71 – KIYAMET SURESİ TEFSİRİ

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!


Kıyamet suresi Kuran sırasına göre yetmiş beş iniş sırasına göre de otuz birinci sure olup, mekkede nazil olmuştur. Toplam kırk ayetten ibarettir.

75/1- Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.

Kıyamet haberi; Nebilerin  ötelerin ötesinden  getirdikleri en önemli haberlerdendir. Yerleri ve gökleri  yaratan Allah ahret yaratmasını da yaratabilir. Mülk onundur neyi nasıl dilerse öyle yapar. Allah dünya hayatında en mükemmel bir varlık olan insanı yaratmış, ve bütün yeryüzü ve kainatı insanın emrine vererek bir zaman dilimi içerisinde  dünya hayatında denemeye tabi tutmuştur. 

Dünya hayatında kendinin gönderdiği vahiyler çerçevesinde yaşayanları ,ahret yaratması  ile cennet ile ödüllendireceğini, kendisine ibadet ve kulluk yapmayanları da cehennem ile cezalandıracağını bildirmiştir. Bu gerçek olan bir vaadidir.  Olmaması mümkün değildir.

9/111- Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
 
75/2- Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.

Nefis Kuran’da iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi insanın kendisi anlamındaki nefis, ikincisi de her insanda var olan insana kötülüğü teklif sunan nefistir. 

Burada kastedilen nefis günahları kendisini kuşatmış olan,Allah’ın emirlerini kabul etmeyen, ahret olgusunu inkar eden nefisin  insanın kendisi, olduğu konunun akışından belli olmaktadır. İnkar eden bir nefisin ahret inancı  olmadığı ve onların dünya hayatındaki söylemlerini gündeme getirmektedir.

Her Olay karşısında insana iki ses gelmektedir. Birisi insanın dünyevileşme isteklerinin tetikleyicisi olan inkar büyüklenme kibirlenme bencileşme isyan  fahşa gibi insanı vahyin dışına çıkaracak mekanizması olan ses, diğeri ise  Düşünmeyi yaptığı ve yapacağı her olumsuz söz ve davranışların karşısında  İnsanı uyaran bir sestir. 

İşte İnsan bu her iki sesin hem söyleminin hem de eylemlerinin mekanizmasını oluşturan nötr bir varlıktır. İnsan davranışlarının hepsi güzellikleri ve çirkinliklerinin şekillenmesini ve olgunlaşmasını bu iki materyal oluşturmaktadır. Psikoloji bilim adamları  bu olgunun birisine alt ben ve üst be veya içimizdeki baba ve çocuk kavramlarıyla bunları açıklamaya çalışmışlardır.

Allah her iki yönde yol almak isteyen insanları, kendi özgür iradesini vererek dünya hayatında serbest bırakmıştır. Sermaye Allahtan  hangi yönde kullanıp kullanmayacağının  seçimi insanın kendisine aittir. Bazıları bu sermayeyi nefsin azgın istekleri karşısında kullanarak azdıkça azarak kendisini felakete atar bazıları da bu sermayeyi  rabbin nebiler aracılığı ile gönderdiği vahiyler çerçevesinde kullanır kurtuluşa erer.

Kıyamet suresi Allahın kendisine verdiği sermayeyi nefsin azgın istekleri uğruna harcayan insanların sonucunda  karşılaşacakları felaketleri başlarına o felaketler gelmeden evvel hatırlatmakta ve uyarmaktadır.

75/3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?

İnkar edenler ahret aleminde insanlar ölüp toprak olduktan sonra tekrar bir araya getirilip diriltileceği konusunda kuşku duymaktadırlar. Allaha inanan ve Allaha güvenen insanlar insanı nasıl yoktan var etmişse insanların ölüp de kemiklerini bir araya getirip dirilteceğinden hiç kuşku duymazlar.

23/35- “O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?”

23/36- “Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat…”

23/37- “O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.”

Allah İnsanların kendi içlerinden  nebiler seçerek insanları Ahret aleminde başlarına felaket gelmeden önce uyarmaktadır. Ki orada mazeret kullanmasınlar. Dünya hayatında insan olup da uyarılmamış insan yoktur, Allah her kavme ve her insana mutlaka elçilerini göndererek uyarmıştır.

36/6- Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

Burada babaları uyarılmamış  ifadesini kuran kullanırken onlara nebi ve resullerin gelmemiş olduğunu değil onlara gelen nebiler ve resullere karşı duyarsız olduklarını ima etmektedir. Yoksa Allah uyarıcı göndermediği bir insana ve kavme azap etmez. Her aklı olan ve ergenlik çağına ulaşmış insan mutlaka denenmeye aday olan bir varlıktır.

Bu gün  Doğru yolu bulmak isteyen insanlar için kuran gibi bir kitabı bulamaması mümkün mü? Kuran gelmeden önce Allah nebiler ve resulleri peş peşe dizerek  tevhidi gündemde tutuyordu. Ama nebilik bir daha gelmemek üzere  Muhammed peygamberle son buldu.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir.
 
75/4- Evet; onun parmak uçlarınırını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.

Bu güne kadar dünyada yüz milyar insanın gelip geçtiği tahmin edilmektedir. Bu gün insanlardaki parmak mührünün farklılığını insanlar daha yeni fark etmişlerdir. Dünya üzerinde ne kadar insan varsa  hiçbir insan  yumurta ikizleri de dahil olmakla beraber hiçbir insana benzememektedirler.  Her insanın parmak çizgileri de farklı farklı olduğuna kuran işaret etmektedir. Sadece insanlarda bu farklılık değil kainatta yaratılmış olan hiçbir şey de hiçbir şeyin aynısı değildir.

Bir ağaç üzerinde milyonlarca yaprak olsa da hiçbir yaprak hiçbir yaprağın aynısı değildir. Yağan kar dolu ve yağmur daneleri bile hiç biri hiç birinin aynısı değildir. Kuran’da da hiçbir kelime hiçbir kelimenin aynısı değildir. Bu herhalde  inkar edenlerin söyledikleri gibi tesadüfe bırakılan bir şey değildir.

Evet Allah  bir ahret alemi yaratacak  Dünya hayatında denemek için yaratmış olduğu ve her nimeti önüne sererek ve bütün kainattaki varlıklara boyun eğdirerek halife kıldığı insanı sorguya çekecektir. Bu Allah’ın gerçek bir vaadidir.

Dünya hayatında inkar edenler, ve yollarının dosdoğru olduğunu sanarak ahret alemine  inkarlarıyla gidenlerin  yanıldıklarını  orada fark edecekler ve kesin olarak orada inanmadıkları şeyleri hak olduğunu  fark edecekler ama ne yazık ki  pişmanlıklarını dile getireceklerdir.

78/40-Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim’ diyecek.

Ama insan Ne yazık ki,  dünya hayatını bir oyun eğlence olarak sanarak nefsin istekleriyle süslemektedir.
 
75/5- Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de ‘fücurla sürdürmek ister.’

Ayette bahsedilen insan, tabi ki inkar eden ve müşrik olan insandır. Daha önce de  belirttiğim gibi, insan hem doğruya hem de yanlış yapmaya  meyilli nötr bir varlıktır. Yani her insanın mayasında hem iblisin dürtüsü vardır. hem de takvanın dürtüsü vardır. Ve doğal olarak da karşımıza hem iblisin meyvelerini veren insan, hem de takvanın meyvelerini veren insan türü karşımıza çıkmaktadır.
 
75/6- “Kıyamet günü ne zamanmış” diye sorar.

Bu soruş tabi ki Olmayacağını sandıklarından dolayı bir soruştur.

75/7- Ama göz ‘kamaşıp da kaydığı,’

75/8- Ay karardığı,

75/9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;

Nasıl İnsanlar dünya hayatında  Allah’a ibadet ve kulluk yapmaları için gelmişlerse, Kainatta var olan her şeyde ibadet ve kulluk yapası için gönderilen insanın emrine amade olmak için birleşmişlerdir. Artık insanlar yeryüzünde kendilerine ayrılmış hilafet sürecinin sona ermesi evrenin de sonunu getirmektedir.  Güneşin ayın yıldızların  ve evrendeki bütün varlıkların  kendilerine yüklenmiş olan görev bitmiş, artık insan oğlunun görevlerinin sona ermesiyle Onların görevleri de son bulmuş olmaktadır.

14/48- Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah’ın huzuruna çıka(rıla)caklardır.

Evet dünya hayatında insanların denenme süreçleri bitmiş. Buna orantılı olarak da  insan için yaratılmış olan  evrenin de görevi bitmiştir. Artık şimdi de insana hesap sorulma zamanı gelerek her şeyin yeni bir yaratılışla yaratılacağı ahret yaratması karşımıza çıkacaktır.  Yakıldığı zaman ölmeyen mükafatlar verildikçe azıp şımarmayan nefislerindeki kıskançlığın kalmadığı her şeyin adil olarak yargılandığı bitmek tükenmek bilmeyen, bir ahret yaratması olacaktır.

29/19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.

29/20- De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

29/21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.

Kafir Olanlar, inkar etseler de , O gün mutlaka gelecektir.
 
75/14- Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.

75/15- Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.

Artık İnsanlar ölüp de dirilme yoktur dedikleri,  O büyük gün gelmiş çatmış herkes dünya hayatındaki yapmış oldukları amellerinin bir rehinesi olarak bölük bölük gidecekleri yerlere sevk edilmeye başlamıştır. Müşrikler ve kafirler için zorlu bir gün, iman eden ve Salih amel işleyen Müslümanlar içinse güzel amellerinin karşılığında derecelere göre ödüllerinin dağıtılacağı kolay  ve mutluluk günüdür.

İnkar edenler veya inandım dediği halde inancının gereği gibi yaşamayanlar artık ceza yerinin  haşmeti karşısında inkarlarının ve yaptıkları kötü amellerin hesabını vermek üzere toplandıklarında herkes mazeretler uydurmaya başlayacaktır. Fakat Allah dünya hayatında onların mazeretlerinin geçerli olmaması için, her imkanı sunmuş. Onlar ise o sunulan nimetleri şükür vesilesi değil, azgınlığı arttırma vesilesi olarak kullanmışlardı.

Sapan ve saptıranların mazeretlerini çekişmelerini ortaya koyan bir sahneyi kuran şöyle anlatır.

50/ 26- Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.

50/27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: “Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.”

50/28- (Allah buyurur:) “Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.”

50/29- “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.”

50/30- O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.

Artık onların ne çekişmeleri ne de pişmanlıkları  fayda vermeyecektir. Çok geç kalmıştır. Çünkü dünyada iken onlara bütün deliller geldiği halde ya iman etmemiş, ya da inandığı halde  inancı ile amel etmemişlerdi.
 
75/16- Onu (Kur’an’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

Bütün nebilerde  ilk vahiyle muhatap olduklarında bir endişe ve tedirginlik mutlaka yaşanmıştır. Toplumlarda sosyal realiteler onları üzmekte ve kendilerinde onların yükünü hissetmektedirler. Allah da onların  nerde nasıl davranacaklarını bir tertil içerisinde bilgilendirmekte ve onların izleyeceği metodu onlara anlatmaktadır.

İşte Kuran’ın  yirmi üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde, müşrik bir toplumdan devlet ve otorite haline gelen toplumdaki olayları vahiyle bilgilendirerek nerde hangi konuda nasıl bir yol izleneceğinin metodolojisini vermektedir.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.

Son nebi ve resulün endişelerini Allah gidermeye devam ediyor. Bir taraftan toplum içerisinde yaşarken toplumdan tepki duyanlar olup onun getirdiklerine karşı mücadele edenler çıktığı gibi, bir taraftan da iman eden ve onların sorunlarına cevap vermesi gerekiyordu. İşte Allah onlar hakkında endişelenmemesini zamanı zemini geldikçe her olayın  üstesinden nasıl gelineceğini resulüne izah ediyordu.

75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

Nebi ve resulün tek yapması gereken şeyin vahyin kontrolü altında Söyleneni yapması gerektiği açıklanmaktadır.

75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

Açıklamak Mücmel bilinmeyen bir şeyin bilinir anlaşılır hale gelmesi demektir. Kuran’ın yirmi üç yıllık  zaman dilimi içerisinde hakla batılın, doğru ile yanlışın iyi ile kötünün ne olduğunu, her yanlışın doğrusuyla değiştirilerek hem söylem hem de eylemle buluşturularak pratik hale  götürülmesinin adıdır. 

Kadir suresinde anlatılmak istenen de o değil mi? Müşrik bir toplumdan çıkan bir nebi ve resulün hem fert halindeki hem de toplum halinde karşısına çıkan problemlerin bir bir çözülerek her şeyi aydınlığa kavuşturulması bunu izah etmektedir. İsterseniz Kurandan yanlış yapıla gelen bir adetin düzeltilmesini örnek olarak verelim.

EVLATLIKLARIN HANIMIYLA BOŞANDIKLARINDA EVLENME YASAĞININ KALDIRILMASI.

33/ 37- Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, Kendisi’nden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.

Allah’ı rab edinmek demek ancak onun koyduğu yasalarla hayatı düzenlemekten geçer. Toplumlardan gelen sesler nebi ve resulleri ilgilendirmemesi gerekir. Ayette bahsedilen  peygamberin yanında olan evlatlığın eşi ile aralarında geçen bir sorun yüzünden nebinin gelecekte ne olacağı konusunda bilemeyeceği bir şeyin muhalifine bir davranışını Allah gündeme getiriyor.” Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”

Peygamberin yaptığı örf ve adet olarak doğru olan bir davranıştı. Ayette bahsedilen” Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun;”  “nefsinde saklı tutmak” Sanki peygamber bunun sonucunda neler olacağını biliyormuş gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Oysa peygamber Allah’ın bildirmediği gayıbı nereden bilsin. İşte inkar edenlerin ağzında bu olay bir eleştiri malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Evlatlığın eşinden Boşandığı zaman onunla evlenmek kurandaki hangi bir emrin sınırını ihlal etmektedir?

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

“evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı.”

4/ 22- Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve ‘öfke duyulan bir iğrençliktir.’ Ne kötü bir yoldu o!..

4/23- Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

“sizin sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri” Allah Kuran’da dikkat ederseniz hiçbir çelişki oluşturacak bir emir vermemiştir. Evlatlıkların  bir insanın kendi sulbünden olmadığını onların eşlerinden ayrıldıkları zaman  onların eşleriyle evlenmenin de bir sakıncası olmadığını  vurgulayarak, toplumlarda süre gelen bir yanlışlığı bizzat peygamberin hayatında yaşatarak düzeltip, açıklamaktadır. Böylece  peygamber döneminden sonra gelen kuşaklarda bu uygulamanın bir sıkıntı yaratmayacağını anlatmaktadır.

75/20- Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz.

75/21- Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz.  

Allah bu ayetlerle gerek inandım dediği halde inanmanın gereğini yerine getirmeyenler, gerekse inkar edenlerin profilini çizmektedir. İnkar  edenlerle inandım dediği halde kendilerine yüklenmiş olan  İnançları ile ilgili görevleri yerine getirmeyenler arasında bir fark bulunmamaktadır. 

Geleneksel İslam toplumlarında  kelimeyi şahadeti son nefesinde yerine getirenler günahları miktarınca yanıp cennete gidecek anlayışı Kuran’la uyuşmamaktadır. İman edip arkasından onu Salih amelleriyle hayatını örmesi gerekmektedir ki, Allah katında imanı  kabul görsün. İnsanlar ya iman eder imanlarını gereği gibi dünya yaşamlarını sürdürerek ölürler. Ebedi cennete giderler. Ya da inkar eder inkarlarının gereği, dünya yaşamını sürdürerek ölür ebedi cehennemi boylarlar. Bunun ikisi arasında bir yol yoktur.

75/22- O gün yüzler ışıl ışıl parlar.

75/23- Rablerine bakıp-durur.

Dünya hayatında nebilerin getirdikleri vahiyler çerçevesinde hayatını düzenleyenlerin profilini bu iki ayet çizmektedir. Tıpkı Derslerine iyi çalışmış öğrencilerin yıl sonunda ellerine karneleri verildiğinde almış oldukları taktir ve teşekkür  belgeleriyle yüzlerinde okunan mutluluk gibidir.

75/24- O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir.

75/25- Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.

Bu ayetler de dünya hayatında  Allah’ın Göndermiş olduğu vahiylerden Habersiz üstelik haberleri olup vahyin kontrolünde yaşayanlarla savaş yapmayı kendilerine görev bilenler için kullanılmıştır.

Tıpkı dersine çalışmayan ve üstelik çalışanları engelleyen bozgunculuk çıkararak  yıl sonunu getiren, ve sınıfta kalan öğrencilerin yüzlerindeki mutsuzluğun yansıması gibidir.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

İşte; “insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” Çok cahil çok zalim olan  insan inkar eden ve müşrik olan insanlardır.
 
75/26- Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,

75/27- “Son müdahaleyi yapacak kim” denir.

75/28- Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.

75/S29- (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında;

Artık tövbelerin Kabul olmadığı  Bir ayrılık anı gelmiştir. İnsan artık inandım dese de  fark eden bir şey yoktur. Onun inandım demesini Allah kabul etmeyecektir.

4/ 18- Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.

Ölüm anındaki tövbe  geçerli değildir. Tıpkı Firavunun ölüm anında  inanmasının geçerli olmadığı gibi.

10/ 90- Biz, İsrailoğulları’nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): “İsrailoğulları’nın kendisine inandığı (İlah’tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım” dedi.

Hani Öcalan yakalanmadan önce masum çocukları öldürmek için örgütlemişti. Türk devleti onu yakalandığında ben Türk devletine teslim oldum onun kulu ve askeri olacağım demişti. Onun bu pişmanlığı korkudan dolayı idi. eğer o yakalanmadan önce bu söylemini gerçekleştirmiş olsaydı o zaman inandığı gerçek olurdu.

5/ 33- Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.

5/34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
 
 
75/30- O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.

Din Günün maliki olan Allah işte bu ayette anlamını bulmaktadır. İnsanlar, Dünya hayatında kendilerine sunulmuş bir zaman dilimi içerisinde denenmekte ve her insan kendi özgür iradeleriyle yer yüzünde dolaşmaktadırlar. Ama bir gün ölüm onu alıp götürünce, Dünya hayatındaki hükümranlığı sona ermiş, ve Allah’ın huzuruna herkes toplanarak  hesap vermek üzere bekletilmektedir.

Dünya hayatında onlara Allah kendi mülkünden güç ve iktidar vermiş, Onlara bu güçlerini zayıf olanları ezme malzemesi olarak değil, adaleti hakkı ayakta tutmak için vermişti. Maalesef insanların büyük bir çoğunluğu kendilerine verilmiş olan mülk onları azdırmış, Halkı fırkalara ayırarak zayıflatıp kendilerine köle ederek onlara zulüm yapma aracı olarak kullanmışlardır.

Eğer dünya hayatı kısa ve geçici olmamış  ve ölümsüz olmuş olsaydı, zalim olanlar devamlı iktidar ve güç sahibi olarak kalırlardı. Mazlum olanlar üzerinde zulüm ve işkencelerini sürdürür dururlardı. İşte dünya hayatında firavunlar Karunlar nemrutlar  ölüm karşısında tutunamayıp yok oldular gittiler. Ve dünya hayatının arkasından yeniden bir yaratılış ve diriltilişle insanlar yaratılıp diriltilecek, ve yapmış oldukları zulüm inkar isyan ve  insanlara yaptıkları işkencelerin bedellerini ödeyeceklerdir.

Bu gün dünya hayatında, O zalim olanların  bir zaman dilimi içerisinde yer yüzünde ellerini kollarını sallayarak dolaşmaları onları sevindirmesin  ve mazlum olanları da onlara imrendirmesin. Onlar bu dünyada kısa bir süre ancak bu hükümranlığını sürdürebileceklerdir. 

Onlar  Rabbim Allah’tır diyen insanları yerlerinden yurtlarından sürerek zulmettiler. Eğer mustazaf olan insanlar bir araya gelip birlik ve beraber hareket etmedikçe, Allah onların dünya hayatındaki bu zulüm ve işkencelerine  müdahale etmemektedir. Bu da insanların denenmesi içindir.

22/ 40- Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.

İnsan, hem  firavunlar nemrutlar Karunlar  üreten zulmün  ham maddesi olduğu gibi, Aynı zamanda hakkın adaletin timsali olan nebiler resuller ve Allah dostlarının  da ham maddesidir. Her iki insan gurupları  insandan türemektedir.  İnkar edenler işbaşına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok etme çabasındadırlar.

2/ 204- İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah’ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır.

2/205- O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.

2/206- Ona: “Allah’tan kork” denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.

Ama Rabbim Allah’tır diyenler  iş başına geçtiklerinde ise  onların hayatlarının yaşam projesi Allah’a aittir.

22/41- Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.

75/31- Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.

75/32- Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.

75/33- Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti.

İnkar edenler  ve müşrik olanlar, Allah’ın rabliğini tanımamışlar, ve yer yüzünde büyüklük taslayarak  Allah’ın gönderdiği nebi ve resulleri küçümsemişler yer yüzünde adaleti emredenleri öldürmüşler ve bozgunculuk çıkararak  ömürlerini tüketmişlerdir. Kendilerine verilmiş olan fırsatları insanlara iyilik yapma yerine zayıfları  köleleştirme ve işkence malzemesi olarak kullanmışlardır.

Allah iman edenlere güç ve iktidar sahibi yapmasının  sebebini mustazaf olanları ezmek sömürmek için değil, mustazaf olanların zalimler tarafından ezilmesini zulmedilmesini engelleme ve  onları korkutma aracı olarak kullanmayı istemektedir.

75/34- Sen buna müstahaksın, dahasına müstahaksın.

75/35- Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın.

İşte Allah o inkar eden ve müşrik olanların dünyadaki alabildiğine özgürlük verilmesi onları şımardıkça şımartmış maalesef kendilerini yeryüzünün Allah’ı olarak görmeye başlamışlardır. Allah din gününe kadar onlara süre tanımıştır. Ama din günü geldiğinde de yaptıklarının cezasını misliyle ödeyerek ebedi cehennemde kalacaklardır.

20/ 108- O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

20/109- O gün, Rahman (olan Allah)’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

Ayet içerisinde Şefaat kelimesi geçince  şefaat kelimesinin buradaki karşılığını kısacık olarak izah etmeye çalışalım. Çünkü İslam toplumlarının büyük bir çoğunluğu ahret aleminde bazı izin verilen kişilerin  şefaat edeceği konusunda birleşmektedirler. 

Oysa Allah’ın izin verdikleri sözünden  dünya hayatında rabbani yolda yürümeye kendilerini yönlendirmiş kişiler olarak anlatılmaktadır. Allah ahret hayatında  ne şehitler ne çocukken ölenler ne alimler ne şeyhler  ne peygamberler  asla şefaat edemeyecekler Hatta Allah da şefaat etmeyecektir. Çünkü dünya hayatında insanlara Allah aklını takvasını fıskını vererek özgür iradeleriyle kişileri, sonuçlarına katlanmak koşulu ile baş başa bırakmıştı.

İşte Rabbani yolda yürüyen  ve dünya hayatında  Ölümü dirimi  hayatı Allah adına olanlar  kendi amelleriyle  ancak kendilerini o büyük azaptan kurtaracaklar yoksa Allah ve Allah’tan başka şefaat ediciler olmuş olsaydı adil olmazdı.  Eğer öyle olmuş olsaydı, şefaat edilenler torpilli olurlardı. 

İnsanlar ya cehennemliktirler orada  ebedi olarak kalıp ceza çekecekler, Ya da cennetliktirler orada nimetlerle donatılıp ebedi olarak  konuklanacaktırlar.

75/36- İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’ bırakılacağını mı sanıyor?

Allah insanı Özgürce  dolaşmasını sağlamışsa  kırın dökün öldürün istediğinizi yapın diye göndermedi. Kim güçlü ise ona bir sorumluluk ve emanet yükledi. 

Trafik işaretleri nasıl insanların yol seyirlerini  trafik işaretlerinin yanışlarına göre düzenliyorlarsa, Dünyada her insanın yapması uygun olan ve uygun olmayan da işaretler bulunmaktadır. Adem ve eşine yasaklanan ağaç bu kırmızı ışıklardır. Yapılması yasak olanlar karşısına çıktığında çaresiz kalırsa anca o haramlardan haddi aşmamak saldırmamak koşulu ile, o şeyleri yemesine içmesine  ve  yapmasına ruhsat vardır.

5/ 3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa’ -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Ayette Allah kırmızı  ve yeşil ışıkları göstermekte  ve nerde durulması nerde geçilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

75/37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?

Allah ayette insanın  yaratılışının nerden meydana geldiğine dikkat çekerek, bir damla sudan  düşünen sorgulayan hem takva yolunda  hem de fısk yolunda yürüyebilen kendi kararlarını kendisi verebilecek ve sonuçlarına katlanabilecek  mükemmel bir insan meydana gelmektedir.

38/ 75- (Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?”

75/38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’

Allah hac ve mümin un suresinde insanın yaratılışından şöyle bahseder.

22/ 5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

23/ 12- Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

23/15- Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.

Allah ilk yaratılıştan sonra  insanları yaratırken sperma ile yumurtanın ilgi alaka kurarak döllenmesi sonucunda yaratmıştır.  Bu Allah’ın yaratma sünnetidir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik yok dönüşüm de yoktur. Asırlardır hazreti İsa’nın babasız yaratılma olayı uydurmadan başka bir şey değildir. O da diğer insanlar nasıl bir anne babadan meydana gelmişse  o da öyle yaratılmıştır.
 
75/39- Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.

Düşünen  aklenden insanlara  insanların yaratılış biçimini anlattıktan sonra, şimdide yaratılırken dişili ve erkekli yaratıldıklarından bahsetmektedir. Kainatta ne kadar yaratılmış olan varlık varsa hepsi mutlaka dişili erkekli yaratılmışlardır. Çiçeklerde dişi organ  erkek organ diye ayrılırken,  diğer canlı ve cansız varlıklarda pozitif negatif, artı eksi yük, gece gündüz, karanlık aydınlık, sağ sol,vs. say saya bildiğin kadar. Ne varsa kainatta her şey çift yaratılmışlardır.

75/40- (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?

Allah Ölülerin  nasıl diriltileceği konusunda Kuran’da değişik yerlerde bize bilgi vermektedir. Bir taraftan duyarsız olan  hayvanları eğitildikleri zaman nasıl duyarlı hale geldiklerini hazreti İbrahim’in şahsında, bize şöyle anlatarak misal vermektedir.

2/ 260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Müfessirlerin tefsirlerde anlattıkları gibi, burada hazreti İbrahim’e  ölülerin diriltilmesi konusunda verilen örnek, hayatı fonksiyonlarını yitirmiş anlamdaki ölüler değil, duyarsız hayvanların eğitilip alıştırıldıkları zaman senin isteklerine cevap vermesidir. Aynı Olay hazreti İsa peygamber hakkında da geçmektedir.

5/ 110- Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm.”

Ayette geçen “ Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.”  Bu ifade hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamındaki ölüler değil, Yaratılış gayesinden uzaklaşmış vahye karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamındaki ölü ruhların diriltilerek vahyin kontrolüne girmesi demektir. Yoksa başak türlü anlaşılmış olsaydı, şu ayetle çelişmiş olurdu.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

Belki bir anlamı da inkar ederek gelen nebi ve resullere karşı çıkış sebebiyle  gözleri olup da  doğruyu göremeyenlerin, kulakları olup da doğru olanları işitemeyenlerin kalpleri olup da mühürlenerek geriye dönüşü mümkün olmayan bir yola girerek ölü ruhların dirilmeyeceklerini  de bahsetmiş olabilir ama, 

Asıl burada bahsedilen ölüp de kıyametten sonra dirilme hariç insanların ölüp de geriye gelmeyen ölülerden bahsetmektedir. Evet, Dünya hayatında ölüp de dirilme  görülmemiştir bu ne peygamberlerde mucize olarak ne de sünnetullah olarak olmamıştır. Evrensel yasalarda, Her canlı doğar büyür, ve ölürler. Bu Allah’ın değişmez yasası ve sünnetidir.

30/ 55- Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı.

30/56- Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: “Andolsun, siz Allah’ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz.”

30/57- Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah’tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir.

Ölüleri Allah’tan başka hiç kimse diriltemez Allah hiç kimseye böyle bir yetki de vermemiştir.

41/39- O’nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, herşeye güç yetirendir.

41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
 
36/12- Şüphesiz Biz, ölüleri Biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini Biz yazarız. Biz herşeyi, apaçık bir kitapta tespit edip korumuşuz.

Allah’tan başka  hiç kimse gerçek anlamda ölüleri diriltemez. Ve diriltme izni de vermemiştir. Dünya hayatında insanlara ölülerin nasıl diriltildiğine ait örnekler vererek ahret alemi yaratıp ölen insanların tekrar nasıl diriltileceğini  örnekler vererek bize anlatmaktadır.

Yanlışlarım ve hatalarım bana, doğrularım ise yerleri ve gökleri yaratan Allah’a aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.