için el uzatan Müslüman olanlar yanında yer almaları gayet doğal olan bir şeydir. Konu içerisinde devam eden ayette de Allah murad ettiği olayın sebebini açıklamaktadır.
8/8. O, suçlu-günahkârlar istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle istiyordu.)
Allah dünya hayatında Müslüman olan insanların özgür iradesine müdahale etmeden, iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlar güç ve kuvvet haline gelirse ancak yaşanır hale gelebileceğini bildirmektedir. Yoksa inkâr edenler güç ve kuvvet halinde oldukları sürece mazlum olan insanlara asla özgürlük hakkı vermeyeceğini bildirmektedir.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin bize nasıl bir mesaj verdiğini tefsir ettim ve diğer kitaplarımda defalarca anlattım. Ancak şimdi konumuzla ilgili ayetin son bölümünde geçen şu ifade bizim için ilgi odağını oluşturmaktadır. “Oysa biz ayetleri
540 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ancak korkutmak için göndeririz.” Ayetin bu bölümü üzerinde durmak istiyorum. İnkâr eden ve zulmeden insanlar güç ve kuvvet sahibi olduklarında ekini ve nesli yok ederler. Mazlum olan halkı köleleştirip onlara hayat hakkı tanımazlar. Ama Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi olduklarında zalim olanlara korku salarak onların yaptıkları zulümleri mazlum olanlar üzerinden kaldırırlar. Adaleti tesisi ederek herkesi ait olduğu yere koyarak Allah’ın istediği şekilde bulunmuş olduğu toplumu yönetirler. İslam; ayrı dinlerdeki insanların kendi dinlerini başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadan herkesin özgürce yaşayabileceği bir ortamın hazırlanması anlamını taşımaktadır.
2/193. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Her insan kendi inancını başkaları üzerinde zulüm olarak kullanmadığı sürece o inkârından dolayı Allah’a hesap verecektir. Nitekim Mümtehine suresinde o inkâr edenler için Allah şunları bize bildirmektedir.
60/7. Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık besledikleriniz arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah güç yetirendir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
60/8. Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
28/5. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa insanlar temel olarak iki kısma ayrılarak günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da iki kısma ayrılarak devam edip gidecektir. Bunlardan birisi yasak ağaçtan nemalanarak yaşam biçimi hayat tarzını düzenleyen insanlardır. Bunlar, yeryüzünde iş başına geçti mi ekini ve nesli yok eden yeryüzünde bozgunculuk çıkaran insanlardır. Kur’an’da geçen ayetlerden bu tip insanlara örnek vermeye çalışalım.
2/204. İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah’ı şahit getirir; oysa o azılı bir düşmandır.
Kasas Suresi | 541
2/205. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
Allah Kur’an içerisinde Firavun’u örnek verirken hikâye ve masal olsun diye bizlere anlatmıyor. Firavunlar insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa var olmuş ve kıyamete kadar da var olmaya devam edecektir. Allah Âdem’in iki oğlunun kıssasını şöyle anlatmaktadır:
5/27. Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.’
5/28. ‘Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.’
5/29. ‘Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur.’
5/30. Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
Ayetlerde Âdem’in iki oğlundan söz ederken, insanlardan Müslüman olan ve Müslüman olmayanların, inanç ve yaşam biçimlerini ortaya koyup anlatmaktadır. Yine Kur’an’dan başka bir sure ve başka bir kıssadan örnek vererek olayı doğru anlamaya çalışalım.
38/21. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
38/22. Davud(un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: ‘Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.’
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
542 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
38/25. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
38/26. ‘Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde halife (yönetici) kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır.’
Öncelikle Davud’a gelen iki davacının kim olduğunu tespit etmeye çalışalım. Kur’an bize yaşanan bir hayatı güncelleyerek anlatmaktadır. O zaman Davud’a iki davacı gelmişse şimdi de her insan ergenlik yaşına gelince bize de gelmekte ve kıyamete kadar her insana gelmeye devam edecektir. Yine bu söylediklerimizi Kur’an’da geçen ayetlerden örnekler vererek anlatmaya devam edelim.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Kur’an’ın müteşabih bir ifadeyle anlatmış olduğu iki davacı Șems suresinde anlatılan gibi, her insana ergenlik yaşına gelince iki melek yüklenmektedir. Bunlardan birisi İblistir, diğeri ise takvadır. İki kardeşten doksan dokuz koyunu olan İblis meleğidir. Yani bir insan İblis’in teklifi yönünde karar verir ve hayatını yasak ağaçtan nemalanarak sürdürmek isterse, o insanın hak ve hakikat diye bir derdi olmaz. Bütün insanların mal ve mülklerini eline geçirse yine doymaz. Kur’an bu tip insanları genel
Kasas Suresi | 543
bir başlık altında toplayarak cin sıfatı yüklemektedir. Yani şeytan, kâfir ümmi bilmeyen cahil olan insanların hepsi bu şemsiye altında toplanmaktadır.
Yani İblisle insan birleşirse cin kâfir olarak hayatlarını düzenlemektedirler. Kur’an’da bununla ilgili geçen iki ayeti aktarmaya çalışalım.
18/50. Hani meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
2/34. Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Kur’an ifadesine göre İblis olan melek ne cindir ne de kâfirdir. İblis ile insan birleşirse insan cin ve kâfir olur. Buna müşahhas bir örnek vererek anlaşılır şekilde anlatmaya çalışalım. Ortada madde olarak su var bir de şeker var. Bunların her ikisi de ayrı olarak birer madde olduğu halde ikisinin karışımına ne su ne de şeker diyebiliyoruz. Ancak her ikisinin de içinde bulunduğu yeni bir sıfatla karşımıza çıktığı görülünce, bu karışımın yeni adı şekerli su veya şerbettir. Aynen onun gibi İblis ile insan birleşirse bu birleşimin adı ne İblistir ne de insandır. Bu birleşimin adı cin veya kâfirdir. İşte Kur’an aklını kullanan insanlara böyle olayı düzgün bir şekilde ortaya koyarak anlatmaktadır. Yine Kur’an’da geçen başka bir sure ve başka bir ayetten konuyla ilgili örnek vermeye çalışalım.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Ayette geçen bu ifadeler insan beynini hayrete düşüren mucize bir anlatımı gündeme taşımaktadır. Eğer insana yüklenmiş olan İblis meleği olmamış olsaydı Âdem ve eşinin her ikisi insan değil birer melek olurdu. İfadesiyle ergenlik yaşına gelen her insanın meleklik döneminden evrilerek, insan konumuna geçtiği ifade edilmektedir. Bir başka ifadeyle tek seçenekli bir konumdan iki seçenekli bir konuma evirilerek sınava tabi tutulduğu bir dönemi bizlere hatırlatmaktadır. Yani İblis varsa insan vardır. İblis
544 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yoksa insan yoktur. Yine bir başka ifadeyle İblis varsa sınav vardır. İblis yoksa sınav da yoktur. İşte Davud bu iki teklif sunucu meleğin takva meleğinin teklifleri yönünde karar aldı ve Allah’tan bağışlanma yolunu tercih etti. Allah da onun tercihini kabul buyurdu ve insanlara nebi ve resul seçti.
Vermiş oluğum bu bilgilerden sonra konumuz ile ilgili İslam’da devlet modelini anlatmaya devam edelim.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
Ayette geçen rüya kelimesi gece uykudayken görülen rüya değil, peygamberin güç ve kuvvet haline gelip yapmak istediklerini hayal edip düşlediği şeylerin tümüdür. Bu sadece son nebi ve resulde değildir. Aynı zamanda Yusuf ve İbrahim peygamberde de gerçekleşen hayal edip düşleyip yapmak istedikleri şeylerin ta kendisidir.
Son nebi ve resul, İslam toplumları ve müşrik toplumlar içerisinde yaşayan insanlardan bazıları açlık ve susuzluktan ölmektedir. Bazıları giyecek elbise bulamamaktadır. Bazılarını önde gelen müşrikler tarafından zulme uğratılıp köle haline getirilmekte idiler. Allah resulü de bu olumsuzluklar karşısında üzülmekte bu olaylar karşısında çıkış yolu aramaktaydı. Allah da bu olayın çözüme ulaşabilmesi için mutlaka mustazaf olanların birlik ve beraber olarak güç sahibi olması gerekirdi. Son nebi ve resul Mekke döneminde on üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde tevhit akidesinin temelini atmış. Allah da Medine döneminde Allah resulünün gördüğü rüyayı doğrulayarak insanların iman ederek peygamberi etten duvarla ören Müslümanlar eliyle koruyarak amacına ulaşmıştı. Bir başka ifadeyle gördüğü rüya doğrulanmıştı.
48/27. Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.
Son nebi ve resul yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde Mekke
Kasas Suresi | 545
ve Medine’de insanları vahyin kontrolünde tek bir ümmet haline getirerek dünya sahnesinde üstün güç sahibine erişildi. Erişildi de ne mi oldu? Neler olduğunu ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.
9/1. (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resûlü’nden kesin bir uyarıdır.
Ayette geçen müşriklerden anlaşma imzaladıklarınız derken, inkâr edenlerin anlaşmaları asla olmamıştır olamaz da. Müslüman olanlar Medine’de güç ve kuvvet haline geldiklerinde genelde Müslüman olanlarla her savaş açtıklarında yenik düşerek Müslüman olanlardan korkarak savaş açma cesaretini kendilerinde bulamayanlara Kur’an anlaşmalı olanlar diye izah etmektedir. Bu söylediğimizi doğrulayan bir ayet örneği verelim.
9/8. Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalbleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.
9/2. Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
Kur’an’da geçen dört ay süre kelimesi Allah’ın söylediği bir söz değil, inkâr edenlerin kendilerini ne zaman güçlü hissederlerse mustazaf olanlara savaş açma olayının adıdır.
9/5. Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Müslüman olanlar için haram ay ifadesi inkâr edenler saldırmadıkça haram aylar, dört ay değil ebedi olarak devam etmektedir. İslam ayrı dinlerde olan insanların kendi din anlayışını başka dinde olanlar üzerinde baskı ve zulmü ortadan kaldırarak herkesi kendi özgür iradesi ile inanma ve yaşama özgürlüne götüren dinin adıdır. Allah bir taraftan dileyen şükretsin dileyen nankör olsun derken bir taraftan da insanlardan inkâr etti diye onlara savaş emretsin. Bu Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgilerle uyum sağlamaz.
546 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
76/2. Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.
76/3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
76/4. Doğrusu biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
Dünya hayatında sınav anında insanların karar verdiği yönde gönderilmiş olan peygamberler ve vahyi bilgiler dışında Allah’ın inkâr edenlere özel bir müdahalesi olmamıştır olmayacağına dair de söz vermiştir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
2/256. Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
Bu ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, İslam’ın bir savaş veya terörizmim dini değil, anti terörizim dini olduğu anlaşılmaktadır.
9/3. Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resulü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.
Dikkat ederseniz ayette Müslüman olanları yerinden yurdundan
Kasas Suresi | 547
sürüp Medine’de güçlenerek devlet olduğu bir konumda Kur’an’ın Büyük Hacc diye ifade ettiği sürülmüş oldukları yere tekrar gelerek, bütün dünyaya meydan okumaktadırlar. Hac etmek dünya üzerindeki Müslüman olanların Kabe’nin etrafında dönmek şeytan taşlamak değildir. Asıl haccın anlamı dünya üzerinde olan Müslümanların senenin bilirli günlerinde gelip devlet başkanının ve Müslümanların konferans salonudur. Müslüman olanlar için Cuma haftalık hadiselerin değerlendirilip, aç olan, yoksul olan çıplak olan ve barınaksız olanlar ve zulme uğrayan olup olmadığının deşifre edilerek onların derdine deva olma günüdür. Hac da Müslüman olanların senede bir defa dünya üzerindeki insanlardan yıllık kongrede dünya üzerinde bulunan insanlardan inansın veya inanmasın zulme uğrayan veya yerinden yurdundan sürülen insanlar olup olmadığı denetlenip onların dertlerine çare bulunan yerdir. Nitekim şu ayetler de onu anlatmaktadır.
8/72. Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
Ayette geçen şu ifade aklıselim sahibi olan insanlara önemli bir mesaj vermektedir. “Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür.”
Yeryüzünde Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu tek dinin adı İslâm’dır. Bu dine iman eden ve teslim olanların adı da Müslüman’dır. Ayette geçen “din konusunda yardım isterlerse onlara yardım etmeniz bir yükümlülüktür.” ifadesi ile Müslüman olmayanlara bile Allah adil davranmayı onlara yardım etmeyi istemektedir.
9/4. Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.
548 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu ayet bütün dünya insanlarına şu mesajı vermektedir. Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduklarında anlaşmalı olanlar kesinlikle cesaret edip güç ve iktidar sahibi olan Müslümanlara saldırıp savaş açamazlar. Onlar Allah’ın dinini din olarak kabul etmeseler de onlar kâfir oldu diye Müslüman olanlara Allah savaş hakkı tanımamaktadır. Bir ayetle bunun cevabını vermeye çalışalım.
60/8. Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.
60/9. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
9/5. Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Haram aylar inkâr eden kâfirlerin Müslüman olanlarla savaşsız geçen dönemin sona erdirilip savaş açıp başlattığı dönem arasında geçen süreç demektir. Ayet sanki haram aylar Müslüman olanların belirlediği bir zaman dilimi gibi bir ima oluşturmaktadır Oysa Müslüman olanların, kâfirler savaşı başlatmadan onlara savaş açma hakları yoktur. Haram aylarla ilgili ayetleri incelediğimiz zaman ayetin ne demek istediğini rahatlıkla anlayabiliriz.
9/7. Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.
9/37. (Haram ayları) Ertelemek ancak inkârda bir artıştır. Bununla kâfirler şaşırtılıp-saptırılır. Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü
Kasas Suresi | 549
kendilerine ‘çekici ve süslü’ gösterilmiştir. Allah, inkârcı bir topluluğa hidayet vermez.
9/7. Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.
Mescidi haram; Müslüman olanların güç ve iktidar sahibi olduğu bir dönemde Allah’ın dininin Allah’ın istediği şekilde söylenip yaşandığı bir toplum demektir. Allah böyle olan yere Allah’ın evi demektedir. Anlaşmalı olanlar da, Müslüman olanların güç ve iktidar sahibi olduğu zaman Müslüman olanlardan korkularından dolayı savaş açma cesaretini gösteremeyen kâfirler demektir. İsra suresinin elli dokuzuncu ayetin son bölümündeki ifadede o anlatılmaktadır.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin son bölümünde geçen şu ifade gerçekten aklını kullanan insanlara dikkat çekici bir ifadedir. “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz”
İşte Kuran’da geçen anlaşmalı olanlar diye bahsedilen topluluk inkâr edip de Müslüman olan otoriteden korktukları için Kur’an anlaşmalı olanlar diye bahsetmektedir. Yoksa kâfirler asla anlaşma hükümlerine uymazlar. Şu ayet de onu izah etmektedir.
9/8. Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalbleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.
İslam’da devlet modelini son bir ayeti de vereyim, İslam’da devlet yok diyenlere tokat gibi bir cevap olsun.
2/143. Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için
550 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Son nebi ve resulün Mekke’de tek bir kişi iken başlayıp, Medine döneminde insanların da destek vermeleri ile yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde bir devlet modeli ortaya koyarak, Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli bir dini, Allah’ın istediği bir şekilde uygulayarak, kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara bir model olmuştur. Kur’an sadece bir ahlak kitabı değil, aynı zamanda hak ile batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde ayırıp doğru yolda yürümek isteyenler için ilahi bir rehberdir
28/6. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavuna, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Kur’an, peygamberler içerisinde en çok kıssası anlatılan peygamberlerden birisi hazreti Musa peygamberdir. Firavunlar insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Musa peygamber döneminde var olduğu gibi, Musa peygamber zamanında var olmuş şimdiye kadar da var olmuş ve kıyamete kadar var olmaya devam edip gidecektir. Firavun, Haman ve askerleri halkı fırkalara ayırıp bölüp parçalayıp onları köleleştirmişlerdir.
Bilindiği gibi dünya hayatı Müslüman olanlarla Müslüman olmayanların yarış pistidir. Allah Müslüman olanlara göndermiş olduğu peygamberler ve vahiyler dışında dünya hayatında özel bir yardımı yoktur. Dünya hayatında Allah’ın yardımı ya insanlar eliyledir ya da doğa yasalarını kullanabilirse doğa yasalarıyla gelmektedir. Dünya hayatında eğer inkâr edenlere yapmış olduğu zulümden dolayı özel bir müdahalesi olmuş olsaydı onları bir kaşık suda boğmaya gücü yeterdi. Dünya hayatı insanlar için deneme ve sınav salonudur. Sınav bitinceye kadar Allah zulmeden kâfirlere özel bir ceza vermeyeceğine söz vermiştir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden,
Kasas Suresi | 551
adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Allah her insan için, ölünceye kadar sınav devam etmektedir. Kişi eğer ölmeden önce yapmış olduğu yanlışlıklardan döner ve tövbe ederse, Allah onun yapmış olduğu bütün günahlar bağışlayacağını vaat etmektedir.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Bu da demek değildir ki, bir insan her türlü günahı hayat boyunca işlesin daha sonra ben tövbe ettim deyip kurtulsun. Asla böyle bir şey yoktur. Çünkü şeytanı kendisine veli edinen bir kişi, kendisi yanlışlıklardan dönmek istese de asla onun yakasını şeytan bırakmaz.
4/119. Onları -ne olursa olsun şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
16/99. Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.
Bu ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi, ölüm gelmeden önce iman edip imanın gereği olan salih amellerde bulunmak her yiğidin harcı olmadığı anlaşılmaktadır. Kişi iyilik uğruna bir adım atarsa arkasından onu ne güzel iyilikler beklemektedir. Kişi kötülük uğruna bir adım atarsa onu peş peşe izleyen kötülükler beklemektedir.
28/24. Hemencecik sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.’
İstisnasız bütün insanların önünde iki farklı yol bulunmaktadır. Bunlardan birisi Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu rabbani yoldur.
552 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Diğeri ise Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu yolun dışında onlarca yüzlerce olan gayri rabbani yoldur. Bir başka ifadeyle tohumu İblis meyvesi küfür olan şeytanın yoludur. Şimdi bu söylediklerimizi ilgili ayetlerden örnekler vererek izah etmeye çalışalım.
33/4. Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Ayette verilmek istenen temel mesaj; bir adam aynı anda iki farklı yolda olamaz. Bir insana iman girerse o insanda inkâr barınamaz. Bir insana inkâr girerse o insanda iman barınamaz. Yine felsefi bir anlayışla kapı ya açıktır ya da kapalıdır bir kapı aynı anda hem kapalı hem de açık olamaz. Yine insan dünya hayatında yaşarken ya rabbin yolundadır ya da değildir. Ölürken de insanı Allah iki arada bir derede bırakmayacaktır. Ölürken insan ya Müslüman olarak ölür ya da gayrı Müslüman olarak ölür. Çarpıcı bir ayet örneği vermeye çalışalım.
9/16. Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah’tan ve Resulü’nden ve müminlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah ‘bilip (ortaya) çıkarmadan’ bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Demek ki ölürken her insan ya Müslümandır ya da değildir. Müslüman olanları Allah cennette ağırlayacağını vaat etmektedir. İnkâr eden ve zulmedenleri de ebedi cehennemle azapla cezalandıracağını vaat etmektedir. Allah Müslüman olanları olgunlaştırmak pekiştirmek için takvanın teklifleri yönünde inanıp iman etmenin mutluluğunu yaşatmaktadır.
89/27. Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
89/28. Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
89/29. Artık kullarımın arasına gir.
89/30. Ve cennetime gir.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları,
Kasas Suresi | 553
ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
3/92. Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
Bu vermiş olduğum Kur’an’da geçen Müslüman olanların kendi gittikleri yolun doğru yol olduğunu öne çıkaran sermayeleridir. Bir başka ifadeyle malzemeleridir. Şimdi de inkâr eden ve zulmedenlerin kendi yollarının doğru olmadığına ait zan ve tahminle ortaya koydukları, sermayeleri ve malzemelerini ortaya koymaya çalışalım.
İnkâr eden ve zulmedenlerin temel malzemesini, bir başka ifadeyle kötülük yapmalarının temel sebebi yasak ağacın meyvelerinden yemiş olmalarıdır. Gelen peygamberleri yalanlamalarının temel sebebi ki, bir gurur vesilesi yaparak sen de bizim gibi bir beşersin demelerinden kaynaklanmaktadır.
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değlidr.
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa genelde peygamberleri yalanlayıp inkâr edenler hep toplumların önde gelenleridir. Bir başka ifadeyle zenginleşip Allah’a ihtiyacı olmadığını sanan şehrin önde gelenleridir. Nitekim İsra suresi onaltıncı ayette Allah onlar için şöyle ifade buyurmaktadır:
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
554 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Genelde inkâr edenler insanın öz içerisinde bulunan iki teklif sunucu melekten İblis’in teklifleri yönünde karar kılıp, yaşamını yasak ağaçtan nemalanarak düzenleyen insanlardır. Nitekim İblis’i Âdeme secde etmekten alıkoyan tek sebep, kibir ve gurur vesilesi yaparak ondan üstün olduğunu söylemesidir. Allah onu huzurundan kovmuştur.
7/11. Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12. (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
7/13. (Allah:) ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.’
7/14. O da: ‘(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)’ dedi.
7/15. (Allah:) ‘Sen gözlenip-ertelenenlerdensin’ dedi.
7/16. Dedi ki: ‘Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.’
7/17. ‘Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın.’
7/18. (Allah) Dedi: ‘Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.’
Kur’an’da geçen Firavunlar, Karunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller, hep İblis’in teklifleri ile batıl küfür yolunu tercih eden önde gelenlerdir. Kibir ve gurur içerisinde olup önde gelenlerden bazılarının hayat hikâyelerini özet olarak aktarıp bilgi vermek istiyorum.
28/76. Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez.’
Kasas Suresi | 555
28/77. ‘Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.’
28/78. Dedi ki: ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.’ Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.
28/79. Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir’ dediler.
28/80. Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.
28/81. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
28/82. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felah bulamaz’ demeye başladılar.
28/83. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Bir de sürekli bilmeyenler tarafından ilgili ayet eleştirilip Allah’a iftira edilen Ebu Cehil hakkında geçen ayetlerden örnek verelim.
111/1. Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
Ayette Ebu Lehep diye zikredilen Mekke’nin şımarmış zenginlerinden biridir. Mekke de on üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde ömür süren son nebi ve resul Mekke’de bulunduğu sürede peygamber ve iman eden Müs556
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
lümanlara yapmadığı zulüm ve işkence kalmamıştı. Ebu Cehil de öyle anlaşılıyor ki, peygamberin yakın akrabalarından biriydi. Allah inkâr eden ve zulmedenlere dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmayacağına dair söz vermişti.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Allah inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını ya insanlar eliyle vereceğini ya da ahiret hayatında kendi eliyle vereceğini vaat etmektedir
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
İnkâr edenlerden Ebu Cehil ve çevresi Peygamberi ve Müslüman olanları öldürmek için harekete geçtiklerinde, Peygamber ve en yakın bir dostuyla mağarada belirli bir zaman dilimi içerisinde gizlenip inkâr edenlerin görmediği bir zamanda Mekke’den Medine’ye hicret etmişlerdi. Medine’de Müslüman olan Ensar vardı. Medine’de kısa bir sürede İslam’ın o hakikatlerini gören Yahudi ve Hıristiyan olanlardan gruplar halinde gelip Müslüman oldular.
Müslüman olanlar ezilmişlikten yerilmişlikten kurtularak inkâr edenlere meydan okuyan güç ve kuvvet haline geldiler. Dünya hayatında keser döner sap döner hesabı bu sefer güç ve kuvvet inkâr edenlerden Müslüman olanların eline geçmiş oldu. Böylece Ebu Lehep ve ona yardım eden eşi Müslüman olanlar karşısında esir alınıp kibir ve gururları kırılmış oldu. İşte Ebu Lehep’in elleri kurusun kurudu ya ifadesi bu olayı anlatmaktadır. Şu ayet de onu ispatlamaktadır.
9/2. (Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.
Kasas Suresi | 557
111/2. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
Dünya hayatında mal mülk sahibi olmaları onları ahiret hayatında kurtaramadı. Üstelik onlar cehennem azabından kurtulmak için bir dünya dolusu altın biriktirmiş olsalar onu fidye olarak vermek isteler. Ama Allah onların fidyelerini kabul etmeyeceğini bildirmektedir.
3/91. Şüphesiz küfredip kafir olarak ölenler, bunların hiç birisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır ve onların yardımcıları yoktur.
111/3. Alevi olan bir ateşe girecektir.
İnkar eden ve zulmedenlere Allah’ın dünya hayatında özel bir müdahalesi yoktur. Ama Allah onlara ahiret hayatında verecek olduğu ceza ebedi cehennem ve ateştir.
111/4. Eşi de; odun hamalı (ve)
Bir ayetle bunu izah etmeye çalışalım.
2/221. Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
111/5. Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak.
Dünya hayatında kim Allah’ı dikkate almazsa Allah da onu dikkate almaz. Kim Allah’ı unutur kale almazsa, Allah da kale almaz onu unutur. Kim Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları ahiret hayatını inkâr ederse Allah da onu ilahi mesajdan uzak tutar. Bir başka ifadeyle kim Cibril’i inkâr ederse bir başka ifadeyle Allah’ın peygamberin kalbine ilkâ ve ilham etme veya vahiy aktarma olayını inkâr ederse Allah da onlara düşmandır.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
558 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/7. Musa’nın annesine: ‘Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’ diye vahyettik (bildirdik).
Kur’an’da kullanılan Musa’nın annesine vahyettik, Meryem’e vahyettik, dağa vahyettik, arıya vahyettik ifadelerine Kur’an hangi anlam yüklemiş onu Kur’an’dan incelemeye çalışalım. Bu ifadeler İslam toplumu ve müfessirleri yanıltmaktadır. Şimdi ilgili ayetlerden örnekler vererek vahyetme olayını doğru bir yere koymaya çalışalım.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette ifade edildiğine göre Allah insanlarla üç farklı insan ile üç farklı şekilde konuştuğunu bildirmektedir. Bunlardan birisi peygamberlerle konuşma şeklidir ki, bu sadece nebilerle konuşma şeklidir. Bu konuşma şeklini Kur’an tasnif ederken vahiyle konuşma şeklidir. Ayetlerden örnekler verelim.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını zgiderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayet Kur’an’da altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken köşe taşı gibi bir ayettir. Kur’an sadece düzeltilmiş bir beşer ifadesini, ne melekler için kullanmış ne de sıradan insanlar için kullanmıştır. Kur’an düzeltilmiş beşer ifadesini sadece ve sadece peygamberler için kullanmıştır. Yine ayeti başka bir konuda ne söylemiş nasıl tefsir edilmiş onu örneklendirmeye çalışalım.
19/17. Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz göndermiştik, ona düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
Ruh kelimesine bazıları Cebrail bazıları Cibril ifadesi kullanmışlardır. Oysa ayette ruh kelimesine düzeltilmiş bir beşer ifadesi ile nebi ve resul anlamında kullanılmıştır.
Kasas Suresi | 559
4/171. Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve elçisine inanınız; ‘üçtür’ demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa onundur. Vekil olarak Allah yeter.
Ayette geçen şu ifade Kur’an ruh kelimesini nebi ve resul olan İsa peygamber için kullanmıştır. Kur’an bir peygamber için hangi sıfat kullanmışsa diğer peygamberler için de aynıdır. Çünkü Allah peygamberler arasında ayırım yapmamamızı istemektedir.
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırdetmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
Düzeltilmiş beşer olanın kim olduğunu zaten konu içerisinde açıklamaktadır.
19/19. Demişti ki: ‘Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).’
19/20. O: ‘Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken’ dedi.
19/21. ‘İşte böyle’ dedi. ‘Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır).’ Ve iş de olup bitmişti.
Demek ki Allah’ın Meryem’e gönderdiği düzeltilmiş bir beşer kılığında görülen Cebrail değil nebi ve resul olan bir peygambermiş. Çünkü gelecek ve geçmişle ilgili bilgiyi Allah’ın bildirmesi ile sadece peygamberler bildiğini bilmek gerekir. Genelde İslam müfessirlerinin Hazreti İsa peygamberin babasız olduğu konusundaki yanlış bir anlayışı düzeltmek istiyorum. Bu konuyu diğer yazmış olduğum tefsir ve kitaplarımda en ince ayrıntılarla anlatmaya çalıştım.
Tefsirini yapmakta olduğum Kasas suresi yedinci ayeti tekrar hatırlatarak konumuza kaldığımız yerden devam edelim.
560 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/7. Musa’nın annesine: ‘Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’ diye vahyettik (bildirdik).
Ayette geçen Musa’nın annesine vahyettik ifadesi ile vahiy konusu hakkındaki yanılgıları düzeltmek için ayetten ayrılmıştık. Şimdi tekrar ayete kaldığımız yerden devam edelim. Allah gelecekte nelerin olup biteceğini biliyor. Fakat Musa’nın annesi, Firavun tarafından kendi çocuğu erkek olduğu için onu öldürecek endişesi taşıyor. Nasıl mucitler her hangi bir konuda icatlarını gerçekleştirmek için ilgi alanı konusunda aylarca içinden çıkamadığı çıkış yolu bulamadığında ilham gelip icadını gerçekleştiriyorsa, Musa’nın annesine de ilham gelip çocuğunu hayatın akışına bırakıp onu izlemeye başlıyor. Suya bırak ifadesinden hep Nil nehrine bırakılması anlamında anlamışlar. Oysa nehre bırakılan çocuğu kız kardeşinin izleyip onu nehirden kim alıp almayacağı zor bir iştir. Hayatın akışına ya bir ağaç dibine ya bir mescit avlusuna ya da bir yol kenarına bırakılması daha uygundur diyorum. Hasbelkader onu Firavun ailesi bulup başlarına nelerin gelip gelmeyeceğini bilmeden sahipleniyorlar.
28/8. Nihayet Firavun ‘un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
Dünyanın yedi harikasından biri olan, piramitleri yapan Firavun sahipsiz bir çocuğu peygamber olup tahtını sallayacağını düşünemedi bilemedi.
28/9. Firavun ‘un karısı dedi ki: ‘Benim için de, senin için de bir göz bebeği; öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.’ Oysa onlar (başlarına geleceklerin) farkında değillerdi.
Ayetten anlaşıldığına göre Firavun ve karısının çocukları olmadığı anlaşılıyor.
28/10. Musa’nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer müminlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
Ayette geçen yüreği boşluk içerisinde sabahladı ifadesi, hayatın akışına
Kasas Suresi | 561
bıraktığı oğlu konusunda ne olup bitinceye kadar bekledi anlamını taşımaktadır. Oğlunu Firavun ailesi onu bulup sahiplenmesi onu rahatlatmıştı. Eğer Musa’nın annesi Müslüman olanlardan biri olmasaydı hayatının akışına bırakmış olduğu oğlunu açığa vurup Firavun’un öldürmesi kuvvetle muhtemeldi. Ama sabırla beklemesi onu açığa vurmaması Musa’nın emin ellerde olmasına sebep olmuştu.
28/11. Kız kardeşine: ‘Onu izle,’ dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
Musa’nın annesi kız kardeşine hayatın akışına bırakılan oğlunun başına neler gelip gelmediği konusunda ona onu izlemesini emretti. Firavun ve karısı tabi ki Musa’nın kız kardeşinin kim olduğu konusunda bilgi sahibi değillerdi.
28/12. Biz, daha önce ona sütanalarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) ‘Ben, sizin adınıza bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?’ dedi.
Ayette ifade edildiği gibi Allah sütannelerini bebek olan bir çocuğa haram kılmaz. Ayette anlatılmak isteten temel mesaj, Musa annesinin memesine alıştığı için ne kadar sütannesi getirmişlerse, annesinin dışında hiçbir annesinin memesini almadığı için haram kıldık ifadesi kullanılmıştır. Nitekim Enam suresi yüz kırk altıncı ayette olay şöyle izah edilerek açıklığa kavuşmaktadır.
6/146. Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
Ayette geçen şu ifade, “Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık” Allah’ın haram kılınmayan hayvanları haram kıldık demesini, Onlar kendi kendileri tertemiz hayvanları kendi kendileri yemedikleri için haram kıldık ifadesi kullanmaktadır. Bunu da şu ayetten anlıyoruz.
16/118. Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
562 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Musa’ya neden bütün sütanalarının sütünü haram ettik ifadesi net bir şekilde anlaşılmış oldu kanaatindeyim.
28/13. Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın vadinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Mümin bir kadın olan Musa’nın annesi Musa’yı emzirmek ve bakımını üslenmek için Firavun’un sarayına getirilir. Bir taraftan Musa’yı vahiy kurallarına göre eğitirken büyük bir ihtimal Firavun’un karısı da Musa’nın annesinden etkilenerek Müslüman olmuştu.
28/14. Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
Ergenlik yaşı her insanın tek seçenekli melek konumundan iki seçenekli insan konumuna evirildiği ve attığı her adımdan konuştuğu her sözden yapmış olduğu her davranıştan sınava çekildiği bir döneme geçiştir. İşte Musa hakkında ilim hikmet ve hüküm verilen bu dönemden bahsedilmektedir.
28/15. (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkca saptırıcı bir düşmandır’ dedi.
Ayette hani Yunus da gönderilen peygamberlerdendi deyip kuraya katıldı da kaybedenlerde oldu. Balık onu yutmuştu diyordu ya. Tıpkı Kur’an Musa peygamber için de buna benzer bir ifade kollanarak, Musa peygamberin hayat hikâyesini anlatmaya başlamaktadır. Ayette en dikkat çekici bölüm şu bölümdür. “Orada kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi.”Musa kavga etmekte olan iki adamın kavga sebebini araştırıp sormadan balıklama dalarak kendi ırkından olup yardım isteyen adamdan tarafa olup karşı taraftaki adama yumruk atarak öldürdüğü anlatılmaktadır. Bu olayın
Kasas Suresi | 563
yanlış olduğunu Musa da fark ederek hemen şu sözleri söyleyerek yapmış olduğu davranışın yanlış olduğunu itiraf etmektedir.” (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır’ dedi.”
Allah insanlar arasında renk ırk kadın erkek ayırımı yapılmadan adil davranmayı emretmektedir.
49/13. Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve ‘birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.
İşte Musa bu olayı kavrayınca bu yapmış olduğu yanlışlıkla hayat yolculuğuna başlamaktadır. Ve Allah’a söz vererek böyle bir yanlışa bir daha tevessül etmeyeceğine dair söz vermektedir.
28/16. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten, kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.’ Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
Her insan dünya hayatında yanlışlıklar ve hata yapabilir. Ancak kişinin yapmış olduğu aynı hatayı bir daha yapmamak koşulu ile tevbe edip kendisini düzeltmesi gerekir. Nitekim şu ayet de onu anlatmaktadır.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Ayet aklını kullanan insanlara önemli bir mesaj vermektedir. Allah ölüm anındaki tövbeyi asla kabul etmeyeceğini bildirmektedir. Çünkü ölüm anında herkes ahiret hayatında gideceği azabı ona gösterilmektedir. Örnek verelim.
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalbleerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
564 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrail oğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrail oğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Firavun ve ordusu müşrik bir kavimdi. Şimdi de Kitap ehli olanların ölmeden önce söylediklerine bir bakalım.
47/158. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Oldu olacak şimdi bir de Müslüman olanların ölüm anındaki durumuna bakalım.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
3/171. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
Konumuza tekrar kaldığımız yerden devam edelim.
28/17. Dedi ki: ‘Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkârlara destekçi olmayacağım.’
Böylece Musa rabbine bir söz verdi. Bakalım verdiği sözde durabilecek mi?
Kasas Suresi | 565
28/18. Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: ‘Sen açıkça bir azgınsın.’
Ayet burada yine önemli bir mesaj vermektedir. Musa’yı adam öldürtüp günaha sevk eden adam şehirde halk kendi aralarında Musa hakkında tuzak kurma peşindelerken şimdi Musa için yardım etmek için bağırıyor. Musa adamın bu halinden hoşlanmadığı bellidir. Bu hayra alamet bir şey değildir endişesi ile durumu gözlemeye koyuluyor.
28/19. Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: ‘Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.’
Musa’ya yardım etmek için, bağıran adamın durumuna bakın. Bu bir tam münafık bir şeytan olduğu anlaşılmaktadır.
8/48. Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: Bugün insanlardan sizegalip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin yardımcınızım, dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve: Ben sizden uzağım, ben sizin göremediklerinizi (melekleri) görüyorum, ben Allah’tan korkuyorum; Allah’ın azabı şiddetlidir, dedi.
Bu ifade aynen Musa’ya yardım etmek için bağırıp da sonra da etrafta Musa’yı işlediği suçtan dolayı cezalandırmak isteyen toklulukta Musa aleyhine konuşan adamın durumu gibi değil midir? Yine Kur’an’dan bir şeytanla ilgili ayetten bit örnek verelim.
2/14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik’ derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyoruz.’
Şeytan anlattıkları gibi, beş duyularla algılanamayan ve dumansız ateşten yaratılmış görülmeyen varlıklar değil. İblis’in tekliflerini ilke haline getiren ve geriye dönüşü mümkün olmayan moda kâfir ve münafık olan insanlara Kur’an’ın yüklemiş olduğu bir sıfattır. Vermiş olduğum bu ayet ve açıklamalardan sonra Musa’ya yardım için bağırıp da Musa’nın aleyhinde konuşan adamın durumunu tekrar gözden geçirmeye çalışalım.
566 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/19. Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: ‘Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.’
Dikkatinizi çekmek istiyorum her ikisinin de düşmanı olan bir adamı yakalamak isterken ayetin bu bölümü çok önemlidir. “Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.”
Demek ki böyle tip insanlardan Müslüman olanları Allah korumak istemektedir. Allah, şeytanı veli edinmeyin derken boşuna söylememiş. İlgili ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
16/99. Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.
28/20. Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: ‘Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.’
Bu ifade Musa daha peygamber olmadan Musa’nın öz içerisindeki resuldür. Bir başka ifadeyle takvadır. Yine bir başka ifadeyle toplum dilinde vicdandır. Yine Kur’an’dan başka sure ve ayetlerden örnekler vererek olayı iyice anlamaya çalışalışalım.
36/16. Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.’
36/17. ‘Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.’
36/18. Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’
36/19. Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
Kasas Suresi | 567
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
Yine Her insanın öz içerisinde olan o takva resulü ile ilgili bir örnek verelim.
21/56. ‘Hayır’ dedi. ‘Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.’
21/57. ‘Andolsun Allah’a, arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.’
21/58. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
21/59. ‘Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir’ dediler.
21/60. ‘Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik’ dediler.
21/61. Dediler ki: ‘Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.’
21/62. Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?’
21/63. ‘Hayır’ dedi. ‘Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorlarsa, onlara sorun.’
21/64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; ‘Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)’ dediler.
21/65. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: ‘Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin.’
Kıssada en dikkat çekici bölüm şu bölümdü.
21/62. Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?’
21/63. ‘Hayır’ dedi. ‘Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorlarsa, onlara sorun.’
21/64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; ‘Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)’ dediler.
21/65. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: ‘Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin.’
568 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Şu ayeti de hatırlamak gerekir.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahit olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Eğer şu ayet insanlar tarafından anlaşılmış olsaydı, bütün insanlar Müslüman olurlardı. Her insan yaratılırken bütün hücreler bütün organlar bütün damarlar birer melektirler. Allah onlara bilgiyi kodlamış böbrek kendi üzerine düşen görevi yapıyor. Kalp görevini hiç aksatmadan kan pompalıyor. Vücutta bulunan hiçbir organ görevine suiistimal etmeden yerine getirmektedir. Yani her nefis ergenlik yaşına gelince iki farklı melek yüklenmektedir. Bunlardan birisi İblistir. Diğeri ise takvadır. Her insan Dünya hayatında yapmış olduğu yanlışlıkların da farkındadır. Yapmış olduğu güzel davranışların da farkındadır. Ahiret âleminde de kendilerine yaptıkları haber verilince her yanlışlık yapan insanlar kendilerinin zalim olduklarının farkına varıp pişman olacaklar ama iş işten geçmiş olacaktır.
28/21. Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: ‘Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar’ dedi.
Musa işlemiş olduğu cinayet suçundan sonra diğer peygamberlerin hicret ettiği gibi Musa da o beldeden gizlice hicret ederek oradan ayrıldı. Arada bir fark var diğer peygamberler Rabbim Allah’tır dedikleri için inkâr eden zalimler öldürme teşebbüsünde bulundukları için hicret ettiler. Musa ise cehalet döneminde hasbelkader adam öldürdüğü için kendisinin de öldürülme endişesinden hicret etmiştir.
28/22. Medyen’e doğru yöneldiğinde de: ‘Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir’ dedi.
Ayetlerden de anlaşıldı gibi. Musa gerek Firavun’un sarayında annesinden almış olduğu İslami terbiye ile gerek kendi tercihi ile bağışlanma yolunu tercih ettiği bir gerçektir.
28/23. Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları subaşına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: ‘Bu durumunuz ne?’ ‘Çobanlar
Kasas Suresi | 569
sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır.’ dediler.
28/24. Hemencecik sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.’
Musa işlemiş olduğu yanlış davranışın ardından ilk olarak mazlum olanlara yapılan zulmü ortadan kaldırıp adil bir davranışta bulunmanın sevincini yaşamaktadır. Ayette dikkat çeken şu söz çok önemlidir. “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.’” İşte insanı mutlu eden ve onu daha çok hayırlar yapmaya teşvik eden bu davranıştır.
28/25. Çok geçmeden, o iki (kadın)dan dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. ‘Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükâfat vermek üzere seni davet etmektedir.’ dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: ‘Korkma’ dedi. ‘Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.’
İşte Musa bir hayır işledi Allah da onun karşılığını hemen değeri ölçülemeyecek kadar hayatını vahiyle buluşturarak Peygamber konumuna gelecek eğitimini verecek olan Şuayp peygamberle tanışmasına vesile kıldı.
28/26. O (kadın)lordan biri dedi ki: ‘Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir.’
Kızların babasının hali vakti iyi olanlardan biri ki, birisi Musa’yı ücretli olarak tutmasını istemektedir. Kız babasına Musa hakkında övgüyle bahsederek hem güvenilir hem de güçlü olduğunu bahsetmektedir.
28/27. (Babaları) Dedi ki: ‘Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşallah salih olanlardan bulacaksın.’
Kızların babasının bu teklifi Musa için biçilmez bir kaftandır. Zaten Musa bulunmuş olduğu toplumdan adam öldürme nedeniyle hicret ederek gelmişti. Kızların babasının bu teklifi onun hem barınacak bir yeri olması daha da önemlisi Musa’nın duasına yakışan bir ahlak ve hak yola gidebilecek ondan öğütler almaktadır.
570 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/28. (Musa) Dedi ki: ‘Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah söylediklerimize vekildir.’
Musa verilen sürelerden sekiz veya on yıl süreden hangisini yerine getirirse kendisinin hakkı olmak koşulu ile kabul ettiğini söyleyerek bir anlaşma tamamlanmış olmaktadır.
28/29. Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: ‘Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.’ dedi.
Musa Kur’an ifadesine göre sekiz on yıl Peygamber olan Şuayp peygamberin kızı ile evlenerek ve peygamberlik eğitimi de alarak süreyi tamamlayarak oradan ayrıldı. Tur tarafına yönelip Peygamberlikle ilgili ilk vahiy gelmiş olmalı ki, ayette geçen şu ifade onu anımsatmaktadır. “Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: ‘Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.’ dedi.” Kur’an’da geçen ateş kalması iki farklı anlamda kullanılmıştır. Bunlardan birisi ilahi mesajın kaynağı anlamında olan ateştir. Diğeri ise inkâr eden ve zulmedenler için ahiret âleminde onlar için hazırlanmış olan cehennem ateşidir. Dilerseniz her iki anlamda kullanılan ateş ile ilgili ayetlerden örnek verelim.
9/35* Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) ‘İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın’ (denilecek).
28/29. Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: ‘Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.’ dedi.
Genelde bütün peygamberlerde peygamber olmadan önce Kur’an’da sürekli olarak on gün diye bahsedilen itikâf olayı geçmektedir. Dilerseniz itikâf olayı ile ilgili bir iki ayet naklederek itikafın ne olduğu konusunda bilgi vermeye çalışayım.
Kasas Suresi | 571
2/125. Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. ‘İbrahim’in makamını namaz yeri edinin’, İbrahim ve İsmail’e de, ‘Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin’ diye ahid verdik.
2/187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet ettiğinizi (güvenmediğinizi) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
İtikâfta bulunma kuralı ayetlerde belirtildiği gibi, On gün dünya meşakkatinden uzaklaşarak Allah’ın huzurunda mescitlerde veya dağda kendini Allah’ın huzurunda hesaba çekerek Allah’ın gönderdiği vahiyler ve yarattığı evren yasaları hakkında düşünüp tefekkür ederek Allah’ı zikrederek arınmak pisliklerden uzaklaşmaktır.
Bu olay Musa peygamberde Tur dağında son nebi resulde de Hıra dağında gerçekleşmiştir. Burada peygamberlik veya nebi ve resullük nedir? Son nebi ve resule ilahi mesaj nasıl geldiği konusunda bilgi vermeye çalışacağım inşallah.
PEYGAMBERLE PEYGAMBER OLMAYAN
ARASINDAKİ TEMEL FARKLILIKLAR;
Önce son nebi resul ile Allah nasıl konuşmuş ona bu Kur’an’ı nasıl indirmiş onu açıkladıktan sonra, Kur’an peygamberlerin yerini ve konumunu nasıl bir yere koymuş onu açıklayacağım inş.
53/1. Battığı zaman yıldıza andolsun;
Allah insanlara indirilmiş olan bir ayetten bahsederken, mutlaka yaratılmış olan kevni ayetlerden de söz ederek insanların düşünüp tefekkür etmelerine zemin hazırlamaktadır. Yıldızlar güneş doğduğu zaman kaybolur. Güneş battığı zaman da yıldızlar ortaya çıkmaktadır. Bunun sebebi de güneşin ışığının yıldızların ışığına göre daha baskın olmasından kaynaklanmaktadır.
572 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
53/2. Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
Hazreti Muhammed, Allah’tan indirilmiş hiçbir kitaba inanmayan ümmi bir toplum içerisinden çıkıp peygamber olmuş bir kişidir. Mekke müşrikleri önce onu Muhammedül-Emin diye anımsadıkları halde ne zaman o ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm dedi. İşte o zaman aralarda düşmanlık başladı. Allah da onun evsafları hakkında bilgi vermeye devam etmektedir.
53/ 3. O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
Peygamber hakkında bu söylenilenler Allah tarafından peygamberin kalbine ilkâ ve ilham edilerek gelmektedir. Ama bunu müşrik bir toplum nereden bilsin. Ona iman etmeleri için geçmiş ve gelecek hakkında söyledikleri gayb ile ilgili bilgiler çıktıkça iman edenlerin imanı artacak. İnkâr edenler de insanların bilmediği konusunda bilgiler geldikçe inanmaya başlayacaktır. Bu da tabi ki uzun zamanlar alacaktır. İnsanlar içerisinden birisi çıksın ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm desin. Elde ne bir kitap var ne de yazılı bir belge var. Kolay olarak buna kim inanabilir. Şimdi ilgili ayetlerden örnekler vererek olayın özünü kavramaya çalışalım.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Cibril; Allah’ın peygamberlere vahyi bilgileri aktarma olayının adıdır. Başka bir ifadeyle Allah’ın kâinatta yaratılmış olan bütün varlıklara bilgileri kodlamasıdır. Kesinlikle Allah Cebrail diye bir melekle peygambere kitabı gönderip indirmedi.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Mikail; Allah’ın yaratmış olduğu kâinattır evrendir. Yani kim Allah’ın yaratma olayını ve yaratmış olduğu evrendeki varlıklara bilgi kodlama olayını inkâr ederse O bilsin ki kâfirdir. Dolayısı ile Allah’ın düşmanıdır. O zaman diyebiliriz ki, kâinatta iki büyük melek vardır. Bunlardan birisi kâinattır. Diğeri ise Cibril’dir. İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar da melektir.
Kasas Suresi | 573
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
O zaman ayette ifade edildiğine göre evrende iki varlık vardır bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan varlıklardır. Bu varlıklara Kur’an insan demektedir. Diğer varlıklar da emanet ve sorumluluk yüklenmeyen varlıklardır. Kur’an bu varlıklara da melek ifadesi kullanmaktadır. Yani Allah’ın yaratma olayının adına Kur’an Mikail demektedir. Yaratmış olduğu insanlar içinden peygamber olanlara ve meleklere bilgi aktarma olayına da Kur’an Cibril ifadesi kullanmaktadır.
İnsanlar içerisinden birisi çıkıp da bu evren kendi kendine meydana geldi dersek Allah’ı inkârdır. Yaratılmış olan o varlıklara akıl irade ve seçenek olmadan, akıl irade ve seçeneği olan insanın yapamayacağı harikulade şeyler üretmesi Cibril’i inkârdır. Örnek verecek olursak bir arının bal yapması, bir domates fidesinin domates meyvesi vermesi, bir portakal ağacının bütün insanın toplanıp da yapamayacakları portakal meyvesi vermesi, harikulade mucizelerdir. İşte Kur’an Allah meleklerden de insanlardan da resuller seçer derken boşuna söylememiş.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Kur’an’a göre düşünen ve aklını kullanan insanlara göre İblis’in dışındaki bütün melekler Allah ile insanlar arasında elçilerdir. Bunlardan baş aktörü her insanın öz içerisindeki takvadır. Takvasını dinleyen insanlara insanlardan olan elçilerin aktarmış olduğu vahyi bilgileri onaylayıp şunları söylemektedir.
36/14. Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: ‘Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz.’
36/15. Dediler ki: ‘Siz, benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz.’
36/16. Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.’
574 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
36/17. ‘Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.’
36/18. Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’
36/19. Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
İşte ayette bahsedilen şehrin öbür tarafından koşarak bir adam geldi diye müteşabih olarak anlatılan inkâr edenlerin öz içlerindeki bir resuldür. Bir başka ifadeyle takva sesidir. Peygamberlerin sözlerini doğrulayandır. Bu olayları anladıktan sonra tekrar negim suresinden kaldığımız yerden devam edelim.
53/4. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Sizin güvenmiş olduğunuz arkadaşınızın söyledikleri kendi söyledikleri değildir. Onu gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından indirilmiş olan vahyi bilgilerdir. Bizim onunla bir sözleşmemiz var eğer vahyin dışında söz ve eylemde bulunmuş olsaydı onun hesabını görürdük diyerek şunları söylemektedir.
69/43. Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
53/5. Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi öğretmiştir.
Ayette üstün güç sahibini genelde mealciler ve müfessirler hep Cebrail olarak anlamışlar ve anlatmışlardır. Araştırıp inceleyin Kur’an’da Cebrail
Kasas Suresi | 575
diye hiçbir ifade geçmez. Vahiyleri Peygamberin kalbine ilkâ ve ilham eden Allah mı? Yoksa Cebrail midir? Zaten devam eden ayetler de bunlar açıklanmaktadır.
53/6. (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
Ayette yine müteşabih bir anlatım vardır. Gökleri ve yeri yaratan bütün canlılara rızık veren her türlü noksan sıfatlardan uzak olan Allah’tır.
10/31. De ki: ‘Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyleyse de ki: ‘Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
53/7. O, en yüksek bir ufuktaydı.
Ayette O diye ifade edilen kim? Peygambere kim vahyi bilgileri aktarıyorsa odur. O da bundan önceki ayette sözü edilen çarpıcı bir güzelliğe sahip olan Allah’tır.
53/8. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
İşte yine burada müteşabih bir anlatım sanatı kullanılmaktadır. Dünya hayatında icadını gerçekleştirmek isteyen mucitlerin kendi ilgi alanındaki konuda bilgilere yönelerek aylarca yıllarca uğraşıp çaba gösterdikten sonra tıkandığı konuda ilham gelmesi de böyle olmaktadır. Peygamberler de bunun başka bir versiyonudur. Allah insanlar içerisinden hiçbir insana ey Muhammet, Ey Musa, ey İsa gel seni peygamber seçiyorum deyip onlar peygamber seçilmediler. Onlar bir taraftan göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederken, bir taraftan da sosyal olan toplumlar içerisinde olan farklılıklar onları düşündürmekte ve olumsuzluklar onları rahatsız etmekteydi. Dilerseniz müşahhas bir örnek verelim.
3/191. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.’
İşte düşünen tefekkür içerisinde olan ve babaları uyarılmamış ümmi bir toplum içerinden olan Hazreti Muhammed, bu tefekkür ve zikirle
576 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’a yaklaştı Allah da onun duasına icabet etti ve kuluna yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde bu Kur’an’ı direk kalbine vahyederek indirdi.
53/9. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Allah ile yakınlık ve uzaklık olayı metreyle ölçülen yakınlık ve uzaklık anlamında değildir. Kur’an böyle bir ifadeyi mecaz ifadeyle kullanarak ifade etmiştir. Yoksa Allah bir insana kendi nefsinden hatta şah damarından daha yakındır. Nitekim şu ayet onu anlatmaktadır.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Ayette geçen iki yay kadar yaklaştı daha da yaklaştı ifadesi, insanlara şu mesajı vermektedir. Kim Allah’a yaklaşırsa Allah da ona yaklaşır. Kim Allah’tan uzaklaşmak isterse Allah da ondan uzaklaşır. Kur’an perde kelimesini de Allah ile diyaloğunu kesenler için kullanmıştır.
17/45. Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
53/10. Böylece O’nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Allah vahyetme olayı ile peygamberlerle diğer insanları birbirinden net bir şekilde ayırmaktadır. Kur’an’da geçen bazı ayetlerle bu olayları izah etmeye çalışalım.
17/93. ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir..
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş
Kasas Suresi | 577
yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
Demek ki elçileri diğer insanlardan ayıran temel özellik onlar da beşer oldukları halde onların Allah’tan vahiy almasıymış. Bir başka ifadeyle peygamberler, Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri eksiltmeden fazlalaştırmadan insanlara aktaran bir elçi olmasıdır.
Globalleşen dünya insanları Kur’an’da geçen ayetleri anlamadıkları veya geleneksel İslam anlayışı onları rahatsız ettiği için deizme, ateizme doğru insanların ve gençlerin kaydığını esefle görmekte ve izlemekteyiz. Hele nereden çıkardılarsa deist olanlar her insana bilgi çiplenmiş ifadesi ile kim içindeki o bilgileri keşfederse doğru yolda olan onlardır demişlerdir.
Oysa Allah insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde binlerce on binlerce yıl önce gelmiş geçmiş peygamber ve peygamberlere karşı çıkan ve onları öldürenler hakkında bilgi vermektedir. İnsanın içine cinlenmiş olan bilgide kendinden önce gelecek olan peygamberleri tasdik eden ve kendinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdeleyen bilgi mi ciplenmiş.
Asıl söz konusu olan olay, Allah’ın insanlar içersinden birisine bilgi göndermesi olacak şey deyip inkâr etmektedirler. Allah Kur’an’da bu tip insanlar için şöyle demektedir.
43/87. Andolsun, onlara: ‘Kendilerini kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah’ diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
43/9. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, tartışmasız: ‘Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı’ diyecekler.
Ayette anlatılmak istenen temel mesaj, Allah bizi gökleri ve yeri mükemmel bir şekilde yarattı. Çevrilme olayı bize peygamber kitap göndermez ahiret hayatı diye bir hayat da yoktur demektedirler. Bu yanlış anlayış bir sünnet olarak bu günde bu zihniyetin karşılığı deizm olarak karşımıza çıkmaktadır.
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’
578 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
23/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Evet, gökleri ve yeri yaratan ve ona bir düzen içinde biçim veren Allah insanlara da nerde nasıl davranacağı konusunda peygamber ve kitaplar da göndermiştir.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
Bu aktarmış olduğum ayet ve açıklamalardan sonra, yine Necm suresinden kaldığımız yerden devam etmeye çalışalım.
53/11. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Kimin gördüğünü gönül kalp takva resulü yalanlamadı? Son nebi ve resulün gördüğünü yalanlamadı. Ne gördü Allahın resulü? Allah’ın ayetlerini gördü. Yine bunu bir ayetle doğrulamaya çalışalım.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
Daha önce açıklamıştık ama yine kısacık da olsa ayetin ne anlatmak istediğini özet olarak anımsatmaya çalışalım. Dağ Kur’an ifadesiyle hayvanların bitkilerin ovaların bulunduğu yerdi. Kur’an göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tespih eder ve onları Allah’a ve insanlara secde eden meleklerdi. Allah’ın meleklerden ve insanlardan elçiler seçmesi de meleklere kodlanan bilgilerin de Allah kodlamış olduğundan dolayı onlar da birer elçilerdi. O zaman her insanın öz içerisinde takva da bir resuldür. Onun için vahyi bilgileri takva yolunda yol alan insanlar da Allah’tan gelen vahyi bilgileri yalanlamadığı anlatılmaktadır.
Kasas Suresi | 579
53/12. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Kur’an’da geçen, tartışma itilaf etme çekişme ifadeleri hep inkâr edenler için kullanılmış bir ifadedir. Allah Peygambere vahyin nasıl indiğini inen vahyi bilgiler hakkında resulüne net bir bilgi verirken inkâr edenler hala inanmamakta diretip onu yalanlamaktadırlar.
53/13. Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.
Ayette geçen bu ifade her insan yaratılırken “Rabbim Allah’tır.” ifadesi kullanmışlardı.
7/172. Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Ayette geçen şu ifade “‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.” Her insan anne karnından doğuştan ergenlik yaşına kadar geçen dönemini meleklik dönemi olarak tanımlamaktadır. Bu ayeti anlatan yine başka bir ayetle bağlantı kurarak anlatmaya çalışalım.
8/53. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
İşte her insan yaratılışta verdiği sözü değiştirmeden ergenlik yaşına geldiğinde İblis’in teklifiyle yasak ağaçtan nemalanıp rabbin yolundan ayrılmamış olsaydı, hayatında yol değişikliği yapmadan Müslüman olarak devam eder giderdi.
Ayeti tekrar naklederek ondördüncü ayetle bağlantı kurmaya çalışalım.
53/13. Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.
Diğer bir inişte gördü ayetleri Araf suresinde şu ayet cevaplamaktadır.
7/19. Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz
580 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Her insan anne karnından doğuştan ergenlik dönenme gelinceye kadar birer melek konumundadır. İşte Kur’an’ bu dönemi cennet olarak tanımlamaktadır. Ama âdem ve eşi ergenlik yaşına gelip İblis ona İblis yüklenince meleklik döneminden çıkıp iki seçenekli bir konuma geçmektedir. Bir başka ifadeyle cennetten çıkarak iki seçenekli insan konumuna geçerek sınav süreci başlamış olmaktadır. Devam eden ayette de bunun nedenini açıklamaktadır.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Bazılarının söylediği gibi, İblis insanlardan önce yaratılmış olan bir melek değil, İblis ile insan gündeme gelmektedir. Her insanın öz içerisinde genetik olarak insanların ölüp de dirileceği güne kadar yaşaması da bunu anlatmaktadır. Tekrar ediyorum Âdem ve eşinin cennetten çıkışı güllük gülistanlık bahçeden çıkma değil, meleklik döneminden sınava tabi tutulduğu bir sürece girilmesidir.
53/14. Sidretü’l-Münteha’nın yanında.
Bu ayet yaratılışta verdiği söze uygun olarak İblis insana yüklendiği zaman sözünden caymadan söylem ve eylemlerini indirilen vahye göre iman eder ve yaşarsa cennet onun yanındadır. Yine bir ayetle bunu desteklemeye çalışalım.
33/23. Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
53/15. Ki Cennetü’l-Me’va onun yanındadır.
Ayette bahsedilen “Cennetü’l-Me’va” Yaratılışta verdiği sözse uygun olarak yaşayan Müslümanlara ahiret hayatında cennet onların olacaktır. Mesajı verilmektedir.
53/16. Sidreyi örten örtmekte iken,
Kasas Suresi | 581
Sidre demek ki, Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgilerle Allah’ın yaratmış olduğu evren yasalarına Müslümanların, hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu olacağı ilahi mesaja göre yaşamak olduğu anlaşılmaktadır. Sidreyi örten ise gelen peygamberleri yalanlayan insanlardır.
2/6. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.
2/7. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azab onlar içindir.
Vermiş olduğum ayetler ve açıklamalardan sonra sanırım peygamberlik öyle sıradan bir olay değil doğru yolu bulmak için çaba ve gayretlerini gösteren insanlardan peygamberlik olayının sona ermeden önce Allah’ın onları arındırıp seçmesi ile mümkün olmaktadır. Şimdi yine Kasas suresinden kaldığımız yerden devam edelim.
28/30. Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: ‘Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;’ diye seslenildi.
Her insan kendi öz içerisinde iki farklı ağaç bulunmaktadır. Bunlardan birisi yasak ağaçtır. Kur’an bu ağacın tohumuna İblis, meyvesi ise inkâr küfür insanın yapmaması gereken bütün kötülüklerdir. Bir başka ifadeyle yasak ağaçtır. Diğeri ise helal ağaçtır. Kur’an bu ağacın tohumu takva meyveleri ise Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içerisinde iyilik ve güzelliklerdir. Allah bütün peygamberlerle direk olarak vahiyle konuşur.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Şu iyi bilinmelidir ki Allah’ın vahiyle konuştuğu tek insan tipi nebi ve resullerdir. Perde arkasında konuştuğu insanlar inkâr edenlerdir. Elçi aracılığı ile konuştuğu insanlar ise Müslüman olanlardır. Bunları detaylarına varıncaya kadar diğer kitap ve tefsir ciltlerinde anlatmıştım.
28/31. ‘Asanı bırak.’ (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan
582 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. ‘Ey Musa, dön ve korkma. Şüphesiz güvendesin.’
Asa kelimesi Kur’an’da iki farlı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan birisi Hazreti Musa’nın dayandığı dünyalık güçlerdir. Bunlar çocukları eşi davarları bahçeleridir. Allah bunları ilk olarak terket deyince bu ifade Musa’da şok etkisi yaratıp kaçmaya başladığı anlatılmaktadır.
Asanın ikinci anlamı ise, Allah’tan almış olduğu vahyi bilgiler anlamında olan asadır. Kur’an’da geçen kıssalarda bir de vahyi bilgi anlamında olan asa ile ilgili ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
7/106. (Firavun) Dedi ki: ‘Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru söylüyrsan, bu durumda onu getir (bakalım).’
7/107. Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
28/32. ‘Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.’
Ayette geçen şu bölüme dikkat çekmek istiyorum. “Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın” Elini koynuna sok ifadesi her insanın öz içerisinde iki teklif sunucu melek vardır. Bunlardan birisi iblistir. İblis, insanlara isyanı inkârı adam öldürmeyi Allah’ın yolundan saptırmayı teklif sunar. Kur’an buna yasak ağaç ifadesi kullanmaktadır.
7/19. Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
İşte o ağaç İblis ağacıdır. Meyveleri inkâr isyan Allah’ın zerreden küreye kadar yasaklamış olduğu bütün haram olan şeylerdir. Diğeri ise takva meleğidir. Kur’an bunun başka bir adına helal ağaç ifadesi kullanmaktadır.
28/30. Oraya gelince kutlu bölgedeki vadinin sağ yanındaki bir ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz âlemlerin Rabbi olan Allah benim.”
İşte bu iki ayet her insanın öz içerisinde var olan iki mucizedir. Firavun’un önde gelen büyücüleri, bu ayetleri Musa peygamberden
Kasas Suresi | 583
dinleyince hemen Firavun’u rab edinmeyi bırakıp, gökleri ve yeri yaratan Allah’ı ilah edinip Müslüman oldular. Firavun ve büyücüler arasında şu konuşma sahnesi geçmektedir.
20/69. ‘Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ʻBen size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
Vermiş olduğum ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Musa peygamberin eline koynuna sokup da iki mucize olan her insanın öz içinde var olan takva ve İblis imiş. Firavun’un büyücüleri bu gerçeği öğrenince Müslüman olduklarını Firavun onları öldürme riskine rağmen ilan etmişlerdir. Çünkü her Müslüman ölünce Allah onları ahiret hayatında ebedi cennette ağırlayacaktır.
28/33. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.’
Musa peygamber olduktan sonra, Allah onu Firavun gibi bir zalimin karşısına çıkarıp, Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri tebliğ etmesini istemektedir.
28/34. ‘Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak
584 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.’
Hazreti Musa’nın istemesi ile Harun’un da Müslüman olup ona destek vermesi olacak şey değildir. Ancak Harun isterse Allah da isterse bunlar ancak, olabilir. Eğer öyle olmuş olsaydı kişilerin yol seçme tercihlerine müdahale olurdu. Ayet sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatım sanatı kullanmaktadır. Ayette geçen Harun’un Musa gibi toplumda göze batan işlemiş olduğu bir suç olmadığından dolayı dil bakımından daha düzgün konuşmaktadır ifadesi kullanılmaktadır. Şu bir gerçek ki toplum tarafından adam öldürmüş olan biri belirli bir zamandan sonra gelsin ben size Allah tarafından gönderilmiş nebi ve resulüm desin buna kim inanır? İşte bu sebeple toplum tarafından sevilen kişiliği ve kimliği işe toplumda ses getirmiş olan birisi desteklerse, halk Musa peygambere iman edebilirdi. İnsan aklına şöyle bir soru gelebilir. Allah neden toplum tarafından kirli bir işe bulaşmamış Harun gibi bir kişiyi peygamber yapmıyor da, Musa gibi adam öldürmüş bir kişiyi peygamber olarak seçmektedir. Bu da Kur’an’da altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken ayetlerden birisidir. Bu sorunun cevabını bir ayet örneği vererek bulmaya çalışalım.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Demek ki Musa ölmeden önce iman edip imanını hayra dönüştürmüş bir kişi olmalı ki Allah onu bağışlayıp peygamber olmayı hak edecek bir konuma gelmiş. Allah da onu bağışlamış peygamber yapmıştır. Kur’an’da buna benzer başka bir örnek daha vermektedir.
37/139. Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
37/140. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
37/141. Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
37/142. Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
37/143. Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,
37/144. Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Kasas Suresi | 585
Ama Yunus Allah’ı tepih etti Allah da onu yüz binlerin takip ettiği bir peygamber yaptı.
10/98. -Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
İnsanların sınavı ergenlik yaşı ile başlamakta, bunaklık ve ölüm dönemine kadar devam etmektedir. Kim ölüm gelmeden önce iman eder kendisini düzeltirse Allah onu bağışlayacağımı vaat etmektedir. Vermiş olduğumuz ayet örneklerinde olduğu gibi. Evet, Musa’nın da hasbelkader bir adam öldürüp de kendisini düzeltmesi sonucunda onun peygamber oluşunu engelleyecek herhangi bir şeyin olmadığı anlatılmaktadır.
28/35. (Allah) Dedi ki: ‘Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir ‘güç ve yetki’ vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız.’
Allah bir insan ameli işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini bilmez diyenlere Allah’ın onlara vermiş olduğu tokat gibi bir cevaptır. Allah’a göre zaman yok zaman insanlara göre vardır. İnsanlara göre olan zamana da Allah mahkûm değildir. Allah Harun’un da daha iman etmeden iman edip kardeşi Musa’ya destek vermesi buna bir delildir.
28/36. Musa, onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman: ‘Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmemiştik’ dediler.
Her peygamber bir topluma geldiği zaman, ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm dediğinde genelde önde gelenler peygamberleri yalanlayarak senin söylediğin bir büyüden başkası değildir, demişlerdir.
28/37. Musa dedi ki: ‘Rabbim, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten zulmedenler, felah bulmazlar.’
Musa da onlara Allah’tan almış oldu bilgi ile şu cevabı vermektedir. “Rabbim, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten zulmedenler, felah bulmazlar.”
586 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/38. Firavun dedi ki: ‘Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.’
Halkı fırkalara ayırıp zayıflatan onları kendisine kul ve köle edinen Firavun kendisinin ilah ve rab olduğunu kavmine dikte ederek onları köle haline getirip onlara korku salmaktadır. Oysa gökleri ve yeri yaratan insanlara rızık veren öldürüp diriltecek olan bir tek ilah vardır. O da Allah’tır. Bir de bazı mütercim ve müfessirler insanların tümünün Allah’a inandığını iddia edenler vardır. İşte örnek Hazreti Musa’nı inandığı Allah’a inanmayan ve onu yalancı sayan bir firavun örneği, vardır. Bu Allah’a inanmayanlara bir örnektir.
2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Allah’ı inkâr edenlerin bunlardan birisinin de Firavun olduğunun bilinmesi gerekir.
28/39. O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
Allah dünya hayatında kibir ve gurura kapılıp yeryüzünde bozgunculuk yapanları elbette öldürüp bir gün yanına toplayacaktır. Kur’an genelde peygamberleri yalanlayan ve inkâr edenlerin hep zengin şımarmış önde gelenler olduğunu vurgulayarak anlatmaktadır.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
28/40. Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
Kibirlenip peygamberleri inkâr edenlerin sakın ola ki, suya bıraktık ifadesinden yok edilip öldürüldüklerini sanmayın. Onlar inkâr ettiklerinden dolayı vahye karşı gözleri kör, kulakları sağır kalpleri de mühürlendiğinden dolayı ahiret hayatında ebedi cehennemi hak ettiler mesajı verilmektedir. Söylediklerimi doğrulayan birkaç tane ayetten örnekler vereyim.
Kasas Suresi | 587
3/178. O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azan vardır.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Devam eden ayette de ilahi mesajla ilişkilerinin kesilmesi anlamında kullanılmış olan bir ifadedir.
28/41. Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
Kim dünya hayatında Allah’ın koymuş olduğu vahiy kurallarına göre yaşarsa kendi lehinedir. Kimde vahiy kurallarının dışına çıkıp yaşarsa o da kendi aleyhinedir. Allah inkâr edenlere dünya hayatında özel bir müdahalede bulunmayacağını vaat etmektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
28/42. Bu dünya hayatında arkalarına lanet düşürdük; kıyamet gününde de, ‘kendilerinden nefret edilen ve çirkinleştirilmiş’ olanlardır.
İnkâr eden ve zulmeden insanlara Allah dünya hayatında ya iman eden ve salih amel işleyen insanlarla müdahale edeceğini vaat etmektedir. Ya da doğa yasalarına uymadıklarından dolayı onlara ceza doğa yasalarından gelecektir. Allah asıl ceza ve mükâfat yerinin ahiret hayatı olduğunu bildirmektedir.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
588 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidiler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
28/43. Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa’ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitap verdik. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler diye.
İlk nesilleri yıkıma uğrattık, helak ettik, üzerlerine taş yağdırdık, sayha tuttu ifadeleri hep dünya hayatında yaşayan insanların çoğunluğa nispet ederek kullanmış olduğu bir ifadedir. Oysa insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa inkâr eden zulmeden insanların yanında iman eden ve salih amel işleyen insanlar da bulunmaktadır. İşte insanların çoğunluğu genelde inkâr ve zulüm içerisinde olduklarından dolayı çoğunluğa vurgu yaparak anlatmaktadır.
3/110. Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
28/44. Musa’ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur’un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.
Bu ifade son nebi resul olan Muhammed peygamberedir. Bu Kur’an geçmişlerin hikâye ve masallarını anlatan Tevrat ve İncil’den bir aktarmadır diyenlere önemli bir mesaj verilmektedir. Allah inkâr edenlerin böyle sözler söyleyeceğini bilmektedir. Yine başka bir ayette şöyle bir ifade aktarılmaktadır.
3/44. Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem’i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur’a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
Kasas Suresi | 589
Bu Kur’an Muhammed’in uydurmasıdır diyenler büyük bir yanılgı içindedirler. Bu Kur’an Son nebi ve resulün kalbine direk vahyedilerek Allah tarafından indirilmiş bir kitaptır. İşte Cibril’e düşmanlık da bu anlama gelmektedir.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
28/45. Ancak biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen biziz.
İman eden insanlar için peygamberden yaklaşık iki bin sene önce olmuş olan olayları yazı kültürü ve sanatının gelişmediği bir dönemde en ince ayrıntılarına kadar bilmesi düşünen insan için olacak şey değildir. İşte bu bilgileri Allah biliyor bu bilgileri resulüne vah yederek aktarıyor. İşte mucize olan budur.
28/46. (Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki öğüt alıp düşünürler diye.
28/47. Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: ‘Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de böylece senin ayetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık’ diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
Allah insanların mazeret olabilecek her şeyi ortadan kaldırmıştır. Ahiret hayatında işlemiş oldukları suçların, biz bundan habersizdik dememeleri için bunları yapmaktadır.
7/172. Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
28/48. Fakat onlara kendi katımızdan hak geldiği zaman: ‘Musa’ya
590 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
verilenlerin bir benzeri buna verilmeli değil miydi?’ dediler. Onlar, daha önce Musa’ya verilenleri inkâr etmemişler miydi? ‘İki büyü birbirine arka çıktı’ dediler. Ve: ‘Gerçekten biz hepsini inkâr edenleriz’ dediler.
Allah insanlara ne zaman kendi katından bir resul gönderse, onlar derlerdi Musa’ya bunun bir benzeri verilseydi ya derler. Oysa onlar Musa hakkı hakikati öğretmişti ama onlar inkâr etmişlerdi. Kur’an’da bir sünnet olarak diğer peygamberlerde de görülmektedir.
40/34. ‘Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; ‘Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez.’ İşte Allah ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.’
40/35. ‘Ki onlar, Allah’ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler.’
Dikkat ederseniz ayette Yusuf’tan sonra bir daha peygamber gelmeyecek diyenler daha önce Yusuf’un peygamber oluşunu inkâr edenlerdir. Bu ayetleri kendilerine delil göstererek Allah’ın söylediği bir sözü sanki inkâr edenler söylemiş gibi bir havaya bürünmektedirler.
33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
Mümin suresi otuz dördüncü ayetteki “Yusuf’tan sonra bir daha peygamber gelemeyecek” diyen Yusuf’un peygamberliğini kabul etmeyen kâfirlerdir. Ama Ahzap suresi kırkıncı ayette Muhammed’den sonra bir daha peygamber gelmeyecek diyen Allah’ın kendisidir.
Sebebi şudur. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa ismi zikredilen peygamber kıssalarından her bir örnekten verilmiş, hiçbir eksik de bırakılmamıştır. Bir taraftan da Allah yazı kültürü ve sanatının gelişmesi ile Allah’tan gelmiş olan vahyi bilgiler bir taraftan insanlar eliyle yazılıp, bir taraftan da insanlar tarafından ezberlenince Allah Kur’an’ı biz indirdik onu koruyacak olan bizi ifadesi ile Allah peygamberlik ayetini nesh etmiş yerine korunmuş olan Kur’an ayetini getirmiştir.
Kasas Suresi | 591
6/38. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5. Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu gözardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Allah Kur’an’ın dışında hiçbir kitap için böyle bir ifade kullanmamıştır. Bunun da tek sebebi teknolojik imkânlar ve insanların duyarlı olup olmaması ile yakından alakalıdır. Bir örnek verecek olursak, ilk Kur’an bin sekiz yüz seksen beş yılında sesli olarak kaydedilmiştir. Bunun sebebi ise kasetçaları o tarihe kadar icat edilmemesinden kaynaklanmaktadır.
28/49. De ki: ‘Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım.’
Allah insanları sürekli bir konu hakkında söz söylendiği zaman mutlaka ama mutlaka bir belge getirmelerini istemektedir. Belgeyi de Kur’an ya evren yasaları ile ilgili bir belgedir. Ya da Kur’an’dan sözlü bir belgedir.
28/50. Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi
592 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah zulmeden bir kavme hidayet vermez.
Allah resulüne Allah gerekli talimatı vererek inkâr edenler yalanlayanlar kendi öz içlerinde olan takva resulünü unutmuş olanlardır. Veya yol tercihini İblis’in teklifleri yönünde kullanarak karar almışlardır. Nitekim Şems suresinde bu olay şöyle dile getirilmektedir.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
28/51. Andolsun, biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik.*
Allah haktır insanlara hakkı tavsiye etmektedir. Allah hak olan doğru olan bilgiyi resuller aracılığı ile bildirmektedir. Ama öğüt alan yok denecek kadar azdır.
11/114. Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
28/52. Bu (Kur’an)dan önce, kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar.
Kur’an’dan önce binlerce peygamber gelip geçmiştir. Her peygambere de kitap ve hikmet verdik der. Yine her peygambere ilim ve hikmet verdik demektedir. Bundan da anlaşılıyor ki, ilim verilmişse onu anlama feraseti anlama yeteneği ve anlama kabiliyeti de vererek kendilerine gelen vahyi bilgileri eksiksiz olarak kavimlerine aktarıp anlatmışlardır. Sakın ola ki ayette geçen şu ifadeyi yanlış anlamayın. “Bu (Kur’an)dan önce, kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar.” Bir ayetle belgelemeye çalışalım.
7/157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır
Kasas Suresi | 593
yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Dikkatinizi çekmek istiyorum. Kur’an kitap ehli kelimesi ile Kitap verilenleri biri birinden nüans farkıyla ayırmaktadır. Vermiş olduğum ayet örneğinde Hazeti Musa ve Hazreti İsa’ya iman edip de içinden çıkamadığı bir takım soruları gelen ümmi peygamberden dinleyip onların ağır yüklerini üzerlerinden kaldırıp zincirleri kırıyordu. Ayette geçen şu ifade dikkat çekicidir. “Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
Kitap ehlinden Yahudi ve Hıristiyanlar ise biz bize indirilenlere iman ederiz diyerek gelen peygamberleri yalanlamaktadırlar.
2/91- Onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine iman edin’ denildiğinde: ‘Biz, bize indirilene iman ederiz’ derler ve ondan sonra olan (Kur’an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’an), ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: ‘Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?
‘28/53. Onlara okunduğu zaman: ‘Biz ona inandık, gerçekten o, Rabbimizden olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de Müslümanlar idik’ derler.
Kitap verilenlere gelen kitaplarla Kur’a’nın söyledikleri arasında hiçbir farklılık yoktur. Her peygamber kendinden önce gelen peygamberleri tasdik edip doğrulamış ve kendinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiştir. Bakınız kitap ehli diyor ama burada başka bir anlam taşımaktadır.
5/82. Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: ‘Hristiyanlarız’ diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
61/6. Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi ‘Ahmed’ olan bir elçinin de müjde594
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
leyicisiyim’ demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.
28/54. İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Ayet, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gelmiş olan bütün peygamberlere iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlar için böyle bir ifade kullanmaktadır. Müslüman olanların konumunu başka bir ayette şöyle tasvir edilmektedir.
2/214. Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.
28/55. ‘Boş ve yararsız sözü’ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: ‘Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz’ derler.
Kur’an’da yaklaşık on bir ayette boş ve amaçsız söz ifadesi geçmektedir. Dilerseniz onlardan iki ayetten örnek verelim.
25/72. Ki onlar, yalan Şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
31/16. İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün ‘boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
Demek ki boş söz iki hayattan dünya hayatını tercih edip ahiret hayatını düşünmeyenler için kullanılan bir sözmüş.
28/56. Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
İnsan; hem rabbin yoluna eğilimli hem de gayri rabbani yola eğilimli nötr bir varlıktır. Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne saptırabilirler ne de hidayete erdirebilirler. Belki ayağını bağlarlar ellerini bağlarlar ama kişinin kalbi ile Allah arasına kimse giremez.
Kasas Suresi | 595
Eğer hidayete erdirecek olsaydı, İbrahim babasını, Nuh oğlunu ve karısını, Lut karısını hidayete erdirirlerdi. Allah yetki ve sorumluluğu sadece insanın kendi özgür iradesine vermiştir. Dileyen sapar dileyen de hidayete erer. Bedelini de kendinden başka hiç kimseye Allah ödettirmez.
28/57. Dediler ki: ‘Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız.’ Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir Harem’de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
İşte insanlar için dünya hayatında böyle başlamaktadır. Bunlardan en önemli kıssa İbrahim ile İsmail arasında geçmektedir.
37/99. (İbrahim) Dedi ki: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir.”
37/100. “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”
37/101. Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
37/103. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
37/104. Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.
37/105. “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”
Burada İbrahim’in rüyasını insanların anlayabileceği şekilde güncelleyerek anlatmaya çalışalım. Kur’an’da geçen peygamberlerin görmüş olduğu rüyalar gece düşledikleri rüyalar değil hayal edip arzuladıkları şeylerdir. Bu konu İslam müfessirleri tarafından yanlış anlaşılıp yanlış anlatılmıştır. Öncelikle Kur’an bir adam öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir desin. Bir taraftan da bir adamın ölümüne engel olmak bütün insanları diriltmek gibidir demektedir. O zaman İbrahim’in oğlu İsmail’i boğazlama
596 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
olayı müteşabih bir anlatım sanatı kullanarak anlatılmaktadır. Şimdi gereken ayetleri naklederek olayı Kur’an ve evren yasalarına ters düşmeden anlamaya çalışalım.
5/32. Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
O zaman hiçbir peygamber rüyamda gördüm deyip oğlunu boğazlamak için bıçağı alıp onu yere yatırıp oğlunu kesmeye kalkmaz. Hani İmran’ın karısı da doğan kızı için şöyle Allah’a dua etmişti.
3/35. Hani İmran’ın karısı: ‘Rabbim, karnımda olanı, ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen’ demişti.
3/36. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirkendedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım.’
İmran’ın karısının çocuğunu Allah’a adaması ile, İbrahim’in oğlunu Allah’a adaması arasında ne fark var? Şimdi onu anlamaya çalışalım. Bir defa İbrahim oğlunun rızasını almadan böyle bir işe tevessül etmediği anlaşılmaktadır.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
İbrahim zaten müşrikler tarafından ateşe atılıp öldürülecektir. Bunu İbrahim kendisi de bilmektedir. Oğluna da diyor ki; Oğlum, eğer sen de benim gibi Allah’a iman eder rabbin yolunda yürürsen seni de öldürecekler. Allah da seni alıp ebedi cennetine koyup ağırlayacaktır. Yok, eğer öldürülmekten korkuyorsan müşrikler gibi inkâr edeceksin dünya hayatında
Kasas Suresi | 597
belirli bir zaman dilimi içerisinde yaşayıp ahiret hayatında ebedi cehennemi hak edeceksin. Tercihini yap demektedir. Oğlu da babası ve Allah’ın söylediklerine boycun eğdi. İbrahim oğlunu kurban etme olayının özü budur. Dolayısı ile her ikisi de Allah’ın rızasını kazanmış olarak ahiret hayatında ebedi cenneti hak eden kullar arasına girmişlerdir.
28/58. Biz, yaşama biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz.
Dünya hayatında genelde peygamberleri yalanlayan şımarmış önde gelen insanlardır. Yıkma uğratma ifadesi Kur’anda müteşabih bir anlatım sanatı olarak kullanılmaktadır. Allah dünya hayatında insanlara sınav bitene kadar süre tanınacağına söz verdiğini söylemektedir. Bu sebeple Nuh Tufanı, Semut Kavmi Ad Kavmi Lut Kavimlerinin helak edilme olayı mecaz bir anlatımdır. Kur’an kendi içerisinde çelişkisiz bir kitap olduğuna göre Allah suç işyeyenlerin cezasını ahiret hayatına ertelemektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
28/59. Senin Rabbin, ‘ana yerleşim merkezlerine’ onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.
İnsanların aklına şöyle bir soru geliyordu. Neden peygamberler hep Arap ülkelerine gönderiliş? Amazon ormanlarında, Himalaya dağlarında peygamber gönderilmemiş. Diğer ıssız olan yerlerdeki insanların durumu ne olacak? diye sormaktadırlar. Şu iyi bilinmelidir ki, müşrik bir toplum içersinden hiçbir peygamber öğretisi bulunmayan yerde bir insan peygamber olup insanları uyarabiliyorsa, söylemiş olduğum yerlerde bulunan insanlar Allah’ı bulup doğru yolda yürüyebilecek potansiyeli de Allah her insana vermiştir.
598 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/172. Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
28/60. Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de akıllanmayacak mısınız?
Allah insanlar için iki hayat olduğunu bildirmektedir. Bunlardan birisi dünya hayatıdır. Bu kısa ve geçicidir. İkincisi de ahiret hayatıdır. Bu hayat ise ebedidir. Şimdi Kur’an’da geçen ilgili ayetlerden bunları izah etmeye çalışalım.
5/111. Hani Havarilere: ‘Bana ve elçime iman edin’ diye vahy (ilham) etmiştim; onlar da: ‘İman ettik, gerçekten müslümanlar olduğumuza sen de şahid ol’ demişlerdi.
5/112. Havariler: ‘Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi. O da: ‘Eğer inanmışlarsanız Allah’tan korkup-sakının’ demişti.
5/113. (Bu sefer Havariler:) ‘Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahidlerden olalım’ demişlerdi.
5/114. Meryem oğlu İsa: ‘Allah’ım, Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram (şölen) ve Sen’den de bir belge olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın’ demişti.
5/115. Allah demişti ki: ‘Şüphesiz ben bunu size indireceğim. Artık sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten alemlerden hiç kimseyi azablandırmayacağım bir azabla azablandıracağım.’
Ayette geçen Havarilerin istediği sofra iman eden ve salih amel işleyen insanların dünya hayatında hakla batılı, doğru ile yanlışı, helal ile haramı net bir şekilde biri birinden ayıran Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu ilahi mesajlardır. Kitaplardır. Zebur’dur, Tevrat’tır, İncil’dir, Kur’an’dır. Nitekim Bakara suresi doksan yedi ve doksan sekizinci ayette bu kitapları inkar edenlere Allah düşman olduğunu bildirmektedir.
Kasas Suresi | 599
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Ayette geçen Cibril kelimesi, birinci olarak Allah’ın insanlar içerisinden seçmiş olduğu nebilerin kalbine insanların dünya hayatında nerde nasıl davranacakları ile ilgili konularda yolunu yöntemini bildirerek ahiret hayatında pişman olmamaları için göndermiş olduğu ilahi mesajlardır. Allah’ın onlara düşmanlığı da inkâr eden kâfirlerin ilahi mesajdan nasiplerini almamaları ile göstermektedir. Bunların yerinin de ahiret âlemindeki ebedi cehennem olduğu bildirilmektedir.
Elbette dünya hayatında yaşayan her insan, dünya hayatında yaşayabilecek kadar dünya hayatı için çalışıp rızık kazanmak zorundadırlar. Ama dünya hayatını put haline getirmeden, bir başka ifadeyle dünyevileşmeden bunları yerine getirmeleri gerektiğini bildirmektedir.
2/94. De ki: ‘Eğer Allah katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin.’
295. Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiç bir zaman kesin olarak dilemiyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir.
2/96. Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.
Kur’an ifadesine göre Yahudi olanlar ehli kitap olan insanlardır. Onlar ahiret hayatına inandıklarını iddia ettikleri halde, maalesef dünyevileşen Allah’ın lanetlediği insan tiplerinden en önde gelenlerdir. Şu gün Yahudi olanların dünya üzerinde tezgâhladıkları oyunlar buna en güzel örneklerdir. Vermiş olduğum ayet örneklerinden de anlaşıldığı gibi sofra kelimesi dünya hayatında rızıklanmak için mucize olarak indirmiş olduğu yenecek olan rızık veya sofra değil, ahiret azığı olan sofra olduğu bilinmesi gerekir.
600 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
3/36. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirkendedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım.’
3/37. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: ‘Meryem, bu sana nereden geldi?’ deyince, ‘Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir’ dedi.
Yemek azık rızık kelimelerinin Kur’an’da ağırlık olarak hangi anlamda kullandığını bildiren bir ayet daha nakledelim.
5/5. Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirdesize (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.
Ayette geçen şu ifade, “Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir.” Helal olan patates patlıcan vesair yemek anlamında değil, daha önce Allah’ın helallerini haram haramlarını da helal kılan ehlikitap olanların artık onlar da Müslüman oldular onların inandıkları ilahi mesaj ile sizin inandığınız ilahi mesaj arasında hiçbir farklılık kalmadı. Kardeş oldunuz mesajı verilmektedir.
28/61. Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?
Allah ayette düşünen aklını kullanan insanlar için, iki seçenekten birisinini tercih ederken kendisi için güzel ve hayırlı olanı tercih etmesini istemektedir. Ve dolayısı ile de insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi Müslüman olanlardır. Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzını Allah düzenler. Diğeri de Müslüman olmayanlardı. Bunların
Kasas Suresi | 601
yaşam biçimi hayat tarzını şeytanlar ve tağutlar belirler. Ayetlerden örnek verelim.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
2/257. Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.
Yine Ayeti tefsir eden Musa kavminden olan Karun ile Karun’a imrenen bir kavmin kıssasını örnek vermeye çalışalım. İlerde tefsirini yapmakta olduğum Kasas suresinin son bölümlerinde konuya ayrıntıları ile gireceğim ama burada sadece Karun’a özenen ve Karun’un ahiret hayatındaki durumunu öteleyen bir ayeti naklederek konumuzla ilgili ayetin vermek istediği mesajı vererek yetinmek istiyorum.
28/82. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felah bulamaz’ demeye başladılar.
Allah’ın güzel bir vaade bulunduğu şey neydi? Kim iman eder ve salih amel işlerse Allah onları ahiret hayatında ebedi cennetle müjdelemektedir. Kim inkâr eder ve zulmederse onun dünya hayatı güllük gülistanlık içerisinde geçse de ahiret hayatında ebedi cehennemde azap çekeceklerdir. Bu iki tip insanın mukayesesini yapıp bizim öğüt almamızı istemektedir.
28/62. O gün (Allah) onlara seslenerek: ‘Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede?’ der.
Dünya hayatındaki inkâr edenlerin ölmeyecek zannettikleri kısacık hayat bitmiş, inkâr eden ve zulmedenlerin ebedi cehennemle cezalandırılacağı ahiret hayatı gelmiş çatmış bulunmaktadır. İşte dünya hayatında Allah’ın dışında veli edinenler o veli edindikleri putların onlara yardım etmesini istenmektedir. Maalesef orada kendilerine yardım edineceklerini zannettikleri o şeyhleri o ilahları maalesef yanlarında olmadıkları herkesin kendine ait bir derdi olduğu bildirilmektedir. Allah din gününün malikidir. Allah ahiret hayatında hiç kimseye zulüm yapmaz herkesin kendi amelleri kendilerine şefaat edip veya etmeyecektir. Şu ayetler de onu izah etmektedir.
602 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi beş civarında ayet geçmektedir. Araştırın inceleyin ne peygamberler ne çocuklar ne anneler ne babalar ne de yakınları hiç kimse hiç kimseye şefaat etmeyecektir. Hatta Allah da ahiret hayatında şefaat etmeyecektir. Allah’ın şefaati sadece dünya hayatındadır. Şu ayet de buna bir delildir.
74/38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.
Nasrettin hocanın dediği gibi parayı kim verirse düdüğü o çalacaktır. Kim dünya hayatında Allah’ın istediği gibi inanır ve yaşarsa, onların iman ve salih amelleri onların şefaatçisi olacaktır.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/ 3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/ 4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/ 5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
Kim bu ayetlerin doğrultusunda iman eder ve yaşarsa ve Müslüman olarak ölmeyi başarabilmişse işte ahiret hayatında onlar için kurtuluş yolu açılmış olacaktır.
28/63. Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: ‘Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.
Dikkat ederseniz Kur’an’da azap sözü hak olanlar ifadesi kullanırken inkârda ayak direten Allah’tan gelen vahyi bilgileri inkâr edenler, Kur’an ifadesiyle helak olmuş insanlar anlamı taşımaktadır. Bir başka ifadeyle, gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen, kalpleri
Kasas Suresi | 603
mühürlenmiş olan insanlardır. Maalesef genelde müfessirler, helak olma olayını dünya hayatındayken inkâr eden ve suç işleyenlerin suçlarının aşırı boyutlara ulaşması ile tabiat kuvvetleri ile tarih sahnesinden silinmesi anlamında anlamışlar ve yorumlamışlardır. Oysa Allah dünya hayatında sınav süresi bitinceye kadar suç işleyenlere insan ve doğa yasaları dışında müdahalede bulunmayacağını vaad etmektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Önemli olduğu için bir ayet daha aktarmak istiyorum. Allah dünya hayatının bir imtihan salonu olduğunu asıl ceza ve mükâfat yerinin ahiret hayatı olduğunu üzerine ısrarla basa basa vurgu yaparak önemini zikretmektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Evet dünya hayatında güç ve kuvvet şahibi olup da onlara Allah’ın özel bir müdahalesi olmadığını belirten bir kıssayı da burada zikretmezsem haksızlık olur kanaatindeyim.
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun’a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım’ dedi.
604 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Evet, Allah inkâr edenlere dünya hayatında müdahalede bulunmuş olsaydı ancak ve ancak halkı fırkalara ayırıp kendisinin Mısır’ın rabbi olduğunu ilan edip halkı köleleştirip öldüren Firavun gibi bir zalime yapardı. Müslüman olanlardan ancak hiç kimse Allah, sıkıntıya düştüğü zaman yardım edecek diye Allah’tan bir şey beklemesin. Çünkü Allah Müslüman olanlara yardımını ahiret hayatında yapacağını bildirmektedir.
2/214. Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.
28/64. Denir ki: ‘Ortaklarınızı çağırın.’ Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
Müslüman olanlar dışında olan ve inkâr eden ve zulmedenler için azap yeri hazırlanmış. Onları cehennem azabından kurtulmak için Allah’a ortak koştuklarınızı çağırın denildiğinde maalesef ahiret hayatında söz sahibi sadece Allah’tır. O inkar edenler bu hali görünce artık her şey ayan beyan ortaya çıkmış yardım edecek sadece Allah olduğunun farkına varıp iman ettiklerini söyleyecekler. Ama ne fayda iş işten geçmiş bulunmaktadır.
3/90. Doğrusu, imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir.
3/91. Şüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiç birisinden, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır ve onların yardımcıları yoktur.
Kasas Suresi | 605
Artık onlar için iş işten geçmiştir. O pişmanlığı yaşamadan önce insan sevdiği şeylerden dünya hayatında ihtiyaç sahiplerine infak etseydi Allah onlara ahiret hayatında bu pişmanlığı yaşatmayacaktı.
3/92. Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
Yine ilgili bir ayeti nakledelim. İnkâr edenler Allah’ın doyuracağı insanları biz mi doyuracağız diyorlardı. Oysa Allah dünya hayatında aç olan insanları hali vakti yerinde olan insanlara emanet etmişti. Dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değildir. Allah dünya hayatında adaletli davranmayı insanlara emanet ettiği yerdir.
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Evet, bu ayet Allah aç yoksul olanları ve zulme uğrayan mustazafları adalet sahibi güçlü olanların doyurulup zulümden kurtarmasını istemektedir.
28/65. O gün (Allah) onlara seslenerek: ‘Gönderilen (elçilere) ne cevab verdiniz?’ der.
Ahiret hayatında Allah onlara sizin inkâr ettiğiniz ahiret hayatında sizi Allah hesaba çekecek dediğinde, siz onları yalanlamış ve inkâr etmiştiniz. Nitekim bu dünya hayatında inkâr edenlerin gelen elçileri nasıl yalanlayıp inkâr ettiklerini Müminun suresinde şöyle anlatılıp dile getirilmektedir.
23/32. Onlara da kendi içlerinden: ‘Allah’a ibadet edin. O’nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?’ (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.
23/33. Kendi kavminden, inkâr edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: ‘Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.’
23/34. ‘Eğer benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.’
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’
606 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
23/36. ‘Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
23/38. ‘O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.’
23/39. (Peygamber) Dedi ki: ‘Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.’
Nebi ve resullerin insanlara getirmiş oldukları en büyük haber, onların ahiret hayatı ile getirmiş oldukları vahyi bilgiler olan haberlerdir. İnsanlar dünya hayatında ne kadar emek ve çaba sarfetseler, ahiret hayatında insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekilecekleri konusunda bilgiye ulaşamazlar. Allah bu haberi sadece nebi ve resullere bildirmiştir.
38/66. ‘Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır.’
38/67. De ki: ‘Bu (Kur’an), büyük bir haberdir.’
38/68. Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.
Kur’an ahiret hayatını inkâr edin, gelen elçileri yalanlayan bütün insanları, Müşrik, kâfir, cahil, bilmeyen, cin, ümmi kelimelerini kullanarak izah etmektedir. Kur’an bir de rabbani yoldan sapıp da ahiret hayatını ve bazı peygamberleri kabul ettiği halde, biz bize indirileni kabul ederiz diğerlerini kabul etmeyen Kitap ehlinden söz etmektedir. Kur’an bunların her ikisini de genel başlık altında toplayıp cin şemsiyesi altında sıfat kullanarak değerlendirip ismini vermiştir.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
28/66. Artık o gün, haberler onlar için körelmiştir; birbirlerine de soramazlar.
Ayette geçen “haberler onlar için körelmiştir” ifadesi onlar için hiç de iyi bir haber yoktur anlamı taşımaktadır.
Kasas Suresi | 607
28/67. Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.
İnsanlar dünya hayatında kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde kendisine ölüm gelmeden önce gitmiş olduğu yolun yanlış olduğunu fark eder ve tövbe edip kendisini düzeltirse Allah onu bağışlayacağını vaat etmektedir. Ayetlerden örnek verelim.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
Allah bağışlanmayı engelleyen şu ayetleri örnek göstermektedir.
4/136. Ey iman edenler, Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.
4/137. Gerçek şu, iman edip sonra inkâra sapanla,, sonra yine iman edip sonra inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.
Bu ayetleri de şu ayetler açıklamaktadır.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Önemli olan doğru yolu bulmak ve Müslüman olmak yeterli değildir. Önemli olanı Müslüman olarak ömür boyu kalabilmek ve Müslüman olarak ölebilmektir. Allah kişinin işlemiş olduğu şirk de dâhil bütün günahları bağışlar ancak şirk koşan insanlar başka bir ilaha bağlı olduklarından dolayı Allah şirk koşanı bağışlamam ifadesi kullanmaktadır.
28/68. Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir.
Elbette Allah dilediğini yaratır ve seçer de. Kimse buna engel olamaz.
608 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Yalnız Allah’ın bir kuralı ve yasası vardır. Her şey sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak gelişir ve ortaya çıkar. Kişi kendisi istemedikçe Allah kimseyi dileyip saptırmaz ve dileyip hidayete de erdirmez. Allah’ın dilemesi ile kulun dilemesi birleşirse kişi sapar veya hidayete erer. Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne saptırmaya ne de hidayete erdirmeye güçleri yeter. Allah yetki ve sorumluluğu insanın kendisine yükleyip sınava tabi tutmaktadır.
28/69. Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir.
Bazı Kur’an okuyucu kardeşlerimiz Allah bir insan amel işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini bilmez diye söylemektedirler. Kur’an ifadesine göre bu büyük bir yanılgıdır. Şu iyi bilinmelidir ki, Allah’a göre zaman yok zaman insanlara göre vardır. Allah zamana mahkûm olmadığına göre evren yaratılışı zamanımıza kadar milyarlarca yıl geçmiş olmasına rağmen Allah’a göre o bir an gibidir. Bu ayeti başka bir ayet açıklamaktadır. Onu nakletmeye çalışalım.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Ayette verilmek istenen mesajı iyi ve doğru anlamak gerekir. Her insanda iki teklif sunucu melek bulunmaktadır. Bunlardan birisi İblis’tir. Kur’an buna yasak ağaç ifadesi kullanmaktadır. İblis yasak ağacın tohumudur. Diğeri ise, helal ağaçtır. Bu ağaç da iyiliklerin tohumudur. Kim hangi ağacı beslerse o ağaç onda yeşerip kendisini gösterir. Bu iki ağacı temsil eden Şems suresinde olay şöyle izah edilmektedir.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
918. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
919. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
9110. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İşte insan kendi kaderini bu iki melek yüklendiği zaman karar verme ve vermiş olduğu kararı uygulama konusunda Allah, insanın kendisini
Kasas Suresi | 609
yetkili ve sorumlu kılmaktadır. Dolayısı ile insan kendi kaderini kendisi yazıp kendisi oynamaktadır. Dünya hayatında sınav da bu dönemde başlamaktadır. Attığı her adımın konuştuğu her sözün yaptığı her davranışın hesabını verdiği dönem bu anda başlamaktadır. Bu da gösteriyor ki, insan meleklik döneminden ayrılarak insan olma dönemine geçmektedir. Yine bir başka ifadeyle âdem ve eşinin cennetten çıkma olayı meleklik döneminden ayrılarak, insan olma aşaması bu dönemde başlamaktadır.
7/19. Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
28/70. O, Allah’tır, kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.
İşte Allah, insan, meleklik döneminden ayrılıp insan olma dönemine girme aşamasında iki teklif sunucu meleğin tekliflerinde karar verirken tekrar Allah ona yaratılışta vermiş olduğu sözü hatırlatarak karar verdiği sözde durmasını hatırlatarak Allah’tan başkasını İblis teklif ettiğinde yanılmaması için bu sözü hatırlatmaktadır. Nitekim Enfal suresi elli üçüncü ayette de onu hatırlatmaktadır.
8/52. Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Şüphesiz, Allah, en büyük kuvvet sahibidir, sonuçlandırması pek şiddetlidir.
8/53. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
Allah’ın insanlara yaratılışta vermiş olduğu nimet olarak verdiği şey de, her insan yapmış olduğu yanlışın da doğrunun da farkında olacak konumda insanın yaratılma olayıdır. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Onu da bildiren şu ayettir.
610 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/172. Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Her insan anne karnından doğuşundan ergenlik yaşına gelinceye kadar, bir başka ifadeyle, İblis meleği yükleninceye kadar, yine bir başka ifadeyle yasak yükleninceye kadar birer melek konumundadır. İşte Allah’ın insanları deneme aşamasında melek konumunda değil de, şeytan kurumunda çocukluk dönemini geçirmiş olsaydı insanlardan hiç kimse doğru yolu bulamaz ebedi olarak cehennemi hak ederlerdi. Ama Allah insanlara deneme aşamasında vermiş olduğu takva meleği ile yaptığı her yanlışın yanlış olduğunu uyaran bir ses geldiği bir gerçektir. İşte Allah’ın insanlar dışında meleklerden seçmiş olduğu resullerden baş aktörlüğünü üslenen insanın öz içerisine Allah’ın yerleştirmiş olduğu takva resulüdür.
22/ 75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Demek ki Allah insanın ergenlik döneminden bunaklık ve ölüm dönemine kadar doğru yoldan sapmasına mazeret olarak öne sürdükleri bütün engelleri kaldırmış. Sınavı kaybeden insanın kendisidir. Allah kimseye zulmedici değildir.
5/104. Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin’ denildiğinde, ‘Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter’ derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?
7/28. Onlar, ‘çirkin bir hayâsızlık’ işlediklerinde: ‘atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti’ derler. De ki: ‘Şüphesiz Allah, ‘çirkin hayâsızlıkları’ emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?’
28/71. De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size aydınlık verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?’
Allah evrende yaratmış olduğu bütün varlıkları sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak ikişerli bir yaratılış ikişerli bir anlatım şeklinde
Kasas Suresi | 611
hak olarak yaratmıştır. Bu sebeple indirmiş olduğu Kur’an içerisinde ve yaratmış olduğu evren yasalarında hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Nitekim son nebi ve resulden Kur’an dinleyen ehli kitap ve puta tapıcı olan insanlar, bir başka ifadeyle cinler bu hakikatleri görünce itiraf ederek Müslüman olduklarını söylemişlerdir.,
72/1. De ki: ‘Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur’an dinledik’
72/8. ‘Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.’
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
Cin suresinden konumuzla ilgili olan ayetleri aktarmakla yetindik. Kur’an cin kelimesini hangi anlamda kullandığını diğer kitaplarımda ve tefsir ciltlerinde anlatmaya çalıştım. Onları tekrar anlatmak gereksiz ve sizin de zamanınızı alacağı konusunda yine anlatmayı uygun görmüyorum. Konumuzla ilgili olan bölümde cinleri iki kısma ayırarak Kur’an dinleyen ve anlayan cinleri iki kısma ayırdığını bilmek gerekir. Bunlardan birisi Ehli kitap olan cinlerdir. Bunlar Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları ahiret âlemini kabul ettikleri halde Allah’tan gelen vahiy orijinli dini bir menfaat karşılığında satıp gizleyen zan ve tahminle Allah adına din uyduran insanlardan söz etmektedir.
Bir diğer gurup ise Allah’ı inkâr eden ateistler veya Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde Allah’ın rabliğini kabul etmeyen puta tapıcı bir başka ifadeyle deistlerdir.
Kur’an içerisinde Kitap ehli diye söz edilen insanlar Yahudi ve Hıristiyanlardır. Kur’an ifadesine göre bunlar cindirler. Ve günümüz toplumlarında vahiy orijinli kitabın getirmiş olduğu vahyi bilgilerden ayrılarak mezhep, tarikat, meşrep, cemaatler ne varsa bunlar ehli kitaptır. Bunlar da Kur’an’a göre yasak ağaçtan nemalandıkları için cin kategorisine girmektedirler.
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
612 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İşte Cin suresinde geçen şu ifade; ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
Ayet aklını kullanan insanlara şu mesajı vererek düşünmeye sevk etmektedir. Gerek Allah’ın göndermiş olduğu kitapta gerekse de Allah’ın yaratmış olduğu evrende hiçbir çelişki ve tutarsızlık yoktur. Eğer bunlar Kur’an ve evrende çelişkiler ortaya koymaya kalkarlarsa mutlaka ama mutlaka bunun cevabını Kur’an ve evrende bulurlar mesajı verilmektedir. Şimdi ilgi konusu iki ayeti tekrar naklederek devam eden ayeti beraber açıklamaya çalışalım.
28/71. (Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?
28/72. De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin, Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?
28/73. Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, dinlenmeniz ve O’nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz.
İki ayette insanlığın varoluşundan yokoluşuna veya kıyamete kadar dünya hayatında insanlar yaşadığı sürece gece olsaydı insanlar dünya hayatında çalışma ortamını nerden bulup yiyecek ve içeceklerini kazanma imkânı bulacaklardı. Veya insanların var oluşundan kıyamete kadar eğer gündüz olsaydı insanlar kendilerine uykuya ayıracak ve dinlenecek zaman bulamazlardı. Allah görüldüğü gibi her şeyi sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak istikrarlı düzenli bir şekilde yaratıp düzenlemiştir.
Dünya hayatında, dünya kendi miğferi etrafında dönmeseydi gece ve gündüz meydana gelmezdi. Eğer dünya kendi ekseni etrafında yirmi üç buçuk derece eğik olmasaydı mevsimler meydana gelmezdi. İnsanlar dünya hayatında istedikleri gibi yaşamaları imkânsız hale gelirdi. Onu siz düşünün.
28/74. O gün (Allah) onlara seslenerek: ‘Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede’ der.
Kasas Suresi | 613
Din gününün maliki olan Allah, ahiret hayatında Allah’ın dışında ilah edinenlere sorar. O dünya hayatında sizin veli edindikleriniz nerede? Hani onların önünde senenin belli günlerinde bel büküp eğildiğiniz taptıklarınız nerede? Sorusuna onların verecek olduğu hiçbir cevapları yoktur.
21/51. Andolsun, bundan önce İbrahim’e rüştünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
21/52. Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin, önlerinde bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
21/52. Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin, önlerinde bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
28/75. Her ümmetten bir şahit ayırıp çıkardık da: ‘Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin’ dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah’ındır ve uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
Dünya hayatında doğru olan bir tek yol vardır. O da Allah’ın insanlar için seçmiş olduğu nebi ve resullerle göndermiş olduğu vahyi bilgilerdir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın nebi ve resullerle göndermiş olduğu dinin adı İslam, teslim olanların adı da Müslüman’dır. Tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde olan bunlardır. Farklı ümmet farklı şeriat içerisinde olanlar da bunların dışından olan insanlardır. İşte size Kur’an’dan bir ayet örneği.
5/48. Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden herbiriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
İşte Allah bu ayette geçen şu ifade, “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir.” Ayette geçen bu bölümde, tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar Allah’ın gönderdiği peygamberler kitaplara meleklere ahiret hayatına iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlar için kullanılmış bir ifadedir.
614 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Çünkü Müslüman olanların yaşam biçimini hayat tarzını yanıldıkları zaman düzeltilen peygamberlerle bildirilmiştir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayetlere göre Allah ne Hıristiyanlık ne de Yahudilik diye bir din göndermiştir. Yahudi’yiz Hıristiyan’ız diyenler onların kendileridir. Çünkü Musa ve İsa’ya inananlar da kendilerinin Müslüman olduklarını söylemişlerdir.
3/52. Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’ Havariler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şahid ol’ dediler
2/132. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin’ (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
Vermiş olduğum bu ayetler, Kur’an ifadesine göre tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olup kurtulacak olan sadece bunlardır. Bunun altını kalın çizgilerle çizerek belirtmek istiyorum.
28/76. Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: ‘Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez.’
Kur’an’da Musa peygamber döneminde yaşayan, yine Firavun gibi zalim bir idareciyi ayakta tutan en önemli etmenlerden biri olan Karun gibi zengin olup zengin oluşundan dolayı kibir gururundan şımarıp azgınlaşan bir kişinin hayat hikâyesini anlatıp ders almak isteyenlere öğüt vermektedir.
Allah’ın zengin olanlara karşı özel bir düşmanlığı yoktur. Ancak insanlar ihtiyaç sahibi oldukça Allah’a yaklaşmaktadır. İnsanlar zenginleştikçe
Kasas Suresi | 615
de Allah’tan uzaklaşmaktadırlar. Dilerseniz Kur’an’da geçen bazı ayetlerden örnekler vererek söylediğimizi tescillemeye çalışalım.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Allah güç ve kuvvet sahibi oldu diye kimseye bozgunculuk yapın da ben sizi helak edeyim diye asla bir şey söylemez. Ama şu bir gerçek ki, genelde peygamberleri yalanlayan hep bir toplumun önde gelen güç ve kuvvet sahibi önde gelenler olmuşlardır.
3/175. İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer müminlerseniz, Ben’den korkun.
3/176. Küfürde ‘büyük çaba harcayanlar’ seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah’a hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azab vardır.
3/177. Onlar, imana karşılık küfrü satın alanlardır. Onlar, Allah’a hiç bir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azan vardır.
3/178. O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.
Yine Kur’an Yunus peygamber olmadan önceki durumundan bahseder. O da aklını kullanan insanlar için önemli bir mesaj vermektedir. İnsanların anlamakta güçlük çektiği en önemli konulardan birisi olan olay Saffat suresinde anlatılmaktadır. Kıssayı anlatan bölümü aktarıp Kur’an ve evren yasalarına ters düşmeden izah etmeye çalışalım.
37/139. Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
37/140. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
37/141. Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
37/142. Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
37/143. Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,
37/144. Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
616 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
37/145. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
37/146. Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
37/147. Onu yüzbin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
37/148. Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Yunus peygamberle ilgili kıssayı mümkün olduğu kadar kısaltıp özetleyerek anlatmaya çalışalım..
Yunus peygamber iken bazılarının anlattığı gibi kavmini terk edip kınanır hale gelmedi. O da diğer insanlar gibi, ilk olarak sınava tabi tutulup da kaybedenler olmuştu. Çünkü o zengin şımarmış ve mal mülk varlığından Allah’ı unutmuş dünya hayatında kendi kendisine yeterli olduğu kanaatindeydi. İşte Kur’an Yunus’un böyle olma konumuna balık onu yutmuştu diyerek müteşabih bir anlatım sanatı ile olayı anlatıp özetlemektedir. Kur’an’da her kelimenin iki farklı anlamda kullanıldığı gibi balık da iki farklı anlamda kullanılmıştır. Bunlardan birisi denizde insanların avlayıp beyaz et ihtiyacını karşıladıkları dünya hayatında yiyecek olan balıktır. Diğeri de dünya hayatında ve ahiret hayatında yenilecek nimet azık anlamında kullanılmaktadır. Bunların her ikisinden de ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
5/96. Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir meta olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan korkup-sakının.
Bu ayette söz edilen balık kelimesi et ihtiyacını karşılayan balık anlamında kullanılmıştır. Şimdide dünya hayatında ve ahiret hayatında yiyecek azık ve nimet anlamında kullanılan balık kelime ile ilgili ayeti nakletmeye çalışalım.
7/163. Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. ‘Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında’, balıkları onlara
Kasas Suresi | 617
açıktan akın akın geliyor, ‘cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında’ ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
Bu ayette geçen balık kelimesi dünya nimetleri anlamında kullanılmıştır. Yani sen Allah’ın göndermiş olduğu vahiy kurallarına ve yaratmış olduğu evren yasalarına uygun olarak söylem ve eylemini düzenlersen hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında nimetler harıl harıl gelir. Eğer sen dünya hayatında Allah’ın gönderdiği vahiy kurallarına ve evren yasalarına uymazsan nimetler sana gelmez mesajı verilmektedir. Çünkü balıklar bir hayvandır. Onlar kendilerine yüklenmiş olan emanet ve sorumluluğu yoktur. Onlar senin ibadet yasağına uyup uymadığını bilmezler.
7/179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
O zaman konu içerisinde Yunus peygamber ile ayetlerde geçen şu ifadedeler,“Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. Eğer (Allah’ı çokça) tespih edenlerden olmasaydı, Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.”
Yunus Allah’ı tespih etti diye balığın onu sahile atması Kur’an’a göre müteşabih bir anlatım tarzıdır. Yani sıkıntıya düşüp Allah’ı tespih edince Yunus inkâr edip kınanan konumdan iman edip Allah’ın büyüklüğü karşısında yaratılışta verdiği sözü hatırlayıp Müslüman olmaktadır. Nitekim şu ayette de Yunus’un bu hali Allah tarafından övülüp takdir edilmektedir.
10/98. Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
Yine başka bir ayette genel olarak inkâr edenlerden büyük bir çoğunluk, sıkıntıya düştükleri zaman Allah’ı tespih ettikleri halde başlarından o sıkıntı gidince yine eski hallerine döndükleri bildirilmektedir.
618 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
10/22. Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ‘gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar: ‘Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız.’
Vermiş olduğum ayet ve açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Yunus’u gerçek anlamında balık yutmamış. Kur’an bu olayı müteşabih bir anlatım sanatı kollanarak bolluk bereketler içerisinde yaşayan Yunus’un Allah’ı unutması yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayması balığın onu yutması anlamında kullanılmıştır. Yunus sıkıntıya düşüp Allah’ı tespih edip Müslüman olunca balık onu sahile kustu ifadesiyle olayı anlatılmıştır. Allah da onu eğitip peygamber yapmış ve yüz binleri takip eden insanların doğru yolu bulmasına vesile olmuştur.
Kur’an içerisinde șükredici ve nankör olmak iki farklı yollarda yürümek anlamında kullanılmıştır. Şu bir gerçek ki insanlar ergenlik yaşına geldikten sonra yol tercihini kendileri kullanarak kendi tercih ettikleri yönde kaderini kendileri seçmektedirler. İnsan hangi yolda gitmek isterse sermaye Allah’tandır. Bu sermayeyi kullanmak insanın kendi özgür iradesine verilmiştir. Allah kimsenin kaderine Müslüman olma ve kâfir olma diye bir kader yazmaz. Allah’a göre zaman yoktur. İnsanoğlu doğmadan önce insanların kaderini yazıp insanların kaderine birisine Müslüman diğerine gayrı Müslüman olma yazmaz. Ancak Allah kimin Müslüman olarak tecilini kullanıp cennete kimin inkâr edip cehenneme gireceğini ilmi ile bilir. İnsanın nerde nasıl davranacağını Allah’ın bilmesi onun kaderini yazması değildir onu allah’ın bilmesidir. Nitekim şu ayet de onu anlatmaktadır.
10/98. Ama (azab geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
10/22. Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken
Kasas Suresi | 619
ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ‘gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar: ‘Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız.’
28/77. ‘Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah bozgunculuk yapanları sevmez.’
Düşünen aklını kullananlar için, Karun hakkında söylenenler her insan için de söylenmektedir. İnsanlar için iki hayat vardır. Bunlardan birisi dünya hayatıdır. Dünya hayatı çok kısa ahiret hayatı ise ebedidir. Kişi buna yürekten inanıyorsa aklını kullanan insan için yatırımın fazla olanını ahiret için yapması gerekmez mi? Elbette doğru olanı da bu olması gerekir. Kişilerin yaşadığı dünya hayatında şeytanın bir tuzağı olduğu gibi Allah’ın da şeytanın tuzağına karşı bir tuzağı vardır. Onu da Leyl suresinden dinleyelim dilerseniz.
92/5. Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
92/6. Ve en güzel olanı doğrularsa,
92/7. Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız.
İşte Hazreti Musa peygamber olmadan önce Allah’tan istemiş olduğu dua da buydu.
28/23. Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları subaşına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: ‘Bu durumunuz ne?’ ‘Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır.’ dediler.
28/24. Hemencecik sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.’
Allah başka sure ve ayetlerde hayra ulaşmanın yollarını şu ayet ve kurallara bağlı kılmaktadır.
3/92. Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.
620 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
2/219. Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.’ Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı.’ Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
Demek ki leyl suresinde cenneti kolaylaştıran insanlarım iman etmeleri ve imanlarının gereği olarak salih amel işlemeleri gerekiyormuş. Bir başka ifadeyle Allah kolay olanı koçlaştırması için Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde söylem ve eylemlerini düzenlemekle mümkündür. Yine Leyl suresinde Allah zor olanı bir başka ifadeyle cehennem azabını kolaylaştıran söz ve davranışların ne olduğunu öğrenmeye çalışalım.
92/8. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,
92/9. Ve en güzel olanı yalan sayarsa,
92/10. Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız.
92/11. Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz.
Allah bir taraftan Firavun gibi bir zalimin karşısına Allah’ın göndermiş olduğu bir hayır işlediği zaman daha çok hayır yapmayı dileyen Musa’yı uyarıcı olarak örnek verirken, bir taraftan da Karun gibi kazandığı mallardan cimrilik edip kimseye vermeyen Karun gibi bir zengin şımarmış bir zalimi örnek göstermektedir. Kur’an inkar edenler için de şunları söylemektedir.
24/39. İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.
24/40. Ya da (inkâr edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan
Kasas Suresi | 621
karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.
24/41. Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah’ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tespihini şüphesiz bilmiştir. Allah onların işlediklerini bilendir.
24/42. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır ve dönüş yalnızca O’nadır.
28/78. Dedi ki: ‘Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.’ Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları sorulmaz.
Bu tıpkı İblis’in Âdem’e secde et denildiğinde İblis’in gurur ve kibirinin insan üzerinde bütünleşmesidir.
7/12. (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
İblisle bütünleşen insanlar cin olmaktadır. İblisle bütünleşen insanlar kafir olmaktadır. Yoksa İblis ne kafirdir ne de cindir. İblis Allah’ın kendisine kodlmış olduğu bilgilerle hareket eden bis melektir.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
18/50. Hani meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
2/34. Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
İblis diye bir melek olmasaydı, insan diye bir varlık da olmazdı. İblis
622 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
varsa insan vardır. İblis yoksa insan da yoktur. Âdem’i melek konumundan ayırıp insan olma konumuna yükselten varlık İblistir.
28/79. Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: ‘Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir’ dediler.
Kur’an yine insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birincisi dünya hayatını isteyenlerdir. İkincisi de ahiret hayatını isteyenlerdir.
3/152. Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O’nun izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.
33/28. Ey peygamber, eşlerine söyle: ‘Eğer dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir tarzda sizi salıvereyim.’
33/29. ‘Eğer siz Allah’ı, Resûlü’nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.’
2/177. Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yüz kırk üç yerde ahiret hayatı ile ilgili ayet geçmektedir. Bunun yanında dünya hayatı ilgili ise yaklaşık olarak yetmiş bir yerde ayet geçmektedir.
2/61. Siz (ise şöyle) demiştiniz: ‘Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla,
Kasas Suresi | 623
acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.’ (O zaman Musa:) ‘Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır’a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır’ demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah’ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
Vermiş olduğum ayetlerde anlatıldığına göre, dünya hayatını istemek demek ahiret hayatını kabul etmemeyi veya onu inkâr etmek demek olduğu anlatılmaktadır. Nitekim Ahzap suresi dördüncü ayette şöyle der:
33/4. Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Demek ki bir adamın kalbine dünya sevgisi girerse o ahireti unutmaktadır. Veya bir adamın kalbine ahiret sevgisi girerse onun dünya hayatına önem vermediği anlaşılmaktadır.
28/80. Kendilerine ilim verilenler ise: ‘Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.
Kendilerine ilim verilenler dünya hayatının bir an kadar kısa, ahiret hayatının ebedi olduğunu orada iman eden ve salih amel işleyenlerin ebedi cennette ağırlanacağını inkâr eden ve zulmedenlerin ise ahiret hayatında ebedi cehennemde kalacaklarını bildirmektedirler. Hazreti İsa hak yolunu tercih ettiği için onu öldürmeleri, Hazreti İbrahim müşrik olanların putlarına tapmadığı için onu ateşe atmaları ve bunlar ölümü hiç endişeye kapılmadan riske alarak dünyevileşme yerine ahireti tercih etmişlerdir. Bir Müslüman için fitneye kapılmaktansa ölüm onlar için daha hayırlıdır.
2/191. Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
624 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
28/81. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik.” Burada Karun Müslüman olmadı veya Allah’ın kendisine vermiş olduğu zenginlikten infak edip başkalarını yararlandırmadı diye dünya hayatında Allah’ın ona özel bir müdahalede bulunması anlamında değildir. İnsanlar inkâr etsin veya iman edip salih amel işlesin Allah’ın dünya hayatında özel bir müdahalesi yoktur.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
28/82. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: ‘Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkârcılar felah bulamaz’ demeye başladılar.
Dün onun yerinde olmak isteyenler sabahladıklarında yani ahiret hayatında her şeyin ayan beyan ortaya çıktığında Karun’un cehennem azabında ceza çektiğini görünce iyi ki Karun gibi olmadıklarına şükrettikleri görülmektedir.
28/83. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Yeryüzünde kibir ve gurur içinde olup inkâr edenlerin ahiret hayatındaki yeri ebedi cehennemdir. Allah’ın bu kesin vaadidir. Allah vaadinden asla dönmez.
Kasas Suresi | 625
28/84. Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.
Dünya hayatı bilenler için bir sınav ve imtihan salonudur. Kim dünya hayatında Allah’ın istediği şekilde söylem ve eylemini düzenlerse onların işledikleri Allah, güzelliklerin karşılığını daha hayırlısı ile vereceğini vaat etmektedir. Kim bir kötülükle gelirse de kötülüğün karşılığı misliyle cezası olduğunu vadetmektedir.
28/85. Şüphesiz, sana Kur’an’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: ‘Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir.’
Allah Bakara suresinde Müslüman olanların fotoğrafını şöyle çizmektedir.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
28/86. Kitabın sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umut etmezdin; (bu,) Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kâfirlere arka olma.
Son nebi ve resul, babalarına uyarıcılar geldiği halde hiçbir uyarıcının uyarılarını kabul etmemiş ümmi bir toplum içerisinde yaşamış bir kişiydi. Bu sebeple kitap nedir iman nedir bilmeyen biriydi.
42/52. Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
28/87. Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.
Bütün peygamberlerin Allah ile kesin bir sözleşmeleri vardır. İnsanlık
626 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
tarihinin başlangıcından bu tarafa binlerce peygamber gelip geçtiği halde içlerinden hiç birisi bu sözleşmeden ayrılmamışlardır.
3/81. Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: ‘Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.’ Demişti ki: ‘Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?’ Onlar: ‘İkrar ettik’ demişlerdi de ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım,’ demişti.
28/88. Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz;
Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’ı kabul etmek ayrı bir şeydir. Allah’ın ilah ve rab olduğunu kabul etmek ayrı bir şeydir. İki ayetle bunu tescillemeye çalışalım.
29/61. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
39/87. Andolsun, onlara: ‘Kendilerini kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah’ diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
39/38. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘Allah’ diyecekler. De ki: ‘Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, rahmetini tutup-önleyebilecekler mi’ De ki: ‘Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.’
Gökleri yeri ve insanları yaratan Allah’tır. Bu kâinatı çekip çeviren düzen içerisinde biçim verendir. Ancak Allah insanları doğru yola götürecek ne bir peygamber, ne bir kitap göndermiştir. Ahiret hayatı da onlar için yoktur. Şu anda bu ifadeleri ortaya koyan anlayış deizmdir. Şu bir gerçek ki insanların dünya hayatını yaşayıp öldükten sonra diriliş olduğu haberi getiren sadece peygamberlerdir.
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Kasas Suresi |