Hz. İBRAHİM’E ÖLÜ KUŞLARIN DİRİLTİLMESİNİN GÖSTERİLMESİ!

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!

2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Kur’an kendi sistematiği içerisinde kelime ve ayetlere ne anlam yüklendiğini kendi sistematiği içerisinde, açıklar. Nasıl evrendeki çelişkisizlikler nedeni ile müspet bilimler, yeni yeni keşiflere buluşlara imza atabiliyorlar ve teknolojide sürekli ilerleme kaydedilebiliyorsa, Kur’an’da geçen bir kelime ve ayetin doğru keşfedilebilmesi için de Kur’an içerisindeki çelişkisizlik yakalanacak ve müteşabih ayetlerin çözülmesi ancak mümkün olacaktır.

Mucit olanlar, icat ettikleri şeylerin malzemelerini kendileri yaratmıyorlar. Ancak yaratılmış olan malzemelerden çelişkisiz olarak yaratılmış evrendeki malzemeler içerisinden kendilerine verilen akıl ile kendi istek duydukları yönde yoğunlaşarak arzuladıkları icatlarını gerçekleştirmekte ve yorumlamaktadırlar. Hangi bir Mucit, icadının malzemeleri kendileri tarafından yaratılmış?

Allah Kendisinin dışında her şeyi çift yaratmıştır. İnsanlar bu çift yaratılışlardan esinlenerek, yeni yeni buluşlara ve icatlara imza atmaktadırlar. Bir örnek verecek olursak, su ve şeker ayrı yaratıklardır. İnsan şekerle suyu karıştırıp yeni bir içecek meydana getirmektedir. Şeker ve su ayrı ayrı ayetlerdir. Bunları yaratan Allah’tır. Ama şekerle suyu harmanlayarak şekerli su insanların yorumudur. Bu basit misali anlatmak istediğim şeyleri anlamanız için ön bilgi olarak vermek istedim.

Tefsirlerde Anlatılanlar gibi, İbrahim’in Dört kuşun kıyılıp parçalanarak ayrı dağların üzerlerine parça parça konulup, çağırılarak diriltilmesi anlamında olmuş olsaydı, Böyle bir olayın, ne Kur’an içerisinde bir ayetle, ne de evrensel yasalarla uyum sağlaması, mümkün değildir.  Çünkü bu Allah’ın göndermiş olduğu çelişkisiz bir kitapla, Allah’ın yaratmış olduğu, çelişkisiz kâinat yasalarıyla çelişki arz ederdi. Şimdi Her yorumumu Kur’an içerisinde geçen ayetlerden örnekler vererek, söylediklerimin mutlaka ama mutlaka, ayetlerin bir yorumu olduğunu kanıtlamaya çalışacağım inşallah.

Yine Kur’an içerisinde geçen bir ayet eğer doğru yorumlanmışsa şu dört hasletle asla çelişmez. Kur’an, ilim, akıl, pratik hayat! Bir başka ifadeyle Kur’an ‘la Kur’an’ın Kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çelişmediği din Allah’ın insanlara sunduğu dindir. İki ayet örneği vererek bunları açıklamaya çalışalım.

4/82- Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

Allah, Bizim bu Kur’an’ı doğru anlayabilmemiz için böyle bir yasa koymuş. Eğer Bir ayeti doğru olarak yorumlayabilmişsek, o yorum, doğru anlaşılmış Kur’an’la, doğru anlaşılıp çözülmüş, evren yasaları ile de tezat teşkil etmez.

Eğer elde doğru bir ölçek ve aynı zamanda doğru tartılmış bir eşya varsa, dünyada ne kadar doğru tartabilen insan varsa hepsi, aynı sonuca varırlar. Diyelim ki, bir eşyayı birisi tarttı elli kilo gram geldi, birisi tartı altmış kilogram geldi. Sizce aklını kullanan birisi olarak bir ölçek eğer doğru bir ölçekse, tartan da doğru tartmışsa, sonuçları da aynı olması gerekmez mi? Eğer onun gerçek kilogramı elli ise, ikisi de elli kilogram çıkarması gerekirdi.

Âlim dediğimiz insanlar, Bir ayeti birisi farklı anlıyor, bir başka birisi farklı anlıyor ise, sizce çelişki olmaz mı? Çelişkisiz olan bir kuran çelişkiler halinde bir din mi ortaya koyar? O zaman Kur’an Allah tarafından gönderilmiş bir kitapsa ki öyledir. Onda çelişki olmadığı gibi doğru anlaşılmış ise ayetler ve konularda, farklı sonuçlar ve çelişkili anlatışlar da olmaması gerekirdi.

Şimdi Konumuzla ilgili ayeti, tekrar ele alarak hem Kur’an, hem evren yasalarına, hem akıla, hem de pratik hayatla çelişmeyecek şekilde anlamaya çalışalım.

2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Ayeti doğru bir şekilde anlayabilmemiz için dört şık olarak ayırıp tefekkür edelim.

1-Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti.

Ayette bahsedilen, “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster”. Burada İbrahim’in asıl sormak istediği soru ahiret âlemi ile ilgili diriltilişidir. Ölülerin diriltilmesi, Bütün peygamberlerin insanların bilmedikleri ahiret âlemine karşı uyarmalarıdır. İnsanlar öldükleri zaman yeni bir yaratılışla yaratılıp, insanlardan, Allah’a kulluk ve ibadet yapanların ebedi olarak cennete, bunun dışında olanların ise ebedi olarak cehenneme gidip orada ceza ve mükâfat görecekleri bir  haberinden bahsetmektedirler.

29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.

29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.

29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.

Peygamberlerin insanların bilmeyip de getirdikleri temel mesaj, insanların öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceği günün, daha o gün geleden, bilgisini getirmeleridir. Kur’an’a göre bu iki gayp haberlerden birisi ve en önemli olanıdır. Bu bilginin peygamberlik dışında başka bir kaynağı yoktur. Eğer, Bir ahiret âlemi varsa Ki vardır. Ahiret âlemi ile bilgileri Allah’tan başka bilen yok ve peygamberler aracılığı ile o bilgiler, diğer insanlara duyurulmaktadır. İşte peygamberleri kim inkâr ederse o bilgileri öğrenmesi asla ve asla mümkün değildir.

O zaman o bilgilere kim düşman ise Allah da onların düşmanıdır.

2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

2/98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.”

İşte İbrahim’e Allah ahiret âleminde, ölülerin nasıl diriltildiğini dünya hayatından bazı örnekler vererek izah etmektedir.

Eğer tefsirlerde anlatıldığı gibi, İbrahim’in dirilttiği, hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler olmuş olsaydı Hem Kur’an’da geçen diğer ayetlerle hem de evrensel yasalarla çelişirdi. Dikkat ederseniz Kur’an içerisinde her genel olarak her kelime çift anlamda kullanıldığı gibi ölü kelimesi de çift anlamlı olarak kullanılmıştır. Kur’an ayetleri içerisinde ölü kelimesinin, her iki anlamda kullanılan ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalışalım.

HAYATİ FONKİYOLARINI YİTİRMİŞ OLAN ÖLÜLER!

2/28- Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.

Zaten bu ayet ata dini mensuplarına hitap etmektedir. Onlar Allah’ı inkâr ettikleri gibi, peygamberleri kitapları melekleri, ahiret âlemini de inkâr etmektedirler. Bunlar dünya hayatında yaşarız ve ölürüz, biz tekrar diriltilecek değiliz derler.

23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”

Hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan ölüler, sadece ahiret hayatında diriltileceklerdir. Kur’an içerisinde bu tip ölüler bir daha Dünyada dirilmeyeceklerini söylemektedir.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Gerçek anlamda ölen insanlar veya canlılardan hiç birisi, Ahiret âlemi dışında, diriltilmeyeceklerdir.

6/61- O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayatına son verirler.’ Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.

Ölüm geldi mi can alıcı melekler, ne bir saat onu erteleyebilirler ne de bir saat öne alabilirler. Onlar kendilerine verilen görevlerinde kusur etmezler. Bu ölüm şeklini dünya üzerinde bilmeyen, hiçbir kavim ve insan topluluğu yoktur. Asıl sorun Kur’an içerisinde geçen İnsanlar için kullanılan ölü kelimesi, Yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden cayarak yaratılış gayesinin dışında yaşayanlar için kullanılmış olan ölü kelimesidir.  Bir de Hayvanlar ve bitkiler için kullanılan ölü kelimesi vardır. Şimdi bunlardan ayrı ayrı örnekler vererek anlatmaya çalışalım.

İNANLAR YAŞADIĞI HALDE VAHYE KARŞI DUYARSIZ OLANLAR İÇİN KULLANILMIŞ ÖLÜ KELİMESİ!

2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

2/73- Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.

2/74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.

Burada bahsedilen öldürülen bir kişinin, ineğin bir parçası ile vurulup da dirilmesi mecazi anlamda anlatılan bir ifadedir. Konu ile ilgili kıssayı birçok makalelerimde uzun uzadıya anlatmaya çalıştım. Yine de kısacık da olsa, ana fikrini özetleyip geçeyim istiyorum.

Yukarıda vermiş olduğum ayetlerde geçen olay, Musa kavminde geçmektedir. Musa, kavminden belirli bir zaman dilimi için ayrılır. Allah ile, ile tabiri yerinde ise uzlete çekilerek, konuşur Allah da Musa’ya derki, niçin geldin ey Musa? O da derki, kavmimi doğru yola ilettim ve seninle görüşmek için geldim. Allah da der ki, Ey Musa Senin kavmin samiri’nin önderliğinde altından bir buzağı heykeli yapıp ona tapmaktadırlar.

Musa kızgın üzgün olarak, kavmini emanet ettiği kardeşinin yanına gelir. Levhaları da atar. Ve Harun’un sakalından tutar ve “niçin saptırdın kavmimi”? O da der ki ben ne kadar çaba göstermişsem onların yanlış yolda gitmelerine engel olamadım. Nerdeyse beni de öldüreceklerdi der. Vahyin Kontrolünden bir an olsun çıkan Musa tekrar vahyin kontrolüne girerek samiri’ye gelir der ki niçin kavmimi saptırdın Ey! Samiri? O da der ki, Amelim süslü gösterdi.

20/97 Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: “Bana dokunmayın!” diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!

 Musa kavminin karşısına çıkar şöyle der. Bu bölümü Kur’an’dan  ayetler vererek dinleyelim.

2/67- Hani Musa kavmine: “Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Musa) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.

2/68- “Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın” dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) “Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi.

2/69- (Bu sefer) dediler ki: “Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin.” O: “(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir” dedi.

2/70- (Onlar yine:) “Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz” dediler.

2/71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir” dedi. (O zaman): “Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

Musa’nın kavinden kesmek istediği inek, Tapındıkları ve ilah haline getirdikleri buzağı heykelidir. Yani mecazi bir anlatımla tapmış olduğunuz buzağı heykelini tapmaktan vazgeçin Allah’a tapın mesajını verir. Halk da bu mesajı anlar ve kabullenirler.

Asıl bizim konumuzu ilgilendiren bölüm, öldürülüp de, ineğin bacağı veya bir parçasını vurmakla dirilen adam nasıl dirilmiş? Onu anlamamız gerekir.

İşte samiri bir buzağı heykeli yapıp, ona tapmak ve halkı da ona tapmaya davet ederek halkın desteği ile o yanlış ve batıl bir yolda gitmeyi Kur’an ölü kelimesi ile izah etmiştir.

Halkın da, Musa’nın tebliği ile yaptıkları yanlışlığın farkına vararak daha önce destek verdikleri samiri’ye desteğini çekmekle onu yalnızlaştırmışlar ve kendilerinin yanlıştan döndüklerini ona gereği gibi anlatınca, o da yanlışından dönerek Müslüman olmuş. Olay bundan ibarettir. Yoksa inek bacağı vurmakla ölen bir kişinin dirilmesi, Kur’an’daki ayetlerle de evren yasalarıyla uyum sağlamaz.

Yani kavminin ineğin bir parçası ile vurup da dirilen ölü, hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölü değil, vahye karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür. Ve tekrar duyarlı hale gelmesini, dirilmesi olarak Kur’an bize anlatmış

İsa’nın dirilttiği ölüler de bu anlamdadır. Bakara iki yüz elli dokuzuncu ayette yüz yıl ölü kalan adamın durumu  da bu anlamdadır. Yüz yıl dünya hayatında yaşamış olduğu halde kör ve sağır olarak yaşadığı halde dirilişe iman etmeyen bir kişinin ölü olarak yaşadığını, anlatmaktadır.

Kur’an içerisinde ölen insanların hem ahiret âlemi dışında diriltilmeyeceğini söylesin, Hem de Bir kavin inek bacağı vurarak öldürdüklerini dirilsin. Bir taraftan Allah öldüren benim dirilten benim desin.

53/ 44- Doğrusu, öldüren ve dirilten O’dur.

Bir taraftan İsa ölüleri diriltsin. Bir taraftan evrensel yasalara baktığımız zaman Dünya hayatında ölen hiçbirinin yeryüzüne gelmediği gözlensin. Bunlar Kur’an içerisinde anlatılan edebi dilde mecaz, Kur’an dilinde de müteşabih anlatımlardır.

2-(Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi.

Allah, Kur’an içerisinde İbrahim’e Yaşadığı hayattan örnekler vererek,  ahiret hayatında diriltilmenin nasıl olacağı hakkında bilgi vererek Ahiret hayatına iman eden insanların kalplerinin Mutmain etmektedir.

22/ 63- Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, herşeyden haberdardır.

36/ 33- Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

22/ 5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

 Bu vermiş olduğu ayet örnekleri, Allah’ın Dünya hayatında nasıl ölü olanları insanların gözleri önündeki olup bitenlerden örnekler vererek, nasıl dirilttiğini düşünen öğüt almak isteyenlere incelikleri ile anlatmaktadır.

76/ 2- Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

Allah İbrahim’in “ölenlerin nasıl dirilir” soruna da, Hayvanlardan örnek vermektedir.

3-“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

İşte İslam müfessirlerinin Yanlış anladığı ve yanlış anlattıkları konuların, en önemli olanlardan birisi de Peygamberlere vahiylerin dışında Mucize verilmesi inancıdır. Kuran içerisinde ayet beyine delil kelimeleri geçmektedir. Ayet; Yerlerde ve göklerde yaratılmış olan zerreden küreye kadar, bütün varlıklara Kur’an’ın yüklemiş olduğu bir anlamdır.

Ayet kelimelerinden birisi de peygamberlere gelen vahyi bilgilerdir. Peygamberlerin vahyi bilgilerin dışında insanlara iman etmeleri için gösterdikleri herhangi bir Mucizeleri yoktur. İnkâr edenler peygamberden Mucize istedikleri zaman Allah da resulüne şöyle demesini istemiştir.

17/ 92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”

17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”

29/ 50- Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

İşte Bütün peygamberlerin Gösterdikleri mucizeler,  vahiyler ve kitaplardır. Şimdi Gelelim asıl bizim asıl konumuzu oluşturan Kuşların nasıl diriltildiği ile ilgili konuya gelelim.

3-“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

Kuş kelimesi Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bunlardan birkaç tane ayet örneği vererek kuş kelimesinin ayet içerisinde ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

3/ 49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) “Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.”

17/ 13- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

Şimdi üç tane farklı ayetten kuş kelimesi geçen ayetlerden bölümü alt alta yazarak düşünmeye alışalım.

a)- Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir.

Bu ayette bahsedilen kuş, Çamurdan yaratılan ve İsa’nın vahiyleri anlattığı zaman kendi isteği ile Allah’ın da kişilerin istediği istikamette yollfarını açması anlamında kullanılan bir ifadedir. Burada geçen kuş vahiyle eğitilmiş insandır.

b)- Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

Kur’an’a Göre İnsan; Hem rabbani yola eğilimli hem de gayri rabbani yola eğilimli aklı ile nötr bir varlıktır. “Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, İfadesi Kişilerin gerek rabbani yolda gerekse gayri rabbani yola yönelimleri ve yapmış oldukları bütün inanç ve amalleridir.

c)- “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçala) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.

Bu ayette bahsedilen kuş da Yaratılış bakımından insanlara en yakın olan ve insanların gerek yemeleri gerekse binekleri gerekse de onlardan değişik konularda istifade etmeleri için yaratılmış olan hayvanların tamamıdır.

Allah, Ahiret âleminde ölülerin nasıl diriltildiğini Hem İbrahim’e hm de İbrahim’in şahsında bütün insanlara kendi gözleri ile şahit oldukları dünya yaşamından hayvanlardan örnekler vererek açıklamaktadır. Yine ayetin bu bölümünü dört şık halinde inceleyelim.

1-“Öyleyse, dört kuş tut.”

Dört kuştan dört tane örnek verelim, Kedi, köpek, güvercin, at,

Burada eğitilmeye alıştırılıp hizmet etmeye uygun olarak dört tane hayvandan söz edilmektedir.

2-“ Onları kendine alıştır,”

Ayette geçen alıştırma ifadesi, kendi istediğin şekilde eğitilmesi anlamındadır.

3-“, sonra onları (parçala) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak”

Eğitilmiş olan hayvanların kendi görev alanları içerisinde sana hizmet vermesidir.

4-“ sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.”

Pratik hayatta bunlara gözlerimizle şahit olmaktayız Bu gün Binek hayvanlarından tutun da, davarlardan koyunlardan köpeklerden kedilerden develerden güvercinlerden eğitilerek insanlara insanların eğittiği yönde hizmet sunmaları onların duyarsız olan br hayvan halinden duyarlı haline gelmeleri onların dirilmeleridir.

Ayetin, vermek istediği mesajı bir fıkra ile açıklamak istiyorum.

Evinde kedi besleyen adamın birisi, artık kediye ihtiyacı kalmayınca, Alır kediyi geriye dönüp yaşadığı evi bulamayacağı dağın başına bırakır ve adam evine geri döner. Ve geldiğinde bakar ki kedi kendisinden evvel eve gelmiş. Adam Kızmış bu sefer kediyi evi bulamayacağı karmaşık yollardan şehirlerden binalardan geçerek tenha bir yere bırakır.  Ve kediden habersiz geriye evine döner.

Bu sefer adam kendi yolunu kaybeder. Cep telefonu ile evini arar ve hanımına sorar hanım kedi geldi mi der. Hanımı da geldi der. Söyle o kediye gelsin beni bıraktığım yerden beni alsın eve götürsün der. Demek ki Hayvanlar kendi görev alanları içerisinde insanlardan daha duyarlıdırlar.

Meleklerin âdeme secdesi bu anlamdadır. Hayvanlar alıştırılıp insanların bilemeyecekleri ve yapamayacakları bazı şeyleri yaparak insanlara hizmet vermektedirler.

Köpeklerin, eğitilerek insanlara eğitim alanları çerçevesinde inanların hizmetinde görevlerini yerine getirmektedirler. Çobanların davarlarını koyunlarını kurtlardan yırtıcı hayvanlardan korumaları, depremlerde yıkık binalar altında kalan insanları canlı ve canız olanları kokuları ile hissederek bulunmaları,  eroin esrar gibi zararlı maddelerin eğitilerek polis teşkilatının onları kendi hizmetlerinde kullanmaları ve daha birçok bilmediğimiz konularda eğitilmeleri ile inanlara hizmet vermelerine gözlerimizle şahit olmaktayız.

Teknolojinin gelişmediği dönemlerde atların develerin katırların eşeklerin insanlara alıştırılarak ne hizmetler sunduklarına tarih şahit ve biz de şahidiz. Eğitilmemiş alıştırılmış saymakta olduğumuz hayvanlar insanlara hizmet sunamazlar ve sunmamışlardır. İşte Allah Onların eğitilmemiş alıştırılmamış öğretilmemiş olduğu döneme ölü, eğitilip insanlara itekleri istikamette alıştırılıp hizmet vermesi olayını da diriltilme olarak izah etmiştir.

Sonuç olarak İslam toplumlarında tefsirlerde anlatıldığı gibi anlaşılan başları kesilerek hindi tavuk ördek e keklik gibi hayvanların kıyma haline getirilip harmanlanarak parça parça dağların başına konularak diriltilip çağırıldığı zaman gelmeleri değildir.

Elbette Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Onda Allah’a iman eden insanları yoktan var eden tekrar öldürüp tekrar diriltileceğine iman edenler için inanmakta bir sıkıntı yoktur. Bizim asıl anlamakta güçlük çektiğimiz konu Allah’ın evrendeki çelişmez yasaları ile göndermiş olduğu Kur’an’dak çelişmez kuralları arasında doğru bir şekilde bağ kurarak olayları vahiyler çerçevesinde anlamamamızdan kaynaklanmaktadır.

Yukarıdan beri anlatmakta olduğumuz, Allah’ın İbrahim’e gösterdiği ölü kuşların diriltilmesi hayati fonksiyonlarını yitirmiş kuşlar değil duyarsız halde olan hayvanların eğitilerek verdiğin emirlere emirler çerçevecinde duyarlı hale gelerek hizmet vermelerini diriltilme olarak açıklamıştır.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.