Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
20/1. Ta, Ha. Surelerin başlarında genel olarak Kur’an harfleri zikredilerek Kur’an bu harflerden meydana gelmiş olan bir kitaptır. Diye söze başlayıp olayları anlatmaya başlamaktadır.
20/2. Biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik.
Kur’an insan güçlük çeksin diye değil, güçlükleri aşmak problemlerin nasıl çözüleceği konusunda bilgi veren, Allah tarafından indirilmiş bir kitaptır. Kur’an iman eden ve salih amel işleyenler için bir müjde verici, inkâr eden ve zulmeden insanlar için, korku ve azabla uyarıcı olan bir kitaptır.
Bu ayeti geçmiş kavimlerin kıssalarından örnek vererek biraz daha genişleterek anlatmaya çalışalım.
7/171. Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) ‘Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün ki sakınasınız.’
Ayette geçen şu ifade, düşünen ve aklını kullanan insanlar için öğüt veren bir ayettir. “Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı.” Bu ayet İsrailoğullarının Hazreti Musa peygambere tur dağında Allah’tan gelen vahiylerle insanlar, esenlik ve güzelliğe kavuşmuşlardı. Ama ne yazık ki, kendi ellerinin öne sürdükleri davranışlardan dolayı, ne zaman başlarına bir sıkıntı geldi, sanki bu sıkıntı kendilerine iman etmelerinden dolayı geldiğini sanmışlardı.
20/3. ‘İçi titreyerek korku duyanlara’ ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik).
Allah yaratılmış olan her insana doğru yola gidebilecek eğilimi ve malzemeleri verdiği gibi hem de yanlış yola gidebilecek eğilimi ve malzemeleri de vermiştir. Yolun birinin sonucu ebedi cehennemdir. Yolun diğerinin sonucu ise ebedi cennet ve mükâfattır. Kim ne isterse sonucuna katlanmak koşulu ile karar verdiği yolda dünya hayatında kendilerine her insan verilen bir zaman dilimi içerisinde denemeye tabi tutunulmaktadır.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
76/2. Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Bu ayetler gösteriyor ki Kur’an’a göre iki hayat vardır. Birisi dünya hayatıdır. Sınav imtihan deneme dünya hayatında olmaktadır. İkincisi de ahiret hayatıdır. Bu hayat da sınav ve denemenin sonunda sınavı kaybeden ve kazananların mükâfat ve ceza alacakları yerdir. Bir başka ifadeyle indirilen vahiyler çerçevesinde yaşayanların ebedi cennete, indirilen vahiyler çerçevesi dışında yaşayanların ebedi cehenneme gidecekleri yerdir.
10/4. Sizin tümünüzün dönüşü onadır. Allah’ın vadi bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O’dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır.
Dünya hayatında Allah’ın insanlara ister Müslüman isterse kâfir olsun özel bir müdahalesi yoktur. Kur’an’da bahsedilen helak etme olayları yanlış anlaşılmaktadır. Kur’an’da konu ile ilgili çok ayet var ama bir tanesini aktarmaya çalışalım.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı;
76 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Ayette geçen adı konulmuş olan süre ahiret hayatıdır. Kur’an’a göre dünya hayatı bir an kadar kısadır. Ahiret hayatı ise ebedidir. Her insan ayetlerde geçen bu tehdit ve uyarılara karşı aklını başına devşirmesi gerekir. Kısacık dünya hayatını inkâr ve zulümle sürdürme yerine, iman edip salih amellerle süslemesi onlar için daha hayırlı olacaktır.
4/77. Kendilerine; ‘Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: ‘Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. De ki: ‘Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.
20/4. Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından bir indirmedir.
İnsanlardan bazıları hem Allah’ı hem Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri hem gönderilen kitapları hem de ahiret hayatını inkâr etmektedirler. Günümüz toplumlarda bu tip insanların karşılığı ateist olanlardır. Kur’an bu tip insanları şöyle eleştiriye tabi tutmaktadır.
2/28. Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
İnsanlar içerisinde inkâr edenlerden ikinci bir topluluk da Allah’ın var ve bir olduğunu kabul ettikleri halde, Allah’ın rab ve ilah olduğunu kabul etmemektedirler. Bir başka ifadeyle Allah’ın insanlar için, gönderdiği peygamberleri, kitapları, Cibril’i, ahiret hayatını inkâr etmektedirler. Allah da bu tip insanlara şu soruyu sorarak onlardan cevap almak istemektedir.
29/61. Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
Kur’an’a göre Allah’ı inkâr etmekle Allah’ın var ve bir olduğunu kabul edip, Allah’ın rabliğini kabul etmemek arasında hiçbir farklılık yoktur.
Taha Suresi | 77
Kur’an bunların her ikisine genel bir başlık altında müşrik ifadesi kullanmaktadır. Kur’an içerisinde başka bir tip insan gurubu da Allah’ı ahiret hayatını kabul ettiği halde bazı peygamberleri inkâr ederek, Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli dinden saparak dünya menfaati için bazı hakikatlerin üzerini örten ehli kitap olan insanlar vardır.
2/109. Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat Allah’ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
Vermiş olduğum bu ayet ve açıklamalara göre, Kur’an, insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan biri cinlerdir. Bunların hepsi Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli dinden sapan ehli kitap ve müşrik olan insanlardır. Kur’an bunların hepsine genel olarak cin sıfatı yükleyip cehennemlik olan insanlar olduğunu bildirmektedir. İnsanlardan ikincisi de Müslüman olan insanlardır. Bunların istisnasız cennet ehli olan insanlardır. Kur’an Müslüman olan insanların fotoğrafını şöyle ortaya koymaktadır.
41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
41/30. Şüphesiz: ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) ‘Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaad olunan cennetle sevinin.’
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Demek ki, vermiş olduğum ayetlere göre tek doğru yol Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin getirmiş olduğu vahiyler çerçevesinde iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanların yolu olduğu bildirilmektedir. O zaman bu ayet ve açıklamalardan şöyle bir sonuca varabiliriz.
78 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’ın tanımladığı Müslüman olanlar dışında, Allah’ın razı olup cennete girecek bir tek insan olmadığı anlaşılmaktadır.
20/5. Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.
Allah’ın arşa istiva etmesi insanlar eliyle bozulmuş olan Tevrat ve İncil’de anlatılan gibi, Allah, altı günde kâinatı yaratıp yedinci günü dinlendi anlamında değil, Allah’ın yaratmış olduğu bütün varlıklara tecelli ederek onların her hareketinden haberdar olması demektir. İlgili olayı Kur’an’da geçen başka ayetleri de naklederek açıklamaya çalışalım.
7/54. Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
57/4. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
Vermiş olduğum ayetlere göre, Allah’ın arşa istiva etmesi yaratmış olduğu insanların dışında her varlığa tecelli ederek her şeyin Allah’ın kontrolü dâhilinde görevini icra ettiği anlaşılmaktadır. Ondan izinsiz ağaçtan, kuru ve yaş bir yaprak düşemez. İnsanların yapmakta olduklarını hatta yapmayıp ertelediklerini bile bilmekte ve insanları onunla hesaba çekeceği konusunda bilgi vermektedir.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir. Bir olay karşısında her insana yapıp ve yapmama konusunda iki farklı seçenek gelmektedir. İnsana gelen bu iki farklı seçenekten birisi İblisten gelmektedir. Diğeri ise takvadan gelmektedir. Ergenlik yaşına gelmiş olan her insan hangisinin teklifi yönünde karar verirse karar verdiği ve kasıt gösterdiği davranışları yapsa da yapmasa da hesaba çekilecektir. İnsanın kalbinden geçirip karar verdiği konu ister Allah’ın kurallara uyma konusunda olsun isterse de muhalefet etme konusunda olsun hiç fark etmez.
Somut bir örnekle bunu açıklamaya çalışalım. Diyelim ki adamın
Taha Suresi | 79
biri hiçbir suçu yokken başka bir adamı öldürmeye karar vermişse fiilini herhangi bir nedenle insanlardan çekinerek gerçekleştiremeden ölürse, işte o insan o kişiyi öldürmüş gibi günah kazanmaktadır. Yine başka bir kişi bir adamı ölümden kurtarmak için karar verir ve onu gerçekleştirmeden ölürse yine o şahıs onu diriltmiş gibi niyetinin karşılığını sevap olarak almaktadır.
Bazı Kur’an okuyucu kardeşlerimizin şu Allah’a yakışmayan sözlerini işitmekteyiz. Allah bir insanın ameli işlemeden onun nasıl bir amel işleyeceğini bilmez diye bir serzenişte bulunmaktadırlar. Onu da verecek olduğum şu ayeti delil göstererek söylemektedirler. O ve onunla ilgili ayetleri aktararak yanlış anlaşılan konu üzerinde biraz durmak istiyorum.
9/43. Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
Nebi ve resul kimin kâfir kimin Müslüman olduğunu bilmiyordu. İnsandan bir peygamber için bu gayet normal olan bir şeydir. Ama izin isteyenlerin Müslüman olmadığını Allah biliyor. Ve devam eden ayetlerde Allah’ın onların kimler olup olmadığını davranış ve yaşam biçimlerini net bir şekilde ortaya koyarak bilgi veriyor.
9/44. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.
9/45. Senden, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister. 9/47. Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir.
9/48. Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah’ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı. 9/49. Onlardan bir kısmı: ‘Bana izin ver ve beni fitneye katma’ der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.
Demek oluyor ki, izin isteyenlerin kimler olduğunu Tevbe suresi kırk
80 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
dördüncü ayetten kırk dokuzuncu ayete kadar net bir şekilde, Allah onlar amellerini işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini ortaya döküp anlatmaktadır. Bir kişinin ameli işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini bilmeyen Allah değil Allah’ın resulüdür. Allah da onları gayp ile ilgili lazım olan bilgileri aktararak, bilir hale gelmektedirler. Dilerseniz başka bir peygamberden konu ile ilgili bir örnek verelim.
12/37. Dedi ki: ‘Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim.’
Ayette geçen “Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm.”
Rızık kelimesini Kur’an iki farklı anlamda kullanmıştır. Birisi dünya hayatında yenip içilen rızıklardır. Diğeri ise ahiret hayatında dünya hayatında kendi elleri ile yapıp ettikleri amellerin karşılığı anlamında olan rızıklardır. Bunlar Kur’an içerisinde insanların doğru anlaması gereken önemli konulardandır.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
17/14. ‘Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.’
18/49. (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
Evet, Allah dünya hayatında akıl baliğ çağına ermiş olan bütün insanların yapıp ettiklerini yazılmış olan bir kitap olarak ortaya koyacaktır. İman eden ve salih amel işleyen insanlara cennet vaad etmektedir. İnkâr eden ve zulmeden insanlara da cehennem vaad etmektedir. İşte Müslüman olanların götürdüğü azığı cennette yiyeceklerdir. İnkâr eden ve zulmedenler ise götürdüğü azığı cehennemde yiyeceklerdir.
Taha Suresi | 81
2/259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’
İnsanların anlayamadıkları konuyu ayet, geniş bir yelpazede olayları anlatarak bilgi sunmaktadır. Biz sadece yiyecek ve içeceğin insanlar öldükten sonra ahiret hayatına götürmüş olduğu ameller anlamında kullanıldığını bildirmek için ayetin sadece konumuzla ilgili bölümünü aktarıyoruz.
“Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir.”
Bu olay ahiret hayatını anlatan bir olay olduğu bilinmesi gerekir. Yemek diye bahsedilen fasulye, patlıcan yemeği değil, İşlemiş olduğu kötü ameller anlamında kullanılmaktadır. Yoksa dünya hayatında yüz yıl bu anlamda kullanılan yemeklerin bozulmaması asla mümkün değildir.
Allah’a göre zaman yok, zaman insanlara göre vardır. İlgili ayetlerden örnekler vererek Allah’ın bilmediği hiçbir şeyin olmadığını anlamaya çalışalım.
57/3. O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her şeyi bilendir.
57/4. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
82 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’ın arşa istiva etmesi geçmişte ve gelecekte olmuş ve olabilecek olayların daha olmadan önce ve gelmeden önce bilmesi demektir. Allah’a göre de insanların iyi veya kötü amelleri işlemeden önce Allah bilmektedir. Ancak Allah ahiret hayatında yapmış olduğu kötülüklerine belge olarak kendisine gösterildiği zaman bunu ben yapmadım bundan benim haberim yoktu demesinler diye Allah insanların yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Yine bir ayetle örnek vererek söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Her aklı başında olan insan yapmış olduğu kötülüklerin de iyiliklerin de farkındadır. Ama insan kötülükleri yaptıkça yapmış olduğu kötülükler kendisine şeytan tarafından süslü gösterilmeye başlar ve yolunun dosdoğru zanneder.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattıırız artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Vermiş olduğum ayetler ve açıklamalardan sonra Allah bir insan amel işlemeden önce nasıl bir amel işleyeceğini bilmez demek Allah’a iftira atmak demektir. Bu da büyük bir günahtır.
20/6. Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O’nundur.
Yine ayette Allah kendi yüceliği ve büyüklüğü konusunda bilgi verip Allah’ın dışında yaratılmış olan varlıkları, ilah ve rap edinenlere karşı uyarı vermektedir. Allah bu mesajları emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara vermektedir. Ki onlar Allah’tan başka ilah ve rab edinmesinler. Allah’ın büyük olduğunu bilsinler, ahiret hayatında pişman olacak bir yanlış davranışı dünya hayatında yapmasınlar diye onları uyarmaktadır.
Taha Suresi | 83
20/7. Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi ve gizlinin gizlisini de bilir.
Allah arşa istiva etmiştir. Gökten ineni ve yerden çıkanı, kalplerden geçenlerin açığa vurduklarını gizli tuttukların da Allah bilmektedir. Kalplerin kasıt gösterip açığa vurmadıklarından Allah bizleri hesaba çekecektir.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Konuyla ilgili İslam toplumlarında yanlış anlaşılan bir olayı burada örnek olarak verip anlatmak yerinde olur kanaatindeyim. Belki bu Allah’ın iman eden insanları sarsar kendini kendisine getirir.
66/1. Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir. Hiçbir peygamber Allah’ın helal kıldığını eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek haram kılamaz. Çünkü Allah’ın peygamberlerle bir sözleşmesi vardır.
3/81. Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: ‘Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.’ Demişti ki: ‘Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?’ Onlar: ‘İkrar ettik’ demişlerdi de ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım,’ demişti.
33/38. Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiç bir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.
33/39. Ki onlar (o peygamberler) Allah’ın risaletini tebliğ edenler, O’ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.
84 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Hiçbir peygamber Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal kılamaz. Ayette geçen olay mutlaka ama mutlaka nebi ve resul tarafından bilinmeyip Allah’ın ona olayın ne olduğunu sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır.
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
69/47. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Şimdi Nebi ve resulün konumunu ayetlerle ortaya koyduktan sonra Allah’ın helal kılıp peygamberin hanımlarının hatırı için haram kıldığı şey neymiş onu yakalamaya ve anlamaya çalışalım.
66/2. Allah, yeminlerinizin (kefaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır. O bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İslam toplumlarında yanlış anlaşılan en önemli olan konulardan birisi de budur. Bu sebeple bu konuyu Kur’an’ın kendi anlatış esprisi içerisinde detayına kadar anlatmak istiyorum. Çünkü bu ayetin yanlış anlaşılması Kur’an anlayışına fesat getirmektedir. Allah Müslüman olan bir erkekle Müslüman olan kadınların ancak evlilik yapması konusunda tavsiyede bulunmaktadır. Eğer bunlardan herhangi biri Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu yoldan saparsa o evlilik akdi fesh edilmesini Allah Müslüman olanlardan istemektedir.
60/10. Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları
Taha Suresi | 85
nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın)ların ismetlerini (nikâhlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mümin kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette ifade edildiği gibi, Müslüman olan bir erkeğin nikâhı altında Müslüman olmayan bir kadın barınamadığı gibi, Müslüman olan bir kadın da Müslüman olmayan bir erkeğin nikâhı altında duramaz.
Allah böyle bir evliliği kabul etmemektedir. O zaman şimdi gelelim üçüncü ayette anlatılmak istenen mesajı anlamaya çalışalım.
66/3. Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: ‘Bunu sana kim haber verdi?’ O da: ‘Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi’ demişti.
Ayette geçen gizli söz kelimesi evlilik olayını zedeleyen Peygamber yaşamıyla uyum sağlamayan eşler arasında geçen din ve yaşam biçimi farklılığı olayını anlatan bir ifadedir. Şimdi gizli söz kelimesi üzerinde Kur’an’da geçen bazı ayetlerden örnekler verelim. Olayın doğru anlaşılmasında püf noktayı gizli söz ifadesi oluşturmaktadır. Gizli söz ne anlama gelmektedir. Onu Kur’an’ın içinde geçen ilgili ayetlerden anlamaya çalışalım.
58/8. ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlamıyorlar. Ve kendi kendilerine: ‘Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya’ derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
Ayette Müslüman olanlara men edilip, men edildikleri yanlışlığa sürüklenen Müslüman olduğunu iddia edip kâfir olan münafıkların konumundan söz edilmektedir. Ayette geçen şu ifade onların nasıl bir insan olduğunun fotoğrafını ortaya koymaktadır. “‘Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya’ derler. Onlara cehennem yeter;” Bu ifade Kur’an anlatışına göre inkâr eden ve ahiret hayatını kabul etmeyen müşrik olanların sözüdür.
86 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
3/183. Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamız konusunda and verdi,’ diyenlere de ki: ‘Şüphesiz, benden önce nice elçiler, apaçık belgeler ve söylediklerinizle geldi; eğer, siz doğru idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz?’
Ayette ifade edildiği gibi ahiret âleminde cehennem ateşinde inkâr edenleri yanacağını haber veren resul için, sen ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe biz sana inanacak değiliz demektedirler. Oysa cehennem ateşinde yanıp insanlar dünya hayatına tekrar geri gelmeyecektir.
Demek ki, kendi aralarında peygamber aleyhine gizli toplantı yapan inkâr eden insanlardır. İşte konu ile ilgili peygamber aleyhine atıp tutan peygamberin iki eşi olduğu anlaşılmaktadır. Allah şu ayetle de onların gizli konuştukları olayı nebisine haber vermekte ve resulünü hanımlarının inkârına karşı uyarmaktadır.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Ayette anlatıldığına göre nebi ve resulün iki eşinin kendi aleyhine atıp tutarken Allah onların yanında idi. Bu olayı nebisine vahiyle haber vermektedir. Allah’ın resulü de, iki eşine bu olayı anlatınca iki eşi biz bunları kendi aramızda konuşuyorduk. Bunları sen nereden biliyorsun? Sorusuna da Allah’ın resulü onlara şu cevabı vermektedir. “Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi’ demişti.”
Devam eden ayette de olayın iç yüzü aydınlatılıp ne olduğu meydana çıkmaktadır.
66/4. Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah’a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah onun melasıdır; Cibril ve müminlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
Ayette Allah peygamberin iki eşinin yapmış olduğu terbiye dışı davTaha
Suresi | 87
ranışları kesin bir dille eleştirmekte onların kalplerinin eğrilik gösterdiğini hatırlatmakta ve tövbe etmelerini resul aracılığı ile net bir şekilde iletmektedir. Ve devam eden ayette de inkâr etmeye yüz tutan iki eşini boşamak helal olduğu halde bilmemesinden dolayı boşamamasını ayette hanımlarının hatırı için niçin haram kılıyorsun? Peygamberin bilmeden yapmış olduğu bir yanlışı düzeltmektedir. Dikkat ederseniz olay aydınlığa çıkınca eleştirilen Allah’ın resulü değil, resulün eşleridir.
66/5. Belki onun Rabbi, -eğer sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mümin, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler’ verir.
Demek ki, Müslüman olmayan kadınların asla bir peygamber eşi olamayacağı vurgulanarak bu tutum ve davranışlarını değiştirmediği sürece resulün onları boşayabileceği uyarısı verilmektedir. İslam müfessirlerinin anlattığı gibi, Allah’ın helal kılıp, peygamberin eşlerinin hoşnutluğu için haram kıldığı şey bal şerbeti, pekmez şerbeti değil, bizzat boşaması gerektiği halde bilmeden iki eşini boşamaması olduğu ayetlerden anlaşılmaktadır.
20/8. Allah; O’ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O’nundur.
İnsan fıtratına yerleştirilmiş olan vicdan duygusu hak olanı hak olana verilmesi gerektiğini insanlara fısıldar. Gökleri ve yeri yaratan Allah insanlara rızık veren Allah, öldürüp dirilten Allah, yapmış oldukları iyi veya kötü davranışlardan dolayı hesaba çekecek olan yine Allah’tır.
Peki, insanları yaratamayan insanlara yol gösteremeyen kendileri de yanlış yollarda gezinip duran insanları Allah’ın karşısına ilah olarak yerleştirilip onlara ibadet ve kulluk yapmak, sizce hak olan bir şey midir? Yaratan rızık veren Allah ise ibadet ve kulluk da onun hakkıdır. Ama maalesef insanların büyük çoğunluğu Kur’an ifadesine göre Allah’ın dışında yaratılmış olan varlıkları kendilerine ilah ve rab olarak kabul edinmektedirler. Allah insanların yapmış olduğu güzel davranışları görmekte, insanların yapmış olduğu yanlış davranışları da görmektedir. Allah kesinlikle dünya hayatında insanların yapmış olduğu zulümlere karşı müdahale etmeyeceğine söz vermiştir. Allah asıl müdahaleyi ahiret hayatında yapacağını vaad etmektedir. Allah vaadinden dönmez.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı;
88 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
20/9. Sana Musa’nın haberi geldi mi?
Son Peygamberden önce, Musa peygamber yaklaşık olarak, iki bin sene önce yaşadığı bilinmektedir. Tarihi bilgileri kaydeden kâğıtların ve kalemin icat edilmesi gerekir ki, Musa peygamber hakkında olan bilgileri peygamber okuyup oradan öğrenmiş olsun. Maalesef bu bilgileri tarih yazıp kaydetmediğine göre, ancak o Allah katından olan bilgiler olduğu bilinmesi gerekir. Yani Allah insanların bilmediği geçmiş ve gelecek hakkındaki konularda bilgileri nebi ve resullere aktararak onları diğer insanlardan farklı bir konuma taşımaktadır.
Allah kendisi ile insanlar arasında iki farklı resul seçmektedir. Birincisi meleklerden olan resullerdir. İkincisi de insanlardan olan resullerdir. Meleklerden olan resuller insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklara Allah bilgiyi kodlamaktadır. O bilgileri objektif olarak çözen insanlar Allah’ın bilgilerine melekler aracılığı ile ulaşmış olmaktadır.
Yani bir portakal ağacı nasıl portakal verdiği tohumdan başlayan tahlil ve inceleme sürecinde meyve verişine kadar geçen zaman diliminde kendisine kodlanmış olan bilgilerle o bilgiye insanlar ulaşılabilmektedir. Bir başka ifadeyle her insan için, toplum dilinde vicdan psikoloji dilinde üst ben Kur’an konuşma dilinde takva olgusudur. Allah ile insanlar arasında ikinci resuller de insandan olan nebi ve resullerdir.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
4/69. Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehitler ve Salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?
Taha Suresi | 89
4/80. Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.
Allah resulleri öyle bir yere öyle bir konuma yerleştirmiş ki; Resule itaat Allah’a itaattir. Resule itaatsizlik Allah’a itaatsizliktir. İfadesi ile Onu diğer insanlardan ayırmaktadır. Tabi ki burada Resule itaati bozulmuş olan insanlar tarafından Allah’ın resulünün söylemediği halde resulü kendilerine kalkan olarak kullanıp peygamber adına uydurulmuş olan hadislere itaat değildir. Kur’an bu olayı şöyle izah etmektedir.
20/96. Dedi ki: ‘Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.’
Bu günkü Kütübü Sitte adı altında toplanmış olan hadisler, genelde peygamber söylemediği halde, insanlar kendi çıkarları uğruna peygamberi kalkan olarak kullanıp aklını kullanmayan toplumları yanıltıp saptırmışlardır.
20/10. Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: ‘Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum.’
Dikkat ederseniz bu ayette son peygamberden yaklaşık iki bin yıl önce yaşamış Musa peygamber hakkında bilgiler verdiğini şu ayetle söze başlayarak kıssalar hakkında bilgi vermektedir. “Sana Musa’nın haberi geldi mi?”
Musa peygamberin Allah ile konuşma olayı gerçekleşinceye kadar hayatta başına bir takım olaylar gelip geçmiştir. Allah bütün peygamberleri seçtiğinden söz eder. Bu seçme olayı gel ey Musa ben öyle istedim seni peygamber seçtim. Gel ey İsa ben öyle istedim, seni peygamber seçtim. Gel ey Muhammed ben öyle istedim seni peygamber seçtim demek değildir. Allah bütün insanlara yaratılırken eşit uzaklıktadır. Kim Allah’a yakınlaşırsa Allah da ona yaklaşır. Yoksa tombaladan kura çeker gibi Allah peygamber seçmez. Dilerseniz peygamberlerden bazı örnekler vererek peygamberlerin nasıl seçildiğini anlamaya çalışalım.
53/5. Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
90 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
53/6. (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
53/7. O, en yüksek bir ufuktaydı.
53/8. Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
53/9. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
53/10. Böylece O’nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Allah resulü peygamber olmadan önce babaları uyarılmamış ümmi bir toplum içinde doğmuş ve yaşamaktaydı. Bu toplum kendilerine Allah’tan uyarıcı resuller geldiği halde o resullerin getirdiği vahyi bilgileri kabul etmedikleri için Kur’an babaları uyarılmamış ümmi toplum diye nitelendirmektedir. Necm suresinde Ümmi bir toplum içerisinden ümmi bir kişinin peygamber olma aşamasına gelinceye kadar geçen süreci özetleyerek anlatmaktadır.
İşte son nebi ve resul peygamber oluncaya kadar hayattan ders alıp ilgi duyduğu alanda mesafe kat ederek peygamberlik makamına yükselmiştir. Herhangi bir ilim dalında nasıl bir insan icadını gerçekleştirmek için ilgi duyduğu alanda bütün çaba ve gayretini göstererek bilmediği konuda tıkandığı yerde ilham gelerek icadını gerçekleştirmektedir. Peygamberler de ilgi duyduğu konularda aylarca yıllarca düşünüp tefekkür ederek daha geniş bir alanda Allah’tan onlara vahiyler ilka ve ilham edilerek gelmektedir.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Bir taraftan önde gelen müşrikler toplum içerisinde mazlum olanları korkutarak ürküterek köleleştirmektedir. Bir taraftan mallarına el koyarak aç ve susuz bırakmaktadırlar. Bir taraftan düşkün mazlum olanlara yapılan zulümler yalanlar dolanlar hırsızlık gasp olayları alabildiğine kol gezmektedir. Bu peygamber olmadan insanların derdini kendilerine dert edinerek çözüm bulma araışına düşürmüştür. Hazreti İbrahim de müşrik bir toplum içerisinden çıkarak insanların Allah’ın dışında kendi elleri ile taştan ağaçtan alçıdan yapmış oldukları putlardan medet beklemeleri İbrahim’i yıllarca düşünmeye sevk edip Allah’ı bulup Allah da onu peygamber seçmiştir.
Taha Suresi | 91
Peygamberlik bazılarının zannettiği gibi Allah’ın istediği için seçilmiş olan insan değil, peygamber peygamberlik gelmeden önce kendilerini kötülüklerden uzaklaşma yolunda gösterdikleri çaba ve gayretin sonucunda hak ettikleri için Allah onları peygamber seçti. Peygamber eğitimi almamış peygamberler yaratılmış olan evrendeki çelişkisizlik ilkesini yakalayıp Allah’ı bularak Allah onları peygamber seçmiştir. Bunlardan birisi de konumuz içerisinde geçen Musa peygamberdir.
20/11. Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: ‘Ey Musa.’
Dikkat ederseniz Kur’an içerisinde Cebrail kelimesi geçmemektedir. Ama genelde İslam müfessirlerinin hepsi Allah vahiy iletme olayını Cebrail aracılığı ile gerçekleştiği sanılmaktadır. Allah peygamberlerle direk seslenişi kalbine ilka ve ilham etme olayı ile gerçekleşmektedir. Nitekim Bakara suresi doksan yedinci ve doksan sekizinci ayette şöyle anlatılır.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Cibril Allah’ın nebilerle aracısız olarak konuşma olayının adıdır. Allah peygamberlere vahyi bilgileri ne yazılı bir belge ile ne de kitap olarak indirmiştir. Vahyi bilgiler nebinin kalbine ilka ve ilham olarak gelir. Onlar da diğer insanlara bu bilgileri resul veya elçi olarak tebliğ ederler. İşte Cibril’e düşmanlık peygamberlerin kalbine ilka ve ilham edilen vahiyleri inkâr edenler için kullanılmış bir ifadedir.
Bir başka ifadeyle peygamberlik olayını inkâr etme veya kabul etmeme anlamında kullanılmıştır. Dünya hayatında Allah’ın inkâr edenlere düşmanlığı da ilahi mesajlardan nasipleri kesilerek kör ve sağır olarak vahyi bilgilerden nasipsiz olarak hayat sürmeleridir. Böyle bir gidiş de onların, inkârla ahiret hayatına cehenneme odun olarak sevk edilmesi ile kendisini göstermektedir.
Konu içerisinde gündeme geldiği için Allah’ın insanlarla konuşma şekli inkâr edenlerin bir itirazına karşı üç şekilde olduğu anlatılmaktadır. Nebi ve resul insanlara ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm dediği zaman inkâr edenler ona şöyle itiraz etmişlerdi.
92 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/118. Bilgisizler, dediler ki: ‘Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?’ Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.
Allah da onların bu söylemlerine karşı şöyle cevap vermektedir.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah istisnasız bütün insanlarla üç farklı şekilde konuştuğu anlatılmaktadır. Birincisi vahiyledir. Bu konuşma şekli sadece peygamberlerle konuşma şeklidir. Böyle bir konuşma şekli peygamberlerin dışında hiçbir insan için olmamaktadır. Onu da Allah şu ayetle bildirmektedir.
6/93. Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim’ diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: ‘Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz’ (dediklerinde) bir görsen…
Demek ki, Allah vahiyle insanlarla sadece peygamberlerle konuştuğu bildirilmektedir. Eğer peygamberlerin dışında ben Allah ile vahiyle konuşuyorum veya bana da vahiy geliyor diyenler varsa o mutlaka ama mutlaka sahtekârdır.
Allah’ın insanlarla konuşma şeklinden inkâr edenlerle konuşma şeklidir. Böyle bir konuşma şeklinin perde arkasından olarak konuştuğu bildirilmektedir. Kâfirlerle konuşma şeklini Kur’an şöyle açıklamaktadır. Yine Kur’an’dan bir ayet örneği vererek anlatmaya çalışalım.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Allah insan olan resullerle diyaloğu cibrili inkâr ettikleri için inkâr edenlerle Kur’an arasında bir perde olduğunu söylemektedir.
Taha Suresi | 93
17/45. Kur’an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık.
O zaman Allah inkâr edenlerle demek ki perde arkasından konuştuğu bildirilmektedir. Perde arkasından Allah inkâr edenlerle nasıl konuşur? Şimdi onu anlatmaya çalışalım. Hani demiştik ya Allah meleklerden de insanlardan da resuller seçer. İnkâr edenler İnsanlardan seçilen resulleri kabul etmemektedir.
Allah meleklerden resul nasıl seçer? Eğer bu olayı anlayabilirsek bu gün İslam toplumları çağ atlayacaktır. Melek; Allah insanların fiziki ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere insanların karar verdiği yönde insanların dışında göklerde ve yerde yaratılmış olan ve insanların emrine amade olan bütün varlıklara, Allah melek ismini vermektedir.
Meleklerin âdeme secde etmesi ne idi? Meleklerin kendilerine kodlanmış olan bilgileri kendilerine yönelen insanlara deşifre ederek onlara bilgi sunmasıydı. O zaman Allah inkâr edenlerle melekler aracılığı ile konuşmaktadır. İşte dünya üzerindeki inkâr edenler teknoloji konusunda uçağı arabası bilgisayarından robotlarından tutun da uzay çağında envai çeşit icatlarını meleklerin konuşma dilini çözerek icatlarını gerçekleştirmektedirler.
Allah’ın insanlarla üçüncü olarak konuşma şekli de, elçi aracılığı ile konuşmaktadırlar. O da peygamberlere gelen vahiylerle ve meleklere kodlanmış olan bilgileri çözen Müslümanlar Allah ile elçi aracılığı ile konuşmaktadır. Eğer Müslüman olanlar bu olayı kavramış olsalardı dünya hayatında teknoloji konusunda olanlardan daha ilerde mesafe kat etmiş insanlar olamazdı.
20/12. ‘Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva’dasın.’
Musa’nın peygamber olmadan önce güzel bir davranıştan sonra söylemiş olduğu şu söz hatırlanmalıdır.
28/23. Hemencecik sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: ‘Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.’
İnsanları hidayete ulaştıran güzel söz ve davranışlardır. İnsanlar iyilik uğruna bir güzel davranışta bulunursa doğruya giden yolun ilk kıvılcımı
94 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
atılarak onu Allah yolunda canını malını riske atacak kadar olgunlaştırarak Allah’a yaklaşır. Yine kötülük uğruna bir çığır açarsa onu da tağutlar yolunda canını riske atacak kadar zalim haline döner.
4/76. İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
Musa, Firavun’un zulmünden kaçarak Şuayip peygamberle tanışması ve sekiz on yıl onun yanında peygamber ahlakını öğrenmesi onun peygamberliğe giden yolun açılmasına neden olmuştu. İşte Musa’nın bu alt yapı hazırlığı arkasından Allah da ona vahyederek peygamber seçmiştir.
İnsanlar içerisinden peygamber seçilenler, artık söylediği her sözün yaptığı her davranışın vahiyle inşa edildiği yeni bir döneme girmektedirler. Onlar ne zaman şeytanın vesveseleri ile karşılaşacak olsalar Allah onları hemen vahiyle düzeltilmektedir. İşte Kur’an’da düzeltilmiş beşer kelimesi sadece peygamberler için kullanılmıştır. Şimdi konu ile ilgili ayetlerden birkaç tanesini aktarmaya çalışalım.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Ayette belirtildiği gibi, Peygamberlerin söyledikleri ya vahiydir ya da vahiylerin harmanlamasının bir yorumudur. Kesinlikle peygamberler vahyin dışında bir şey söyleyemez ve herhangi bir davranışta da bulunamazlar. Ne zaman yanlış bir söz ve davranışta bulunsalar Allah onları vahiyle düzeltmektedir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Meryem’e düzeltilmiş bir beşer olarak gelen Cebrail değil, nebi ve resul olan bir elçi olduğunu burada vurgulamak istiyorum. İstisnasız bütün peygamberler kutsal ruhla desteklenmişlerdir.
16/102. De ki: ‘İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur’an’ı) hak olarak Rabbinden Ruh’ul-Kudüs indirmiştir.’
Taha Suresi | 95
96 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Açıklamakta olduğumuz ayette geçen “pabuçlarını çıkar sen bundan böyle kutsal vadi Tuvada’sın” ifadesi, Artık sen benim sana vahiy iletmemle nerde ne yapıp yapacağını öğrenip bileceksin mesajı verilmektedir.
79/16. Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva’da seslenmişti:
20/13. ‘Ben seni seçmiş bulunuyorum; bundan böyle vahyolunanı dinle.’ Allak suresi ilk ayette şöyle söylenmektedir.
96/1. Yaratan Rabbinin adıyla oku.
Bu ifade dünya hayatında iki farklı inanış iki farklı yaşam şekli vardır. Birincisi Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği yaşam şekli ve hayat tarzıdır. Diğeri ise Allah’ın vahiyle çerçevesi dışında olan yüzlerce binlerce biri birinden farklı din ve yaşam biçimi ve hayat tarzıdır. Sen bu yaşam biçimi hayat tarzlarından Allah’ın vahiyle çerçevelediği şekilde olan hayat tarzını ve yaşam biçimini tercih et, mesajı verilmektedir. İşte Hazreti Musa da peygamber seçildikten sonra nerde nasıl davranacağı konusundaki hayatı vahiyle şekilleneceği bildirilmektedir.
20/14. ‘Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.’
Allah’ın Hazreti Musa ile konuşma olaylarının ilk ayetlerindendir. İslam müfessirlerinin Allah ile nebiler arasına Cebrail’i aracı olarak yerleştirmeleri Kur’an’ın anlatım sistemine tamamen yabancı kalmaktadır. Bu da gösteriyor ki Musa bir peygamberdir. Ayette geçen ifadeye dikkat çekmek istiyorum.
“Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.”
Ayette Allah’ın nebi ve resulü olan Musa’dan kendisinin ilah ve rab olduğu, Musa’nın ibadet ve kulluğu sadece ve sadece Allah’a yapması gerektiğini vurgulamaktadır.
Yaratan Allah, rızık veren Allah, öldürüp diriltecek olan da Allah’tır. O zaman bütün nebiler ve resuller ibadet ve kulluğu Allah’a yapan ve Müslüman olanların ilkiyim diyerek toplumun karşısına çıkıp taşın altına ellerini ilk önce kendileri koyan insanlardır.
6/163. O’nun hiç bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.’
Bu söz bütün peygamberler tarafından söylenmiş bir sözdür.
20/15. ‘Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onu neredeyse gizleyeceğim.’
Allah kıyamet saatini iki farklı şekilde açıklamaktadır. Birisi her insanın ölüşü ile o kişi için kıyamet kopmuştur. Diğeri ise bütün insanlığın kendisine yüklenen bilgiler çözülüp bittikten sonra kıyamet kopacaktır. Her insan gerek rabbin yolunda gerekse Rabbin yolunun dışında harcamış olduğu çabaların karşılığını almak üzere yeni bir yaratılışla yaratılıp diriltilecektir. Şu iki ayetle bunları açıklayabiliriz.
2/31. Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.
Bu ifade insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak olayı özetlemektedir. Âdeme bilgi iki farklı resulle öğretilmektedir. Birisi meleklerin resullüğü iledir. Diğeri ise nebilerin resullüğü ile öğretilmektedir. İnsan meleklerin resullüğü ile teknolojiyi ve müsbet bilimleri çözmektedir. Peygamberlerin resullüğü ile de gökleri ve yeri yaratan Allah’a nasıl ibadet ve kulluk yapılacağının bilgisi öğretilmektedir. Bu da Kur’an’a göre yaklaşık elli bin yıla tekabül etmektedir.
70/4. Melekler ve Ruh ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. Ayette belirtildiği gibi, İnsanlık tarihinin başlaması ile beraber başlayan öğrenme süreci şu anda hala devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edecektir. Şu bir gerçek ki Kur‘an ifadesine göre kıyamete az bir zaman kaldığı gözlenmektedir. İnsanlık yaratılmış olan evrendeki bütün bilgiler çözülüp bitince insanlığın ömrü de bitmiş olacaktır. Allah da ölmüş ve sınavı bitmiş olan insanlığı yeniden dirilterek ahiret hayatında herkesi karnesinde almış olduğu notlara göre bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlık yapmadan ait olduğu yere gönderecektir. Sonuç ya ebedi cennet ya da ebedi cehennemdir.
17/71. Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
Taha Suresi | 97
Ne mutlu kitabı sağdan verilip kurtuluşa erenlere onlar dünya hayatında Allah’ın istediği gibi iman eden ve yaşayan insanlardır. Allah onları ebedi cennette ağırlayacaktır. İnkâr eden ve kitabı sol yandan verilenlere ne yazık ki, onlar yapmış oldukları inkâr ve zulüm nedeniyle, derecelerine göre de ebedi olarak cehennemde azap göreceklerdir.
İnkâr edenler gelen resulleri yalanlamalarından dolayı, ahiret hayatı ile ilgili bilgileri inkâr etmektedirler. Sen inkâr edenleri cehennem azabı ile korkutsan da korkutmasan da onlar için fark etmez. İlkesine uygun olarak ahiret hayatını gizlemesinden söz etmektedir. Ama Allah yine de uyarıp ahiret hayatında bize uyarıcı gelmedi demesinler diye uyarıcı göndermektedir.
18/56.Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. İnkâr edenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar. Onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıklarını (azabı) alay konusu edindiler.
20/16. ‘Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın.’
Ayette heva ifadesi fısk fücur veya İblis’in teklifleri yönünde karar verme anlamını ifade etmektedir. Her insan iki teklif sunucu melekle karşı karşıyadır. Birisi İblistir. İblis’in tekliflerine uyan insanlar cehennemi kendisine yurt olarak hazırlarlar. Diğeri ise takva meleğidir. Takvanın teklifleri yönünde karar veren insanlar da kendilerine yurt olarak cenneti hazırlarlar. Ayette Allah resulünü uyarmaktadır. Eğer sen de inkâr eder ve İblis veya şeytanın yolunu tercih edersen sen de diğerleri gibi yıkıma uğrarsın tehdidinde bulunmaktadır.
20/17. ‘Sağ elindeki nedir ey Musa?’
20/18. Dedi ki: ‘O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.’
Bu iki ayeti beraber açıklamaya çalışalım. On yedinci ayette Allah Musa’nın ilk peygamber olma aşamasında, “Sağ elindeki nedir ey Musa” diye bir soru yönetmektedir. Musa da devam eden on sekizinci ayette şu cevabı vermektedir. “Dedi ki: O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.”
98 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’a göre asa kelimesi iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Birisi dünya hayatında Musa’nın malını mülkünü davarlarını koyunlarını çor çocuğunu temsil etmektedir. İkinci anlamı ise Allah’tan aldığı vahyi bilgileri temsil etmektedir.
20/19. Dedi ki: ‘Onu at, ey Musa.’
Ayette asıl kastedilen mesaj şudur. İnsanlık için iki farklı hayat vardır. Birisi dünya hayatıdır. Bu hayat bir an kadar kısadır. İkincisi ise ahiret hayatıdır. Bu hayat ise ebedidir. Sen dünya hayatını kaybetme riskini göze almalısın ki, ebedi sürekli olan ahiret hayatını kazanabilesin. Musa olayların iç yüzünü daha anlayamamıştı bundan dolayı bu emir ona soğuk duş etkisi yapmış ve korkmaya kapılarak kaçmaya başlamıştı. Allah da onu uyararak şöyle demiştir.
20/20. Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
Yılan olup hızla koşan olay, Musa’daki dünya sevgisinin ağır basmasıydı. Allah da onu teselli ederek devam eden ayette şöyle demektedir.
20/21. Dedi ki: ‘Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.’
Ey Musa dünya hayatında inkâr eden kâfirler Rabbim Allah’tır diyen peygamber ve Allah dostlarını öldürmek için sürekli fırsat kollamaktadırlar. Onun için sen bunlara hazırlıklı olmalısın. Nitekim bir ayette bu olay şöyle anlatılmaktadır.
2/243. Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: ‘Ölün’ dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.
İman eden ve salih amel işleyen insanlar için ölüm sadece bir hal değiştirmektir. Bir başka ifadeyle ebedi saadete ilk adımını atmak demektir. Cennet hayatı dünya hayatından daha güzel olacağına göre bir Müslüman için ölümden korkmak diye bir şey yoktur. Dünya hayatında Allah’ın peygamberleri bilgilendirme dışında Allah’ın Müslüman olanlara özel bir yardımı yoktur. Allah’ın Müslüman olanlara yardımı ya iman eden insanlar eliyledir. Ya da doğa yasalarına uyup meleklerin dilini çözerek teknoloji üretmesiyledir. Yine bir ayetle bu olayı açıklamaya çalışalım.
Taha Suresi | 99
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz. Ayette inkâr edenlere peygamber ve taraftarları bizim için iki güzellik vardır. Eğer biz ölürsek şehit olacağız. Ve ebedi cennete gideceğiz. Siz ise bu yapmış olduğunuz zulümden dolayı ahiret hayatında Allah sizi kendi eliyle cehennemle cezalandıracaktır. Eğer ölmez de zaferi kazanırsak Allah bizim elimizle dünya hayatında size azap dokunduracaktır. Yine ahiret hayatında Allah kendi eliyle sizi yine cezalandıracaktır. Biz her iki halde kârlıyız siz her iki halde de zararlısınız mesajı verilmektedir.
20/22. ‘Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın.’
Ayette insanın fıtri yaratılışını gün yüzüne her insanda kendisini göstererek iki teklif sunucu meleğin aksiyonundan bahsedilmektedir. Olayı müşahhas bir örnekle açıklamaya çalışalım. Bir gün ateist olan birisiyle sohbet ediyordum. Bana dedi ki, sizin inandığınız Allah ne biçim Allah’tır? Diye soru yöneltti. Ben de Allah’ın ne hatasını gördün dedim. O da dedi ki. Bana kötülüğü programlıyor. Ben de o kötülüğü programladığı şekilde yapıyorum, ahiret hayatında gel bakalım işlediğin kötülüklerden dolayı gir cehenneme diyor dedi. Ben de adamın ismini zikrederek dedim ki. Sen bir kötülük yaptığın veya yapacağın zaman sana öz içinden bir ses yapma bu yanlış diye uyaran bir ses gelmiyor mu dedim. O da evet geliyor dedi. Demek ki kötülüğü programlayan Allah değil sen kendin programlıyormuşsun deyince sesi kesti ve çekti gitti. Allah insanın üzerine yaratılış farklılıkları dışında kaderini yazmaz. Allah hem kötülüğe gidecek hem de iyiliğe gidecek yolları yaratır. Yol tercihini kişinin kendi özgür iradesine bırakarak dünya hayatında ölünceye kadar sınava tabi tutar. Ergenlik yaşından bunaklık ve ölüm dönemine kadar geçen süreç içerisinde insan karar verdiği yönde davranışları ile kaderini kendisi yazar ve kendisi rolünü oynar.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
100 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Demek ki, insan iyilik yapsa da kendi özgür iradesi ile yapmaktadır. İnsan kötülük yapsa da kendi özgür iradesi ile yapmaktadır. Allah ise iman eden ve salih amel işleyenlerin yapmış oldukları davranışları kabul edecek. İnkâr eden ve zulmedenlerin yapmış oldukları davranışları ise kabul etmeyecektir. Ama şu bir gerçek ki, her insan yapmış olduğu bir davranışın iyi veya kötü olduğundan mutlaka ama mutlaka haberdardır. Bunları Âdemin iki oğlunun kurbanı kabul edilip edilmeyen kişilerin kıssasını aktararak anlamaya çalışalım.
5/27. Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.’
5/28. ‘Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.’
5/29. ‘Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur.’
5/30. Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
31. Derken, Allah, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. ‘Bana yazıklar olsun’ dedi. ‘Şu karga gibi kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?’ Artık o, pişman olmuştu.
5/32. Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Ayetlerde kurbanı kabul edilen kurbanı kabul edilmeyen diye ayırım
Taha Suresi | 101
102 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yaparken Allah insanlar için gidecek olduğu iki farklı yol ve iki farklı sonuç olduğu vurgulanmaktadır. Birisi Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere göre iman etme ve yaşama şeklidir. Diğeri ise Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında sürdürülen inanç ve yaşam şeklidir.
İnsanlardan kim gönderilen peygamberleri tasdik eder ve doğrularsa o muttaki Müslüman demektir. Allah katında bunlar üzülmeyecek mahzun da olmayacaklardır. Bunların ahiret hayatındaki mekânları ebedi cennettir. Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında hareket edip peygamberleri yalanlayanlar ise ahiret hayatı ebedi cehennemle azap çekeceklerdir. Ayette ifade edilen kurbanı kabul edilen Müslüman olanlardır. Kurbanı kabul edilmeyen de ehli kitap ve müşrik olanlardır.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
Demek ki bir insan Allah’ı inkâr edip dünyadaki bütün insanları doyursa Allah onların yapmış oldukları inkâr edişinden dolayı kabul etmeyeceğini bildirmektedir.
20/23. ‘Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım.’ İşte her insanın öz yapısında var olan İblis ve takva olgusu Allah’ın insanlara vermiş olduğu büyük mucizelerdendir. Bu iki farklı ses ve iki farklı yol insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Psikoloji dilinde üst ben olarak karşımıza çıkan bu olay düşünen akıl eden her insana doğru yolun tek yol olduğunu fısıldamaktadır. Hani şöyle bir söz vardır. “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkası için de isteme. Kendine yapılmasını istediğin bir şeyi başkası için de iste.”
20/24. ‘Firavuna git, çünkü o azmış bulunuyor.’
Dünya hayatında kibirlenen ve gururlanan insanlar genelde güç sahibi önde gelen insanlardır. Kur’an bu olayı şöyle özetlemektedir.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Ayette verilmek istenen temel mesaj bozgunculuk çıkaranlar genelde hep önde gelen kibir gurur sahibi insanlardan çıktığı için, ayette böyle bir ifade kullanmaktadır. Allah kimseye bozgunculuk yapın diye emretmez. Olayı özetleyen başka bir ayeti daha aktarmaya çalışalım.
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Lütfen ayette kullanılan edebi sanata bakın. “siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz” Neden Müslüman olanlar güçsüz olanı tercih etsin? Çünkü zaten hakkı hakikati inkâr eden mazlum olanları yerinden yurdundan sürüp öldürenler hep güçlü olan kâfirlerdir. Yine Kur’an’dan başka bir örnek vermeye çalışalım.
Allah dünya hayatında Firavun ve önde gelenlere iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlarla yaptıkları zulümlerinin karşılığını vermek istemektedir.
28/4. Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
28/5. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk.
28/6. Ve (istiyorduk ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavuna, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
Yeryüzünde firavunlara yapmış olduğu zulümlere destek veren halk olmamış olsaydı onlar iktidar olup mazlum olanları köleleştirip öldüremezlerdi. Allah Firavunun karşısına Musa gibi ölümden korkmayan birisini çıkardı ki Firavunun zulmünü bir nebzecik de olsa engelledi.
Taha Suresi | 103
Konumuz içerisinde olayların detayları devam eden ayetlerde anlatılmaya devam ediyor.
20/25. Dedi ki: ‘Rabbim, benim göğsümü aç.’
Kur’an içerisinde göğüs kelimesi yaklaşık olarak on sekiz yerde geçmektedir. Göğüs kelimesi kalp kelimesi ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bir önceki ayette “‘Firavuna git, çünkü o azmış bulunuyor.’” Firavun gibi halkı köleleştirmiş kendisinin ilah ve rab olduğunu iddia eden zalim bir kişinin yanına gidip onunla mücadele verebilmek kolay bir şey değildir. Musa’nın daha önceki yapmış olduğu hataları düzelterek bir taraftan Allah’ın kendisine vahyettiği ayetlere karşı duyarlı olacak ilim ve hikmetin verilmesine ihtiyaç vardır. Bir taraftan da topluma karşı kendisini savunabilecek temiz bir yüreğe ihtiyaç vardır. Son nebi resul için de şu ifade kullanılmaktadır.
94/1. Biz göğsünü yarıp-genişletmedik mi?
Bu ayeti müfessirler hep Cebrail’in gelip çocuk yaşta ameliyat edip pis yerlerini alıp gittiği söylenmiştir. Oysa insan kalbi İblis ve takvanın tekliflerine karşı insanın karar verdiği yönde görevini icra eder. Bir vücuda iman girerse orada küfür barınamaz. Bir vücuda inkâr girerse orada iman barınamaz. Ahzap suresinde geçen şu ifade de onu anlatmaktadır.
33/4. Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp kılmadı.
7/43. Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: ‘Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.’ Onlara: ‘İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir’ diye seslenilecek.
20/26. ‘İşimi kolaylaştır.’
İşimi kolaylaştır ifadesi insanlar için istek ve duadır. Allah istek ve arzuların kabul olma şartını ancak sözlerin eylemle buluşma şartına bağlamaktadır. Bir ayetle bunu örneklendirmeye çalışalım.
2/186. Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.
104 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah bizim ihtiyacımız olan her şeyi çaba ve gayretimizi gösterdiğimiz zaman ya insanlar eliyle bize vermektedir. Ya da evrenden evren yasalarına uyduğumuz zaman bize vermektedir.
4/154. Kesin söz vermeleri dolayısıyla Tur’u üstlerine yükselttik ve onlara: ‘Bu kapıdan secde ederek girin’ dedik ve onlara: ‘Cumartesi (günü) haddi aşmayın’ da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık.
Hazreti Musa’nın Allah’tan almış olduğu vahiylere duyarlı olan İsrail oğullarını vahiy kurallarına uydukları sürece üstün kıldığını hatırlatmaktadır. Cumartesi haddi aşmayın ifadesiyle Allah’ın gönderdiği vahiylerle yaratmış olduğu evren yasalarına uyulduğu zaman Allah’tan hem dünya hayatı için rızıklar gelmektedir. Hem de ahiret hayatı için rızıklar gelmektedir.
7/163. Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. ‘Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında’, balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, ‘cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında’ ise, gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
Yani Allah İsrailoğullarını Allah’ın göndermiş olduğu vahiylere uydukları zaman nimetler Allah’tan bol bol geliyordu. Kurallara uymadıkları zaman nimetlerin gelmediği mesajı verilmektedir.
20/27. ‘Dilimden düğümü çöz;’
Ayette geçen şu ifade İslam toplumlarında yanlış anlaşılmıştır. “Dilimden düğümü çöz;” Olayı genelde şöyle anlatılır. Musa firavunun yanında ergenlik yaşına kadar orada büyümüştür. Bir gün hanımı da yanında olduğu halde Musa güçlü bir şekilde Firavun’un sakalından tutar ve Firavun büyük bir acı hisseder. Firavun elini kaldırıp çocuğa tokadı vuracağı zaman, hanımı Firavun’un elini tutar. Dur ne yapıyorsun o bir çocuk. O ne yaptığını bilmez ki der.
Bunun üzerine çocuğu teste tabi tutarlar. Çocuğun önüne bir kor parçası koyarlar. Ve şöyle derler. Eğer çocuk kor parçasını alır ağzına kayarsa çocuk demek ki bilmiyor derler. Çocuk kor parçasını alır ağzına koyar ve dili büzüşür pepe olarak kalır. Ayette geçen dilim pepe ifadesi gerçekten ağzına kor kattığından dolayı mı yoksa Musa toplumun ve Firavun’un hoş görmediği bir suç işledi de ondan mı bu sözü söylemiştir. Şimdi ona bir bakalım.
Taha Suresi | 105
28/14. Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28/15. (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır’ dedi.
28/16. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten, kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.’ Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
20/28. ‘Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar.’
Firavun kavminin Musa peygamberin söyleyeceklerini kabul etmeme endişesi öyle ya da böyle adam öldürüp katil olmasındandı. Bu olay Firavun ve Musa peygamber arasında şöyle bir konuşma ile taçlandırılır.
26/15. (Allah:) ‘Hayır,’ dedi. ‘İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.’
26/16. ‘Gecikmeksizin Firavuna giderek deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabi’nin elçisiyiz,’
26/17. ‘İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).’
26/18. (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: ‘Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?’
26/19. ‘Ve yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.’ 26/20. (Musa) Dedi ki: ‘Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.’ 26/21. ‘Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.’
İşte Musa peygamberin korktuğu olay dilinin pepe olması da şu idi.
20/18. Dedi ki: ‘O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.’
106 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
26/19. ‘Ve yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.’ 20/29. ‘Ailemden bana bir yardımcı kıl,’ 20/30. ‘Kardeşim Harun’u’
Bu ayetlerde ister istemez dua kavramları geçmektedir. Biz Kur’an bütünlüğü içerisinde dua kelimesini şöyle bir yere koymaya çalışıyoruz. Dua; kişilerin istek ve arzularının fiille buluşması demektir. Musa Allah’a bana destek olsun diye dua etmektedir. Allah Musa dua ettiği için mi Harun’u destek kıldı. Yoksa Harun da Musa’nın yaşam biçimi hayat tarzını benimseyip ona destek verme isteği oluştuğu için mi onu kabullendi.
Dünya hayatında bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürmeye güçleri yeter.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Eğer Musa Yanında büyüdüğü firavun için bu duayı yapmış olsaydı, Allah bu duayı kabul eder miydi? Elbette etmezdi. Çünkü firavun da bunu istemesi gerekirdi. Demek ki Harun Musa’nın istekleri yönünde bir isteği varmış ki, Allah da sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak olayı anlatmaktadır.
20/31. ‘Onunla arkamı kuvvetlendir.’
20/32. ‘Onu işimde ortak kıl,’
20/33. ‘Böylece seni çok tesbih edelim.’
20/34. ‘Ve seni çok zikredelim.’
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gelen peygamberler, kendi din ankayışlarını gelecek olan kuşaklara aktarması için Allah’tan ölümü riske alabilecek erkek evlat istemişlerdir.
19/19. Demişti ki: ‘Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).’
Bir taraftan Hazreti Musa’nın söylediklerini tasdik eden ve doğrulayan bir taraftan da Hazreti Musa’nın yanında inkâr edenler için mücadele verecek kardeşi olan bir Harun’dan söz edilmektedir. Ayetlerde ifade edilen
Taha Suresi | 107
zikir kelimesi geleneksel İslam toplumlarının anladığı gibi iplere dizilmiş tespih tanelerini sayarak meşgul olma anlamında değildir. Zikir Allah’ın yaratmış olduğu evren yasalarını ve indirmiş olduğu vahiy yasalarını hikmetli ve mantıklı bir şekilde doğru anlayarak insanlığa yararlı olma anlamında olan zikirdir.
20/35. ‘Şüphesiz Sen bizi görüyorsun.’
Evet, Allah yaratmış olduğu kâinata istiva etmiş ve yaratılan her varlığa tecelli ederek onları görmekte ve izlemektedir.
57/4. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Evet, Allah kâinatı yaratmadan önce yaratacak olduğu bütün şeyler Allah katında bir kitapta yazılıdır.
17/58.Hiç bir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu (ya) bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir azabla ağalandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır.
Bu ayette verilmek istenen mesaj şudur. Allah’a göre zaman yoktur. Zaman evrenin yaratılışı ile birlikte gündeme gelerek yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyin bilgisi Allah katında bilinmektedir. Mesajı verilmektedir. Sakın ola ki bunu yanlış anlamayın. Allah bizim kaderimizi yaratılmadan önce yazdı biz yazılan kaderimizi oynuyoruz anlamında değildir.
Biz kendimize ergenlik yaşında iki farklı yoldan her hangi birini tercih ederek yürüyecek olduğumuz yoldaki kaderimizi kendimizi yazıp kendimiz oynamaktayız. Ama Allah’a göre zaman olmayınca senin daha bir fiili işlemeden önce senin işleyeceğin fiili Allah bilmektedir. Kitapta yazılıdır ifadesi bunu anlatmaktadır. Allah kimsenin kaderine ne iyilik
108 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yapmayı ne de kötülük yapmayı yazar. Allah insanların önlerine sapacak ve hidayete gelecek malzemeleri koyar, insanlar kendi tercihleri ile iyilik ve kötülüğü yaparlar.
20/36. (Allah) Dedi ki: ‘Ey Musa istediğin sana verilmiştir.’
Ayette yine sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmıştır. Son nebi ve resul içinde benzer bir isteğin verilip gerçekleşmesinden söz edilmektedir.
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
Bu ayeti yine başka bir ayetle açıklamaya çalışalım.
8/42. Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.
Bu ayette üç tip insan topluluğundan bahsedilmektedir. Birincisi Müslüman olmak için adım atanlar. Bunlar vadinin kenarında idiler ifadesiyle anlatılmaktadırlar. İkincisi kâfir olanlar bunlar size uzak bir mesafede idi. Yani dağın yamacında idi ifadesi ile anlatılmaktadır. Üçüncüsü de sizin olmasını istediğiniz mustazaf olanlar ifadesiyle kervan olarak anlatılmaktadır. Olacak olan işi gerçekleştirmek ifadesiyle Müslüman olanların güç ve otorite haline gelmesi ve Allah nurunu tamamlaması anlamında kullanmaktadır.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
İşte bu ayetler hep Medine’de Müslüman olanların güç ve kuvvet haline gelip Allah’ın insanlar eliyle murad ettiği yaşam biçimi hayat tarzını son nebi ve resul ile Müslümanlar ile yaşanılır halde görmek istemesiydi.
Taha Suresi | 109
20/37. ‘Andolsun, biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.’
Bu ayet Musa’nın doğuşundan başlayarak çocukluk ve ergenlik dönemine kadar başından geçen olaylar anlatılmaktadır.
20/38. ‘Hani, annene vahyolunan şeyi vah yetmiştik, (şöyle ki:)’
Ayette annene vahyetmiştik ifadesinde sakın ola ki Musa’nın annesi de bir peygamberdi demeyin. Çünkü bütün peygamberler hem yaratılışta verdiği sözünde duran erkek anlamında kullanılmıştır. Hem de cinsiyet anlamında erkek ifadesi kullanılmıştır. Musa’nın annesine vahyetme olayı tıpkı Meryem’e vahyetme olayı gibidir.
3/45. Hani Melekler, dediler ki: ‘Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve (Allah’a) yakın kılınanlardandır.
Peygamberlere gelen vahiyle Meryem ve Musa’nın annesine gelen vahyi karıştırmamak gerekir. Allah peygamberleri erkeklerden seçtiğini söylemektedir.
16/43. Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka (peygamberler) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
Musa’nın annesine ve Meryem’e vahyetme olayı ancak şöyle olabilir.
16/2. Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın.’ Allah dağa arıya vahyettiğini bildirmektedir. Ancak peygamberlere gelen vahiyle Peygamberlerin dışında olanlara gelen vahiyler farklıdır. Peygamberlere gelen vahiylerle insanlara gelen vahiyleri peygamberler yanıldıkları zaman Allah onları düzeltmekle diğer insanlardan ayırmaktadır.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İşte Kur’an’da düzeltilmiş beşer ne Cebrail ne de diğer insanlar için
110 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kullanılmış bir ifade değildir. Düzeltilmiş beşer ifadesi sadece peygamberler için kullanılmış bir ifadedir. Çünkü vahye muhatap olan ve yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilen insan sadece onlardır. Yoksa bütün insanların ve cinlerin toplanıp da meydana getiremeyecekleri Bu Kur’an’ı onlar kendi başlarına ortaya koyamazlardı.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
20/39. ‘Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim.’
Ayette geçen şu ifade dikkat çekicidir. “Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın;” Genelde müfessirler bu ayeti açıklarken sandığın içerisine koyup Nil nehrine bırakıp onu Firavun ailesi sahip çıktığı anlatılmıştır. Oysa günümüz toplumlarında olduğu gibi bazı kadınlar çocuklarını doğurup ya rızık endişesinden ya da başka sebeplerden dolayı ya bir cami avlusuna ya bir çöp bidonu kenarına veya herhangi bir insanların gezip dolaştıkları yerlere koyup hayatın akışına bırakmaktadırlar. Musa da böyle olmuştur. Onu Firavun ailesi bulup yedirip içirip besleyip kendi ayakları üzerinde duracak çağa gelinceye kadar büyütmüşlerdir.
20/40. ‘Hani kız kardeşin gezinip; ‘Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?’ demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni ‘esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.’ Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa.’
Ayette yine Allah sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Musa annesinin sütüne ve memelerine alışmış ne kadar sütanneleri getirseler de hiçbir sütannenin memesini almadığı görülmektedir. Kur’an bu olayı şöyle özetleyerek anlatmaktadır.
28/11. Kız kardeşine: ‘Onu izle,’ dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
Taha Suresi | 111
28/12. Biz, daha önce ona sütanalarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) ‘Ben, sizin adınıza bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?’ dedi.
28/13. Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın vadinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Allah hiç kimseye sütannelerini haram kılmaz. Ancak Musa kendi annesinin dışındaki annelerin sütüne veya memesine alışık olmadığı için kendi annesinin dışında olan annelerin memesini almamıştır. Binlerce koyunların içerisinden yavruları nasıl kendi analarını bulup onları emiyorlarsa Musa’nın yaptığı da bu olmuştur.
Açıklamakta olduğumuz ayetin bir bölümünde Allah’ın lütuf olarak verdiği şu olay anlatılmaktadır. “Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni ‘esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.’”
Bu olay Kasas suresinde şöyle anlatılmaktadır.
28/14. Erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
28/15. (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır’ dedi.
28/16. Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten, kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.’ Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
28/17. Dedi ki: ‘Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkârlara destekçi olmayacağım.’
20/41. ‘Seni kendim için seçtim.’
Evet, Allah Hazreti Musa’yı kendisi için seçtiği gibi, bütün peygamberleri de kendisi için seçmiştir. Ayette anlatılmak istenen temel mesaj şudur. İnsanlarla Allah arşında elçi olan nebiler ve resullerdir. Allah insanlarla iletişimini resuller aracılığı ile yapmaktadırlar. Kur’an resul kelimesini de
112 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
iki farklı anlamda kullanmıştır. Örnek ayeti verdikten sonra anlatmaya çalışayım.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Burada önce İslam toplumlarında yanlış anlaşılan bir melek tanımını yapmaya çalışalım. Çalışalım ki Allah meleklerden nasıl resul seçer onu anlamaya çalışalım.
Melek; insanların biyolojik ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere, insanların dışında Allah’ın kotlamış olduğu bilgilerle hareket eden ve insanın karar verdiği yönde insanların emirlerine amade olan göklerde ve yerde yaratılmış olan varlıkların tümünün adıdır.
Melekler Allah’ın kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden varlıklardır. İşte meleklerin âdeme secdesi onlara kodlanan bilgilerin çözülmesi ile ancak mümkün olmaktadır. Bu gün insanlardan inkâr edenler bile kendileri bunun farkında olmasa bile Allah ile konuşmaktadır. Bugünkü teknoloji meleklerin dili çözülmekle olmaktadır. Allah’tan peygamberler aracılığı ile gelen vahyi bilgilerle meleklere Allah’ın kodlamış olduğu bilgiler uyum halindedir. Biz peygamberlerin getirmiş olduğu vahiylerin Allah’tan mı yoksa kendisi mi uydurup uydurmadığını kevni ayetleri çözünce ancak anlayabilmekteyiz. Bu kısacık bilgilerden sonra, yine Taha suresi kırk ikinci ayetten tefsirimize devam edelim.
20/42. ‘Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın. İşte bu Allah’tan Hazreti Musa ve kardeşinin ne yapması gerektiğini peygamber olduktan sonra vah yedilen bir emirdir. Ayette bahsi geçen şu ifade “beni zikretmede gevşek davranmayın.” Hem Allah’tan gelen vahiy yasalarına hem de evren yasalarına uyan söz ve davranışlarınızla hayatınızı düzenleyin, mesajı verilmektedir.
20/43. ‘İkiniz Firavuna gidin, çünkü o, azmış bulunuyor.’
Azan insanlar genelde hep zengin olan toplumun önde gelen insanlarından çıkmaktadır. Firavun da bunlardan biridir. Halkı bölüp parçalayarak zayıflatıp onları köleleştirmektedir. Kendisine kim itaat etmezse onları boğazlayıp öldürmektedir. Firavun öyle azmıştı ki kendisini yaratan rızık veren Allah’ı tanımamakta hatta Mısır’ın rabbi olduğunu iddia etmektedir. Allah isteseydi Firavun’u bir kaşık suda boğar onun işini bitiriverirdi.
Taha Suresi | 113
Ama Allah inkâr eden ve zulüm eden insanların cezasını dünya hayatında vermeyeceğini, onların cezalarını ya iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlar eliyle vereceğin ya da ahiret hayatında kendi eliyle vereceğini bildirmektedir. Bununla ilgili birkaç tane ayet nakletmek yerinde olacaktır kanaatindeyim.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz. Dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, Dünya hayatında adaleti Allah emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara emanet etmiştir. Allah herkese hak ettiği adaleti ahiret hayatında kendisi gösterecektir. İşte sınav ve imtihan budur.
20/44. ‘Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.’
Dünya hayatında Allah’ın muhatap olarak aldığı sadece iman eden ve salih amel işleyen insanlardır. Kur’an her Müslüman olanlara cihat etmeyi bir vazife ve sorumluluk olarak vermektedir. Cihat da şudur.
2/193. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.
Cihat; dünya üzerinde bütün insanlar Müslüman oluncaya kadar savaş değil, yeryüzünde hiç kimse kendi din anlayışını başka insanlar üzerine zulüm ve işkence aracı kullanmadan kendi özgür iradeleri ile
114 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
herkes kendi din anlayışını kendisine vererek yaşayabilecek ortamı hazırlamak için mücadele etmek demektir.
Eğer cihat, tarif ettiğimiz gibi değil de inkâr edenleri öldürmek yok etmek, dünya üzerinde yaşayan bütün insanları Müslüman etmek anlamında olmamış olsaydı, Kur’an kendi içerisinde çelişmiş olurdu. Dikkat ederseniz Kur’an içerisinde inkâr edenlerle savaşın diye hiçbir ayet yoktur. İnkârını zulme dönüştüren fitneye sebep olan ve size savaş açanlarla savaşa edin diye ayetler vardır. O da Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi olup da inkâr eden ve zulmedenler saldırırsa sen de o saldırılara haddi aşmayacak şekilde cevap vermeyi Allah emreder.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayet geniş bir yelpazede açıklanması gerekir ama biz sadece konumuzla ilgili bölümü ele alıp yetineceğiz.
“Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.” Ayetin bu bölümü bizim için önemli olanıdır. Ayetin bu bölümünde biz Müslüman olanların yeryüzünde güç ve iktidar sahibi olmasını istiyoruz. Gücü de mazlum olanlara zulüm ve işkence aracı olarak kullanmak için değil, zalim olanların mazlum olanlar üzerimde zulüm yapmak isteyen kâfirlere korku salarak onları caydırmak için göndeririz mesajı verilmektedir.
9/3. Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resul’ünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.
Ayet Müslüman olanlar müşrikler tarafından Mekke’de dövülmüşler sürülmüşler ve öldürülmüşlerdir. Kalanlar da Medine’ye hicret etmek zorunda bırakılmışlardı. İslam’ın ortaya koyduğu insanlık abidesi olan İslam Medine’deki Yahudilerden, Hristiyanlardan ve başka dinlerdeki insanlar goraf goraf gelip Müslüman olmuşlardır. Müslüman olanların sayısı kısa zamanda yüz binlere ulaşmıştı. Bunun sebebini şu ayet oluşturmaktaydı
Taha Suresi | 115
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Samimi olan her Müslüman dünya hayatının bir an kadar kısa olduğunu, ahiret hayatının da ebedi olduğunu düşünen her Müslüman hayırda yarış etmekteydiler. Bu da demek oluyor ki, aç olanlar doyuruluyor çıplak olanlar giydiriliyor evi barkı olmayanlar ev sahibi yapılıyor. Zalim olanlar tarafından zulme uğrayanlar yapılan zulüm ortadan kaldırılıyor. Böyle bir toplumda kim Müslüman olmak istemez ki? İşte kısa bir zaman içerisinde artık kim ben Müslümanım derse el üstünde tutularak esenliğe kavuşmuştur.
3/159. Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
2/256. Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.
20/45. Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten, onun bize karşı ‘taşkın bir tutum takınmasından’ ya da ‘azgın davranmasından’ korkuyoruz.’
Hazreti Musa ve Harun Allah’ın bu emrine karşı Firavun ve taraftarları güçlü bir konumda olduğunu kendilerine baskı ve zulüm yapmasından korktuklarını söylemektedirler.
20/46. Dedi ki: ‘Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum.’
Allah da “korkmayın ben sizinle birlikteyim ben sizi ve onları görmekte ve izlemekteyim” diyerek onları psikolojik olarak desteklediğini bildirmektedir. Bir ateist şöyle demişti. Allah Müslüman olanlarla birlik olup kâfirlerle savaşıyor ve yenik olarak geriye dönüyorlar demişti. Eğer Allah fiili olarak peygamber ve Müslüman olanlara destek vermiş olsaydı Allah’ın karşısından hangi bir güç durabilirdi ki? Allah dünya hayatında ya insanlar eliyle desteğini göstermektedir ya da doğal yasalarla meleklerin dilini çözerek
116 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ve teknoloji üreterek destek vermektedir. Allah yardımını ve merhametini Müslüman olanlara ahiret hayatında gösterecektir.
22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür. Allah dünya hayatında inkâr edenlere ne özel bir müdahalesi vardır. Ne de Müslüman olanlara vahyi bilgiler dışında özel bir yardımı vardır. Dünya hayatında öyle peygamberler gelip geçtiği halde onları inkâr eden kâfirlerin öldürmesi ile isimleri tarih sahnesine kayıt edilememiştir. Allah adaleti kendi eliyle bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlık yapmadan herkese hak ettiği mükâfatı ve cezayı ahiret hayatında verecektir.
Bütün peygamberler ve onların peşinde giden katıksız Müslümanlar kefenlerini giyerek Müslüman olduklarını ilan ederler. Ölüm Müslüman için yok olup gitme değil, ebedi hayata cennete ilk adımını atmak demektir. Müslüman olanlar ölümü göze alıp tek bir yürek olup mücadele vermedikçe kesinlikle başarıya ulaşamazlar.
2/243. Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: ‘Ölün’ dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.
Ölümü riske almadıkça Müslüman olarak kalmak mümkün değildir. Hazreti İbrahim’in oğlunu rüyasında boğazlıyorken görmesi tam da bunu anlatmaktadır. Fitneye düşmektense bir Müslüman için ölmek daha hayırlıdır.
2/191. Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
20/47. ‘Haydi ona gidin de deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme.
Taha Suresi | 117
Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.’
İşte Kur’an’da dikkat çekilen en önemli bölüm şudur; “Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme.” Bütün peygamberlerin getirmiş olduğu ortak mesaj, insanların din özgürlüğünü elde etmeleri için mücadele vermek olmuştur.
Cihat yeryüzünde fitne fesat kalmayıncaya kadar savaşmak ve bütün insanları Müslüman etmek için değildir. Cihat; yeryüzünde herkesin kendi din anlayışını başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmamak koşulu ile her insanının din anlayışını özgürce yaşayabileceği ortamı hazırlamak için mücadele vermek demektir.
İslam terörizm dini değil, anti terörizm dinidir. Güçsüz ve mustazaf olanlara yapılan zulmü ortadan kaldırma mücadelesini tetikleyen dindir.
3/142. Yoksa siz, Allah, içinizden cihat edenleri belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
3/39. Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
20/48. ‘Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azab, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir.’
Her insan yaratılışta rabbim Allah’tır demişti. Ama onlar ergenlik yaşına gelince büyük bir kısmı İblis ve Şeytan’ın vesveseleri ile bu sözünden dönüp gelen peygamberleri yalanlamışlardır.
16/36. Andolsun, biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
İnsanlardan hidayete gelenler kendi özgür iradeleriyle hidayete gelmektedirler. İnsanlardan yaratılışta verdiği sözden sapanlar da kendi istekleri ile sapmaktadırlar. Kendisi istemedikçe Allah kimseyi saptırmaz kimseyi de hidayete getirmez.
20/49. (Ona gidip aynı bunları söylediklerinde, Firavun onlara) Dedi ki: ‘Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?’
118 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Taha Suresi | 119
Rab kelimesi ve sorusunun cevabını en güzel bir şekilde aşağıdaki ayette vermektedir.
20/50. Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’
Musa, Firavun’un sorusuna şu cevabı vermektedir. Bizim rabbimiz gökleri ve yeri hak olarak yaratan ve onlara çelişkisiz bir düzen koyandır. Üstelik halife olarak yaratılan insanlara en doğru yolu gösteren Allah’tır. Rab, terbiye eden, eğiten, yol gösteren, hak ile batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde ayırt edip dünya hayatında insanlardan isteyenlere yol gösterendir.
20/51. (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse? Ayette verilmek istenen mesaj şudur. Sizden önce yaşayıp da tarihi bilginin olmadığı zamanlarda yaşayan insanların durumu ne olacak? Sorusu sorularak Musa peygamberi yargılamaktadır. Oysa Allaha göre zaman oktur. Zaman insanlara göre vardır. Allah kâinat yaratılmadan önce insanlar dışındaki varlıklar hakkında ne olup biteceği planlanıp programlamıştır. Her şey bu program dâhilinde akıp gitmektedir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
57/22. Yeryüzünde olan ve nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.
O Allah öyle bir Allah’tır ki, kâinatın yaratılmaya başlaması ile şu andaki zaman arasında geçen milyarlarca yıl geçmesine rağmen Allah katında son yaratılan ile ilk yaratılanlar arasında zaman farkı yoktur. Vermiş olduğum ayet örneklerinde de bu anlatılmaktadır.
20 52. Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’
15/2. Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları
görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
32/4. Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
Allah’ın arşa istiva etmesi demek, yaratmış olduğu insanlar da dâhil bütün varlıkları sevk ve idare etmesi onlardan haberdar olması demektir. Bunlardan en önemli olanı da insanların doğumundan ölümüne kadar geçen süreç içerisinde yaşamış olduğu hayatta sapmasını da hidayete gelmesini de bilmekte ve gözlemlemektedir.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir. 20/53. ‘Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık.’
Yeryüzünü beşik kılması bir insan hayatının doğuştan ölene kadar yatacak yeri, içecek suyu, nefes alacak oksijeni, yiyecek ekmeği, meyvesi hep yaşadığı topraklardan meydana gelmesi anlamındadır. Hazreti İsa için o beşikteki çocuk ifadesi de emekleyen emzirilen anlamında değildir.
O ergenlik çağından sonra kendisine kitap ve hikmet verilmiş peygamber olmuş biridir. Bir başka ifadeyle nebi ve resul olduğunu anlamak gerekir. Çünkü kendi yol tercihini kullanma aşamasına gelmeden İnsan kendi tercihini kullanmadan Allah hiç kimseyi kâfir de yapmaz Müslüman da yapmaz peygamber de yapmaz. Bu Allah’ın süre gelen bir sünnetidir.
20/54. ‘Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
Allah göklerde ve yerde olan varlıkları insanların emirlerine amade olsunlar diye yaratmıştır. İnsanlar da yaratan rızık veren rabbine şükretsinler. Yaratan ve rızık veren rabbine karşı nankör olmasınlar demektedir.
120 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
Allah göklerde ve yerde olanların tümünü emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlar için yaratmıştır. Birkaç ayet örneği vererek söylediklerimizi belgelemeye çalışalım.
25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
2/30. Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.
Yukarıda vermiş olduğum ayetlerin Kur’an ve evren yasaları çerçevesinde ne anlatmak istediğini anladığım kadarıyla anlatmaya çalışayım.
Öncelikle Ahzap suresi yetmiş ikinci ayette evrende yaratılmış olan temel olarak iki varlık olduğu anlatılmaktadır. Bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu varlıklardır. Bu varlıklar insanlardır. Diğeri emanet ve sorumluluk yüklemeyen varlıklardır. Bunlar da meleklerdir.
Allah emanet ve sorumluluğu insanlara yüklediğine göre değer verdiği duasına icabet ettiği varlıklar da Furkan suresi yetmiş yedide ifade edilmektedir. İnsan ergenlik yaşına gelince attığı her adımdan konuştuğu her sözden yapmış olduğu her davranıştan kendisini yaratan rabbine karşı sorumludur.
Kur’an dua kelimesini de iki farklı anlamda kullanmıştır. Birincisi İnsanlardan yaratılışta verdiği rabbim Allah’tır sözüne sadakat gösteren Müslüman olanlardır. Diğeri ise yaratılışta verdiği rabbim Allah’tır deyip sonra verdiği sözden cayan ve Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında yaşamını düzenleyen ehli kitap ve müşrik olanların duasıdır.
Taha Suresi | 121
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Ayette geçen şu ifade dikkat çekici ve çok önemlidir. “(Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.”
15/28. Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’
15/29. ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.’
15/30. Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
15/31. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
İnsanlar ergenlik yaşına, bir başka ifadeyle emanet ve sorumluluk yüklenme çağına gelinceye kadar birer melek konumundadırlar. Ne zaman ergenlik yaşına geldiler hemen meleklerin secdesi gündeme gelmektedir. İlgili olan ayet tekrar naklederek olayın derinliğini anlamaya çalışalım.
15/29. ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.’
Demek ki meleklerin âdeme veya beşere secdesi beşerin meleklik döneminden çıkarak insan olma aşamasına geldiği döneme isabet ettiği görülmektedir. Âdeme bütün meleklerin secde edip İblis’in secde etmemesi ne anlama gelmektedir. Asıl insanların anlamakta güçlük çektiği konu burasıdır.
Asıl olan İblis de bir melektir. Âdemi insan yapan İblis olmasaydı âdem’in insan olması mümkün olmayacaktı. Çünkü İblis insanı yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caydırmakla görevli bir melektir. Allah onun için İblis’i diğer meleklerden ayırarak İblis secde edenlerden olmadı ifadesiyle diğer meleklerden ayırmaktadır. Oysa İblis de bir melek olduğuna göre İblis de kendisine kodlanmış olan bilgiler dışına çıkmamaktadır. Yine bunu bir ayetle ne anlama geldiğini anlatmaya çalışalım.
122 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/19. Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. 7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Ayette geçen sen ve eşin cennette yerleş ifadesi âdem ve eşinin ergenlik çağına gelmesi anlamını ifade ettiğinin bilinmesi gerekir. Yani daha önce her ikisi emanet ve sorumluluğun yüklenmediği meleklik döneminde idiler. Âdem ve eşinin cennetten çıkma olayı da tam da bunu anlatmaktadır. Yani her ikisinin emanet ve sorumluluk yüklenmediği dönemden çıkarak attığı her adımın konuştuğu her sözün yaptığı her davranışın sorumluluğunu yüklendiği bir döneme geçişi olarak anlatılmaktadır. Yine bir başka ifadeyle tek seçenekli bir varlık konumundan iki seçenekli bir varlık konumuna evrilerek sınava tabi tutulduğu bir döneme geçiş anlamı taşımaktadır.
Araf yirminci ayette geçen şeytan ve yasak ağaç kelimeleri hep İblis ile gündeme gelmektedir. Eğer insanın öz yapısında insanları inkâra isyana fuhşaya teklif sunucu İblis olmasaydı istisnasız bütün insanlar yaratılışta verdiği sözden caymaz hepsi birer melek konumunda olurlardı. Ayetlerden şunu anlamalıyız. İblis varsa insan vardır. İblis yoksa insan da yoktur. İşte bütün insanların imtihan süreci İblis ile gündeme gelmektedir.
20/55. Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
Allah insanları bu dünya hayatında yarattı. Tekrar bu dünya hayatında öldürüp diriltilecektir.
7/24. (Allah) Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.’
7/25. Dedi ki: ‘Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.’
20/56. Andolsun, biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
Bütün peygamberler inkâr eden zulmeden kâfirleri kendilerine gönTaha
Suresi | 123
derilen vahiylerle uyarıp korkutmak, iman eden ve salih amel işleyenleri de müjdelemek için gelmişlerdir. Ama ne yazık ki inkâr eden ve zulmeden kâfirler kibir ve gururlarından dolayı gelen peygamberi yalanlamışlardır. Böylece inkâr edenler gelen vahye karşı kulaklarını tıkamışlar, gözlerini kapamışlar ve kalplerini kendi elleri ile mühürlemişlerdir. Dünya hayatında yaşadıkları sürece kör ve sağır olarak dolaşmışlardır. Kur’an inkâr edenlerin bu haline helak ettik ifadesi ile karşılık vermektedir.
Firavun’un ve önde gelen kâfirler bu tutum ve davranışlarını değiştirmediler. Musa’ya gelen vahiyleri yalanladı kendilerini düzeltip değiştirmediler o ayetleri gördüğü halde inkârda ayak diretmeye devam ettiler mesajı verilmektedir.
20/57. Dedi ki: ‘Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?’
Firavun Musa’nın Allah’tan almış olduğu vahiy bilgileri sihir ve büyü olarak niteleyip mustazaf olan inşaları büyüleyip kendisine itaat edilmesini engellemek için yaptığını zannettiler. Devam eden ayette de firavun şu sözleri söylemektedir.
20/58. ‘Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi bir ‘buluşma zamanı ve yeri’ tespit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun’ dedi.
Musa’nın Allah’tan aldığı vahyi bilgileri sanki Musa bunları kendisi uydurup söylediğini zannetmektedirler. Buna karşı Firavun dünya yaşamının kurallarını ancak kendisi kurguladığını söyleyerek Musa ve kardeşini büyücülerle gözünü korkutmaya çalışmaktadır. Böylece kalabalık bir toplulukta büyücüleri ve Musa ve Harun’u düelloya davet etmektedir.
20/59. (Musa) Dedi ki: ‘Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun).’
Musa da tamam ama bu buluşma zamanı halkın uyanık olduğu ve büyük bir topluluğun oluşabilmesi için bayram olması ve kuşluk vakti olması gerektiğini vurgulamaktadır.
20/60. Böylelikle Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) bir araya getirdi, sonra geldi.
Firavun Hz. Musa’nın karşısına çıkaracağı kendi büyücülerini toplayıp
124 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
düelloyu başlatmak için gelmiş bulunmaktadır. Bakalım tartışma nasıl bir sonuç verecek göreceğiz.
20/61. Musa onlara dedi ki: ‘Size yazıklar olsun, Allah’a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir.’
Musa o büyücülerin, yalan söyleyerek halkı kandırdıklarını söyleyerek uydurdukları büyücü hilesi ile asla Allah’ın cezasından kurtulamayacakları konusunda uyararak sonlarının çok kötü olacağını bildirmektedir.
20/62. Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya ve gizli konuşmalara başladılar.
Musa’nın bu uyarı vermesine karşı büyücülerin vicdanlarından haykıran onları titretip kendilerine getirerek onlarda bomba etkisi yapmıştır. Bundan sonra kendi aralarında tartışmaya başlamaları ve gittikleri yolun uydurdukları sihirin doğru olmadığı konusunda kanaat getirdiler.
20/63. Dediler ki: ‘Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istiyorlar.’
Firavun ne demişti? Ben sizin rabbinizim. Sizi yediren içiren benim diyordu. Musa onlara sizin rabbiniz gökleri ve yeri yaratan Allah’tır sizi ahiret hayatında diriltip hesaba çekecektir.
20/64. ‘Bundan ötürü, tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtulmuştur.’
İnkâr edenler yeryüzünde ekini ve nesli yok ederler mazlum olanların mallarını ve mülklerini elinden alırlar. Güçlüyüz büyüğüz diyerek sanki kendilerinin yeryüzünün rabbi olduğunu sanırlar tıpkı Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Leheb’ler dünya hayatında önde gelen müstekbirlerin mazlum olanları köleleştirip onların düşünme yetilerini ellerinden alarak zulümlerini sürdürmektedirler.
12/5. Babası) Demişti ki: ‘Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.’
3/54. Onlar (inanmayanlar) bir düzen (hile ve tuzak) kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
Taha Suresi | 125
20/65. ‘Ey Musa’ dediler. Ya sen (asanı) at veya önce biz atalım.’
Burada diğer ayetlerden anlaşıldığı gibi inkâr edenlerin asası ipi dünyalık ideolojileridir. Musa’nın asası ipi ise vahyi bilgilerdir. Musa peygamber burada isabetli bir karar almıştır. Onların ne söyleyip ne söylemediğini anlamak ve onlara cevap vermek mümkün değildi. Musa önce siz anlatmak söylemek istediklerinizi söyleyin demişti.
20/66. Dedi ki: ‘Hayır, siz atın.’ Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
Firavun ve büyücüler kendi ideolojilerini ortaya koyunca hem halk etkilendi hem de Musa onlara karşı korku duymaya başladı. Hani Davud’a iki davacı gelmişti de zulüm yapan konuşmada üstün geldi demişti.
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
Dikkat çekmek istiyorum Biz iki kardeşiz diye, Davud’a gelen iki davacı, Davud’un her insanda olduğu gibi kendi öz içinde iki teklif sunucu melektir. Bunlardan birisi İblis’tir. İblis’in tekliflerine uyan insanlar dünyayı gasp etse yine de doymayan insanlardır. Ama takvanın teklifleri yönünde yürüyen insanlar hak olandan başkasını istemezler. İşte burada Davud takva yönünde bir başka ifadeyle bağışlanma yönünde karar verip hak olanı tercih ettiği bildirilmektedir. Konuşmada üstün gelme korkusu onların kurduğu halk etkilendiği gibi Musa da etkilenmiş ve korkmuştu.
20/67. Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı. 20/68. ‘Korkma’ dedik. ‘Muhakkak sen üstün geleceksin.’
Allah’ın Musa’ya korkma sen üstün geleceksin demesi de inananlar
126 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
hep üstündür. Çünkü onlar hep Allah’ın yanında yer almışlardır. Bir baka ifadeyle Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşam ve hayat tarzlarını düzenleyen Allah’tır.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Onlar ölseler bile kurtulan hep onlar olmuştur. Ölüm yok olup gitme değil, ebedi saadete ilk adımı atmak demektir.
20/69. ‘Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
Sağ el kelimesi Kur’an içerisinde genelde vahyi bilgi anlamında kullanılmıştır. Musa sağ elindeki asasını denize vurdu deniz ikiye ayrıldı. Musa asasını taşa vurdu taştan on iki pınar fışkırdı. Bu ayette de sağ elindeki asa kelimesi, Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri Firavun büyücüler ve kavme anlattı mesajı verilmektedir. Büyücülerin ortaya koyduğu beşeri sistemler, Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgiler karşısında aklını kullanan halk için de Büyücüler için de çökmüştür. Bir başka ifadeyle geçersiz kılınmıştır.
2/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
Ayette geçen secdeye kapanma ifadesi Harun ve Musa’nın getirmiş olduğu vahyi bilgiler doğrultusunda iman edip salih amel işleyerek yaşamayı kabul ettiler anlamını ifade etmektedir.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
Kendisinin rap ve ilah olduğunu söyleyen Firavun, onların kimlik değiştirmesini kabul edememiş. Musa da sizin gibi bir büyücüydü neden onun söyledikleri karşısında bana kulluğu bırakıp Musa ve Harun’un Rabbine iman ettiniz? Ve konuşmasına devam ederek tehditler savurmaya başlamaktadır. “O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak
Taha Suresi | 127
keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.”
Firavun’un bu tehditleri günümüz dünyasında yaşayan Firavunların tehditleri arasında ne fark var? Firavunlar bitmedi. İnsanlar dünya hayatında var oldukça var olmaya devam edecektir. Bu gün dünya üzerinde Firavun rolü oynayan baş aktör Amerika’dır. Amerika’nın başına geçen her lider, Dünya üzerindeki halkı fırkalara ayırıp bölüp parçalayıp güçsüzleştirip köleleştirmektedir. Ve zulmetmektedir. Dünya üzerinde küçük ülkelerin başına geçen her lider Amerika’dan icazet almadan ülke başına geçip iktidar sahibi olamıyor.
Bu gün orta doğuda bulunan ülkeleri demokrasi getireceğim hürriyet getireceğini iddia ederek yalan söyleyerek nasıl işgal ettiğine şahit olmaktayız. Mısır, Ürdün, Libya, Irak, İran, Suriye gibi ülkeleri nasıl işgal ettiklerine hepimiz şahit olmaktayız. Görünen koy kılavuz istemez derler. Onlar bir ülkeyi işgal edecekleri zaman içlerinden kendi sözlerine harfiyen itaat edecek bir lideri gerek medyayı kullanarak gerek halkı paraya boğarak başa getirirler. Değişik yollardan o toplumun ahlakını din anlayışlarını bozarak halkı da kendilerine benzeterek yar altı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirerek köleleştirmektedirler.
Bu gün on bin kilo metre uzaktan gelip Amerika’nın Suriye’de ne işi var? Ey kendilerinin Müslüman olduğunu iddia eden İslam ülkeleri Birlik ve beraber olun bu Amerika ve yandaşlarının dünya üzerinde oynamış olduğu oyunların farkına vararak onların yapmış oldukları zulümlere boyun eğmeyin. Nitekim Hazreti Musa da mustazaf olanlara şöyle bir teklifte bulunmuştu.
5/20. Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: ‘Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizi yöneticiler kıldı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi.’
5/21. ‘Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz.’
5/22. Dediler ki: ‘Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet oradan çıkarlarsa, biz de elbette gireriz.
128 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
5/23. Korkanlar arasında olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: ‘Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galipsiniz. Eğer müminlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.’ dedi.
5/24. Dediler ki: ‘Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada duracağız.’
5/25. (Musa:) ‘Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.’ dedi.
5/26. (Allah) Dedi: ‘Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar.’ Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.’
Vermiş olduğum ayetlerde anlatıldığı gibi İslam ülkeleri kendilerine gelip silkelenip yaratılışta verdiği sözü hatırlamadıkça Allah’ın da onlar için yapacak olduğu hiçbir şey yoktur. Müslümanım diyenler böyle durdukları sürece inkâr edenlerin boyunduruğu altında ezilip genç nesilleri onların kucağına teslim ederek ateşe atmaya devam edecektir.
8/53. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
Evet, bir kavim kendinde var olan o cevheri harekete geçirip içinde bulunduğu sorunların altından Allah onu çıkarmaz. Bu ayetler ve açıklamalardan sonra konumuza tekrar kaldığımız yerden devam edelim.
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
Müslüman olduğunu kabul edip iman eden büyücüler Musa ve Harun’un getirmiş olduğu vahyi bilgiler delildir, belgedir diyerek şöyle cevap vermektedir. Dediler ki, bize gelen apaçık delillere ve bizi Yaratan’a asla seni tercih etmeyiz. Neyde hükmünü yürütebileceksen durmaksızın hükmünü yürüt. Sen yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.
Taha Suresi | 129
Büyücülerin Firavun’a karşı vermiş olduğu bu cevap muhteşemdi. Gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. İzi yaratıp doğru yolu gösteren Allah’tır. Bize hayat veren rızık veren Allah’tır. Öldürüp tekrar diriltip hesaba çekecek olan yine Allah’tır. Allah’ın karşısında sen kim oluyorsun ki? Sana hala kulluk yapıp duracağız? Biz Rabbimizi bulduk ve ona teslim olduk. Biz sen öldürsen de assan da kessen de biz yine ona döneceğiz. Bizim için dünya hayatı bir an ahiret hayatı ise ebedidir. Biz ebedi olarak Allah’ın konuklayacağı cenneti dünya hayatına tercih edecek değiliz. Sen dünya hayatında dilediğini yap ve hükmünü yürüt. Ama şu bir gerçek ki sen de ölecek ve diriltilip Allah’ın huzurunda hesaba çekileceksin.
Büyücülerin hakikatler karşısında kimlik değiştirip Müslüman olmaları bütün insanlar için mükemmel bir örnektir. Bu ayet ve açıklamalardan sonra şu ayeti de hatırlamamak haksızlık olur.
2/165. İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
Artık Müslüman olan büyücüler, firavunun zalim ve kâfir olduğunu öğrenmiş oldular. Allah’ı Rab ve İlah olarak kabul edişlerinden dolayı Firavun assa da kesse de onlar ebedi cennete gideceklerinin bilincine varmış oldular. Firavun onlar için ne zulüm yapsa önemli değildir.
20/74. ‘Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkâr olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne dirilebilir.’ Allah daya hayatında bir insan, iman edip salih ameller işlese de, inkâr edip zulüm yapsalar da dünya hayatında kesinlikle ceza ve mükâfat vermeyeceğini söylemektedir. Allah ahiret hayatında mükâfat ve cezayı adil olarak ahiret hayatına verecektir. Allah iman eden ve salih amel işleyenler için ebedi cennet vaad etmektedir. İnkâr eden ve zulmedenler için de ebedi cehennem vaad etmektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek
130 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
4/136. Ey iman edenler, Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.
20/75. ‘Kim O’na iman edip salih amellerde bulunarak O’na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır.’
Kim Allah’a iman edip dünya hayatında inkâr edenlerin baskı ve zulümlerine aldırış etmeden dik duruşunu bozmadan Müslüman olarak ölürse yapmış oldukları hiçbir güzellik onlar için beyhude olmayacaktır. Onlar orada derecelerle ödüllendirileceklerdir.
20/76. ‘İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan And cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır.’
Müslüman olanlar için, bundan daha güzel olan ne olabilir ki? Bunlar dünya hayatında kendilerine yapmış oldukları çaba ve gayretlerin karşılığında insanların bile vermiş ödüller karşılığında insanların sevinç çığlıklarını görüp şahit olmaktayız. Bunlar bir anlık dünya için yapılan sevinmelerdir. Bir de ebedi bir sadet için bu ödüller verilirse o sevincin mutluluğunu siz hayal edin. Hani bu güzel davranışları yapıp da cennette karşılayan meleklerin konumu şöyle anlatılmaktadır.
25/71. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tövbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah’a döner.
25/72. Ki onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
25/73. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
25/74. Ve onlar: ‘Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,’ diyenlerdir.
25/75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
Taha Suresi | 131
25/76. Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.
Aklını kullanıp dünya hayatında böyle zahmetlere katlanıp ahiret hayatında ebedi cennet için hangi bir insan böyle bir karşılanmayı istemez. Allah dünya hayatında iki insan tipinin örneğini vererek ahiret hayatında onların karşılaşacakları sonucu bize gösterip bunlardan hangi sonucu tercih edersiniz diye soru yöneltmektedir.
Bir insan tipi vermiş olduğum bu ayet örneklerinde iman edip salih ameller işleyip ölenlerin ahiret haytandaki karşılaştıkları ödül törenleridir. Diğeri de inkâr edip zulmedenlerin karşılaştıkları şölenlerdir. Kur’an onların fotoğraflarını da şöyle esmektedir.
56/50. ‘Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.’
56/51. Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayışılar,
56/52. Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
56/53. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.
56/54. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
56/55. Üstelik ‘içtikçe susayan hasta develerin’ içişi gibi içeceksiniz.
56/56. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
Ayetlerle iki farklı insan tipinin örneklerini aktarmış oldum. Allah dünya hayatında hiçbir insana baskı ve zulüm yapmadan her insanı kendi özgür iradeleri ile baş başa bırakarak sınava tabi tutmaktadır. Dileyen ahiret hayatındaki güllük gülistanlık ebedi olarak yaşayacağı tercih etsin. Dileyen de kendi özgür iradeleriyle ayetlerde ifade edildiği gibi işkence ve azapla sürdürüp yaşayacağı ebedi cehennemi tercih etsin. Allah kimseye yol tercihi ve yaşamında özel bir müdahalede bulunmamaktadır.
20/77. Andolsun, biz Musa’ya vah yetmiştik: ‘Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan.’
Geceleyin yolculuk yapan sadece Musa peygamber değil, Lut peygamber Muhammed peygamber, güç ve kuvveti yetmeyen bütün peygamberler hicret etmişlerdir. Dünya hayatında kesinlikle Allah inkâr eden ve zulmedenlere müdahalede bulunmayacağına dair söz vermiştir.
132 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Allah isteseydi dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlerin işini bitiriverirdi. Ama Allah kesinlikle kimseye müdahale etmeyeceğine dair söz verdiğini bildirmektedir.
Dünya hayatında anlatılan helâk edilme olayı, tabiat kuvvetleri ile suç işleyenleri yerle bir edip hayatlarının sonlandırılması anlamında değildir. Kendilerine gelen peygamberleri yalanlamaları nedeniyle ilahi mesajdan nasiplerinin kesilmesi anlamında Kur’an’ın böyle bir ifade kullanmaktadır. Allah, insanlar içinden inkâr eden ve zulmedenlere cezayı ahiret hayatında ebedi olarak cehennemle cezalandıracağını vaad etmektedir.
6/70. Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.
Firavun belki dünya hayatında iman eden insanlara zulüm yapmış olabilir. Allah ona dünya hayatında ölmeden önce ahiret hayatında girecek olduğu cehennem azabını göstermiştir. Bu olay yunus suresi seksen sekizinci ayetten itibaren şöyle anlatılmaktadır.
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri
Taha Suresi | 133
azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Yine insanlardan ehli kitap olanlardan ölmeden önce ahiret hayatında gidecek oldukları cehennem azabını gördüklerini anlatan başka bir ayet daha nakledelim.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
20/78. Firavun, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
Dünya hayatında kim zalimlerle iş birliği yaparsa o da onlardandır demektir.
20/79. Firavun, kendi kavmini şaşırtıp saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.
Hazreti Musa’nın karşısında olan büyücüler de Firavun’a şöyle demişlerdir.
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
Ey Firavun biz Allah’ı bulduktan sonra seni hiç hesabımıza bile katmayız sen ancak dünya hayatında zulmünü sürdürebilirsin biz Allah’ı bulmakla zaten senin hükmün geçersiz kaldı. Sen bizi öldürsen ne yazar assan ne yazar. Biz zaten ölünce Allah’ımıza kavuşacağız. Sen ise yapmış olduğun inkâr ve zulümle ahiret hayatında ebedi cehenneme yuvarlanacaksın.
Hazreti İbrahim oğlunu Allah yolunda kurban etti. Binlerce kişi ölüm korkusuyla savaşa çıktı ve galip geldiler. Biz de ölürüz ne olacak? Mesajını vermektedirler.
134 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/243. Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: ‘Ölün’ dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.
20/80. Ey İsrail oğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur’un sağ yanında sizinle vaatleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
Ey İsrailoğulları Turun sağ yanında sizinle sözleştik. Size Firavun öyle zulüm yapıyor öylesine sizi köleleştiriyordu ki. Siz Musa ile Firavun’a karşı savaşmamıştınız. Allah da sizin üzerinize kırk yıl körlük ve yoksulluk tattırıldı. Olayını anlatan bir bölüm aktaracağım.
5/20. Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: ‘Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizi yöneticiler kıldı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi.’
5/21. ‘Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz.’
5/22. Dediler ki: ‘Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet oradan çıkarlarsa, biz de elbette gireriz.
5/23. Korkanlar arasında olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: ‘Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galipsiniz. Eğer müminlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.’ dedi.
5/24. Dediler ki: ‘Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.’
5/25. (Musa:) ‘Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.’ dedi.
5/26. (Allah) Dedi: ‘Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar.’ Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.’
Taha Suresi | 135
Dünya hayatında Allah’ın iman edenlere karşı bilgi vermesinden başka özel bir yardımı yoktur. Müslüman olanlar ne zaman çalıştılar başarılı oldular o zaman güç ve kuvvet haline gelmektedirler. Eğer çalışıp gayret göstermezse başarılı olamaz. Allah Müslüman olanlara güç ve kuvveti ancak zulüm yapanları korkutmak için vermektedir.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
“Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.” Ayetin bu bölümünde geçen kısım zulmeden kâfirler içindir. Kur’an’a göre Müslüman olanlar kendilerine saldırmadıkça inkâr etsin veya etmesin kimseye saldırama hakları yoktur.
20/81. Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
Bu olay Musa ve kavmi hicret edince gündeme gelmişti. Allah yiyin için ama bozgunculuk yapmayın demişti.
20/82. Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
Allah gerçekten tevbe eden salih amel işleyen ve dosdoğru yolda yürüyenleri elbette bağışlar. Mevlana’nın dediği gibi bin kere tövbe edip tövbeni bozsan Allah asla bağışlamaz. Allah ancak iki kere tövbe edip tövbeyi bozmayı bağışlar.
4/137. Gerçek şu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.
20/83. ‘Seni kavminden ‘çarçabuk ayrılmaya iten’ nedir ey Musa?’
7/138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilen bir topluluğa rastladılar. Musa’ya dediler ki: ‘Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap.’ O: ‘Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz’ dedi.
136 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/139. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir.’
7/140. ‘O sizi âlemlere üstün kılmışken, ben size Allah’tan başka bir ilah mı arayacağım?’
7/141. ‘Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı.’
7/142. Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a ‘Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma’ dedi.
7/143. Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla konuşunca: ‘Rabbim, bana göster, Seni göreyim’ dedi. (Allah:) ‘Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.’ Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: ‘Sen yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim’ dedi.
7/144. (Allah:) ‘Ey Musa’ dedi. ‘Sana verdiğim risale timle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol.’
7/145. Biz ona Levhalar’da her şeyden bir öğüt ve her şeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) ‘Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle (buna) sarılsınlar. Size fasılların yurdunu pek yakında göstereceğim’ (dedik).
7/146. Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
7/147. Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
7/148. (Tura gitmesinin) Ardından Musa’nın kavmi süs eşyalarından
Taha Suresi | 137
böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
7/149. Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: ‘Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız’ dediler.
20/84. Dedi ki: ‘Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim.’
Hazreti Musa bu surede bu ayetlerde kavmini, Harun peygambere emanet edip kavminin sapmaması için tembihte bulunup tabiri yerinde ise Allah’ın yanına gelmiş bulunmaktadır. Allah da git bakalım bir bak kavmini biz bir denemeden geçirdik. Senin kavmin Allah’ı bırakıp, ilah olarak buzağıya tapmaya başladılar
20/85. Dedi ki: ‘Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.’
İnsanın kendisi istemedikçe bütün dünya hayatındaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne saptırabilirler ne de hidayete erdirebilirler. Öyle olmasına rağmen hep sapan insanların genelde sapışları hep bir imam bir önder tarafından olmaktadır.
17/71. Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
20/86. Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: ‘Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?’
Musa kavmine üzgün kızgın olarak döndü. “Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?
138 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Musa’nın kavmi oldukça samimi bir şekilde şöyle demişlerdi.
“ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samir’i de attı.”
20/87. Dediler ki: ‘Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samir’i de attı.’
20/88. Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, ‘İşte bu sizin ilahınız, Musa’nın ilahı da budur; fakat (Musa) unuttu’ dediler. Samir’i ve taraftarları altından böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardılar ve arkasından Musa’nın da ilahi budur dediler. Musa bu ilahı unuttu dediler.
20/89. Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
İnsanlar kendilerine zararı veya faydası olmayan şeylere nasıl ilah edinirler. Sinek onların üzerinden bir şey alıp gitse yakalayamaz. Sinek onun üzerine konsa kovamaz. Bunlar nasıl ilah oluyormuş?
20/90. Andolsun, Harun bundan önce onlara: ‘Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin’ demişti.
Harun, Musa gelmeden önce zaten Harun onlara bir tembihte bulunmuştu. Fakat onlar da biz Musa gelinceye kadar senin söylediklerine inanmayacağız demişlerdi.
20/91. Demişlerdi ki: ‘Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız.’
7/150. Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: ‘Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?’ dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) ‘Annemin oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi), neredeyse beni öldürecektiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)’ dedi.
Hazreti Musa’nın Harun’a gelip neden benim kavmimi saptırdın
Taha Suresi | 139
demesi Musa’nın kızgınlık ve öfke durumunda vahyin kontrolünden çıktığı şu ifadelerle anlatılmaktadır. “Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu” Allah diyor ki Bütün peygamberlere kovulmuş şeytan mutlaka musallat olur.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
7/154. Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında ‘Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır’ (yazılıydı.)
İşte vermiş olduğum ayetler bir peygambere kovulmuş şeytan musallat olursa bir şeyler katmaya çalışırsa Allah da onu kaldırır kendi ayetlerini sağlamlaştırır ifadesiyle olayı özetlemektedir. Musa’ya kovulmuş şeytan musallat oldu. Musa levhaları attı. Allah da şeytanı kovdu. Musa sakinleşti. Levhaları tekrar geri alarak vahyin kontrolüne tekrar girmiş oldu.
7/151. (Musa yalvarıp) Dedi ki: ‘Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.’
20/92. (Musa da gelince:) ‘Ey Harun’ demişti. ‘Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?’
Onlara Musa gelince Harun’a; “ey Harun seni onların saptıklarını gördüğün zaman alıkoyan neydi” dedi?
20/93. ‘Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?’
Neden bana uymadın emrime baş mı kaldırdın sözü gerçekten vahiy kurallarına uygun olmayan doğru bir söz değildi. Harun kesinlikle verdiği sözden caymadı. Fakat Samir’inin peşine takılan kavim verdiği sözden caydı. Bir kavim kendisi istemedikçe bütün insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne saptırabilirler ne de doğru yola getirebilirler. Bu sebeple ahdine sadakat göstermeyen Harun değil, sapan kavim idi.
20/94. Dedi ki: ‘Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: ‘İsrail oğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin’ demenden endişe edip korktum.’
140 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Asıl Harun’un üzüldüğü kısım burasıydı. ‘İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin’ demenden endişe edip korktum.
20/95. (Musa) Dedi ki: ‘Ya senin amacın nedir ey Samir’i?’
İşte asıl suçlu kişi kendisini de halkı saptıran Samir’idir.
20/96. Dedi ki: ‘Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi.’
Ayette geçen Samir’inin bir avuç toz atması demek peygamberleri yapacak veya yapmış oldukları kötü davranışları kalkan olarak kullanıp meşru gösterme amacı taşımaktadır. Bu gün son nebi öldükten sonra, söylemediği halde yüz binlerce hadis adı altında söz uydurmaları, İslam toplumlarını fitneye düşürmüştür.
8/48. O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: ‘Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım’ demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: ‘Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah’tan da korkuyorum’ dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
Ayette geçen şeytan kelimesi, Müslüman olmadığı halde Müslümanım deyip iman eden insanları kandırmak için yola çıkan kâfir insan anlamında kullanılmış olan bir sıfat olduğu bilinmesi gerekir. Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. ‘Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım’ demişti.
Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım.” Yani münafık insanlar hakkın hakikatin yanında değil, hep güçlünün yanında olduğunu söyleyerek ayakta kalmak isterler. İşte ne zaman Müslüman olanlar kâfir olanlara karşı galibiyet elde edecekleri kanaatine varınca kendilerine zarar gelmemesi için o zaman hemen renk ve şekil değiştirerek yüz seksen derece dönüş yaptıklarını görürsün. Mesajı verilmektedir.
20/97. Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakkettiğin ceza: ‘Bana dokunulmasın’) deyip yerinmendir.’ Ve şüphesiz senin
Taha Suresi | 141
için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız.’ Bu sözler halkı kışkırtıp Allah’ı bırakıp buzağı heykeli yapan, Samir’iye söylenmektedir. Hazreti Musa kavmini Samir’inin buzağıdan yaptığı ilaha karşı halkı uyarmış bakara suresinde bu olay şöyle anlatılmaktadır.
2/67. Hani Musa kavmine: ‘Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor’ demişti. ‘Bizi alaya mı alıyorsun?’ dediler. (Musa) ‘Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım’ dedi.
2/68. ‘Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın’ dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) ‘Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emir olunduğunuz şeyi yerine getirin’ dedi.
2/69. (Bu sefer) dediler ki: ‘Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin.’ O: ‘(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir’ dedi.
2/70. (Onlar yine:) ‘Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşallah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz’ dediler.
2/71. (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir’ dedi. (O zaman): ‘Şimdi gerçeği bildirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
2/72. Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
2/73. Bunun için de: ‘Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun’ demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
Müfessirlerin anlayamadıkları en önemli konulardan biri de inek parçası vurmakla ölen bir insan nasıl dirilir? Kur’an’a göre hayati fonksiyonlarını yitiren bir insan ise Kur’an ölen bir insanın asla bir daha dünya hayatına bir daha geri gelmeyeceğini söyler.
142 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. Kur’an ölü kelimesine iki farklı anlam yüklemiştir. Birincisi hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında ölüdür. Bu ölü dünya hayatına bir daha geri gelmeyecektir. Diriltilme olayı ahiret hayatında gerçekleşecektir. İkincisi de vahye karşı gözleri kör kulakları sağır, kalpleri mühürlenmiş anlamda kullanılan ölüdür. İşte bakara suresi yetmiş üçüncü ayette diriltilen bu anlamda olan ölüdür. İşte Samir’i denen kişi altından dökmüş olduğu buzağı heykeline, “işte sizin de Musa’nın da ilahı budur. Ama Musa onu unuttu demişlerdi.”
İşte Bakara yetmiş iki ve yetmiş üçüncü ayetlerde ihtilafa düşüp de ilah olarak taptıkları buzağı heykelini yapan Samiri’yi destekleyen halk Samiri’ye destek vererek onun yanında olmakla ihtilafa düşmüşlerdi. Hazreti Musa’nın telkinleri ile tekrar doğru yolu bulan halk Müslüman olmuş ve Samir’inin Allah’tan başka bir ilah yapıp onu desteklemekten vazgeçmişlerdi. Firavunları destekleyen insanlar oldukça zulümlerini sürdürmektedirler. Aynen Firavun gibi Samir’i Allah’a ortak koştukları bir buzağı heykeli yapmıştı.
Bu olay, Salih kavminde deve kesme olayı ile ilgili bir benzerlik teşkil etmektedir.
26/155. Dedi ki: ‘İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.’
Salih kavmi ile ilgili deve kesme olayı İslam müfessirleri tarafından tamamen yanlış anlaşılıp yanlış aktarılmıştır. Genel olarak olay şöyle anlatılmaktadırlar. Allah Salih peygambere mucize olarak dağdan deve doğurtur. İçlerinden bozguncu birisi mucize olan deveyi keser Allah da o ve onunla birlikte olan kavmi helak eder.
Oysa Allah’ın göklerde ve yerde yaratmış olduğu sineğinden tutun da ineğinden güneşinden ayına varıncaya kadar yaratmış olduğu bütün varlıklara ayet ifadesi kullanmaktadır.
36/37. Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir.
Deve kesme olayını Kur’an’ın anlattığı şekilde kısacık özetlemeye çalışayım. Salih kavminin kendilerine ilah olarak kabul ettikleri bir dişi devedir.
Taha Suresi | 143
7/73. Semud (halkına da) kardeşleri Salih’i (elçi olarak gönderdik. Salih:) ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah’ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah’ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar’ dedi.
Allah göklerde ve yerde olan bütün varlıkları insanlar için yaratmıştır. Ayette geçen şu ifade, “bir gün su içme hakkı devenin bir gün su içme hakkı da sizindir derken” Dünya hayatında insanların bir yaratılış görevi vardır. Devenin de bir yaratılış görevi vardır. Deve insanlara etinden, yükünden, tüyünden, yavrusundan, sütünden hizmet etsin diye yarattığı halde, Salih kavmi dişi deveyi kendilerine ilah edinmişlerdir. Yani Onlar deveyi Allah’ın koyduğu yerden kaldırarak deveyi tapınılır hale getirmişlerdir.
Kur’an’a göre de Allah’ın yarattıklarını ilah ve rab edinenler Allah’a şirk koşmuş demektir. Allah Kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz.
4/48. Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Zulüm; Allah’ın koyduğu bir değeri, verdiği değerin altında veya verdiği değer üzerinde bir yere taşımaktır. İşte Salih kavmi kendilerine gönderilen peygamberi yalanlamaları ve kendilerine hizmet etsin diye yaratmış olduğu deveyi ilah haline getirmeleri nedeniyle Allah onların üzerlerine damga vurmuştur.
Allah da şirk koşanları neden bağışlamıyor? Çünkü şirk koşanlar Allah’ın dışındakilere bağlanıp bağını ondan çözemediklerinden dolayı kendilerini bir türlü o girdaptan kurtaramadıkları için bağışlamam diyor. İşte Salih kavmi deveyi kendilerine ilah edindiklerinden dolayı onlar peygamberlerin söylediklerine karşı gözleri kör kulakları sağır kalpleri de mühürlenmiştir.
81/1. Güneş, köreltildiği zaman,
81/2. Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
81/3. Dağlar, yürütüldüğü zaman,
81/4. Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman,
144 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
81/5. Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,
Dikkat ederseniz vermiş olduğum ayet örneklerinde, kıyamet sahnesi tasvir edilirken her insanın sadece kendisini düşünebileceği dünya hayatında kendilerine ilah olarak kabul ettikleri bütün ilahlar terkedildiği bir sahne dile getirilmektedir.
6/22. Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: ‘Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?’
Allah’a ortak koşmak şirk koşmak demek, gökleri ve yeri yaratan Allah’a olan sevgiyi, ihtiramı, Allah’ın dışındaki yaratıklara vermek demektir. Bir başka ifadeyle Allah’ın sözünü dinlemeyip, kulların söylediklerini dinlemeleri demektir. Yine başka bir ifadeyle Allah’ın dinine paralel bir din ortaya koymak veya ortaya koyanları takip etmek demektir.
20/98. ‘Sizin ilahınız yalnızca Allah’tır ki, O’ndan başka ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır.’
Gökleri ve yeri yaratıp bütün insanların emrine amade kılan Allah’tır. Rızkı veren öldürüp dirilten yol gösteren ve gösterilen yolda sana dilediğini seçmek koşulu ile sınava tabi tutan Allah olsun. Sen tut Allah’ın dışındaki yaratıkları kendine ilah ve rab edin. Allah bundan asla hoşlanmaz. Allah kendisinden başka ilah ve rab edinenleri asla bağışlamaz ve bağışlamayacaktır da. Bir örnek verelim.
7/120. Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
7/121. ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik’ dediler.
7/122. ‘Musa’nın ve Harun’un Rabbine…’
7/123. Firavun: ‘Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz.’
7/124. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim.’
7/125. (Onlar da:) ‘Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz’ dediler.
7/126. Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. ‘Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.’
Taha Suresi | 145
Yıllarca Firavun’un kökleştirmiş olduğu büyücüler, Hazreti Musa peygamberin yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözüne uygun olarak onlara vahyi bilgileri aktarınca büyücüler hakkın ve gerçeğin Allah’ın yanında olduğunu fark ederek Müslüman olduklarını ilan ettiler. Bu olaya Firavun tahammül edemeyip onları asıp keseceğini söyleyince de, büyücüler ona şöyle cevap verdiler.
Ey Firavun, sen bizi rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenden dolayı bizden intikam almıyorsun. Ama şu bir gerçek ki sen zulmünü ancak bu dünya hayatında sürdürebilirsin. Çünkü Allah zalim olanların zulmünün cezasını dünya hayatında vermeyeceğine dair söz verdi. Allah ahiret hayatında senin hesabını soracaktır. İfadesiyle korkusuzca ölüme göğüs gerdiler.
2/91. Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
24/63. Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.
Fitne Allah’ın göndermiş olduğu vahiy yasalarından uzaklaşarak kâfir ve münafık olanları veli edinerek insanları cehennem ateşine çağırmak demektir.
20/99. Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik.
Allah, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peygamberleri peş peşe dizerek Müslüman olanları cennetle müjdelemiş, inkâr eden ve zulmedenleri de cehennemle uyarıp korkutmuştur. Yazı kültürü ve sanatı gelişmeyince daha önceki gelen peygamberlerin kıssaları insanlar arasında ağızdan ağıza menkıbeler halinde dolaşmaktaydı. Ama son nebi ve resul ile Allah’tan gelen vahyi bilgiler yazacak kâğıt ve kalemin icat edilmesiyle yazılarak ezberlenerek günümüze kadar bozulmadan gelmiştir.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle
146 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
Tevrat ve İncil neden korunmadı da, Kur’an korundu diyenlere Kur’an böyle bir cevap vermektedir. Kur’an’ı koruyan Allah değil, iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlardır. Belki bu söylediğimi anlayamayanlar Allah’a iftira atıyor diye bir sözde bulunabilirler. Oysa Allah insanlar için evreni ve vahyi bilgileri insanların önlerine sermaye olarak koymuş insanlar bu sermaye ile Allah’tan gelen vahiy bilgileri yazarak ezberleyerek belgeleyerek korumuşlardır. Bununla ilgili bir ayeti nakletmek yerinde olacaktır.
8/17. Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Müminleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. O zaman diyebiliriz ki, ayette anlatılmak istenen mesaj şöyle anlaşılmalıdır.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Yani insanlar içerisinde iman eden ve “Rabbim Allah’tır” deyip, dosdoğru yol tutturanlar bu Kur’an’ı yazarak ve ezberleyerek korumuşlardır.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5. Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
Demek ki, unutmayan yanılmayan Allah geçmişte gelen peygamber kıssalarından örnekler vererek bilgiler sunmaktadır.
20/100. Kim bundan yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir.
Taha Suresi | 147
İnsanlar içerisinden Kur’an’ı inkâr edenler hayata inkâr ve zulüm fitilini ilk olarak ateşleyen adımlarını atmış olmaktadır. Bir başka ifadeyle yaşamını ölümünü İblis ve şeytanın tekliflerine göre düzenleyerek yasak ağaçtan nemalanıp Kur’anî ifadeyle cin olmaya adım atmış demektir.
Her insan ergenlik yaşına geldiğinde iki teklif sunucu melek karşısına çıkmaktadır. Birisi İblistir bu insanlara inkârı Allah’a isyanı ve rabbin yolundan sapmayı teklif sunmaktadır. Diğeri de takva meleğidir. O da insanlara yaratılışta vermiş olduğu, “Rabbim Allah’tır” sözünde durmayı teklif sunarak insanları İblis’in tekliflerine karşı uyarmaktadır.
33/23. Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
20/101. O (yükün altı)nda ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
İnkâr eden ve zulmedenler ahiret hayatında ise ebedi azaba düçar olacaklardır. Nitekim bakara suresi iki yüz seksen altıncı ayette şöyle buyurulmaktadır.
2/286. Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. ‘Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.
Ayette geçen şu ifade dikkat çekicidir. “Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.”
Kur’an genelde çoğunluğa nispet ederek bir kelimeye anlam yüklemektedir. Bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum. Kendilerinden öncekilere yüklenen ağır yük neymiş bunları Kur’an’dan bazı ayetlerden örnekler vererek izah etmeye çalışalım. Mesela Kur’an bu kitap apaçık bir kitaptır ifadesi kullanmaktadır. Ama ne yazık ki, yüzlerce Kur’an okuyucular tarafından bir ayetin ne demek istediği konusunda farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Şimdi ayetlerden örnekler vererek bunları izah etmeye çalışalım.
148 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Dünya üzerindeki insanların hepsi zalim olmadığı halde, “İnsan çok zalimdir çok cahildir” ifadesi ne anlama geldiğini Kur’an bize anlatmaktadır. Kur’an içerisinde çoğunluğa uyarsanız çoğunluk sizi saptırır diye çok ayet bulunmaktadır.
6/116. Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
Kâfir olanların güzel hasletleri olsa da kötü hasletleri çoğunlukta olunca o kişiye kâfir oldu ifadesiyle Kur’an söz etmektedir.
2/81. Evet; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar, ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
3/20. Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: ‘Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.’ Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: ‘Siz de teslim oldunuz mu?’ Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
41/3. Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ‘fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) kitaptır;
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
20/102. Sur’a üfürüleceği gün, biz suçlu-günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak’ toplayacağız.
Taha Suresi | 149
Sura üfürmek insan için iki farklı anlama gelmektedir. Birisi insanın kendi ölümünden söz edilmektedir. İkincisi de insanoğlunun ömrünün son bularak büyük kıyametten söz edilmektedir. İşte o gün ahiret âleminde konuk olarak gideceği yeri görmekte ve inkâr edenler ve zulmedenler azabı görünce iman ettiğini söylemektedir. İman eden ve salih amel işleyenler konuklamış olduğu yerin kendisinden sonra gelecek olanlara müjdelemek istediği ayetlerde bildirilmektedir. Bunların hepsinden birer ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Yine Kur’an’dan ehli kitap olanlar için de aynı şeyi söylemektedir.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Müslüman olarak ölen insanlar için, bir başka ifadeyle Allah’ın onlardan onlar da Allah’ın razı olduğu insanlar için de ayette şöyle söylenmektedir.
3/159. Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
Müslüman olanlar için de Allah şöyle söylemektedir.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
3/171. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
150 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’a göre müşrik ve ehli kitap olanlar istisnasız hepsi ebedi azabı tatmak için, cehenneme gideceklerdir. Kur’an bunların hepsine genel başlık altında rabbani yoldan sapan insan anlamında cin tabirini kullanmaktadır.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
20/103. (Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız’ diye kendi aralarında fısıldaşacaklar. Kur’an dünya hayatının bir an kadar kısa, ahiret hayatının ise ebedi olduğu konusunda sürekli sure ve ayetler içerisinde konular geldikçe bilgi vermektedir. Yine bu olayı başka ilgili bir ayetle nasıl izah edildiğini anlatmaya çalışalım.
2/259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’
Yeri gelmişken müfessirler tarafından yanlış anlaşılan bu ayet üzerinde biraz durmak istiyorum. Ayette dikkat edilirse ahiret hayatını kabul etmeyen ateist ve deistin bir inkârcının dünya hayatındaki bir fotoğrafı konumu dile getirilmektedir. İnkârcı şöyle söylemektedir.
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Ateist ve deisti olan kişi şöyle demişti. “Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti.
Taha Suresi | 151
Ayette geçen yüz yıl ölü bıraktı ifadesi onun hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölü değil, dünya hayatında yüz yıl yaşadığı halde hakikatlere karşı gözleri kör kulakları sağır kalbi mühürlenmiş anlamında olan ölüden söz edilmektedir. Nitekim şu ayet dünya hayatında ölen bir kişi asla ahiret hayatı dışında diriltilmeyeceğine dair bir örnektir.
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Ayette helâk edilmeyi ölüm olarak açıklamıştır. Yani hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan bir kişi, asla bir daha dünya hayatına geri gelmeyecektir. Yine ayetin bu bölümünde şöyle devam etmektedir. “Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış;
Bu olay ahiret hayatında gündeme gelmektedir. İnkâr eden “Dünya hayatında bir gün veya bir günden az kaldım” demekte, Allah ise dünya hayatında yüz yıl yaşadığını tekrarlamaktadır. Yiyecek ve içecek kelimesi de Dünya hayatında yapmış olduğu inkâr ve zulüm anlamında kullanılan amellerini ifade etmektedir. Yine bir kaç ayetle daha örnek vermeye çalışalım.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
17/14. ‘Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.’ 18/49. (Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
“eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ’
Bu bölümde de inkâr eden kişinin bedenini kitap yüklü merkebe benzetmektedir. Onu da şu ayetler açıklamaktadır.
152 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
62/5. Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.
Son bölümde de inkâr eden bir kişinin ahiret âlemindeki itiraf edişi şöyle nakledilmektedir. “O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”
Tabiri caizse insanların ölüp de tekrar diriltilip hesaba çekileceği dünya hayatında bir teoridir. Ahiret hayatında diriltilip hesaba çekilmesi ispat edilince bu teori olmaktan çıkıyor. İlim ve ispat haline gelmektedir. İşte bakara suresi iki yüz elli dokuzuncu ayeti Kur’an kendi sistemi içerisinde böyle tefsir etmektedir. Ahiret hayatını inkâr edenlere diyorum ki; Allah vaadinden asla dönmez. Eğer Allah öldükten sonra bir diriliş ve hesaba çekeceğini söylüyorsa mutlaka ama mutlaka o gerçekleşecektir. Çünkü Allah yalan söylemez vaadinde durur.
20/104. Onların sözünü ettiklerini biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise: ‘Siz yalnızca bir gün kaldınız’ derler.
Ayette geçen “on gün” kaldınız ifadesi inkâr edenlerden daha üst makamda olanlarda olanlar bunu bir güne indirgedikleri söylenmektedir. Bakara suresi iki yüz elli dokuzda söylendiği gibidir.
20/105. Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: ‘Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak’
Yine ayette bir kıyamet sahnesi tasvir edilmektedir. İlgili ayetlerden örnek vermeye çalışalım.
70/8. Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
70/9. Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengârenk yün gibi olacak.
70/10. (Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın dostu sormaz.
70/11. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkâr, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
Taha Suresi | 153
70/12. Kendi eşini ve kardeşini,
70/13. Ve onu barındıran aşiretini de;
Yine bunları şu ayetle taçlandıralım.
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
20/106. ‘Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır.’
Dünya hayatı göklerin ve yerin kendisine kodlanmış olan zamanını tamamlamış artık ibadet ve kullukla sorumlu olan insanlar yeni bir yaratılışla yaratılıp ahiret hayatı başlayacaktır.
17/49. Dediler ki: ‘Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?’
Evet, dünya hayatı her insanın kendisine verilmiş belirli bir zaman dilimi içerisinde imtihana tabi tutulmuşlardı. Dünya hayatında Allah’ın gönderdiği vahiyler çerçevesinde iman eden ve salih ameller işleyenler ahiret hayatında ebedi cenneti hak edeceklerdir. Kim de kendisine verilen zaman dilimi içerisinde inkâr ederek ve zulmederek yaşarlarsa imtihanı kaybetmiş olarak ebedi cehennemi hak edeceklerdir.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
20/107. ‘Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne bir tümsek.’ Dünya hayatında Allah her insanı kendi özgür iradesi ile doğru yolu ve yanlış yolu gösterip serbest bırakmıştı. Ahiret hayatında ise din gününün malik olan Allah hiç kimseye götürmüş olduğu güzel amellerin ve kötü amellerin karşılığında, bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlık yapmadan hak ettiği yere koyacaktır.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
20/108. O gün, kendisinden sapma imkânı olamayan çağırıcıya
154 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
uyacaklar. Rahmana karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.
Dünya hayatı sona ermiş kıyamet saati gelmiş her insan yapmış olduğu iyi ve kötü davranışların hesaba çekileceği gün herkes Allah’ın huzurunda toplanmışlardır. İman eden ve salh amel işleyenleri cennete, inkâr eden ve zulmeden kâfirleri de cehennem azabına yollayacaktır. Ahiret hayatında insanların ellerindeki hürriyet gitmiş sadece yapmış oldukları iyi ve güzel davranışların yarar sağladığı inkar eden ve zulmedenlerin zarara uğradığı gün gelip çatmıştır.
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
Bu ayet geleneksel din anlayışında anlatılan şefaat anlayışını yerle bir edip kaldırmaktadır. Şefaatin sadece insanların dünya hayatında Allah’ın göndermiş olduğu peygamberler aracılığı ile vahiyler çerçevesinde yaşayanların kendi amelleri kendilerini kurtaracaktır. Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları inkâr eden ve zulmedenler ise helak olmuşlardır. Bir başka ifadeyle cehennemi hak etmişlerdir.
Dünya hayatında Allah insanlara olabildiği kadar özgürlük vererek, evrendeki bütün yaratmış olduğu melekleri emrine amade ederek imtihana tabi tutmuştu. Ama ne yazık ki insanlardan büyük bir çoğunluğu bu kendilerine verilen bu nimeti istismar etmişler ve doğru yoldan saparak inkâr edip sapmışlardır. Allah insanlara hem sapacak yolu hem de hidayete ve bağışlanma yolunu göstererek kendilerine verilen zaman dilimi içerisinde sınava tabi tutmuştu.
Öyleyse bu ayet ve açıklamalardan sonra Allah kimseyi saptırmaz kimseyi hidayete erdirip bağışlamaz. Kim bağışlanmayı ve sapmayı isterse Kur’an ifadesiyle sapana saptırdım der. Hidayete gelene ve bağışlama isteyene de hidayete getirildim bağışladım der.
3/86. Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez.
14/4. Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp
Taha Suresi | 155
saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Demek ki, Allah insanlardan birine gel kulum seni öyle isteyip saptırıyorum. Gel kulum da seni böyle istedim hidayete erdirip bağışlıyorum demez. Sapan insan da kendi özgür iradesi ile sapar. Hidayete gelen ve bağışlanmayı isteyen insan da kendi özgür iradesiyle hidayete erer ve bağışlanır. Bunlarla ilgili Kur’an’da geçen bir kıssayı nakletmek istiyorum.
38/21. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
38/21. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
38/22. Davud(un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: ‘Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.’
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
38/25. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Sad suresi yirmi bir ve yirmi altıya kadar geçen ayetlerde anlatılmak istenen olayı dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalışayım. Kur’an’da geçen iki davacı diye anlatılan Davud da olduğu gibi her insanda da bu iki davacılar bulunmaktadır. Bu davacılar Kur’an ifadesiyle doksan dokuz koyunu olan İblistir. Davacılardan bir koyunu olan da takvadır.
İblis ergenlik yaşına gelmiş olan her insana yüklenmiş olan bir melektir.
156 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu melek insana yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunar. İblis meleğinin yüz seçenekten doksan dokuz seçenek yolu vardır. Ama takva yolunun tek seçeneği vardır. Yine bunları Kur’an da geçen ayetlerle örnek vermeye çalışalım.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Sad suresinde geçen olayda iki davacıyı Şems suresinde geçen ayetlerden şu bölüm ortaya koymaktadır. “Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene”
Davud kendisine gelen sapma ve hidayete gelme ve bağışlanma seçeneğinden bağışlanma ve hidayete gelme seçeneğini tercih etti. Allah biz de onu bağışlanma isteğini kabul ettik. Onu halife kıldık ifadesiyle anlatılmaktadır. Yoksa insanlar eliyle yazılıp uydurulmuş olan Tevrat’ta anlatılanlar gibi değildir. Bir peygamber istemiş olduğu bir kadının asker olan kocasını öldürtüp almak için plan düzenlemez.
İblis’in teklifleri yönünde tercih kullanan insanlar hakka hakikate karşı gözleri kör kulakları sağır ve kalpleri de mühürlenmiştir.
Bundan dolayı da onlara dünya kadar malı olsa yine de başkalarının mallarını gasp edip kendi zimmetine geçirmek ister.
9/34. Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
5/36. Gerçek şu ki, inkâr edenler, yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa, bununla da kıyamet gününün azabından (kurtulmak için) fidye vermeye kalkışsalar, yine onlardan kabul edilmez. Onlar için acı bir azab vardır.
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kur’an mecaz anlatımla anlatmış olduğu davacılardan İblis’in insan üzerinde hegemonyasını kurmak isteyip
Taha Suresi | 157
de Davud’un böyle bir teklifi asla kabul etmediğini Davut hak ve hakikat yolunu tercih ettiğini vurgulamaktadır.
Şimdi gelelim asıl konumuz olan Taha yüz dokuzuncu ayette anlatılmak istenen şefaat olayına. Ayeti tekrar yazarak ilgili ayetlerle onun ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
20/109. O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
Ayette geçen izin verme ifadesi, bağışlanma dileyen ve hidayete ermek isteyenlere Kur’an’ın atıfta bulunduğu kişidir. Yoksa Allah başka birilerine izin verip şefaatte bulunma anlamı değildir. Yoksa öyle bir şey olmuş olsaydı çelişkisiz olan Kur’an’a çelişki olurdu.
2/48. Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
2/254. Ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler… Onlar zulmedenlerdir.
İşte bu ayetler gösteriyor ki, Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kişilerdir. Bağışlanma dileyip de bağışlananlar, hidayete gelmeyi isteyip de hidayete erenler anlamda kullanılan ifadelerdir. Yani kendi özgür iradesi ile bağışlanma isteyen inanç ve yaşamlarını vahiy kurallarına göre düzenleyen insanlardır. Dünya hayatında bir insan kendisi istemedikçe onu bütün insanlar toplanıp bir araya gelseler ne saptırmaya güçleri yeter ne de hidayete erdirmeye güçleri yeter. Demek ki insan bağışlanmak isterse Allah ona izin verir ve bağışlar şefaat eden kişinin kendi amelleri olmaktadır.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?
Yine ısrarla üzerine basa basa altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamak istiyorum. Ahiret hayatında, peygamberler, gavslar, efendiler, şeyhler, çocuklar, şehitler şefaat etmeyecektir. Hatta Allah da şefaat etmeyecektir. Çünkü Allah şefaat edecek olsaydı torpil olurdu. Allah’ın şefaati dünyadadır ahirette ise şefaati yoktur.
158 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
17/19. Kim ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.
74/38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.
Ahiret hayatında kesinlikle torpil ve haksızlık adam kayırma, asla olmayacaktır. Kişinin amel kitabında ne yazılmışsa o harfiyen kendi kazandığı ile yargılanacaktır.
17/71. Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
20/110. O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O’nu kavrayıp kuşatamazlar.
Bazıları Allah bir insan amel işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini bilmez deyip Allah hakkında bühtanlar uydurmaktadırlar. Oysa Allah’a göre zaman ve mekân yoktur. Zaman insanlara göre vardır. Allah bir ağaçtan düşen kuru ve yaş yaprak dahi düşmeden önce o Allah katında bir kitapta yazılıdır. Konuyla ilgili bazı ayetlerden örnekler vererek izah etmeye çalışalım.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir. 6/59- Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
Allah geçmişi de bilir geleceği de bilir. Aynı zamanda insanlar bir ameli işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini de bilir. Kesinlikle Allah’ın bilmediği hiçbir şey yoktur. Tevbe suresinde geçen bir ayet hakkında bazı Kur’an okuyucular ihtilafa düşmüşlerdir. O ayeti nakledeyim onun üzerinde Kur’an’ın ne demek istediğini anlamaya çalışalım.
9/43. Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin? Bazıları bu ayeti ele alarak izin isteyen inkârcıların daha amelleri
Taha Suresi | 159
ortaya çıkmadan izin istemeleri ve peygamberin de onlara bu izini vermesini Allah’ın onların nasıl bir amel işleyip işlemeyeceğini denemeden sonra bilebileceği konusunda yorum yapmaktadırlar. Oysa devam eden ayetleri okuyun. O izin isteyenlerin Müslüman olmadıklarını üzerine basa basa vurgulayarak onların daha amel işlemeden inkârcı ve fitneci olduğunu söylemektedir.
Kur’an’da geçen bir ayeti eğer doğru yorumlamışsan, Kur’an’da geçen bütün ayetler ona onay verir. Eğer Kur’an’da geçen bir ayete yanlış yorum yapmışsan Kur’an’da geçen hiçbir ayet ona onay vermez. Dikkat ederseniz kırk dörtten itibaren devam eden ayetlerde de Allah’ın daha Müslümanım deyip de inkâr eden münafıkların nasıl bir söz ve davranışlarda bulunacağı net bir şekilde bilip söylemektedir.
8/44. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.
9/45. Senden, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.
9/46. Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; ‘(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun’ denildi.
9/47. Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir.
9/48. Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah’ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı.
9/49. Onlardan bir kısmı: ‘Bana izin ver ve beni fitneye katma’ der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem, o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.
20/111. (Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup gitmiştir.
160 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Dünya hayatında ben büyüğüm ben güçlüyüm diyen Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller, Ebu Lehebler ahiret hayatında diri ve büyük olan, Allah’ın huzurun geldiklerinde boyunları eğilmiş ve kendilerine verilecek hükmü korkuyla beklemektedirler. Kur’an müteşabih bir anlatımla kibirlenen insanlara şöyle diyordu.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Ayette Allah önde gelenlere bozgunculuk yapın diye emretmez. Burada bir ironi sanatı yapmaktadır. Yani genelde güçlü olanlar önde gelenler hep bozgunculuk yaparlar onlar yeryüzünde iş başına geçtiler mi ekini ve nesli yok ederler.
2/205. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
35/37. İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: ‘Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.’ Size orada (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
Dünya hayatında bozgunculuk yapanlar genelde hep güç sahibi olanlardan çıkmaktadır. Ayette de belirtildiği gibi onlar inanmadığı ahiret hayatında diriltilip hesaba çekilince yaptıklarına pişman olup tekrar dünya hayatına dönüp Allah’a Allah’ın istediği şekilde kul olacaklarını söylemektedirler. Allah da onlara gereken cevabı vermektedir.
20/112. Kim de bir mümin olarak, salih olan amellerde bulunursa, artık o, ne zulümden korksun, ne hakkının eksik tutulmasından.
Dünya hayatı bir an kadar kısa, ahiret hayatı ise ebedidir. Müslüman olanlar kısacık dünya hayatında Allah’ın istediği şekilde söylem ve eylemlerini buluşturanlardır. Onlar dünya hayatını ebedi olan ahiret hayatına tercih etmezler. Yine onlar dünya hayatında dünyada ne kadar kalacaksa o kadar değer verirler. Ahiret hayatında ise ahiret hayatında ne kadar kalacaklarsa ahirete de o kadar değer verirler.
Taha Suresi | 161
3/152. Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O’nun izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah müminlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.
20/113. Böylece biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın gönderdiği peygamberlere vahiyler hep kendi dilleriyle indirilmiştir. Eğer kendi dillerinde değil de başka dilden indirilmiş olsaydı mutlaka o dilleri kendi diline tercüme eden birisi olması gerekirdi.
14/4. Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
41/44. Eğer biz onu Acemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: ‘Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, Acemi (Arapça olmayan bir dil)mi?’ De ki: ‘O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.’
Bir mucit herhangi bir icadını gerçekleştirmek için, o konuda aylarca yıllarca çaba harcayıp tıkandığı noktada ilham kendi diliyle gelip icadını gerçekleştiriyorsa, Peygamberlere de ilka ve ilham yoluyla vahiyler gelmektedir.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur. Evet, son nebi ve resul Arap toplumunda arapça konuşan bir kimseydi. Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri bir tercümana ihtiyaç duymadan arapça bilen bir kavme anlatsın diyedir. Bu gün Kur’an’a muhtaç olan yüzlerce kavim ve dil çeşitleri vardır. Onlara Kur’an’ın doğru bir
162 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
şekilde ulaşabilmesi için her kavim bu Kur’an’ı kendi diline tercüme ettirerek anlayabilmektedir. Arapça bilmek Kur’an’ı anlamak demek değildir. Arapça bilmek ayrı bir ilimdir. Kur’an’ı anlamak ayrı bilimdir. Bu da Kur’an’da geçen bazı ayetlerin müteşabih olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Kur’an’da geçen her kelime hem konu içerisinde hem de Kur’an bütünlüğü içerisinde diğer ayetlere tezat teşkil edilmeden anlaşılmalıdır. Bu da O konu hakkında bir uzmanlık gerektirir.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Ayette geçen şu bölüme dikkat çekmek istiyorum. “O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir.” Edebi sanatlarda nasıl gerçek ve mecaz anlatım sanatları varsa, Kur’an’da da bunun karşılığı muhkem ve müteşabih anlatım sanatıdır. Gerçek anlatımda kullanılan kelimeler farklı anlamlara gelmeyen kelime ve deyimlerdir. Ama mecaz anlatım sanatında kullanılan kelime ve deyimler kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen kelime ve deyimlerdir. Kur’an’da geçen müteşabih ayetler de aynen onun gibi kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen ayetlerdir.
Müteşabih olan ayetleri doğru anlayabilmek için Kur’an’da geçen benzer ayetleri bir araya getirerek kastettiği anlamı konu içerisinde hangi anlamlarda kullanıldığı ancak anlaşılabilmektedir. Mesela Kur’an’da anlatılan cin kavramı ile halk arasında anlaşılan cin kavramını tamamen farklı olarak anlaşılmaktadır. Kur’an’da geçen cinlerle ilgili ayetleri bir araya getirerek ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.
CİN KELİMESİNE KUR’AN HANGİ ANLAMI YÜKLEMİŞTİR?
51/56. Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım. Ayete baktığımız zaman “cinleri ve insanları” ifadesi geçince, biri birinden farklı varlık olduğu zannedilmiştir. Genelde müfessirlerin
Taha Suresi | 163
büyük çoğunluğu öyle anlamış ve öyle anlatmışlardır. Genel olarak İslam toplumlarında cin deyince beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılan bir varlık olduğu zan edilmiştir. Şimdi cin kelimesi ile ilgili ayetleri bir araya getirerek Kur’an’ın cinlerle ilgili vermiş olduğu anlamı yakalamaya çalışalım.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Ayette geçen ifadeye göre göklerde ve yerde iki farklı varlık olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklardır. Kur’an ifadesine göre bu varlıklar insanlardır. İkincisi de emanet ve sorumluluk yüklenmeyen varlıklardır. Kur’an bu varlıklara da melek ifadesi kullanmaktadır. O zaman bu ayetten şu sonucu çıkarabiliriz. Gördüğümüz ve göremediğimiz varlıklar ya melekler kategorisindendir. Ya da insanlar kategorisindendirler. Yeryüzünde insan denildiği zaman görülmeyen insan tipi bir varlık olmadığı gözlenmektedir. O zaman meleklerde hem görülenler var hem de görülmeyenler melekler var olduğu anlaşılmaktadır. Bunu yeri zamanı geldikçe görünen melekler görülmeyen melekler hangileridir anlatmaya çalışacağım inşallah.
Melek kelimesini önce bir tanımlamaya çalışalım. Melek; insanların biyolojik ve psikolojik yapısı da dâhil olmak özere insanların dışında insanların karar verdiği yönde, hizmet sunan zerreden küreye kadar yaratılmış olan bütün varlıklara, Kur’an melek anlamı yüklemiştir. Meleklerde akıl ve irade olmadığı gibi tercih yapma seçeneği de yoktur. Meleklerin Âdem’e secdesi de Allah’ın onlara kodlamış olduğu bilgilerle seyrini düzenlemesinden dolayı o bilgilere objektif olarak ulaşan insanlar teknoloji üretmektedirler.
O zaman, hem görülen hem de görülmeyen meleklerden örnekler vermeye çalışalım. Akıl, takva, İblis, hava, oksijen, rüzgâr, görülmeyen meleklerdendir. Bitkiler, hayvanlar, dağlar, yıldızlar, güneş, ay, madenler ayrıca insanların icat ettikleri traktörler, kamyonlar, uçaklar, gemiler, füzeler, tanklar daha sayılamayacak kadar çok varlıklar gözle görülmekte elle tutulmakta olan varlıklardır. Bunların hepsi insan emrine amade olarak yaratılmış olan varlıklardır.
164 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
22/18. Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
Göklerde ve yerde insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklar İblis de dâhil olmak üzere hepsi Allah’a secde etmektedirler. Ama insanlara secde etmeyen tek melek İblis’tir. İblis’in de insanlara secde etmemesinin tek nedeni insanların melek olmaması içindir.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Allah, evrende yaratılmış olan varlıkları temel olarak nasıl iki farklı varlıklara ayırmışsa, melekleri de iki farklı varlık olarak yaratmıştır. Emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanlar nasıl iki farklı seçenek içinde yol tercihini Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu yönde kullananlar olduğu gibi, bunun dışında kullananlar da vardır. O zaman insanı Kur’an’ın tarif ettiği şekilde bir tarifini yapmaya çalışalım.
İnsan; Ergenlik yaşına geldiği zaman iki teklif sunucu melekle karşı karşıya gelmektedir. Birisi takva meleğidir. Diğeri ise İblis meleğidir. İşte insan ilk sorumluluk yüklendiği anda hangi yönde karar verip vermeme konusunda nötr bir varlıktır.
15/28. Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’
15/29. ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.’
Kur’an insan hayatını genel olarak üç kategoriye ayırmaktadır. Birincisi insanın meleklik dönemidir. Bu dönemde insanlar ne günah ne de sevap işlerler. Bu dönem anne karnından doğuşla başlar ergenlik yaşına gelinceye kadar devam eder. Bu dönemde insanlar tek seçenekli bir varlık konumundadır. İnsanın ikinci dönemi ergenlik yaşından olgunluk yaşına kadar geçen dönemdir. Bir başka ifadeyle kırk yaşına gelinceye kadar geçen dönemdir. Bu dönemde insanların gel git yaşadıkları dönemdir. Bir başka
Taha Suresi | 165
ifadeyle sürekli karar değiştirip zikzaklar çizdiği dönemdir. İnsanın üçüncü dönemi yaşadığı hayatın ve hayata bakışın tecrübelerinden esinlenerek kararında sabitleşmiş olduğu dönemdir. Genelde bu dönem yaklaşık kırk yaşında başlamakta ve ölünceye kadar devam etmektedir. Dikkat, bu dönemdeki karar ya dürüst bir Müslüman ya da müşrik bir kâfir olarak ölünceye kadar genelde yol çizgisini değiştirmeden devam eder. Kırk yaşını geçmiş olan insanlar kolay kolay kimlik ve çizgi değiştirmesi imkânsız hale gelmektedir.
Hicr suresi yirmi dokuzunca ayette bahsedildiği gibi insan kendi yol seçme kararını kendisi verecek konuma gelişi demektir. Meleklerin secde etmesi insan kararını ister Allah’ın yolunda isterse şeytanın yolunda karar versin mutlaka insan emrine amade olmaktadırlar.
11/15. Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.
Rahman, Dünya hayatında ister kâfir olsun çalışmış olduğu çaba ve gayret nispetinde rızık veren Allah demektir. Rahim ise ahiret hayatında sadece Müslüman olanlara merhamet eden Allah demektir.
2/34. Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Allah yaratmış olduğu her şeyi sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak yaratmıştır. Yaratılmış olan yeryüzünde sebepsiz ve sonuçsuz hiçbir şey yoktur. Eğer ortada bir şerbet varsa mutlaka o şekerle suyun karışmış olması gerekmektedir. Eğer ortada bir bitki varsa su toprak ve tohumun olması gerekir. Eğer ortada bir cin varsa mutlaka İblis ile insanın birleşmesi gerekir. Eğer ortada bir Müslüman varsa mutlaka ama mutlaka insanın takva ile birleşmesi gerekmektedir.
Yeryüzünde Rabbin yolundan sapan insanlar varsa mutlaka sapma yolunun tohumu ve beslenecek ağacı olması gerekmektedir. İşte Kur’an bu ağacın tohumuna İblis, o tohumdan şekillenen ağaca da yasak ağaç demektedir. Rabbin yolunda yürüyen insanlar varsa mutlaka ama mutlaka onun bir ağacı ve onun bir tohumu olması gerekmektedir. Kur’an’a göre bu ağaç helal ağaçtır onun tohumu ise takvadır. Bunların her iki konumda olan ağaçtan örnek vermeye çalışalım.
166 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/19. Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Kur’an’da tarif edilen yasak ağaç elma ağacı buğday ağacı değil tohumu İblis meyveleri de kibir, gurur, isyan, inkârdır.
28/30. Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: ‘Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;’ diye seslenildi.
Toplum dilinde vicdan Kur’an dilinde takva psikoloji dilinde üst ben veya tecrübeli baba olan bu ağaç her insana yaratılışta vermiş olduğu söze sadakat gösteren yolu tarif eder. Bu ağacın meyveleri de şükür tespih kulluk ve ibadetin Allah’ın dışında olanlardan hiç birine yapmama. Yoksula yardım fakiri doyurma, mazlum olanları zalimlere karşı koruma ve sairdir.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Vermiş olduğum ayetlerden anlaşıldığı gibi insan yol tercihini kullanırken hem rabbin yolunda hem de gayrı rabbin yolunda kullanmaya aday bir varlıktır. İşte insanda iki teklif sunucu melek vardı. Birisi İblis, diğeri ise takva meleğidir. Attığı her adımdan konuştuğu her sözden yapmış olduğu her davranıştan gökleri ve yeri yaratan Allah’a karışı hesap verecektir. Allah’ın insanlara yüklemiş olduğu sorumluluk yasak ağaçtan yiyip içmemek helal ağaçtan yiyip içmektir.
Kur’an’ın verdiği temel mesaj şudur. İnsan İblis’in teklifleri yönünde karar verir gelen peygamberleri yalanlar ve yaşarsa Kur’an bu tip insanlara genel başlık altında cin sıfatı yüklemektedir. Eğer insan takvanın teklifleri yönünde karar verir ve Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş
Taha Suresi | 167
olduğu vahiyler çerçevesinde yaşar hayatını düzenlerse Kur’an genel başlık altında bu tip insanlara Müslüman ismi vermektedir. Olay bu kadar basittir.
Melekler hakkında Kur’an şöyle tanım yapmaktadır.
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ Göklerde ve yerde olan her bir melek kendilerine kodlanmış olan bilgilerle hareket ederler. Kesinlikle kendilerine verilen emre muhalefet etmezler. Yine bir ayetle örnek vermeye çalışalım.
66/6. Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert (iri cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
Şimdi de Kur’an’ın cinler hakkında söylediklerine bir bakalım.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
Bu soru ve olay ahiret hayatında gerçekleştiği gözlenmektedir. Demek ki nasıl insanlara emanet ve sorumluluk yüklenmişse cinler de emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklar içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Yine Kur’an’dan püf noktaları ortaya kayan ayetlerden örnekler vermeye devam edelim.
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir.
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
Ayetlere göre yeryüzünde insan değil de emanet ve sorumluluk yüklenen melekler olsaydı Allah insandan beşerden resul değil de meleklerden resul göndereceğini söylemektedir. Bu ifadeye göre eğer cinler beş duyularla
168 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
algılanamayan varlıklar olsaydı Allah da onlara insandan değil beş duyularla algılanamayan cinlerden resul göndereceğini anlamak gerekir. Bakınız Kur’an’da cinlerden bir peygamber geldiğine dair hiçbir ayet yoktur. Cinlere de ayetlerden anladığımıza göre insandan bir peygamber elçi olarak geldiği görülmektedir.
72/1. De ki: ‘Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur’an dinledik’
72/2. ‘O (Kur’an), ‘gerçeğe ve doğruya’ yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.’
72/3. Elbette, Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk.’
72/4. ‘Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.’
72/5. ‘Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.’
72/6. ‘Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.’
Demek ki, Son Nebi ve Resul insan olduğuna göre insan olan cinlere Kur’an anlattığı görülmektedir. Daha çok geniş kapsamlı cinlerle ilgili olaylar anlatılabilir ama asıl cinlerle ilgili yanlış anlaşılma şu ayetlerde kendisini göstermektedir.
15/26. Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
15/27. Ve Can’ı da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık. Dikkat ederseniz yirmi altıncı ayette insanın kaporta kısmını balçıktan yirmi yedinci ayette ona enerji veren canını da dumansız ateşten yaratıldığı söylendiği halde can kelimesine genelde mealciler cin anlamı yüklemişlerdir. Yine bir ayet daha verelim.
55/14. İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
55/15. Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı.
Taha Suresi | 169
Dumansız ateşten yaratılan cin değil candır. İnsan vücudunun sıcaklığını otuz altı buçuk derecede tutan dumansız ateşten yaratılan enerjidir. Kur’an’da ateşten yaratılan bir tek İblis olduğunu söyler. Cinlerin değildir.
7/12. (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
Şimdi de İblis cinlerdendi ayetinden cinlerin de ateşten yaratıldığı anlamı çıkarmaktadırlar. Şimdi de o ayeti nakledelim.
18/50. Hani meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Şunu iyi bilmek gerekir. Kur’an insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Yaşamını hayatını İblis’in teklifleri ile düzenleyen insanlardır. Kur’an bu insan tiplerine genel başlık altında cin sıfatını kullanmaktadır. Kur’an’a göre Rabbin yolundan sapan yasak ağaçtan nemalanan yol tercihlerinin tohumu İblis olan insanlardır. Bunlar Kur’an’a göre ehli kitap ve müşrik olan insanlardır. Yani İblis rabbin yolundan çıkmayı teklif sunduğundan dolayı İblis’in teklifleri yönünde hareket eden insanlara Kur’an İblis cinlerdendi ifadesi kullanmaktadır. Dilerseniz bir ayet daha verelim.
2/34. Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
İblis bir melektir. O ne bir cin ne de bir kâfirdir. O Allah’ın kodlamış olduğu bilgiler dışına çıkamayan tek seçenekli bir melektir. Nasıl şeker ayrı bir madde, su ayrı bir madde ise ikisi karışınca her ikisinin karşımı olan başka bir sıfat alarak karşımıza çıkmaktadır. İkisinin karışımı şekerli su veya şerbettir. Aynen onun gibi İblisle insan buluşursa cin kâfir şeytan olmaktadır. Takva ile insan buluşursa Müslüman olmaktadır. Olay bu kadar basit olduğu halde farklı farklı yorumlara gidilmiştir.
Şimdi de insan kelimesi ile cinlerin aynı karede bulunuş sebebini çözmeye çalışalım.
170 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Biz Kur’an’ın kendi sistemi içerisinde kendi ifadelerinin dışına çıkma yetkimiz yoktur. Dedik ki, İblis’in teklifleri ile yaşamını düzenleyen insanlar var Kur’an bunlara cin tabiri kullanmaktadır. Takvanın teklifleri ile yaşamını düzenleyen insanlar vardır. Kur’an bunlara muttaki veya Müslüman tabiri kullanmaktadır. Kur’an’a göre insan ergenlik yaşına geldiğinde iki teklif sunucu melekle karşı karşıya gelmektedir.
Bu konumda insan nötr bir varlık konumdadır. İnsan bu konumda gerek İblis’in gerek se takvanın teklifleri yönünde karar verirse farklı isim ve sıfatlar alarak karşımıza çıkmaktadır. O zaman insan İblis’in teklifleri yönünde karar verir yasak ağaçtan nemalanırsa insan cin sıfatı almaktadır. Eğer insan takvanın teklifleri yönünde karar verir ve helal ağaçtan nemalanırsa insan Müslüman sıfatı alıp, karşımıza çıkmaktadır.
72/6. ‘Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.’
Cinler Rabbin yolundan sapan ihsan olduğuna göre, nötr bir konumda olan insanlar cinlerin yoluna girdikleri zaman onlar da cin kategorisine girerek onlar da rabbin yolundan çıkmış olmaktadır.
O zaman insan kelimesi cinlerle aynı kareden yer almışsa o da Rabbin yolundan çıkmış olarak anılmalıdır. Eğer insan kelimesi Müslüman veya Rabbin yolunda yürüyen insanlar kategorisinde yer almışsa o da Müslüman demektir. Her ikisine de örnek verelim.
51/56. Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
Demek ki insan kelimesi adaleti emreden Müslümanlar yanında anılmaktadır. Hem de Rabbin yolundan sapan cinlerin yanında Müslüman olmayanlar yanında anılmaktadır.
İşte Kur’an’ın cin kelimesine anlayabilenler için yüklemiş olduğu anlam budur diye düşünüyorum.
20/114. Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur’an’ı (okumada) acele etme ve de ki: ‘Rabbim, ilmimi arttır.’
Taha Suresi | 171
Kur’an yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde her örnekten bir örnek vererek iman eden ve salih amel işleyen Müslümanları güç ve kuvvet haline getirmiştir.
2/143. Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İslam’da devlet yok diyenlerin kulakları çınlasın. İşte vahyi söyleyen vahiyle yaşayan bir nebi ve resul ile Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline geldi yeryüzünde inkâr eden ve zulmeden topluklara meydan okudu. Son nebi ve resul ile Mekke’den sürülüp Medine’ye hicret eden Müslüman olanlara ek olarak Yahudilerden Hristiyanlardan ümmilerden sabilerden goraf goraf gelip Müslüman oldular.
İslam dairesine giren her Müslüman aç ise doyuruldu çıplak ise giydirildi zulüm görenlerin üzerinden zulüm kaldırılıp İslam’a giren bütün Müslüman olanlar esenlik ve barışa kavuşmuşturlar. Yüz bini aşan Müslüman sürüldükleri Mekke’ye geri dönerek büyük haccı yapmak için geldiler. Allah’ın resulü yeryüzünde bulunan kâfilere şu mesajı verdi.
9/3. Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resûlü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.
İslam; hiçbir insanın hiçbir insan üzerinde kendi din anlayışını zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadan bütün insanların barış ve esenlik içerisinde yaşayabilecek bir ortamda vahyin kontrolünde yaşayan bir resulün yaşam biçimi hayat tarzının uygulanmış olan dinin adıdır. İşte Allah Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline geldiklerinde inkâr eden müşriklere yeryüzünde dört ay gezin dolaşın sakın ola ki küfrünüzü mazlum olan insanlara zulüm ve işkence aracı olarak uygulamayın mesajını vermektedir. Eğer bunun aksini söyler ve yaparsanız, tepenizden tutar yerin dibine geçiririm demekle korku salmaktadır.
172 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin şu bölümünde “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.” Güç ve kuvveti biz insanlara zulüm yapmak için değil adil ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde bir davranış sergileyerek mazlum olanları korumak mazlum olanlara zulmeden insanlara korku salmak için göndeririz mesajı verilmektedir.
Kur’an hakla batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü net bir şekilde ayıran bir kitaptır.
12/69. Yusuf’un yanına girdikleri zaman, kardeşini bağrına bastı; ‘Ben’ dedi. ‘Senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme.’
12/70. Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: ‘Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız.’
12/71. Onlara doğru yönelerek: ‘Neyi kaybettiniz?’ dediler.
12/72. Dediler ki: ‘Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim.’
Yusuf kıssasında vermiş olduğum son ayette geçen, “Dediler ki: ‘Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır.” Hükümdar kelimesi Mısır’ın hükümdarı anlamında değil gökleri ve yaratan Allah anlamında hükümdar olduğu anlaşılmalıdır.
20/115. Andolsun, biz bundan önce Âdem’e ahid vermiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
Kur’an içerisinde Âdem kelimesi iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birisi peygamber olan Âdem’dir. O peygamber olduktan sonra vahiyle oturup vahiyle kalkan insandır. Ayette geçen şu ifade, “Andolsun, biz bundan önce Âdem’e ahid vermiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.” Ayette geçen âdem peygamber olan âdem değildir.
Taha Suresi | 173
İnsan soyunu temsil eden âdemdir. Her insan yaratılırken “Rabbim Allah’tır” demişti. İşte bu âdem o sözü unutan âdemdir.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Çoğunluk olarak sapan insanlar bu âdemdir. Dilerseniz birkaç ayet örneği vermeye çalışalım.
7/189. O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler: ‘Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.’
7/190. Ama O, onlara (Âdem’in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda O’na ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.
Peygamber olan Âdem çocuklarını Allah’a ortak koşmaz. Bütün peygamberlerin Allah ile bir sözleşmeleri vardır. O da şudur.
3/81. Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: ‘Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.’ Demişti ki: ‘Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?’ Onlar: ‘İkrar ettik’ demişlerdi de ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım,’ demişti.
İsterseniz bu ayetin Türkçe okunuşunu da nakledelim ki nebi ve resul kelimesin birleştirerek enbiya veya peygamber kelimesi kullanıldığını görelim.
3/81. Peygamber olan Âdeme ait olan bir söz olamaz. Ancak ve ancak soy ağacı olan âdem için kullanılmış bir ifadedir. Allah peygamber olan Âdem için şu ifadeyi kullanmaktadır.
3/33. Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;
174 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah katında düzeltilmiş bir beşer kelimesi ile anılan sadece peygamberlerdir. Kur’an’a göre bütün peygamberleri biri birinden ayırt etmeyiniz diye bize emreder.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
2/136. Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerlerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’
Allah her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberleri tasdik edip doğrulamış, kendinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiştir. Bu olay peygamberleri peş peşe dizerek son peygambere kadar devam edip gelmiştir. Artık son peygamber de gelince Allah peygamberlik ayetini nesh ederek yeni bir dönem başlamıştır.
33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
Allah peygamberlik ayetini nesh ederek yeni bir dönem başlamıştır. Kur’an ifadesi ile bu dönem ayetlerle şöyle izah edilmektedir.
2/106. Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiç bir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.
Allah peygamberlik ayetini nesh eder etmez insanları uyarısız bırakmamış. Bütün toplumlarda ses getiren peygamber kıssalarını da içerisine Allah Kur’an ayetini insanlar için yol gösterici bir kitap olarak bırakmıştır. O Kur’an öyle bir kitaptır ki, koruması Allah’a ait olan hiçbir zaman bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan koruma garantörlüğü olan bir kitaptır.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Taha Suresi | 175
6/38. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
Kur’an içerisinde vahiylerle çerçevesi çizilen ve bu yolda olanların dini İslam teslim olanların adı da Müslümandır. Tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olan bunlardır. Farklı ümmet farklı şeriat içerisinde olanlar ise Müslüman olanların dışında yol tutturan insanlardır.
5/48. Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)laına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa bütün peygamberlerin getirmiş olduğu dinin adı İslam teslim olan insanların adı da Müslümandır.
20/116. Hani biz meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ demiştik, İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti.
Ayette geçen âdem kelimesini de ister iman etsin isterse inkâr etsin soy ağacı olan Âdem’den söz edilmektedir. Çünkü İblis’in dışında olan meleklerin Allah secdesini kabul etmektedir. Ama İblis’in secdesini kabul etmemektedir. Ayet olayı geniş bir yelpazede ele almaktadır. İblis de dâhil bütün melekler Allah’ın kendisine kodlamış olduğu bilgilerle hareket seyrini düzenlerler.
Kesinlikle meleklerde akıl ve irade olmadığı gibi onların seçenekleri de yoktur. Onlar kendilerine nasıl bir bilgi kodlanmışsa o bilgilerle seyrini düzenlerler. İnsanlardan dileyen hangi yolu tercih ederse kendisine hizmet sunan melek bulmaktadır. Kur’an iki farklı meleği İblis ve takva olarak açıklamaktadır.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
176 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Konular geçtikçe sürekli bunları açıklamak zorunda kalıyorum. İblis’in teklifleri yönünde karar alan insanlarla takva meleğinin teklifleri yönünde karar alan insanlar dünya hayatında farklı yollarda yol almaktadırlar. İşte Maide suresi yirmi yedinci ayetten itibaren Âdem’in iki oğlunun birini kurbanı kabul edilmedi birinin kurbanı kabul edildi diye anlatılan olay tam da İblis ve takva meleklerinin insan üzerinde yol ayrılışını gündeme taşımaktadır.
5/27. Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.’
Ayette müteşabih bir anlatım sanatı vardır. Allah İblis secde edenlerden olmadı, Âdem’in iki oğlu birer kurban sunmuşlardı. Bbirinin kurbanı kabul edildi birisinin kurbanı kabul edilmedi anlatımları ile iki farklı yollarda yürüyen insan tiplerinin fotoğraflarını ortaya koymaktadır. Bu konularda temel olarak iki farklı ağaçtan bahsetmektedir. Birisinin tohumu İblis’tir. Bu yasak ağacı temsil etmektedir. Birisinin tohumu takvadır. Bu da helal ağacı temsil etmektedir.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. Ayetlerde geçen şükredici ve nankör olma ifadeleri Müslüman ve Müslüman olmayan insan tiplerini sembolize etmektedir. Yine bu olayı Sad suresinde geçen ayetlerden geniş bir yelpazede anlatmak istiyorum.
38/71. Hani Rabbin meleklere: ‘Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım’ demişti.
38/72. ‘Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.’
Taha Suresi | 177
38/73. Meleklerin hepsi topluca secde etti;
38/74. Yalnız İblis hariç. O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
Allah meleklere varıp da soru sormaz. Onlarla konuşmaz. Allah onlara bilgiyi kodlar, kodlamış olduğu bilgileri Allah onları lisanı hal ile konuşturarak emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara bilgi sunar. Meleklerde akıl irade ve seçenek yoktur.
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ Konu ile ilgili olay, başka bir ayette de şöyle anlatılır.
15/28. Hani Rabbin meleklere demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’
15/29. ‘Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.’
Ayetlerde geçen beşer, insan, nefis, kelimeleri ergenlik yaşına gelen her insan emanet ve sorumluluk sahibi olan insanlardır. Onların attığı her adımdan konuştuğu her sözden yapmış olduğu her davranıştan hesaba çekileceği bir dönem başlamaktadır. Her insan zaten ergenlik yaşına girmeden önce birer melek konumundadırlar. İşte melek olma konumundan insan olma konumunu Kur’an cennetten çıkma diye nitelendirmektedir.
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’
2/36. Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır’ dedik.
Ey Âdem sen ve eşin kelimesi ergenlik yaşına gelmiş her erkek ve kadın için geçerli olan bir ifadedir. Kur’an ergenlik yaşına gelmeyen erkek ve kadını ekmek elden su gölde sorumluluk taşımadığı yaratılışta vermiş olduğu sözde duran bir melek olarak görmektedir.
İşte bulunmuş olduğu ortam veya durum günah ve sevabın olmadığı bir dönemden emanet ve sorumluluk yüklendiği bir dönemi Kur’an cennetten çıkma olarak tanımlamaktadır. İşte bu dönemde her insana İblis
178 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
meleği yüklenerek her insan İblis ve şeytanın vesvese ve saldırılarına maruz kalmakta dolayısı ile imtihan süreci o dönemde başlamaktadır.
38/73. Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Meleklerin hepsinin topluca secde etmesi, Allah’ın kodlamış olduğu kendisine yönelen insanlara deşifre etmesi demektir. Bu da şu ayeti gündeme getirmektedir.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
İşte yaratılmış olan her varlığın kendilerine kodlanmış olan bilgileri kim objektif olarak çözerse inansın inanmasın bütün insanlar Allah ile gerek elçi aracılığı ile gerekse perde arkasında konuşmaktadır.
Allah’ın insanlarda seçmiş olduğu resullere vahyetmiş olduğu bilgiler ile meleklere kodlamış olan bilgiler biri biriyle asla çelişkiye düşmezler. Bu da gösteriyor ki Allah’ın göndermiş olduğu din vahiylerle evren yasalarının tam bir mutabakat içerisinde olan din olduğunu göstermektedir.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Bu da gösteriyor ki, melekler Âdem’e secdesi onlara kodlanan bilgileri ancak ve ancak çözmekle olmaktadır. Kim meleklerle diyaloğu iyi kurarsa melekler ona hizmet eder. Kim de meleklerin dilini çözmezse de melekler ona secde etmez. Müslümanım deyip de Müslüman olmayanlar meleklerin dilini çözme konusunda duyarsız kaldıklarından dolayı maalesef teknolojik konularda geri kalmışlardır. Batı bu olayları çözmüş şu anda Müslüman ülkeleri kendilerine kul ve köle etmişlerdir.
38/74. Yalnız İblis hariç. O büyüklendi ve kâfirlerden oldu.
Aslında İblis kendisine kodlanmış olan bilgilerle hareket eden bir melektir. Kibirlenen gururlanan İblis değil, İblis ile iş birliği yapan kâfir yoldan çıkmış olan insanlardır. Kur’an İblis için kâfirlerden oldu, cinlerdendi ifadeleri hep İblis’in tekliflerini kabul eden insanlar; cin, şeytan, kâfir, münafık olmaktadırlar.
7/17. ‘Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın.’
Taha Suresi | 179
7/18. (Allah) Dedi: ‘Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.’
İşte İblis’i izleyen kimseyi cehennemi Allah onlarla dolduracağını vaad etmektedir.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
38/75. (Allah) Dedi ki: ‘Ey İblis, ellerimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?’
Ayette Allah, ellerimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi sorusu. İnsan iki seçenekli bir varlık olduğu vurgulanmaktadır. Yani her insan ergenlik yaşına geldiği zaman hem takvanın tekliflerine karşı duyarlı hem de İblis’in tekliflerine karşı duyarlı nötr bir varlıktır. İblis’in secde etmemesini İblisle iş birliği içerisinde olan cinler ve kâfirler olarak tanımlamaktadır. Kim Allah’ı Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları melekleri ahiret gününü inkâr ederse Allah onları cehennemle azap edeceğini, üzerine basa basa vurgulamaktadır.
2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.
38/76. Dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
İnsandaki benlik bencillik kibir ve gurur hep İblis’ten gelmektedir. Bu gün dünya hayatında kibirlenen gururlanan hep insanları küçük görmekte onlara yaşam ve özgürlük hakkı tanımamaktadır. Eğer insanlarda İblis diye kötülükleri teklif sunucu bir melek olmamış olsaydı. İnsanlar da birer melek olurlardı.
180 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
38/77. (Allah) Dedi ki: ‘Öyleyse oradan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunuyorsun.’
Allah İblis ve İblis’le buluşup kâfirleşen ve cinleşen insanlardan hoşlanmamaktadır. Zaten yukarıda ayette belirtildiği gibi eğer İblis olmasaydı insanların hepsi birer melek olurlardı. O zaman imtihan diye bir şey olmazdı. Allah’ın muhatap olacağı insan diye bir varlık da olmazdı. Dolayısı ile cennet cehennem de olmazdı. İblis insanların bir sınav sebebidir.
38/78. ‘Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerinedir.’
Din günü ahiret hayatı demektir. Sınav sebebi olan İblis insanın öz yapısında var oldukça Allah İblis’le bütünleşen insanlara da lanet etmektedir.
111/1. Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.
111/2. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
111/3. Alevi olan bir ateşe girecektir.
38/79. Dedi ki: ‘Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.’
Bu ayet önemli bir şeye dikkat çekmektedir. İblis iradeli bir varlık mı ki, Allah’tan din gününe kadar süre istemektedir? Hayır, Allah insanın öz içinde var olan İblis olgusunu insanoğlu var oldukça o da genetik var olmaya ister istemez devam edecektir. İnsanoğlu yok olup kıyamet kopunca İblis’in de görevi kalmayacaktır. Yani Allah bu ayette sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Demek ki insan varsa İblis de vardır. İnsan yoksa İblis de yoktur. İblis’in barınma yeri insandır.
38/80. Dedi ki: ‘O halde, süre tanınanlardansın.’
Evet, Allah, İblis süre istediği için süre verilmiyor. İblis’i lisanı haliyle konuşturarak İblis’in insan üzerindeki görevi hakkında Allah insanlara bilgi vererek sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak anlatmaktadır. Allah’ın çok sevdiği peygamberlerden birisi “Allah’ım beni
Taha Suresi | 181
insanların ölüp de dirileceği güne kadar süre tanı dese Allah süre tanır mı? elbette tanımaz. Çünkü doğal yasaya göre bir zaman dilimi içerisinde insanlar doğarlar büyürler ve ölürler. Allah her insana bir zaman dilimi içerisinde bir ecel tayin etmiştir.
38/81. ‘Bilinen vaktin gününe kadar.’
Bilinen vaktin günü kıyamete kadardır. İblis’in görevi insan var oldukça var olup kendi üzerine düşen görevi yapmasıdır.
38/82. Dedi ki: ‘Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka kışkırtıp azdıracağım.’
Davud’a gelen iki davacıdan birisi İblis idi. Doksan dokuz koyunu olduğu halde takvanın bir koyununu da kendi koyanlarına katmak istemesi de bu sebeptendi.
38/21. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
38/22. Davud(un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: ‘Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.’
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
38/25. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
38/26. ‘Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde halife (yönetici) kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın
182 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır.’
Davud’a bu iki davacı geldiği gibi her insana da bu iki davacı gelmektedir. İblis insanı hakkı tanımasını ve takva yönünde hareket etmesini asla istemez. Her insanı cin ve kâfir yapmak ister. Ama Davut bu sınavı başarı ile vermiş ve Davud iki farklı tercihten takvanın teklifleri yönünde karar vererek, bağışlanma ve şükretme tercihini kullanarak Allah da bağışlanma dileğini kabul ettiği ifade edilmektedir.
38/83. ‘Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.’
Evet, Davut gibi her insan bağışlanma ve sapma yönündeki tercihten bağışlanma yönündeki tercihini kullanırsa İblis ve şeytan kimseyi saptıramaz.
20/117. Bunun üzerine dedik ki: ‘Ey Âdem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun.’
İblis ateşe çağırır, takva ise cennete ve mağfirete çağırır. İblis insanın öz içerisinde var olan insana yasak ağaçtan nemalanmayı teklif sunan bir melektir. Cennet kelimesi de dünya hayatında her insanın yaratılışta verdiği Rabbim Allah’tır sözünü bozmadan ergenlik yaşına kadar günahsız ve sevap işlemeden, ekmek elden su gölden sorumluluk yüklenmediği bir dönemdir.
Kur’an insanın anne karnından doğuştan ergenlik yaşına kadar meleklik dönemine cennet ifadesi kullanmaktadır. Yoksa ahiret hayatında olacak olan cennette, ne İblis’in ne de şeytanın işi vardır. İblis var oldukça insan günah işlemeye devam edecektir. Allah yasak ağaç diye diye söylenen elma, buğday ağacı değil, İblis’in insanı Rabbin yolundan alıkoymak için vermiş olduğu vesveselerin tümüdür.
20/118. Şüphesiz, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı)dır.’
İblis’in Âdem ve eşine düşmanlığı, yaratılışta verdiği sözü unutturup insanları kötülüğe sürüklemek ve onların cennet gibi bir nimet yerine cehenneme sürüklemektir. Eğer insan yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymamış olsaydı dünya hayatında insanlar arasında ne düşmanlık ne savaş ne açlık ne susuzluk ne de zulüm olurdu. Dünya
Taha Suresi | 183
hayatında insanlar arasını açarak biri birlerine düşman edenin tek kaynağı İblis’tir.
20/119. Ve gerçekten sen burada susamayacaksın ve (yakıcı sıcakta) yanmayacaksın da.’
Bütün insanlar kendilerine verilmiş olan bir zaman dilimi içerisinde doğarlar büyürler ve ölürler. Yeryüzüne gelip de ölmeyen bir tek insan yoktur. Bütün insanlar ölmektedir. Bu insanlardan çok azı Müslümandır. Sadece onlar cennete gidip ebedi olarak acıkmayıp, susamayacaklardır. Büyük çoğunluk da İblis’in vesveselerine uyanlar da ebedi olarak cehenneme gideceklerdir.
20/120. Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?’
Eğer Âdem ve eşi ergenlik yaşına geldiklerinde İblis ve şeytanın vesveselerine uymamış olsaydı dünya hayatında Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesinde ömürlerini tamamlayıp Müslüman olarak can vereceklerdi. Dolayısı ile Allah’ın onlardan, Onlar da Allah’ın kendilerine verdikleri cennet nimetinden dolayı razı olacaklardı.
20/121. Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. Ergenlik yaşına gelen Âdem ve eşine iki teklif sunucu kendi öz içerisinde melek yüklenmektedir. Âdem ve eşi cennetten çıkma olayında İblis ve takva meleği yüklendiği gibi Âdem ve eşi gibi diğer insanlara da aynı İblis ve takva meleği yüklenerek günah ve sevap işlemeyen bir dönemden günah ve sevap işleyen bir döneme geçmektedir. Kur’an, bu sürece, Âdem ve eşinin cennetten çıkma olayı diye tanımlamaktadır. Bu olay bazı müfessirlerin söylediği gibi güllük bahçelik yerden çıkma değil sadece çocukluk döneminden ergenlik yaşına geçen sürece dikkat çekmektedir. Kur’an’da on iki yerde İblis, seksen dört yerde de şeytan kelimesi geçmektedir.
Bazı müfessirler şeytan ile İblis’i aynı olduğunu söylemişlerdir. Oysa İblis bir melek, şeytan ise İblis tekliflerini ilkeleştiren ve geriye dönüşü mümkün olmayan insanın sıfat almış halidir. Bir başka ifadeyle şeytan İblis’in insan tarafından ilke haline getirilip gözleri kör, kulakları sağır,
184 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kalbi mühürlenmiş olan insanlara Kur’an şeytan sıfatı yüklemektedir. O zaman İblis ateşten Şeytan ise topraktan yaratılmıştır. Şimdi Kur’an’dan bunların her ikisine de örnekler vermeye çalışalım.
7/12. (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’
2/14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyoruz.’
Ayetlerde de görüldüğü gibi İblis ateşten yaratılmış, şeytan ise topraktan yaratılan insanın sıfat almış halidir. O zaman diyebiliriz ki şeytan da topraktan yaratılmıştır cinler de insanın sıfat almış hali olduğuna göre onlar da topraktan yaratılmışlardır.
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi her insan ergenlik yaşına gelince, karşısına o kadar düşmanlar çıkmaktadır ki, işte insan hayatı boyunca bu düşmanlarla boğuşup sabreder ve Allah’ın istediği şekilde vahiylerle yaşamını sürdürerek ölebilirse işte onun için mutluluk ve ebedi yaşayacağı bir cennet hazırlanmaktadır. Şimdi açıklamakta olduğumuz ayeti tekrar ele alarak derinden onu kavramaya çalışalım.
20/121. Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. Kur’an bu ayette müteşabih bir anlatım sergilemektedir. Nasıl bir tohumu toprağa atarsan onun gen haritasında proglammış olan meyvesi belirli bir zaman dilimi içerisinde o meyve verme sürecine gelmektedir. İnsan için de öyledir.
76/1. Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. Bir insanın ergenlik yaşına geldiği zaman nankör ve şükretme
Taha Suresi | 185
olayı kişinin iki tercihten birisini seçme olayına bağlıdır. İşte Kişinin ayıp yerleri kendisine açılıverdi derken görünen vücudundaki namahrem yerleri anlamında değildir. İnsan hem kötülük yapmaya meyilli bir varlıktır. Hem de iyilik yapmaya meyilli bir varlıktır. İnsanların dışında hiçbir varlıkta bu olay yoktur. Kur’an insanı altı ana parçaya ayırmaktadır. Bunları sıralamaya çalışalım. Beden, can, ruh, İblis, takva ve akıldır. Şu üç haslet insanların dışında hiçbir varlıkta yoktur. İblis, takva, akıl, Şems suresinde bu konu şöyle izah edilmektedir.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
İşte bu ayet insanın ilk olarak ergenlik yaşına gelip çattığı zaman gündeme gelmektedir. Attığı her adımın konuştuğu her sözün yaptığı her davranışın hesaba çekileceği, emanet ve sorumluluk yüklendiği dönemdir
Açıklamakta olduğumuz ayeti bölümlü olarak işlemeye çalışalım.
“Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi,” Âdem ve eşi ne yediler ki, ayıp yeleri kendilerine açıldı? Yine ayetin bu bölümünde günah ve sevap işlemeyen meleklik döneminden, İblis yüklenince günah işleyecek bir konuma evrilmiş oldular. Tabiri caiz ise, İblis dedi ki, burada ben varım siz yaratılışta “Rabbim Allah’tır” demiştiniz ya, ben sizi o verdiğiniz sözden caydırmak için buradayım. İşte Kur’an buna yasak ağaç ifadesi kullanmaktadır.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Ayette geçen yasak ağaç ifadesi, İblis’in teklifleri ile ortaya çıkan inkâr isyan, zulüm adam öldürme, hırsızlık aklına ne kadar kötülük varsa bunların hepsini kapsamaktadır. Dikkat ederseniz İblis varsa insan vardır. İblis yoksa insan da yoktur. Eğer insanda İblis diye bir kötülük teklifi sunan bir melek olmamış olsaydı ayette ifade edildiği gibi Âdem ve eşi melek olduğu gibi bütün insanlar da birer melek olurlardı. Zaten her insan ergenlik yaşına gelmeden önce birer melek konumundadır. İblis gündeme gelince bu dönemden çıktılar insan oldular. Yani insan hem günah işleyen hem de günahından dolayı tövbe edebilen bir konuma gelmiş oldu.
186 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
İnsana vesvese veren İblis varsa, insanı yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözüne sadakat göstermeyi kötülüklerden sakınmayı teklif sunan bir de takva vardır. İnsan her kötülük yaptığı ve yapacağı zaman, her insanın öz içinden toplum dilinde vicdan Kur’an diliyle takva, psikoloji diliyle üst ben çığlık atarak, bu yaptığın yanlış yapma diyerek seni ikaz eder.
Yeri gelmişken bir ateist bana şöyle bir soru sormuştu. Sizin inandığınız Allah haşa ne biçim Allah dedi. Ben de dedim ki, ne hatasını gördün? O da şöyle demişti. Bana kötülüğü programlıyor ben de o kötülüğü programladığı şekilde yapıyorum. Ahiret hayatında gel bakalım gir cehennem diyor dedi. Ve arkasından ekledi böyle Allah mı olur dedi.
Ben de dedim ki, sen bir kötülük yapacağın zaman senin öz içinden gelen bir ses bu kötülüğü yapma yanlış yapıyorsun diye bir uyarı sesi gelmiyor mu, dedim. O da evet geliyor dedi. O zaman kötülüğü programlayan Allah değil sen kendin o kötülüğü programlıyorsun ve yapıyorsun dedim. Sonra kendisinin öz içerisinden haykıran bir ses dedi ki, evet doğru söylüyorsun dedi. Sesini kesti ve çekip gitti. Demek ki her akıl baliğ çağına gelmiş olan insanda bir kötülüğü yapma dürtüsü geldiğinde bu İblis’tendir. O kötülüğü yapma diye uyar sesi veren de takvadandır. Yine bu olaya Kur’an’dan bir ayetle örnek verelim.
12/22. Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
12/23. Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: ‘İsteklerim senin içindir, gelsene’ dedi. (Yusuf) ‘Allah’a sığınırım” dedi “çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.’ 12/24. Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
İşte Yusuf daha peygamber olmadan önce, babasından aldığı eğitim ve içinden haykıran takva sesi neyin yanlış neyin doğru olduğunu
Taha Suresi | 187
bilmekteydi. Vezirin karısı kendisinden murad almak istediğinde Yusuf da Allah namahrem olan bir kadınla murat almayı Allah yasakladığı için arzuladığı halde kadından kurtulma mücadelesi vermekte olduğu görülmektedir.
12/53. ‘(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.’ Yusuf yine de ben nefsimi temize çıkaramam diyerek öyle kötü bir davranıştan Allah koruduğu için kurtulabildiğini söylemektedir. İşte bu olayların tefsirini Kur’an’da geçen şu ayet yapmaktadır.
5/94. Ey iman edenler, Allah görünmezlikte (gaybte) kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle andolsun sizi deneyecektir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azab vardır.
İşte Allah görünmezlikte kendisine gelen avı Allah yasakladığı için reddetmiş onu Mısır’ın hükümdarı konumuna yükseltmiştir. Eğer Yusuf böyle güzel davranışlarını her türlü zorluklara rağmen ortaya koymasaydı Allah kuyuların dibinden onu alıp insanların desteği ile Mısır toplumunun başına yönetici olarak yükselemezdi.
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
İşte her insanın önünde iki farklı yol vardır. Birisi batıl yol Allah bu yolu onaylamamaktadır. Kıssada geçen olayda vezirin karısı batıl yola sürüklemiş kaybedenlerden olmuştur. Diğer yol ise hak yoldur. Bu Allah’ın yapılmasını istediği ve onaylamış olduğu yoldur. Yusuf bu davayı kazananlardan olmuştur. Nefsini arındırıp temizleyen felah bulan Yusuf’tur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. Vezirin karısı da nefsini arındırıp temizleyemediği için yıkıma uğramıştır.
20/122. Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
Yukarıda değişik sure ve ayetlerden örnekler vererek anlattığımız gibi, ergenlik yaşına gelen her insan iki yol tercihini seçmekle karşı karşıya kalmaktadır. Ya İblis’in teklifleri yönünde tercih kullanıp sapacaktır. Ya da
188 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
takva meleğinin teklifleri yönünde tercih kullanıp hidayete erecektir. Bu ayette de İblis’in yönünde karar verip de günah işleyen insanlar tövbe edip kendisini düzelten insanların Allah yapmış oldukları günahlarını bağışlamaktadır.
20/123. Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.’
2/258. Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: ‘Benim Rabbim diriltir ve öldürür’ demişti; o da: ‘Ben de öldürür ve diriltirim’ demişti. (O zaman) İbrahim: ‘Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir’ deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
2/272. Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır, olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah’ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın size eksiksizce ödenecektir.
20/123. Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.’
20/124. ‘Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. Bu iki ayeti beraber açıklamaya çalışalım.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur. 43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
43/38. Sonunda bize geldiği zaman, der ki: ‘Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).’
Kur’an’da zikir kelimesi iki alamda kullanılmıştır. Birisi yaratılan
Taha Suresi | 189
evren yasalarıdır. Diğeri ise indirilen vahiy yasalarıdır. Kur’an içindeki ilgili ayetleri naklederek açıklamaya çalışalım.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Bu ayetler düşünen aklını kullanan insanlar için, gösteriyor ki, Allah’ın yaratmış olduğu evrenle Allah’ın indirmiş olduğu vahiyler arasında hiçbir çarpıklık ve çelişki yoktur. İşte Allah insanlara böyle vicdanları rahatlatan din anlayışı ortaya koymaktadır. Kur’an’ı doğru anlayabilmek için indirilen vahiylerle yaratılan evreni doğru anlamak ve çözmek gerekir. Kur’an iki resulden söz etmektedir. Bir ayet örneği vererek, sonra da onun ne anlama geldiğini açıklamaya çalışalım.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Bütün peygamberler Allah’ın insanlardan seçmiş olduğu elçilerdir. Peki, Allah meleklerden nasıl elçi seçer? Bu ayeti nasıl anlamak lazım?
Kur’an’a göre iki büyük melek vardır. Bunlardan birisi Mikail diğeri de Cibril’dir. Mikail Allah’ın yaratmış olduğu evrendeki varlıkları temsil eder. Cibril de Allah’ın evrende yaratmış olduğu bütün varlıklara bilgi kodlama ve göndermiş olduğu peygamberlerin kalbine bilgi aktarma olayını temsil eder. Şimdi Kur’an’da geçen ayetlerden örnekler vererek bunları açıklamaya çalışalım.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu
190 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
(Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
Cibril’e insanların düşmanlığı Allah’ın insanlardan elçi seçerek elçilere bilgi aktarma olayını inkâr etme anlamını taşımaktadır. Bir başka ifadeyle Allah’ın var ve bir olduğunu kabul ettiği halde Allah’ın rab ve ilah olduğunu kabul etmeme olayıdır. Mikail’e insanların düşman oluşu demek Evreni yaratan Allah değil everen kendi kendisine var olduğunu iddia edenler için kullanılmış bir ifadedir. Yine Allah genel bir çerçeve olarak olayı şöyle açıklayarak özetlemektedir. Allah’ın düşmanlığı, indirilmiş olan vahiy yasaları ile yaratılmış olan evren yasalarını kabul etmeyen insanların ilahi mesajdan yüz çevirmesi nedeniyle, dünya hayatında onlar yaşadıkları sürece vahyi bilgilerden nasiplerinin kesilmesi anlamını taşımaktadır. İşte zikirden uzaklaşanlara şeytanın kabuk bağlaması bu anlamdadır.
Kur’an hakkında ehli kitap ve müşrik olan cinlerin ne söyleyip ne söylemediklerini Kur’an’dan dinleyelim.
72/1. De ki: ‘Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur’an dinledik’
72/2. ‘O (Kur’an), ‘gerçeğe ve doğruya’ yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.’
72/2. ‘O (Kur’an), ‘gerçeğe ve doğruya’ yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.’
72/3. Elbette, Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk.’
72/4. ‘Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.’
72/5. ‘Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.’
72/6. ‘Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.’
Taha Suresi | 191
Buraya kadar gelen ayetler, Müslüman olup, ehli kitap olan cinlerden söz etmektedir. Başka bir ifadeyle Yahudi ve Hristiyan olan cinlerden söz edilmektedir.*
Yani ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar Allah’a gönderdiği bazı peygamberlere ahiret gününe iman ettiği halde Allah’ın göndermiş olduğu vahiy orijinli dinden sapan Allah’ın ayetlerini gizleyip satan, zan ve tahminle Allah adına din uyduran cinlerden söz etmektedir.
72/7. ‘Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.’
72/8. ‘Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.’
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
Bu ayetlerde bahsedilen cinler de bir başka ifadeyle puta tapıcı olan insanlar, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları ahiret hayatını melekleri kabul etmeyen inkâr eden insanlar veya cinlerdir. Sakın ola ki cin deyince beş duyularla algılanamayan varlıklar olarak algılamayın. Cin deyince Rabbin yolundan sapmış, gayrı rabbani yolda hayatını düzenleyen insanlardır. İşte Kur’an’ Allah resulünden Kur’an dinleyen puta tapıcı ve ehli kitap olan cinler şu itirafta bulunmaktadırlar.
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
Yani ehli kitap ve puta tapıcı müşrikler Kur’an’ı dinlemeden önce biz onların oturma yerlerine otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa kendisini izleyen bir şihab bulur. Derken, her hangi bir konuda yanlış bir şey söyleyecek olsak, Kur’an’da onun yanlış olduğunu söyleyen bir ayet karşımıza çıkmakta diye itirafta bulunmaktadırlar. İşte aklını kullananlar için bu ifadeler önemli bir mesaj vermektedir.
7/16. Dedi ki: ‘Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.’
192 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu sözü söyleyen İblis’tir. İblis de cinlerden veya İblis kâfirlerden olduğuna göre, aşağıda ayette geçen sözü de söyleyen cinlerdir. Yine Kur’an puta tapıcı olan cinlerin şu sözü dikkat çekmektedir.
72/8. ‘Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.’
Yine bu sözü söyleyen ateistlerdir. Ateistler Allah’a ve bu kâinatın yaratıcısı Allah olduğuna inanmayan insanlardır. Bunlar evren yaratılışı hakkında çelişkisizlik ilkesini yakalayınca Müslüman olduklarını itiraf etmektedirler.
72/9. ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
20/125. ‘O da (şöyle) demiş olur: -Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşır haşır ettin Rabbim?’
Kur’an bütünlüğü içerisindeki ayetlerden anlaşıldığına göre Allah kimseyi kör etmez kimseyi unutmaz kimseyi hidayete erdirmez kimseyi de saptırmaz. Allah Kişi hangi yolu tercih ederse tercih ettiği yolda kullanacak sermayeyi insanların önüne koyar sapan insanlara saptırdım hidayete gelen insanlara da bağışladım saptırdım der. Bu Kur’an’ın konuşma dili konuşma üslubudur.
Ahiret hayatını da insanlar kendilerine verilen sermaye ile cennet ve cehennemi kendi tercih ve çabaları ile kazanırlar. İşte dünya hayatında gözleri gördüğü halde görmezden gelen, kulakları işittiği halde işitmezden gelen, kalplerini de kendi elleri ile mühürleyen insanlardır. Ahiret hayatında kendi amellerinin karşılığını bir hurma çekirdeğinin etrafındaki lifler kadar haksızlık yapılmadan karşılığını bulacaklardır.
4/77. Kendilerine; ‘Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: ‘Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. De ki: ‘Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.’
Taha Suresi | 193
Cibril’i inkâr edenlere Allah’ın düşmanlığı demek ki, kendisini şeytanın yoluna yönlen kişilerin doğru yolu görecek gözleri olmaması anlamında kullanılmış olan bir ifade tarzıdır. Bu anlamda Allah kimseyi kör etmez kimseyi saptırmaz. Kör sağır ve sapmak isteyenlere istek duyduğu yolları kendilerine açar.
20/126. (Allah da) Der ki: ‘İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.’
Kur’an da geçen helak kavramının asıl anlamı budur. Allah dünya hayatında hiçbir insanın yoldan sapma ve zulümleri nedeniyle ceza vermemektedir. Allah dünya hayatının bir sınav ve imtihan salonu olduğunu zulmedenlerin cezasını ahiret âlemine erteleyip kendi elleri ile vereceğini vaad etmektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Bazı deist ve ateist olanların söylediği gibi, Neden Allah mazlum olan insanı zalim olan insanlar öldürürken müdahale edip engel olmuyor? Sorusunun karşılığını Allah müdahaleyi Ahiret hayatında yapacağını vaad etmektedir. Allah dünya hayatında mazlum olanlara zulmeden ve adaletsizlik yapan insanlara müdahaleyi ya insanlar eli ile dünya hayatında verecektir. Ya da doğal yasalara uymadıklarından dolayı doğa yasaları eliyle verecektir. Allah inkâr eden ve zulmeden insanların cezasını ahiret hayatında kendi eliyle verecektir.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değildir. Dünya hayatı adaleti Allah insanlara emanet ettiği yerin adıdır. Bir başka ifadeyle kimin adil kimin adil davranıp davranmayacağının sınava tabi tutulduğu yerin adıdır.
20/127. İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine
194 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir.
20/128. Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini yıkıma uğratmamız, onları doğruya yöneltmedi mi? (Oysa bugün kendileri) onların kaldıkları yerlerde (tarihi kalıntıları üzerinde) gezinip duruyorlar. Şüphesiz bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır.
Allah emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu bu kadar çok insanı boşuna yaratmamıştır. Mutlaka ama mutlaka dünya hayatında bir görev ve sorumluğu vardır. Kur’an yıkıma uğrattığımız kavimlerden diye, söz etmektedir. Bu da gösteriyor ki, genelde insanların büyük çoğunluğu kendilerine gelen peygamberleri bir kısmı yalanlamış bir kısmı da öldürmüştür.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
3/22. Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur.
Dünya hayatı bir imtihan salonu ve bir gözetleme yeridir. Düşünen aklını kullanan insanlara sürekli uyarı üstüne uyarı gelmektedir. Sakın ola ki, Allah’ın size vermiş olduğu malları mülkleri gücü insanlara zulüm ve işkence yapmak için kullanmayın. Dediği halde önde gelen azmış şımarmış olan zenginler bütün dünyayı kendi zimmetlerine gasp edip geçirmek amacıyla Mazlum olanlara zulüm yağdırıp onları köleleştirmişlerdir.
29/40. İşte biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Genelde İslam toplumlarında bu ayetlerden sanki inkâr edenlerin yapmış oldukları işkence ve zulümden dolayı dünya hayatında helak ettik, yok ettik ayetleri dünya hayatında zulmeden insanların yerle bir edildiği anlayışını gündeme getirmişlerdir. Oysa devam eden ayette olayın böyle olmadığı anlatılmaktadır. Helak edilmiş bir kavmin dünya hayatında ilahi mesajdan nasipleri kesilip cezalarının ahiret hayatına itikâl edeceği anlatılmaktadır.
Taha Suresi | 195
20/129. Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu.
Dikkat ederseniz Allah sürekli dünya hayatından zulüm yapanların cezasını vermeyeceğine dair söz verdiğini üzerine basa basa durmaktadır. Ama inkâr edenler gözleri kapalı kulakları tıkalı olduğundan dolayı bunları işitmiyor görmüyorlar. Yine benzer bir ayeti nakletmeye çalışalım.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Ateist olanlar sürekli Allah varsa veya Allah dünya hayatında zulüm yapanların cezasını neden vermiyor diye sürekli yakınsınlar dursunlar. Veya aç olan yoksul olan insanlara karşı niçin duyarsız oluyor diye değinsinler dursunlar. Allah dünya hayatında bu sorumluluğu insanlara emanet ettiğini bildirmektedir. Eğer dünya üzerindeki insanların tümü kendi üzerlerine düşen görevi Allah’ın istediği gibi yerine getirmiş olsalardı, dünya hayatı cennet olurdu.
Aç olan susuz olan yoksul olan borçlu olan hiçbir insan kalmazdı. Mazlum olan insanlar yerinden yurdundan sürülüp öldürülmezlerdi. Maalesef öyle olmamış insanların büyük çoğunluğu inkâr zulüm kendi nefislerini ilah edinerek ekini ve nesli yok etmişlerdir. Böylece dünya cennet olmaktan çıkıp zindan hayatına dönüştürmüşlerdir. Allah’ın bunlara sessiz kalması sakın onları sevindirmesin. Allah onları görüyor izliyor zulmedenlere karşı sabırla onlara verilecek azabı beklemektedir.
20/130. Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da teşbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Allah resulü o inkâr edenlerin yapmış olduğu inkâr ve zulümlerine karşı üzülmekte ve Allah da salat ve namazla günün belirli vakitlerinde zikret sana gelen vahiyler ve yaratılmış olan evren hakkında ince ince
196 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
düşün. Sen kendini hoşnut etmeye çalış mesajını vermektedir. Senin görevin onları Müslüman etmek değil, senin görevin sadece tebliğ etmektir. Bir insanın kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürebilirler.
72/23. (Benim görevim,) Yalnızca Allah’tan olanı ve O’nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır.’
İnkâr edenler için sadece kısacık dünya hayatı vardır. Ve onlar ahiret hayatına inananlara şöyle derler.
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
20/131. Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.
43/33. Eğer insanlar (Allah’a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah’ı) inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
İnkâr edenlerin cenneti dünyadır. İman eden ve salih amel işleyen Müslüman insanların cenneti de ahiret hayatında olan, cennettir Dünya hayatı inanlar için bir an, ahiret hayatı da ebedidir.
20/132. Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık veriyoruz. (Güzel) Sonuç takvanındır. Allah resulünü uyararak sen sana iman edenlere namazı ve salatı emret, İnsanları yaratan ona dilediği gibi rızık veren Allah’tır. Sen inkâr edenlere aldırış etme. Dünya üzerinde bulunan geçmişi ve geleceğini teşkil eden bütün insanların toplanacağı yer ahiret hayatında Allah’ın huzurudur. Fısk ve fücura sapan insanlar orada kaybetmiştir takva yolunda karar verip sabredenler de orada kazanmıştır, mesajı verilmektedir.
20/133. Dediler ki: ‘Bize kendi Rabbinden bir ayet (mucize) getirmesi gerekmez miydi?’ Onlara önceki kitaplarda açık belgeler gelmedi mi?
Taha Suresi | 197
İnkâr eden müşrikler değişik ifadelerle peygamberi soru yağmuruna tutup istekler sıralayarak şöyle demektedirler.
17/90. Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.’
17/91. ‘Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.’
17/92. ‘Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.’
17/93. ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir.
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
Bu ayetlerde en önemli olup dikkat çekilip bahsedilen doksan üçüncü ayette, nebi ve resulden kendisine indirilmiş bir kitap beklemeleri idi. Oysa Kur’an bütün peygamberlere kitap ve hikmet verildiğini sürekli tekrarlayarak anlatmaktadır. İşte peygamberlere düşman olmanın kıvılcımını bu olay ortaya koymaktadır.
Peygamber kavimlerine geldiklerinde ben Allah’tan gönderilmiş nebi ve resulüm diyerek gelmektedirler. Yukarıda bu konu ile ilgili ayetleri aktarmıştık. Ama yine de detaya girmeden Peygamberin peygamber oluşunun delili onun getirmiş olduğu vahyi bilgilerin kendi içerisinde tutarlı ve çelişkisiz olmasıdır.
Ayrıca Kur’an peygamberlerin söyledikleri ile yaşadıkları hayatın tamamen kendi çerisinde tutarlı ve uyum içerisinde olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle getirmiş olduğu vahyi bilgilerin konuyla ilgili alanda, müsbet bilimlerle uzman olanların ürettikleri müsbet bilimlerle uyum halinde olmasıdır.
198 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
75/4. Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
Dünya üzerinde yaklaşık olarak sekiz milyar insan bulunmaktadır. Bunların hiç birinin el ayası ve parmak uçlarındaki çizgiler tıp ilmine göre farklı farklıdır. Bu gün yirmi birinci asırda olduğumuz halde insanların parmak izlerinin farklı olduğu yeni anlamış bulunmaktadırlar. Bu olay düşünen insanların bu Kur’an’ın insan uydurması olmadığına yeter ve artar bile. Kur’an’ı okuyan ve anlamaya çalışan insanlar, Kur’an’daki ayetler arasında hiçbir çelişki ve tutarsızlık olmadığını göreceklerdir.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Elbette bu Kur’an bazılarının söylediği gibi, gökten Cebrail aracılığı ile kortej eşliğinde gelmedi. Bu Kur’an gökleri ve yeri yaratan Allah tarafından nebinin kalbine ilka ve ilham ederek geldi. Allah resulü de kendisine gelen bu vahiyleri ağzından dökülen cümlelerle kavmine eksiltmeden fazlalaştırmadan ulaştırdı. Eğer bu Kur’an Allah’tan değil de peygamberin kendi uydurduğu bir söz ise, Kur’an öyle diyenlere şu ayetle meydan okumaktadır.
17/88. De ki: ‘Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile bir benzerini getiremezler.’
Dünya üzerinde kendi içerisinde tutarlı ve çelişkisiz böyle bir kitap yazabilen bir tane adam gösterin. Bu kitap bundan yaklaşık bin beş yüz yıl olmuş geleli. O günkü teknolojiye bakın bu günkü teknolojiye bakın. Farkı fark edin. Bu Kur’an Muhammed’in uydurduğu bir kitaptır demek densizlikten başka bir şey değildir. Evet, bu Kur’an yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde geçmiş peygamberlerin kıssalarını da içine alarak dura dura sindire sindire nebinin kalbine ilka ve ilham edilerek gelmiştir.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur. Cibril’e düşmanlık peygambere düşmanlık Allah’a düşmanlık, Allah’ın yaratma ve vahiy indirme olayına düşmanlıktır. İşte Kim dünya hayatında
Taha Suresi | 199
Allah’ı peygamberleri kitapları ahiret âlemini inkâr ederse Allah onlarda dünya hayatında bir müdahalesi yok ama ahiret hayatında onlardan öç alacaktır.
20/134. Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: ‘Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tâbi olsaydık.’
Bu ifade ahiret âleminde inkâr edip zulüm yapanları cehennem azabını bize hatırlatmaktadır.
40/10. Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: ‘Allah’ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.”
40/11. Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’
40/12. ‘Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah’ındır.’
Cehennem azabını hak edenler için başka bir sure başka ayetlerde şöyle ifade edilmektedir.
78/37. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O’na hitap etmeye güç yetiremezler.
78/38. Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
78/39. İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.
78/40. Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim.’
Bu pişmanlıkları yaşamadan önce önümüzde fırsat ve zaman varken Gitmiş olduğumuz yanlış yoldan dönerek tövbe edip bir daha o yanlışlıkları yapmamak üzere kendimizi değiştirip düzeltmemiz gerekir. Bu da demek oluyor ki söylem ve eylemelerimizi Allah’ın göndermiş olduğu vahiy
200 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ilkelerine bağlı kalarak yaşayıp Müslüman olarak canımızı Allah’a telim edelim. Çünkü cehennem azabı çok şiddetli ve çok korkunçtur. Cehenneme girenlerin bir daha geriye dönüşü mümkün olmayacaktır. Orada azap sürekli olarak devam edecektir.
20/135. De ki: ‘Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş, pek yakında öğreneceksin Ahiret hayatı elbette bir gayb haberidir. Allah peygamberlerden başka hiç kimseye ahiret hayatı ile ilgili bilgi vermesi mümkün değildir. Bu Kur’an’ı Muhammed uydurdu deyip de ahiret hayatına inandığını iddia edenler yalan söylemektedirler. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, Allah ahiret hayatını bildiren elçiler gönderseydi bizi uyarsaydı biz bunları yapmazdık demesinler diye Allah peygamberleri peş peşe dizerek uyarı almamış hiçbir kavim bırakmamıştır.
26/208. Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
2/87. Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruh’ul-Kudüs’le teyit ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?
Kimse Allah’a suç isnat etmesin. Allah yeteri kadar nebi ve resullerle nerde nasıl davranması gerektiğinin çerçevesini çizerek vahiylerle ortaya koymuştur. Kim iman eder salih amellerde bulunarak Müslüman olarak ölmüşse kendi lehinedir. Kim de bunun dışında inkâr eder ve kâfir olarak ölürse o da kendi aleyhinedir. Burada Taha suresinin de tefsirini bitirmiş bulunmaktayız.
Kusursuz ve hatasız olan gökleri ve yaratıp bizi hesaba çekecek olan Allah’tır, hatalı ve kusurlu olan bizleriz. Doğrularım Allah’a aittir. Yanlışlarım ise bana aittir.
Taha Suresi | 201