Kur’an’ın orijinal olan metninde mucize kelimesi yerine genelde ayet kelimesi kullanılmıştır. Meallerde ayet kelimesini mütercimler ve mealciler mucize diye tercüme etmişlerdir.
Kur’an içerisinde meallerde farklı rakamlar olsa da yaklaşık olarak yirmi dört yerde ayet kelimesi yerine kullanılan mucize kelimesi geçmektedir. Örnek olsun diye Bir tanesini hem Arapça metnini hem Türkçe okunuşunu hem de mealini, vermeye çalışalım.
7/ 132- Onlar: “Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz” dediler.
وَقَالُواْ مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِن آيَةٍ لِّتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ
7/132-Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min âyetin li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn(mu’minîne).
Dikkat ederseniz, mucize kelimesi Kur’an’ın orijinal olan metninde ayet olarak geçer. Ama toplum dilinde ve algılayışında Mucize veya ayet kelimesi işittiklerinde Peygamberlerin kendi peygamberliklerini iddia ve ispat etmek için, fizik kurallarını alt üst eden bir gösterilerinden söz edilir veya algılanır.
Oysa Kur’an’a göre peygamberlerin insanlara belge olarak getirdikleri sadece vahyi bilgilerdir. Kur’an’da peygamberlerin getirdikleri vahyi bilgiler dışında gösterdikleri hiçbir mucizeden bahsedilmez.
29/ 50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
17/ 92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
İnkâr eden kâfirler, peygamberden mucize istiyor. Peygamberin de verdiği cevap, “De ki: “Ayetler (mucizeler) yalnızca Allah’ın Katındadır. “De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
Bazı Kur’an müfessirleri, demişler ki, Bizim peygambere mucize verilmedi. Fakat bizim peygamberden önce gelen bütün peygamberlere mucize verildi. Bizim peygambere mucize ahiret hayatında ümmetinin kurtuluşu için verilecek sözü ile her yanı çelişkilerle dolu bir anlatımla Kur’an’dan delillerini, şu ayetle ortaya koymaktadırlar.
17/ 59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Kur’an’da mucize kelimesi yerine kullanılan kelime ayet, delil, belge beyine kelimeleridir. Ayet kelimesine Kur’an iki farklı anlam yüklemektedir. Önce ayet kelimesini Kur’an’ın nasıl tanımladığını bir yorumlamaya çalışalım.
Ayet; Allah’ın Göndermiş olduğu vahyi bilgileri içine alan, kelimelerden ayetlerden surelerden tutun da, onların kitap haline gelmiş olanlara ayet ismi verildiği gibi, Allah’ın evren ve evrende yaratmış olduğu varlıkların, zerreden küreye kadar içine alan, aynı zamanda, insan yaşamında olumlu veya olumsuz sosyolojik psikolojik biyolojik olayların tümüne verilen bir isimdir.
O zaman bu tanıma göre Kur’an’da geçen helak kelimesi bir ayet olduğu gibi, evrende yaratılmış güneş bir ayettir. İnsan bir ayettir. Savaş bir ayettir. Barış bir ayettir. Sinek bir ayettir. Hayvanlar bir ayettir. Deve bir ayettir. İnek de bir ayettir. İşte Ayet kelimesi insanları aciz bırakan, Bütün insanların toplanıp da bir araya gelseler, yapamayacağı şeylerin adıdır.
Örnek olarak arı bir ayettir. Bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler bir arı yaratamazlar. Domates bir ayettir, bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler bir domates yaratamazlar. Ankebut suresi elli birinci ayette anlatılmak istenen odur.” Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”
2/ 23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağır.
Bu açıklamalar ve vermiş olduğum ayet örneklerinden sonra, açıklamak için verdiğim İsra elli dokuzuncu ayetin ne demek istediğini kısacık anlatmaya çalışalım.
17/ 59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
İsra suresinin elli dokuzuncu ayetini, bir makale olarak enine boyuna uzunluğuna genişliğine web sayfamda anlatarak yayınladım. Fakat burada üç bölüm halinde ayette geçen ifadelerin ne demek istediğini kısacık anlatmaya çalışacağım.
1-“Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı”
Bu ayetin muhatabı son peygamberdir. Kur’an eylemle söylemin bir toplum halinde yaşanıp kendisinden sonra gelecek olan nesillere peygamber ve onu destekleyen Müslümanların istisnasız her konuda, Kur’an’ın emrinin uygulanır halde yaşandığı bir toplum arzulamaktadır.
Eğer Geçmiş peygamber kavimlerde olduğu gibi, peygamberleri inkâr ve iman edenlerin söylem ve yaşamları insanların çoğunluğu tarafından engellenmiş olsaydı, seninle de biz bu dini yaşanılır hale dönüştürmezdik. Ama öyle olmadı seni etten duvarla ören insan topluluğu, seni desteklediler ki İslâm’ı yaşanılır hale getirdik.
2-“ Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular.
Kur’an geçmiş kavimlerden Salih kavminin nasıl helak edildiğini örnek olarak verir. Allah deveyi insanlar için etinden sütünden derisinden yük taşımasından tutun da, daha sayamadığımız birçok yönünden yararlansınlar diye yarattığı halde Salih kavmi devenin bu yararlarından istifade etme yerine, o yararlardan uzaklaşarak dişi deveyi, tapınılır hale getirmişlerdir. Bir başka ifadeyle onu ilah edinmişlerdir.
Bu olay Musa kavminde Samiri’nin önderliğinde buzağıyı ilahlaştırmaları gibi Allah’ın insanlara hizmet için yarattığı hayvancağızı ilalaştırmışlardır. Allah Kelimeleri konuldukları yerden kaldırıp onu başka bir yere koyanlara zalim ifadesi kullanmaktadır.
4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: “Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak” derler. Eğer onlar: “İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
Kelimeleri konuldukları yerden oynatmak demek Allah’ın koyduğu bir değeri değerinin altında ve değerinin üstünde bir yere taşımak demektir. İşte Salih kavmi aynen Yahudilerin yaptığı gibi deveye, Allah’ın koyduğu bir değeri, değerin üzerinde bir değer vererek kelimeleri yerinden oynattıkları için vahye karşı gözleri kör, kulakları sağır ve kalpleri mühürlenmiş olmaları haline Kur’an Helak ettik ifadesi kullanmaktadır.
3-“ Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”
Ayetin Bu bölümünde, Allah’ın insanlara verdiği Güç ve kuvvette ayet ifadesi kullanmaktadır. Allah azı insanlara vermiş olduğu güç ve kuvveti, insanlara zulüm yapmak için değil, güç ve kuvveti mazlum olanlar üzerinde işkence aracı kullananların üzerine korku salarak mazlumu zalimin elinden kurtarmak için verdiğini dile getirmektedir. Yani Allah bir topluluğa güç ve kuvvet üstünlüğü vermişse o gücü insanlara zulüm yapmak için değil, zulüm yapmak isteyen bozguncuların zulmüne son vermek ve adaleti tesis etmek için verdiğini anlatmaktadır.
Yeryüzü; Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, yeryüzü Allah’ın halife olan ve güçlü olan insanlara adaletle davranıp davranmayacağının imtihana tabi tutulduğu yerin adıdır.
Mucize kavramı ile ilgili sonuç olarak diyebiliriz ki, Allah bir peygambere İslam müfessirlerinin anlattığı gibi, mucize vermişse diğer peygamberlere de vermiştir, bir peygambere mucize vermemişse diğer peygamberlere de vermemiştir. Çünkü Kuran’a göre peygamberler arasında hiçbir ayırım yoktur.
2/ 136- Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.”