RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
İslam toplumlarında yanlış algılanan ve yanlış anlaşılan olaylardan birisi de hazreti İsa peygamberin ölüleri diriltme ile ilgili olayıdır. Onunla ilgili ayeti, naklederek, konu ve kuran bütünlüğü içerisinde akıla ilme ve pratik olan hayata ters düşmeden yorumlamaya çalışalım.
5/110- Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrail oğullarını senden geri püskürtmüştüm.”
Daha önce kitabımda Kuran’ın anlaşılması için bazı bilgilerin bilinmesi gerektiğini bildirmiştim. Allah peygamber olanların diğer insanlardan farklı bir konumda olduğunu vurgulamaktadır. Ayette de geçtiği gibi, “kutsal ruh” ile desteklenmesidir. Yani yanlış yaptıkları zaman düzeltilmesi vahiy edilmesi idi. Onların gelenek ve örflerde anlatıldığı gibi olağan üstü harikulade bir mucize göstermeleri diye bir olay yoktur.
Eğer öyle olmuş olsaydı, peygamberler, Allah’tan gelen dini toplumlara anlattıkları zaman. Öldürülmez, veya yurtlarından sürülmezlerdi. Mucize göstererek kendisine karşı çıkanların işlerini bitiriverirlerdi. Maalesef öyle olmamış peygamberler, Bulunmuş oldukları toplumlarda. Çile çekmişler. dövülmüşler Sürülmüşler, bazen de öldürülmüşlerdir.
İşte Kuran’daki Ayetlerin kastettikleri manaları anlayabilmek için, devamlı üzerine basa basa vurgulayarak, ve altını kalın çizgilerle çizerek önemini ısrarla belirtmek istiyorum. Kuran kendi içerisinde çelişmeyen bir kitaptır. Kuran’ın içerisinde geçen bir ayet kesinlikle Kuran’da geçen başka ayetlerle çelişmez. Eğer Kuran’da gerçekten Allah’tan başka ölüleri dirilten birisi olmadığına dair bir ayet varsa, Buradaki hazreti İsa peygamberin dirilttiği Kuran’ın başka manada kullandığı bir ölüdür.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.”
Ayete baktığımız zaman ölen yani hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan birisinin, dünya hayatına tekrar dönemeyeceğini belirtmektedir. Başta ilk olarak vermiş olduğumuz ayet örneğinde hazreti İsa peygamberin “ölüleri Allah’ın izniyle diriltiyordu”. ayeti ile çelişmektedir. Eğer hz. İsa peygamberin dirilttiği ölü. O ise. Kuran’da o zaman çelişki yoktur. Ayeti ile çelişmektedir.
39/28- Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kuran’dır (bu). Umulur ki sakınırlar.
İşte kuranda maide, yüz onuncu ayette geçen ölüleri, hz. İsa nasıl diriltiyordu.? Bu Ayetin kastettiği manayı Kuran’la, akıl ile ve pratik hayatla uyuşup uyuşmadığını sorgulamak gerekmektedir. Kuran’da geçen kelimeler genelde çift anlamda kullanılmıştır.İşte bu anlayışı yakalayabilirsek, ayetin kastettiği manayı da çözmüş olacağız inşallah.
Ölü kelimesini kuran iki anlamda kullanmıştır. Birincisi vahiylere karşı duyarsız olanlara ölü demektedir. İkincisi ise hayati fonksiyonlarını yitirmiş olanlara ölü kelimesi kullanmaktadır. Şimdi önce Kuran’da geçen mecazi anlamdaki ölülerin diriltilmesine Ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
2/.260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Buradaki Ölü hz. İbrahim peygamberin dirilttiği,gerçek anlamdaki ölüler değildir. Mecazi anlamda dirilttiği ölülerdir. Değişik hayvanları eğitilerek duyarlı hale getirilim insan kendi hizmetinde kullanmasıdır. Yunus balıklarına mayın arattırılması, köpeklerin depremlerde insan cesedi, aramaları, polis teşkilatlarının köpekleri eroin esrar arama alanında kullanması, güvercinlere mektup taşıttırılması ve daha akıla gelmedik çok örnekler verebiliriz.
İşte Zamanımız da, duyarsız olan hayvanların eğitilerek, duyarlı hale getirilmesi ölüleri diriltme anlamında kullanılmıştır. Yine bir örnek daha verelim.
6/122- Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir.
Buradaki ölü Duyarlılığı olmayan fakat peygamber veya elçilerin onlara vahiyleri anlatmasıyla duyarlı hale gelmesi anlamındaki diriltilen ölüdür.
İşte bu Ayette de ölü ifadesi mecazi anlamda kullanılmıştır eğer gerçek anlamında kullanılmış olsaydı Dünya hayatında ölenlere tekrar dirilmenin olmayacağı ile ilgili ayete ters düşerdi. Şimdi gerçek anlamında anlatılan ölülerle ilgili Kuran’dan örnekler vermeye çalışalım.
6/93- Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahiy olunmamışken “Bana da vahiy geldi” diyen ve “Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim” diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: “Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve Onun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz” (dediklerinde) bir görsen…
Burada meleklerin ellerini uzatarak, canlarınızı çıkarın ifadesi, onların gerçek anlamındaki ölüş anını fotoğrafla maktadır. Bir başka ayet örneği verelim.
4/159- Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. “
işte bu ayeti kerimede de hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölümden bahsetmektedir.
Burada Konumuz dışında ama, yanlış algılanan ve yanlış anlaşılan bir meseleyi izah etmek istiyorum. Kuran’ı kerim kitap ehli diye genelde Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsetmektedir. Hazreti İsa peygamberi öldürdüler. Ona böylece zulmettiler. Ama Hazreti İsa peygamber Allah’ın Kulu ve resulü idi. O bir elçi idi o sadece kendisine verilmiş olan tebliğ emanetini yerine getiriyordu.
Kabul etmeleri için onlara zorlama ve baskı yapmıyordu. Onların öldürmeleri af edilmez bir davranıştı. İşte Her insan ölüm anında yapmış oldukları iyi veya kötü davranışlar gözlerinin önüne gelecek. Ve gidecek oldukları yeri o anda göreceklerdir. Hazreti İsa’nın Anlatmış olduklarını orada gerçek olarak gördüklerinde her iman etmeyen orada. İman edecek yani hazreti İsa peygamberin dinine girecek ama , o bir şey değiştirmeyecek Çünkü Ölüm anındaki değişme ve tövbe bir şey ifade etmeyecek.
4/18- Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tövbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleler için acı bir azap hazırlamışızdır.
Bir de firavun ile ilgili örneği verelim.
10/90- Biz, İsrail oğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrail oğullarının kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi.
Dünyada azgınlaşmış ve kibirlenen ve gururlanan müstekbirlerin hepsi, ölüm anında artık kendilerinin ne olduğunun farkına vararak kendilerini ve kainatı yaratan Allah’a boyun eğmektedirler. Bazı Mezheplerin söylediği gibi son nefesi kelimeyi tevhit olması onu cennete götürmüyor. O yaşamış olduğu hayatta ölüm gelmeden kendileri iman eden ve kendilerini düzeltenler ancak kurtulmuştur. Ya kişi iman ettim dediği zaman imanla Salih amelini birleştirecek. Ya da iman ettim dediği zaman imanını , hayra dönüştürecek bir fırsat bulamadan ölürse o yine kurtuluşa erecektir. Tabi ki onun samimi olup olmadığını Allah bilecektir.
6/158- Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: “Bekleyin, Biz de şüphesiz beklemekteyiz.”
10/98- Ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.
16/106- Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkara sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkara göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah’tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.
Demek ki Ben müslümanım demek, veya ben iman ettim demek imanla hayatı bütünleştirmeden bir anlam taşımıyor. Ancak iman etmekle beraber, Allah’ın yasaklamış olduğu bütün şeylerden kaçınmak ve serbest bıraktığı bütün şeylerden de yapmaktır. Burada da bunu saptamış olduk.
Kuran kelimeleri kullanırken, hiçbir kelimeyi hiçbir kelimenin yerine kullanmamıştır. Kuran’da geçen her kelime bir yer işgal etmektedir. Ama başka bir ayette, o konu ile materyalleri oluştururken, kendi anlamını bozmadan oraya yerleştirilmiştir. Ölüyü dirilten Ancak Allah’tır.
30/19- O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
Gerçekten Kuran’ı doğru anlamak büyük emek ve gayret ister. Hazreti İsa peygamberin Ölüyü Diriltme olayı ayette geçiyor’ya Allah ona bir mucize verdiği anlayışına kapılıp öyle dirildiği anlayışındadırlar. İşte burada Allah peygamberlere böyle ölüleri diriltme olarak mucize vermiş mi? Bu sorgulanması gerekmektedir. Allah Eğer ölüleri diriltiyor sa, bunu Allah’ın Yarattıkları varlıklardan birisi de diriltiyor-sa o zaman Allah’ın yaratma ve diriltme hukuku bir başkası tarafından paylaşılmış olur.
Allah’a verilen saygı sevgi ve ihtiram bir başka birileriyle paylaşılmaya doğru gider ki bu tevhit akidesini zedeler. Önce şunu Mutlaka bilmek gerekiyor. Peygamberlerle Allah Arasında Ne fark vardır? İnsanlarla Peygamberler arasında ne fark vardır.? Peygamberleri Allah Nasıl tarif etmişse bizim o tarifin dışında bir tarif getirmemiz olacak şey değildir. Bakınız Toplumların beyinlerinde tasarladıkları ve hayal ettikleri peygamber fotoğrafını karşılarında göremeyince şöyle itirazda bulunuyorlar.
17/90- Dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.
17/.”91- “Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.”
17/92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
Görüldüğü gibi iman etmeyen toplumların kendisinin peygamber olduğunu kabullenmeleri için böyle anlatıldığı gibi peygamberden mucize istiyorlar. Allah da Burada peygamberi onlara kendi sesinden nasıl tanımlamasını istiyor.?”De Ki Ben Elçi Olan bir beşerden başkası değilim.”
İşte Allah’ın tanımladığı peygamber fotoğrafı budur. Hiç kimse tanımlanan bu tarifin dışına çıkamaz çıkarsa da Doğru değildir. işte o peygamberin yaptıkları ve söyledikleri vahye uygun bir davranış ve vahiy söylemesidir.
53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir”
Bakınız Yapılan büyük yanlışlardan biri de Peygamberlerin kendi kafalarına göre anladıkları ve algıladıkları cin kavramını buradaki beş duyularla algılanamayan diye tarif ettikleri varlıklara vahiy ulaştırdığını da yıkıp atmaktadır.
17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: “Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?” demelerinden başkası değildir.
17/95- De ki: “Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.
Müşriklerin kendilerine peygamber gelirken kedi içlerinden değil de başka bir yaratık olarak gelmesini tahayyül ediyorlardı. Allah Ayetlerde insanlara bir meseleyi açıklayabilmek için kendi içlerinden söylediklerini pratik hayata kendileri gibi yaşayan insanlardan gönderdiğini belirtiyor. “Eğer siz insan değil de melek olsaydınız meleklerden peygamber gönderirdik” ifadesi hemen toplumlardan toplumlara aktarılan görünmeyen ve beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratıldığı sanılan cinler akıla gelmektedir.
Öyleyse hemen bu ayetleri çelişkisiz bir şekilde yerine oturtabilmek için cinler de bir insan olan varlıkların değişik versiyonların dandır.
2/136- Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.”
İşte insanlar, dinler arsında tevhit akidesini oluşturan Kuran, bütün peygamberler, Allah katından gönderilmiş ve getirdikleri haramlar ve helaller arasında farklılık yoktur. peygamber kendilerinden öncekileri tasdik etmiş doğrulamış ve kendisinden sonra gelecekleri de müjdelemiştir. Bu Demek oluyor ki Hazreti İsa peygamberin Anlattığı ve getirdiği dinle Diğer peygamberlerin anlattığı ve getirdiği dinler arasında hiçbir farklılık yoktur.
Eğer Hazreti İsa Peygamber Allah Tarafından öyle insanları diriltebilecek mucize yetkisi almış olsaydı, diğer peygamberlerde de böyle yetkiler olması gerekirdi.
Hadisi Kutsi diye anlattıkları yanlış bir anlayış olarak bize kadar gelen bir sözden bahsetmek yerinde olacaktır.Allah Son Peygamber Hazret Muhammed’e “Seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım iki cihanı da yaratmazdım” ifadesi kullanılıp durmaktadırlar. Eğer kainatı ve Ahiret alemini Hazreti Muhammed İçin yaratmış olsaydı önce ona ölüleri diriltme izini çıkarırdı.
Ona ölüleri diriltme mucize yetkisi vermiyor. Kıyamet gününde kendisine ümmet olacak birisine vermesi kuran ile çelişmez mi.? Hem Uhut Harbinde Amcası şehit olurken neden onu engellemedi? Neden öldüğü zaman amcasını diriltmedi? Soruları nasıl cevaplanacak. İşte Hazreti İbrahim Halktan gelen doğru ve yanlış olan bilgileri sorgulayarak ve gerçek tevhidi yakalamasıyla Allah’ın Övgüsüne layık olmuştur.Hazreti İbrahim evrenin yasası ile gerçek olan Allah’tan gelen vahiy yasasının çelişmeyeceği yasasını koymuştur.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir Hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İşte Allah’ın Gönderdiği dinle Allah’ın Yarattığı Kainatın esrarını düşünmek ve gerçek olan Allah’ın yarattığı kainatla Allah’ın Gerçek dinini,Kucaklaştırıp çelişkisiz bir hayatın temellerini atması onun Kuran’da övgü ile söz edilmesine neden olmuştur.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim’e): “Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım” dedi. (İbrahim) “Ya soyumdan olanlar?” deyince (Allah:) “Zalimler Benim ahdime erişemez” dedi. “
2/125- Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. “İbrahim’in makamını namaz yeri edinin”, İbrahim ve İsmail’e de, “Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin” diye ahid verdik”
Hazreti İbrahim dini, Hazreti İsmail , Mescidi Haram, Kelimeleri çok Anlamlar ifade etmektedir. Kabe Asıl Olan Hazreti İbrahim dininin yaşandığı bir hayatın sansür uygulanmadan pratize edildiği bir dinin duvarlarla sembolize edilmesidir. Önemli olanı oradaki duvar değil önemli olanı, Yaşayan Kuranın emirlerinin orada söz ve hakimiyetinin kaybolmasıdır. Yerine şirk dininin hakim olarak, tevhit bayrağının indirilerek, iktidarı putçuluğun almasıdır.
Bu sebeple kabe tekrar asaletine kavuşuncaya kadar, Orada hac etmekte boşunadır. Senin Allah’ına küfrediyorlar. Sen oraya gidip kabe etrafında dönmekle Günahlardan arınarak piri pak olarak çıktığını sanıyorsun. Böyle kolay Müslümanlık asla olamaz. Oradaki putlar temizlenecek ve hazreti İbrahim ve hazreti Muhammet dinindeki asaletine kavuşturulacak ondan sonra orada hac etmeye hakkın olacaktır.
ALLAH’IN İZNİYLE ÖLÜLERİN DİRİLTİLMESİ İFADESİNİN AÇILIMI!
Allah izin vermezse insanlardan ve peygamberlerden hiç kimse kimseyi diriltemez hiç kimse kimseyi öldüremez, hiç kimse kimseyi saptıramaz, ve hiç kimse kimseyi de hidayete de getiremez. İnsanın kendisi istemedikçe, kimse onu saptırmaz, onu hidayete getirmez ve onu bağışlayamaz. Zaten bu olaylar kavranabildiği zaman kader olayı da kavranmış olacaktır.
Allah insana iyiye gidecek takvayı, kötüye gidecek fısk ve fücuru, vererek Kitaplar ve peygamberler de gönderip yolu gösteriyor. Takva yolunu seçerek gönderilmiş olan elçiler ve kitaplar yönünde yürüyenleri hidayete erdirdim ifadesi kullanıyor. Fısk ve fücur yolunu seçenleri de saptırdım ifadesi kullanıyor. Bu kişilerin özgür iradeleriyle yollarını, seçmeleriyle ortaya çıkıyor.
42/8-Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız.
2/26-Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, ‘Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?’ derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, Faslıklardan başkasını saptırmaz.
Dilediğini hidayete getirmek ve dilediğini saptırmak ifadeleri.Kulum gel seni diliyorum saptırıyorum, kulum gel seni hidayete getiriyorum değil. Kişinin kendi özgür iradesine bağlıdır. Kulun sapıp hidayete ermesi. Allah’ın Kişinin üzerinde özel bir müdahalesi yoktur. Yani Allah kişiye doğru yolda yürüyebilecek bütün materyalleri veriyor. Yanlış yola da gidebilecek bütün materyalleri veriyor. Yol seçmeyi kişinin özgür iradesine bırakıyor.
Doğru yolda giderse hidayete erdirdim yanlış yola giderse de saptırdım ifadesi kullanıyor. Bu Kuran’ın anlatım sanatıdır. Yoksa Allah’ın birine garazı mu var ki birini sapıtırsın? Veya birine bir torpil mi var ki hidayete erdirsin. Eğer öyle anlaşılmış olsaydı Allah’ın adalet sıfatına yakışmazdı.
Ama Hazreti İsa’nın mecazi anlamda anlatılmak istenen ölüleri Allah’ın izniyle diriltmesi vahiylere karşı duyarsız halden vahiylere karşı duyarlı hale gelmesi de Allah onun doğru yolu bulabilecek materyalleri vermesiyle ancak mümkün olacaktır. Eğer insanların doğruya gidecek yollarını yaratmamış olsaydı hazreti İsa nasıl doğru yolda olmayanları doğru yola getirebilecekti.
Eğer Hazreti İsa Allah’ın izni olmadan bunu yapabilecek gücü olmuş olsaydı diğer peygamberlerde hidayete getirmek istediklerini getirebilirdi Hazreti Nuh Oğlunu doğru yola Allah’ın İzni olmadığından getiremedi. Firavun karısını doğru yola girmesini engelleyemedi.
Öyleyse kendisi istemedikçe hiç kimse hiç kimseyi ne doğru yola götürebilir. Ne de hidayete erdirebilir.İşte Allah insanı saptırmaz hidayete getirmez ve bağışlamaz da bağışlanmak için adımını atanı hidayete gelmek için yöneleni sapmak için hareket edeni Allah ancak bağışlar hidayete getirir ve saptırır. Allah’ın kimseye garazı yok torpili de yoktur.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.