RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA!
İnsan; yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın yeryüzünde yarattığı en mükemmel varlıktır. O Aklıyla diğer varlıklardan evrenin esrarını çözmekle ve ilim ve teknolojide zaman ilerledikçe gelişerek bir trent içerisinde hayatı kendisine kolaylaştırmaktadır. Ama insanın dışında olan varlıklarda böyle bir haslet yoktur. Onlar kendilerine kodlanmış olan bilgilerle yetinip kendi görev ve sorumlulukları içerisinde hayatlarını sürdürüp gitmektedirler.
İnsanlar kendilerine verilmiş olan bu farklılığın, yanı sıra onları denemeye tabi tutulmasının asıl malzemelerini oluşturan hem iyi yola hem de kötü yola gidebilme seçeneği sunulmuştur. İnsan Halife olarak yaratılmakla öyle dünya hayatında başıboş yaratıldığını sanmasın. Onlar için yeryüzünde Attığı her adım yaptığı her davranış konuştuğu her kelime Onlara bir sorumluluk yüklemektedir.
İşte her iki yöne de gidebilme eğiliminde yaratılan insan, Dünya hayatında istediği yolda gitme istediğini söyleme ve yaşama hakkı sonucuna katlanmak koşulu ile yalnız kendi özgür iradesine bırakılmıştır. Allah’ın yeryüzünde Halife olarak yaratığı insana İki yasa koyarak onları disiplin altına almayı önermiştir.
1- Allah’ın evrene koyduğu yasalar, bir adı da sünnetler (sünnetullah)
2- Allahın insanlar arasındaki yaşamı belirleyen yasalardır. Vahiylerdir.
Allah İnsanlar için everene koyduğu yasalarla insanların dünya hayatında evrende yaratılmış bütün varlıklar arasında bir bağ olduğunu evrende yaratılan her varlığın veya yaratılmış olan her bir maddenin başlı başına bağımsız varlık olmadığını her bir varlığın bütün kâinatta yaratılmış olan varlıkların özelliklerini yansıttığını ima ederek insanlara bunların sırlarını çözmelerini istemiştir.
Allah İnsanların önlerine, her madeni her malzemeleri koymuş, insanlar evrende bulunan malzemelerle deneme yanılma yöntemiyle aklını kullanalar için dünya hayatında kendilerinin göstermiş olduğu performansa göre kendileri ve kendilerinin dışında bulunan varlıklarla kendilerine mamul varlıklar üretmelerini kolaylaştırmıştır.
Ortada yağ şeker un var. insanoğlu da bunları birleştirip helva yapacak. İnsanın yapacak olduğu bütün icatların malzemeleri ortada var insanoğlu onlardan bir şeyler üretip bir şeyler yapması gerekiyor.
Allah’ın everene koyduğu yasalarla, Allah’ın sosyal bir toplum olan insanların yaşam biçimlerine ait koyduğu yasalar kesinlikle birbirleriyle çatışmaz. İşte Allah insanların kendi kafalarından ürettikleri yaşam biçimlerinin dışında Allah kendi katından İnsanlarla kendisi arasında elçi olarak seçtiği peygamberler aracılığı ile sosyal olarak insanlarla insanlar, insanlarla Allah ve insanlarla insanlar dışındaki diğer yaratıklar arasında nasıl bir davranış izleneceğine dair vahiyler göndermiştir.
Bu yasaların adı vahiy yasasıdır. Bu yasalara göre hayatlarını düzenleyen toplumlar ve insanlar. Hem dünya hayatında hem de ahret hayatında emin ve eman içindedirler. Allah’ın Peygamberlere verdiği mucize, bu vahiy bilgisidir. Vahiylerden başka peygamberlere kitap ehli ve İslam toplumlarının sandığı gibi kendi peygamberliğini göstermek için olağan üstü harikulade mucizeler verilmemiştir.
Allah Kâinatı yaratmış ve insanoğlunun yaşayabileceği ortamı önlerine sunmuş, içerisinde hem haram yani insanların zararına olacak malzemeleri hem de insanların temel ihtiyaçları olan helal ve temiz olan malzemeleri koymuş. İnsanlara demiş ki; temiz ve helal olanlardan dilediğiniz gibi yiyin için ve israf etmeyin. Ama pis murdar ve haram olanlardan yemeyin diye bildirerek insanları bunları idrak edecek kapasiteyi de vererek insanları denemeye tabi tutmuştur.
Dünya hayatında, insanın öz yapısına koyduğu birbirine zıt ve düşman olan iki sesin uzantısı olan toplumlar oluşmuştur. İşte bu toplumların vahye bağlı olarak hayatını şekillendirenlerin adına kuran Müslüman ve müslüman toplum bunun dışında hayatını şekillen direnlerlere de bir adı gayri Müslimler bir adı da puta tapıcılar ve müşrikler diye tanımlamıştır.
Allah her iki topluma da dünya hayatında gittikleri istikamette yoğunlaşmaları ölçüsünde hiç ayırım yapmamış hepsine vermiştir. Dünya hayatını isteyene dünyayı ahret hayatını isteyene de ahreti hem dünya hem de ahreti isteyenlere hem dünya ve hem de ahreti vereceğini vaat etmiştir.
İslam toplumlarında Peygamberler aracılığı ile gönderilen vahiyler doğru anlaşılıp pratik hayata doğru uygulandığı zaman, müslüman olanlar vahiy gemisinde sağ salim hayatlarını güven içerisinde geçirerek dünyada medeniyetler bırakmışlardır. Ve o vahiy gemisine binenler esenlik içerisinde yaşamışlardır.
Eğer, Allah’ın everene koyduğu yasaları müslüman olamayanlar çözerek, onlar gerekli gayreti göstermişlerse Allah onlara dünya hayatında iktidarı vermiş. Eğer müslüman olanlar evrenin yasasını gerekli gayreti gösterip çözdükleri zamanlar da müslüman olanlara iktidar vermiştir. Bu dünya hayatı iman edenlerle iman etmeyenlerin eşit şartlarda Allah’ın hiç birisini kayırmadan adil şartlarda yarış etmeye tabi tutmuştur. Kim Bu maratonu everenin yasasına uygun olarak tamamlarsa o devamlı başarılı olmuş ve söz iktidar onun eline geçmiştir.
Kuran Kısalarında anlatılan, Nuh kavminin, lut kavminin, samut kavminin gönderilmiş olan peygamberlere uyanların bir gemiye bindirilip kurtuılması veya Musa peygamberin denize vurarak asası ile denizi ikiye ayrılarak iman edenlerin vahyin gölgesinde kurtulmalarının mecazi anlatım sanatı ile anlatılan olaylardır.
Yoksa Eğer bu olaylar kurandaki anlatılmış olan kıssaları gerçek anlamında anlamış olsak hem Allahın kuranda koyduğu yasalara hem de Allahın evrene koyduğu yasalara ters düşerdi.
Allah bir taraftan dünya hayatını insanlar için deneme salonu yaptığını söylesin, bir taratan da deneme salonunda insanlar yanlış yaptıkları anda cezalandırsın.
35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.
Allah bir taraftan kuranda ölenler dünyaya bir daha gelmeyeceğini söylesin.
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
bir taraftan da hazreti İbrahim’in ölü kuşları dirilttiğini.
,2/260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Hazreti İsa peygamberin ölü adamları dirilttiğini,
5/110- Allah şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, “Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm.”
bir toplumun ölen birini inek bacağı vurarak dirildiğini söylesin.
2/73- Bunun için de: “Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun” demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
Bunlar Kuran’da anlatılan mecazi sanatlardır. Bunların kastettikleri manaları kuran bütünlüğünde geçen konularda ve ayetlerde aranması gerekmektedir.
Günümüze kadar gelmiş olan İslam âlimlerinin düşmüş oldukları temel yanlışlar. Kuran’da geçen bir kelime ve ayetin ne anlama geldiğini Kuran içerisinde çözmek yerine veya onun ne anlama geldiğini Kuran’da aramak yerine Kuran’ın dışında aramalarından kaynaklanmaktadır.
Kuran’da geçen kelimeler ve ayetler ancak Kuran içerisinde arandığı zaman kastettikleri anlamaları verir. Kuran Peygamberimizin peygamber oluşu ile peygamberlik tarihinin bitişi arasındaki bir kültürü bir edebiyatı yansıtır. Ondan önce ve ondan sonra gelen Arap edebiyatı ve sanatları kuran edebiyatını anlatamazlar.
Allah dünya hayatında kendi özgür iradeleri ile serbest bıraktıkları insanlardan nefsin azgın istekleri onları sarp yokuşa tırmanmak, çok zor gelmiştir. Ahret hayatı onlara uzun gelmiş, kısacık dünyanın çekici süsleri onları aldatarak, sapmışlardır. Bir Topluma Allahtan bir peygamber geldiği zaman o peygamberleri ya öldürmüşler ya da yerinden yurdundan sürüp çıkarmışlardır. Toplumlarda çok azı ancak iman edip gönderilen peygamberlere tabii olmuşlardır. Büyük çoğunluk yanlış yola sapmışlardır.
6/116- Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
6/119- Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.
17/62- Demişti ki: “Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
Eğer peygamberlerde anlatılanlar gibi sihir büyü olağan üstü mucizeler olmuş olsaydı peygamberleri öldüremezler dünya hayatında devamlı peygamberler ve taraftarları galip gelirlerdi. Maalesef öyle olmamış insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa o ağır yükü yüklenen toplumların sayısı çok az olmuştur. Kuran’da ismi zikredilen peygamberlerin sayısı yirmi beşi geçmemiştir. Peygamberlerin büyük bir çoğunlu ben Allah’tan gönderilmiş bir peygamberim dedikleri zaman öldürülmüşler yâda sürülmüşlerdir.
2/61- Siz (ise şöyle) demiştiniz: “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.” (O zaman Musa:) “Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır’a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır” demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah’ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
3/21- Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
5/70- Andolsun, Biz İsrailoğulları’ndan kesin söz almış (misak) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler.
Elçileri Allah peş peşe dizerek, hiçbir kavim uyarıcısız bırakılmamıştır. Kuran’da sayısı ne kadar olduğu bilinmeyen elçiler gelip geçtiği halde sadece Kuran’da kıssası oluşmuş peygamberlerden söz edilmiştir. Bu sebeple ismi zikredilmeyen peygamberler Kuran’da geçmemiştir. Şimdi Kuran’da geçen Allah’ın yasaları, hem evrendeki yasaları hem de sosyal bir hayat tarzı ile ilgili yasaları ayrı ayrı inceleyerek vahiy gemisini inşa etmeye çalısalım.
ALLAHIN EVRENE KOYDUĞU YASALAR (SÜNNETULLAH)
67/3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Allah’ın kâinatta yarattığı varlıkları derinden derine incelediğimiz zaman, muazzam bir uyumluluk içerisinde görüyoruz. Yaratılmış olan her varlık, kendisi içerisinde uyumlu olduğu gibi, everende yaratılan varlıkların bütünü ile de uyum halindedir. Her canlı varlık olan insanlar ve hayvanlar başlı başına bir organizmadır.
Yiyip içmesi ile sindirim sistemi ile kendisinde bulunan bütün organların bir birleri ile uyum halinde çalışmalarını o konudaki ilim adamlarının incelemelerine baktığınız zaman hayretten dona kalmamak elde değildir.
Allah Evrende her varlığı bir yere oturtmuş ve ona bir değer vermiştir. Bozguncu insanlar müdahale etmediği sürece o varlıklar kendi görevleri ve kendilerine yüklenen bilgi çerçevesi dâhilinde seyrederler dururlar. Kâinatta yaratılmış hiçbir varlık hiçbir varlığa benzemez benzer sandığımız bazı varlıklarda benzemeyen mutlaka farklı yönleri vardır. Ama bunu o konuda insanlar bilgilerini arttırdıkça ancak anlayabilirler.
Güneş hem kendi miğferi etrafında döner hem dünyaya ısı ışık gönderir. hem de bizim bilmediğimiz kendisi üzerindeki kodlanmış olan bilgiler dâhilinde bilinmeyen bir müstakkara doğru ilerleyip semada seyrini sürdürür.
Güneşten biz yararlanıyoruz diye ona tapılmaz ondan medet beklenmez. Biz onu bize yaralı kılan yaratıcıya bize verdiği bir nimetten dolayı ona şükreder ve ona kulluk yaparız. Gözlerimizi semaya çevirdiğimiz zaman görebildiğimiz ve göremediğimiz her bir yıldızların ve galaksilerin bize mutlaka bir yararı olduğu muhakkaktır.
Eğer kâinatta bulunan varlıklardan bir tanesi kendi üzerine düşen bir görevi yerine getirmemiş olsaydı kâinat yerinden oynar birbirine karışırdı. Realizm deizim gibi ideolojiler Allahın evrene koyduğu yasalar çerçevesinde düşünürler. Ve söylemlerini oluştururlar.
Evet, Kâinatta hiçbir varlık kâinattan ayrı soyutlanamadığı gibi Kâinat içerisinde bulunan bir varlığın tamamı da denilemez. Kâinatta bulunan hiç bir ilim diğer konularda başka ilimlerle çelişmez kendi sahaları ilgili ilim dallarında Olanlarla, başka ilimler arasında bir uyumluluk vardır. Pozitif bilimlerden matematik fizik biyoloji kimya vs ilimler kesinlikle birinin ortaya koymuş olduğu bir yasayı diğer ilimler onaylarlar.
ALLAHIN SOSYAL TOPLUMLARA KOYDUĞU YASALAR.
İlhamını ve yaşam biçimlerini Allah”ın koyduğu yasalardan alan toplumlarla, ilhamını Allah’ın koyduğu yasalar dışından alan toplumların yaşam biçimlerinde ve hayata bakış açılarında taban tabana bir zıtlık görülmektedir. Evrende bir halife olarak yaratılmış olan insan insanların kendilerine müdahale eden diğer insanlar olmadığı sürece onlara verilmiş akıl ve iradeyle, istediği gibi davranma yaşama salahiyetine sahiptirler.
Zaten Kantın söylediği gibi insanların içerisindeki yasalar insanların yaşam biçimlerini oluştururlar. Bu anlayış doğru olmakla birlikte, insanın içerisinde keşfedemediği aklın yetmediği konularda ilahi vahyin insanlara susamış topraklara yağmurun verdiği ruhla toprakta bulunan bütün tohumlar canlandığı gibi, insanın içerisinde üzerleri toplumlar tarafından örtülüp de dışa çıkamayan hakikatleri vahiy dışarı çıkarmaktadır.
Elbette evrendeki yasaları Allah’a inanmayan ve yasaların çözülmesinde gerekli gayreti keşfeden ve uygulayan toplumlara insanların kendilerine inanmadıkları Allahtan bir vahiyle bilgi geldiğinin farkında bile değildirler. Kâinatta Bulunan Bütün varlıklara Allah’ın vahyi ulaşmaktadır.
Ama Halife olarak yaratılan insanlara gelen vahiylerle insanların dışındaki varlıklara gelen vahiylerde farklılıklar oluştuğu gibi, İnsanlardan iman edenlerle iman etmeyenler arasında da vahiylerde farklılıklar oluşmaktadır. Hatta insanlardan iman edenlerle peygamberlere gelen vahiylerde de farklılıklar oluşmaktadır. Şimdi Bunlara ayrı ayrı kurandan örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
İNSANLARIN DIŞINDA OLAN VARLIKLARLA ALLAH’IN KONUŞMASI!
Allah Kâinatta insanların dışında yaratılmış olan varlıklarla diyalog halindedir. Kuranın tabiriyle onların adı melektir. Allah kâinatta yaratılmış akıl ve irade sahibi olmayan varlıklara bilgi kotlamış her bir varlık veya diğer bir adıyla her bir melek kendisine kotlanmış olan bilgiler çerçevesinde bir süreç içerisinde seyrini tamamlayarak hayatları son bulur. Bu varlıklar, akıl ve irade sahibi olmadıklarından dolayı kendi seyirleri dışında manevra kabiliyetleri yoktur. Yaşadıkları hayatlardan dolayı sorumlu da değildirler.
Bu Varlıklar Kendi aralarında iki kısma ayrılırlar. Canlı varlıklar, Cansız varlıklar. Canlı varlıklar kendi içerisinde de iki kısma ayrılırlar. Hayvanlar-Bitkiler. Diğer ayrıntıları kendi aralarında ayrı ayrı inceleme yapan ilim adamlarına bırakıyorum. Gerçek olan odur ki; yaratılmış olan her bir varlığı ayrı ayrı incelediğimiz zaman hepsine kotlanmış olan bilgileri bulunmaktadır ama her bir varlık kotlanmış olan bilgilerin dışında bir bilgileri yoktur.
2/32- Dediler ki: “Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.”
Arılar da akıl ve irade sahibi olmadıkları halde insanların toplanıp da yapamayacakları balı kendilerine kotlanmış olan bilgiler çerçevesinde yapmaktadırlar.
16/67- Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.
16/68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
16/69- Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.
Kuran’da anlatılan insanlar dışındaki varlıkları incelediğimiz zaman her bir varlık kendi görevini kendisine Allah’ın vah yettiği ölçüler içerisinde yapmaktadırlar.
Ve bunların hepsi insanoğlunun hizmetine verilmiştir. Eğer bu varlıklar olmamış olsalardı insanoğlu yaratılalıdan bu tarafa yerinden bile kımıldayamazlardı. Köpeklerde akıl ve irade olmadığı halde insanlardan daha verimli eğitildikleri zaman işler becermektedirler. Eroin araması depremlerde ölenlerin veya canlı olanların yerini keşfetmesi Allahın onlara yüklemiş olduğu bilgi çerçevesinde hareket edip durmaktadırlar.
Ateşe yakma görevi veriştir. Ateş yakılmaya elverişli olan her varlığı yakar, onda akıl olmadığından peygamberi ateşin içerisine attıkları zaman peygamberleri de yakar. Veya denizde yüzmesini bilemeyen insanlar denizde boğulurlar.
Onun peygamber veya kâfir olmasına bakmaz, yeryüzünde ve kâinatta aklına ne gelirse o varlıkların kendilerine özel bir görevleri vardır. Bu görevlerin dışına çıkamazlar o görevlerini hakkıyla yerine getirmede kusur etmezler. İşte Allah evrende yaratılan bütün varlıkların kendi görevleri içerisinde seyirlerini düzenlemeleri vah yetmekle olmaktadır.
ALAHIN İNSANLARLA KONUŞMASI!
Allahın insanlarla konuşması üç şekilde olmaktadır. Bir ayet örneği vererek anlatmaya çalışalım.
42/51- Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette görüldüğü gibi Allah insanlarla konuşmasını üç şekilde yapmaktadır.
1-Peygamberlerle
2-peygamberlere iman edenlerle.
3- Allaha peygamberlere iman etmeyenlerle konuşması.
PEYGAMBERLERLE ALLAH’IN KONUŞMASI
İşte dünya üzerinde ne kadar insan varsa bu insanlardan bir bölümü, Allah’ın varlığına, peygamberler aracılığı ile Allah insanlara vahiyler göndererek dünya hayatında yasalar koyduğuna ve öldükten sonra insanlar şu dünya hayatında konuştuğu her sözün, yaptığı her davranışın, kameraya alınarak ahret âleminde bunların hesabını vereceğine inanlardır. Ve yaşayanlardır. Bunların adı Kuran’da müslüman olarak tanımlanır. Bu tip insanların dünya hayatında yaşam biçimlerini kendilerine gelmiş olan kitaplar şekillendir.
İman edenlerle iman etmeyenleri ayıran temel çizgi Allah”tan insanları doğru yola götürecek vahyin gelip gelmemesi ile ilgilidir.
2/97- De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren odur.
2/98- Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.”
İnsanları iman eden etmeyen diye ayıran bu olaydır. Hazreti Muhammet sav kavmi karşısında sevilen güvenilen sahiplenilen iken, ne zaman bana Allah’tan vahiy geldi ben size peygamber olarak gönderildim dediği zaman düşmanlıklar baladı. sen delirmişsin sen cinlenmişsin ifadeleri kullanmaya başladılar.
Peygamberler topluma geldikleri zaman, toplumda bir hareket başlar. Nasıl bir buzu sıcak bir ortama attığın zaman sıcak ve soğuk hava akımı oluşmaya başlıyorsa, peygamberler de batıla inanmış bir topluma hakkı anlatmaya başlandığı zaman halk iki kısma ayrılmaktadır. Orası çalkalanmakta orada rahatsızlıklar oluşmaya başlamaktadır.
Genelde peygamberler, geldiği zaman peygamberlerin getirdikleri yaşam biçimleri toplumlar içerisinde makam mevki, belamların firavun vari insanların hoşlarına gitmemiştir.
Allah katında her insan, dünya hayatında hür özgür bir şekilde doğarlar. İstediği bir dini seçmek istediği yaşam biçimini kimsenin hakkına tecavüz etmeden yaşamak haklarına sahiptirler. Ama toplumlarda güç sahibi önde gelenler, bir taraftan halkı bölmüşler ve onları zayıflatarak, güçsüzleştirmişlerdir.
Onların kendi dinlerinde kendileri istedikleri şekilde yaşama haklarını ellerinden alınarak yeryüzünde ekini ve nesli yok ederek bozgunculuk çıkarmışlardır.
Peygamberler geldikleri zaman toplumlarda yapılan yanlışlıkları güç ve kuvvet oluşturabilirlerse, Allahın gözetimi altında hangi bir yanlışlık varsa o gün toplumlarda onları usulüne uygun olarak düzeltmişlerdir. Bütün vahiy orijinli dinler evrenseldir. Bütün peygamberlerdeki temel amaç iman edeleri aralarındaki ihtilafları çözerek onları bir çatı altında birleştirmektir.
Dünya üzerinde Halife olarak yaratılan insanlar. Allahın dünya hayatında istediği gibi yaşama hakkına sahip olmaları sebebiyle ne tarafa yönelirlerse yöneldikleri yollarda ilerleyebilmeleri için yollar açıktır. Ama temel olarak insanları ayıran ve yaşam biçimlerini Allah’ı rab olarak kabul edenlerin Yollarının projesini Allah tarafından seçilmiş peygamberler tarafından dizayn edilmektedir. Buna iman edenler o gönderilmiş olunan vahiyler çerçevesinde hayatlarını düzenlerler ve düzenlemek zorundadırlar.
Vahye inanmayanlar da everendeki yasalarla veya kendi akıllarına göre hayatlarını yaşam biçimlerini düzenledikleri için ayrı ayrı ümmet ve ayrı ayrı yaşam biçimlerine sahiptirler. Bunlara Allah’tan bir peygamber, kitap geldiğine inandık dedikleri halde inançlarının zan ve tahminden öteye gitmeyen ehli kitabı da ekleyecek olursak yüzlerce binlerce yaşam biçimleri farklılığı oluşturmuşlardır.
42/13-O: ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vah yettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.
İşte Peygamberlere gönderilen vahyin kaynağı Allah’tır. Bu sebeple onlar arasında hiçbir ayırım olmadığı gibi getirmiş oldukları helal ve haramlarda da bir farklılık yoktur. Bütün Peygamberler ve o peygamberlere iman edip, onların getirdikleri mesajlar doğrultusunda yaşayanlar Bir ailedirler. Onlar tek bir ümmet tek bir şeriattırlar.
ELÇİLER ARACILIĞI İLE ALLAHIN KONUŞMASI!
Kuran’ın tanımladığı elçiler aracılığı ile konuşma peygamber anlamında eçilerdir. Bir başka peygamberlerin direk olarak aracısız vahiy almaları ve yaşadıkları hayatlarında yaşamış oldukları yanlış davranışlarında düzeltilerek kovulmuş şeytanın katmasının olmadığı bir kitapla toplumun karşısına çıkmışlardır.22/52
İşte gerek peygamberin yaşadığı hayat döneminde gerekse peygamber döneminde sonraki çağlarda insanlar eliyle Allah’ın koruma altına aldığı o kitabı kendilerine rehber edinenler Allah ile konuşmaktadırlar.
Müslüman olanlar arasında temel ilke kuran olduğu halde peygamberler de o vahyin gözetimi altında hareket ettikleri halde peygamberimizin yaşadığı dönemdeki Kuran’da geçen peygamberle ilgili ayetleri sanki peygamber öldükten sonra. Da peygamber hayatta imiş gibi anlaşılmasından dolayı kavram kargaşası ortaya çıkmıştır.
Doğrularım Allah’a yanlışlaarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
MERSİN ANAMUR.