109 – KAFİRUN SURESİNİN TEFSİRİ

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!
 
Kâfir un suresi nüzul sırasına göre on sekiz, Kuran sıralamasına göre de yüz dokuzuncu sure olup, altı ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.
 
109/1- De ki: “Ey kâfirler.”
 
Kâfir kelimesi gerçeği örten vahiylere karşı kulakları tıkalı gözleri kör, kalpleri de hissetmeyen Allah’tan gelen kitapları, peygamberleri ahret âlemini kabul etmeyenler için kullanılan bir kelimedir. Dikkat ederseniz Kuran’da direk ey kâfirler diye bir hitap şekli yoktur. Ancak kendisine muhatap olan nebiler aracılığı ile hitap vardır.
 
Allah en direk olarak bütün kâinatta bulunan varlıklarla konuşur. Ancak tek direk muhatap olarak konuştuğu varlık insanlar içerisinden kendisine elçi olarak seçtiği nebilerdir. Nebi kelimesi vahye direk muhatap olan resullerdir. 
 
Nebi vahye muhatap alınan, resul ise kendisine gelen vahiyleri insanlara götüren elçi demektir. Bu anlamda her nebi bir resuldür ama her resul bir nebi olacak diye bir kayıt yoktur. Kurandan vahyin kimlere ve nasıl geldiği hakkında ayetlerden örnekler vererek kısacık da olsa bilgi vermeye çalışacağım.
 
42/51- Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahy etmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
 
ALLAH İNSANLARLA ÜÇ ŞEKİLDE KONUŞUR.
 
“Kâfirlerin kendilerine gönderilen nebilere karşı çıkmalarının tek nedeni Allah’ın kendilerine vahiy göndermeyip küçümsedikleri zenginliği olmayan, çarşılarda pazarlarda dolaşan, evlenen yiyen içen birisinin peygamber olmasına karşı çıkışlarından dolayı bu ayet inmiştir. Bu itirazlardan kuranda verilen birkaç tane örnekten aktarıldıktan sonra vahyin kimlere nasıl geldiği konusunda biraz açıklama yapmaya çalışalım.
 
17/90- Dediler ki: “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.”
 
17/91- “Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.”
 
17/92- “Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.”
 
17/93- “Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.” De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”
 
17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: “Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?” demelerinden başkası değildir.
 
17/95- De ki: “Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.”
 
41/2- (Bu Kur’an,) Rahman ve Rahim’den indirilmiştir.
 
41/3- Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ‘fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) Kitap’tır;
 
41/4- Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
 
41/5- Dediler ki: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.”
 
41/6- De ki: “Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunur. Öyleyse O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.”
 
İki sureden gelen nebilerin evsafları hakkında ayetler aktarmaya çalıştım. Bu gün ehli kitap ve İslam toplumlarında da olduğu gibi bir peygamber profili çizerlerken on parmağından su akıtan, kuru çeşmeyi sulandıran, göklerde Cebrail ile beraber Burak’la seyahat eden, gökten her istediği zaman mucizeler ortaya koyan bir peygamber fotoğrafı gözlenmektedir.
 
Kuran ise mucizelerin sadece ve sadece Allah’a ait olduğunu nebilerin diğer insanlardan farkının sadece Allah’tan vahiy bilgisi alışında başka bir farkı olmadığını anlatmaktadır.
 
“De ki: “Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?”İşte peygamberleri diğer insanlardan ayıran tek fark onlara vahiy gelmesidir. Başka bir mucizeleri ve farklılıkları yoktur.
 
Şimdi vahyin gelişi ile ilgili bazı açıklamalarımıza devam edelim. Şura elli birinci ayette bahsedildiği gibi insanlara vahiyle konuşmanın üç şekilde olduğundan söz etmektedir.
 
a)- “ancak bir vahiy ile “Birincisi vahiyle Allah’ın konuştuğu insan olan Nebilerdir. bizim kültürümüze peygamber olarak yansımıştır. Bu anlamda Allah peygambere kendi vahiylerini direk vahiy ederek konuşur, klasik olan tefsirlerde yazdığı gibi Cebrail vahiy getirmez. Kuran’da Allah nebilere Cebrail aracılığı ile vahiyleri gönderdiğine dair, hiçbir ayet yoktur. Mealcilerin ve tefsircilerin hatasından kaynaklanmaktadır.
 
Bu anlamda Allah’ın nebiler göndererek insanlara vahiy göndermesi olayı bitmiştir Onun yerini Allah’ın insanlardan duyarlı olanlardan kuranı ezberlemesi ve belgelemesi sonucunda korunmuş bir kitapla nebilik ayetini nesh ederek kuran ayetini getirmiştir.
 
33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
 
b)- .” perde arkasından” Allah’ın Perde arkasından konuştuğu insanlar kâfirler ve müşriklerdir. Bu konuşma hem Kuran’da “ de ki” İfadesiyle isimlendirilirken, hem de evren yasalarına Allah’ın koyduğu bilgilere ulaşmak la da insanlar Allah ile konuşmaktadır.
 
Yani Kâinatta insanların fiziki yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklara Allah kendi bilgilerini kotlamıştır. O bilgilere ulaşan insanlar eğer gönderilen vahiyleri inkâr ediyorlarsa perde arkasında konuştuğu diye ifade edilmektedir.
 
Olayı biraz daha açacak olursak Allah’tan insanlara iki yolla bilgiler ulaşmaktadır. Birinci bilgi Allah’ın insanlar aracılığı ile insanlar içerisinden nebiler seçerek ulaştırdığı vahyi bilgilerdir. ikincisi de Allah’ın evrene yerleştirdiği eşyanın yapısına koyduğu bilgilere ulaşanlar da Allah ile konuşmaktadırlar. Evrensel bilgilere hem inananlardan iman edenler, hem de inanmayanlardan kim isterse onlara ulaşabilirler.
 
c)- bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahy etmesi (durumu) başka.” Üçüncü Allah’ın konuştuğu insan tipleri, vahyi bilgileri kabul edenlerin gelen vahiyleri okuması yaşaması ve anlatması Allah ile Allah’ın izni ile konuşan iman eden insanlardır. kendisini arındırmak isteyenlere izin verdiği ifadesi kullanılmaktadır. Hangi bir şey Allah’a ait değil ki sapma da hidayete erme de bağışlanma da Allah’a aittir insanlar kendi özgür iradeleriyle yönelenler Allah’ın izin verdiği kimselerdir.
 
Bu insanlar kuranı okumakla kurandan önce peygamberlere gelen bilgilere karşı beyin antenlerini açmakla Allah ile konuşmaktadırlar.
 
109/2- “Ben sizin taptıklarınıza tapmam.”
 
7/7/ 70- Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vaat ettiğin şeyi getir, bakalım,
 
Kim kendisine yaşam biçimi hayat tarzı olarak hangi dini hangi ideolojiyi .” Referans olarak almışsa o dini o ideolojiyi koyanları kendisine ilah olarak kabul etmiş ve ona tapmış demektir. Sık sık vurgulayarak bahsettiğim gibi insanlar ya yerleri ve gökleri yaratan Allah taparlar. 
 
Onun koymuş göndermiş olduğu dini kendilerine referans alırlar, hayatlarını onun adına yaşarlar. Ya da Allah’ın dışındaki bir takım varlıkları rejimleri ideolojileri kendilerine referans alıp o ideolojiler çerçevesinde yaşamlarını düzenlerler onları kendilerine Rab ilah kabul ederler. Başka bir alternatif yoktur.
 
Allah’a tapmak demek, Allah’ım sen ne büyüksün sen ne yücesin demek değildir sadece. Allah’a tapmak onu rap kabul etmek, onun nebiler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyler ölçüsünde yaşamayı kabul edip ve yaşamaktır.
 
Her putun arkasında bir ideoloji ve bir din yatmaktadır. Tapmak da hayatı o ideoloji çerçevesinde yaşamakla ona tapış anlamlaşmaktadır. Bir puta senenin belirli günlerinde bel büküp eğilmek ona tapmak değil, o putun yaşam ilkesi olarak koyduğu emirleri yerine getirmek ona tapmaktır.
 
Müslüman olanları ilahı rabbi taptığı tek varlık yerleri ve gökleri yaratan ve genellemesi bile sayılamayan sayısız canlıları rızıklandıran Allah iman edip onun gönderdiği vahiylerle hayatı bütünleştirmek o hayatı bahşeden Allah’ın rabliğini ön plana çıkarmaktır.
 
Allah’ın dışındaki yaratılmış olanlar kendilerine bile hayrı olmayan yaratıklar nasıl insanları terbiye edip onların rabbi konumuna geçebilir?
 
109/3- “Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz.”
 

 

İnkâr edenler gelen vahiyleri kabul etmemekle Allah’ın rabliğini kabul etmemektedirler. İş gelip vahyin kontrolünde olan bir yaşamla vahyin kontrolünde olmayan bir yaşamı dile getirmekte düğümleniyor. 
 
Hazreti İbrahim peygamberin yıldıza, aya güneşe tapması bütün düşünen insanlarda akli melekelerini çalıştırmasıyla, Allah’ın dışında tağutların müşriklerin ortaya koyduğu kuralları aşarak, mezheplerin meşreplerin fetvalarını delerek sadece ve sadece Allah’ın koyduğu kuralları yaşamın ilkesi haline getirmektir. 
 
He şeyin bir doğrusu olduğu gibi, her şeyin bir yanlışı da vardır. İşte ilim ve hikmet sahibi olan insanlar, Allah’a inanıp onun gönderdiği vahiylerin çerçevesinde hareket etmek o yolda yürümektedirler.
 
109/4- “Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.”
 
Evet, bir peygamber aynel yakin hakkel yakin ilmen yakin doğru yolu bulmuşken puta tapıcıların yoluna gidecek değildir.
 
18/14- Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) raptetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; İlah olarak biz O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.”
 
Bu Ayetleri verirken, Allah’ın tanımlamış olduğu yolda dosdoğru yürümek bedel olarak canı malını ne varsa ortaya koymak demektir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allah’ın insanlara korkutucu ve müjdeci olarak gönderdiği bütün nebiler ve resuller işkence ve zulüm görmüşlerdir. 
 
Onların büyük bir kısmını öldürmüşler, bir kısmın da yerlerinden yurtlarında sürmüşlerdir. Dünya hayatı bir imtihan ve denenme salonudur. Allah’ın insanlara vahyin gönderilmesi dışında özel bir yardımı yoktur. İnkâr edenlerin karşısında ben sizin taptıklarınıza tapmam demek her baba yiğidin harcı değildir. Bu sözü söyleyebilmek için her şeyini ölüm de dâhil kozları paylaşmak için ortaya koymak gerekir.
 
3/194- “Rabbimiz, elçilerine vaat ettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi ‘hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, vaadine muhalefet etmeyensin.”
 
3/195- Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevap verdi: “Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah Katından bir karşılık (sevap)tır (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun Katındadır.”
 
Bu gün dünya üzerinde devletlerin başında olanlar, ya ateist deist, ya da ehli kitap konumunda olanlardır. Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde yönetilen bir tek devlet yoktur. 
 
Rabbim Allah diyen her Müslüman mutlaka ya hapse atılıyor, ya da yerinden yurdundan sürgün edilip öldürülüyor. Nüfus cüzdanında dini İslam yazan ülkelerde sansür uygulanmadan Allah’ın emirlerinin camilerinde mescitlerinde anlatılmasına müsaade edilmez ve edilmemektedir de.
 
Kafirun suresi mekki bir suredir. Müslümanlar daha ilk adımlarını vahyin sesini orada haykırmaya başlamışlardı. “Ben sizin taptıklarınıza tapmam.” Demek her halde kolay bir iş ve söylem değildi. Düzene bu ifade ile kafa tutmak onların halkı köleleştirme-sine zaafa uğratılarak bir takım yapmacık ilahlara kul köle olmaya karşı kıyam etmek baş kaldırmak demekti. Allah tan başka ilah yok demek ben sizin koyduğun kuralları tanımıyorum ben ancak yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah’a kul ve ibadet ediyorum demektir.
 
Bunları söyleyebilmek de yürek ister. Vahyi getiren Allah’ın resulünü etten duvarla örerek onu canları pahasına Müslüman olanlar korumamış olsalardı. Allah resulü de mesajını yayamadan insanlara örnek alacakları bir hayatı sergileyemeden öldürülür giderdi. Din gününün maliki Allah ahiret âleminde iman eden ve Salih amel işleyenlerin karşılığını haksızlığa uğratılmadan tas tamam verecektir.
 
Mekke toplumunda bir tane insan çıkıp da la ilahe illallah dediği zaman öldürülüyordu. Ama şimdi la ilahe illallah diyen insanlara neden kılına bile dokunmuyorlar? Asıl korku Allah’ın emirlerinin söylemden eyleme geçtiği zaman çatışma kavga başlamaktadır. Ne kelimeyi söyleyende ne de bu kelimeyi duyan otoritede şuur vardır.
 
3/20- Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.” Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.
 
109/5- “Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.”
 
Evet, ben sizin taptıklarınıza tapmam çünkü beni yoktan var eden yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın rabliğini kabul etme ferasetin vermiş iken, kendisine de başkalarına da faydası olmayan yaratıklara mı tapayım? Siz de o basit basit ilahları kendinize rab olarak kabullenmişsiniz sizin beyin antenleriniz kapanmış doğruyu göremediğinizden dolayı siz de benim rabbime tapacak değilsiniz.
 
109/6- “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”
 
İman edenlerle iman etmeyenlerin dünya hayatındaki yaşam profilini kuran şu ayetlerle ne güzel izah etmiştir.
 
10/41- Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: “Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.”
 
10/42- Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
 
10/43- Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
 
10/44- Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.
 
10/45- Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi.
 
10/46- Onlara vaat ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen Ahirete kalır.) Onların dönüşleri bizedir, sonra Allah işlediklerine şahiddir.
 
Allah, “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Diye söyletmekle dünya hayatında insanların sonuçlarına katlanmak koşulu ile istedikleri dine girme ve yaşama özgürlüğü tanımaktadır.
 
Bu gün dünya insanlarının vahyin özünü kavrayamadıklarının altındaki hikmet burada yatmaktadır. İslam ayrı ayrı dinlerdeki insanlar başka dinlerdeki insanların özgürlüklerine saldırmadıkları sürece onların dinlerini korumayı bir ibadet telakki eder. Kuran’ın emirlerinin rafa kaldırıldığı çağda talihsizdir ki dünya Kuran gibi bir nimetin kadrini kıymetini bilememişlerdir.
 
İslam’ın temel hedefi halife olarak yaratılan insanları Müslüman etmek değil, kendi din anlayışlarını kendilerine verilerek esenlik içerisinde insanların doğru ile yanlışlarının mukayese edebilme imkânın oluşturulduğu Selma ermesidir.
 
O zaman bu dünya hayatı bir denenme bir sınanma yeridir. Allah size de akıl fikir vermiş bana da akıl fikir vermiştir kimse kimsenin yaptığından dolayı sorguya çekilmeyecektir. Benim üzerime düşen görev yükümlülük size bu haberi duyurmaktır. Sizin üzerinize düşen görev de bu haberi işittikten sonra sizin de onu hayatınıza uygulamaktır.
 
2/272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır, olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah’ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.
 
Kuran insanların kendi özgür iradeleriyle din seçen insanlarla asla mücadele etmeyi onlarla savaş yapmayı emretmez. Ancak mustazaf olanların dinlerini elinden alarak onları köleleştiren ve özgürlüklerini elinden alarak kendi zulümlerini onlara üzerine uygulayanlarla mücadele edilmesini ister.
 
Evet, sizin dininiz size, benim dinim bana derken Allah bunu murat etmektedir.
 
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
 
ALİ RIZA BORAZAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.