Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Akıl; İnsanların doğru yolu bulmaları için, insanların emirlerine amade kılınmış bir melektir. Kur’an’da geçen akıl kavramı işlenirken melek konusunu ele almamak onlar hakkında bilgiye değinmemek haksızlık olurdu. Önce işe Kur’an’da geçen melek kavramını tarif ederek başlayalım.
Melek; insanların biyolojik ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere insanların dışında insanların lehinde ve aleyhinde karar verdikleri yönde hizmet sunan varlıkların bütününün adıdır.
Şimdi bir de insanı tanımlamaya çalışalım.
İnsan; Hem iyilikleri yapma yönüne eğilimli, hem de kötülükleri yapma yönüne eğilimli nötr bir varlıktır. Bir başka ifadeyle hem iblis meleğinin tekliflerine doğru eğilimli hem de takva meleğinin tekliflerine doğru eğilimli nötr bir varlıktır.
Kur’an insanın yapısını temel olarak altı parçaya ayırmaktadır.
1-Beden; Topraktan yaratılan kaborta kısmıdır. Topraktan yaratılmıştır. Hicir/26-Rahman 14
2-Can; Bedeni ayakta tutan diri tutan ve ona enerji verene Kur’an can ifadesini kullanmıştır. Can dumansız ateşten yaratılmıştır. Hicir/27- Rahman/15
3-Ruh; Allah’ın kendisine ait olan bilgilerin hem evrende olan varlıklara hem de insandaki hücre ve organlara bilgilerin tecelli ederek aktif hale dönüşmesinin adıdır.
İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklara üflenen ruh onlarda kesinlikle sağa sola yalpalamadan bilgi yüklendiği şekilde görevlerini yerine getirirler. Kur’an’ın ifadesiyle bunlar meleklerdir.
Ruh, insana yüklenince, Diğer varlıklardan farklı olarak iki farklı şekilde tecelli eder. Birincisi takva meleğinin teklifleri istikametinde tecelli eder.
İşte takva meleği, insana yaratılışta vermiş olduğu bu sözü hatırlatır her yanlış yaptığından bir uyarı sesi verir.
Diğeri ise İblis meleğinin teklifleri istikametinde tecelli eder. İşte bu melek insanlara inkârı isyanı fuhşu adam öldürmeyi kan dökmeyi insana teklif sunar. Bir insan her kötülük yapışında mutlaka iblis meleğinin bir sesi bir parmağı vardır.
İşte İnsanlara yüklenen emanet iblisin teklifleri yönünde attığı her adımın konuştuğu her sözü yaptığı her davranışı Allah yapmamayı, bir başka ifadeyle yasak ağaçtan nemalanmamayı istemektedir.
İNSANDA OLUP DA HİÇ BİR VARLIKTA OLMAYAN ÜÇ ANA PARÇADAN BAHSEDECEĞİM.
İblis, takva ve akıl;
Yukarıda iblis ve takva meleğinin insan üzerinde yaptığı etkilerden bahsetmiştim. İnsanın yapmış olduğu her kötülük mutlaka iblisten, insanın yapmış olduğu her iyilik de takvadan kaynaklanmaktadır. Nitekim şems suresinde bu çok güzel açıklanmaktadır.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
Dikkat ederseniz, Kur’an Nefsi insanın kendisi anlamında bu ayette kullanmıştır. Yani insan üzerinde bulunan altı parça beden, can, ruh, iblis, takva, ve akıldan söz etmektedir.
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Bu ayette de insanda hem kötülüğü emreden hem de iyiliği emreden bir iblis ve takva sesinden söz edilmektedir.
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Bu ayetlere göre insan bir parlamento gibidir. İnsanda hem muhalefet hem de iktidar vardır. Eğer insan iblisin teklifleri yönünde karar verirse onda kötülüklerin ağacı meyvesini verir yeşerir iktidar olan onsa iblistir. Ve iktidar sahibi olan iblise uyan insandır. Eğer insan takvanın teklifleri yönünde karar verir ve onda iyilikler yeşerirse iktidar sahibi olan takvadır. muttaki insandır. Bir başka ifadeyle muttaki insandır.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
İşte insan inkârla isyanla buluşup takvadan gelen sesleri gale almazsa, o İnsan nankör ve iblisin yolunda olan bir konuma gelir.
Akıl; Bir melektir. Melekler yukarıda belirttiğimiz gibi kesinlikle görevlerine suiistimal etmezler. Ama ne yazık ki insan nankördür cahildir melekleri kendi görevleri dışına çıkarıp kelimeleri yerinden oynatmaktadırlar.
4/46-Kimi Yahudiler, kelimeleri ‘konuldukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: ‘Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası ve ‘Raina’ bizi güt’ derler. Eğer onlar: ‘İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
İnsanlar ister rahmani yolda isterse de şeytani yolda gitsinler bütün isteklerini meleklerin secdeleri ile gerçekleştirmektedirler. Aklı olmayan insanlar diğer yaratılmış olan hayvanlar gibidirler. Hayvanlarda akıl yok bu sebeple onlar kendilerine kodlanmış olan bilgilerle seyirlerini düzenlerler. Bir hayvan yaptığı tahribatlardan dolayı yargılanıp onlara ceza verilmez. Aklı olmayan deli olan insanlar da aynı kategoridedirler.
Akıl, insanın önünde bulunan bir bıçak melek gibidir. İnsan bıçağı dilerse meyve doğramak hayvanları kesip insanlar için etinden hem yemek hem yedirmek için kullanılır. Hem de bir insanı bıçaklayıp öldürmek için de kullanılır. İşte Allah insanı öldürmek için melekleri kullanma fiiline kelimeyi yerinden oynatmak ifadesini kullanmaktadır.
KUR’AN AKLI İKİ FARKLI ANLAMDA KULLNMMIŞIR.
1-Aklını kullananlar.
2-Aklını kullanmayanlar.
49/4. Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de, onların çoğu aklını kullanmıyor.
Dikkat ettiğiniz gibi ayetlerden de anlaşıldığı üzere akıl sadece insanlara verilmiştir insanların dışında hiçbir varlıkta akıl yoktur. Furkan suresi kırk dördüncü ayette akıl kendilerine verildiği halde aklını kullanmayanlara Kur’an “hayvanlar gibidir “ ifadesi kullanmaktadır.
Peki, o zaman, İnkâr edenler Kur’an’a göre aklını kullanmayan insanlardır. O zaman inkâr eden mucitler icatlarını nasıl gerçekleştirebilmektedirler? Elbette akıllarıyla icat etmektedirler. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa İlk yaratılışta insanlarda bilgi sıfır idi. Ama insanlar günümüze kadar geçen zaman içerisinde eşyanın bilgisine ve vahyi bilgilerle ne kadar bilgiyi çözmüş ve bu günkü teknolojik bilgilere ulaşabilmişlerdir.
Kur’an aklını kullanan veya kullanmayan kelimesini sadece insanların yaratılış gayesine uygun inanıp inanmamaları için kullanmıştır. Yoksa İnkâr eden insanlar aklını dünyevileşme için kullanmışlardır. Nitekim insanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınmaları onların teknolojik yönden daha ileri gittiklerine bir delildir.
Kur’an’da geçen her kelime ve her ayetin geniş bir açıklamaya ihtiyacı vardır. Konu içerisinde cin kelimesi ile ilgili ayet geçince ister istemez cinlerle ilgili küçük konunun anlamını bozmadan açıklama ihtiyacı hissediyorum.
Cin; Her insan yapısında var olan iblis olgusunun teklifleri yönünde karar alan ve yasak ağaçtan nemalanan bütün insanların genel adıdır. İşte cin suresinde de belirtildiği gibi, seçim kararını vermemiş insanlardan bazı insanların seçim kararını iblisin teklifleri yönünde kullanan bazı insanları gözlerinde büyüterek onların yaşam biçimlerini kendilerine ilke edinen insanlardan söz edilmektedir.
Süleyman peygamberin Müslüman olan toplumda bazı çağın ihtiyaçları olan bazı icatları gerçekleştiren cinlerden ustalar getirtip kendi ordusunda onları çalıştırması söylediklerime en güzel delildir. Kur’an’a göre cinler aklını kullanmayan insanlardır. Çünkü onlar kısacık dünya hayatını ebedi olan ahiret hayatına tercih etmişlerdir. Cin konusu çok geniş bir konudur. İlgi duyanlar iki kitabımda onlar hakkında geniş geniş bilgi vermeye çalıştım cinler hakkında bu kadar bilgi yeter diyorum.
Kur’an, İnsanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birisi Müslüman olan insanlar, Bunlar aklını kullanan insanladır. Dünya hayatına ancak yaşayacak olduğu kadar değer verirler. Diğeri ise Müslüman olmayan insanlardır. Kur’an bu tip insanlara aklını kullanmayan insanlar tabirini kullanmaktadır. Bunlardan bazıları ahiret hayatını tanırlar bazıları da tanımazlar bunların her ikisi Kur’an’a göre dünyevileşen insanlardır. Yeri gelmişken bunların kim olduğunu da söyleyeyim. Ehli kitap olan toplumlar ve puta tapıcı toplumlardır.
Dünya üzerinde yaşayan devletlere baktığımız zaman büyük çoğunluk aklını kullanmayan insanlardır. Ne yazık ki, teknolojiyi üretenler de hep bunlar olmaktadır. Eğer akıl olmasaydı bunlar nasıl bu kadar teknolojik bilgilere ulaşabileceklerdi. Akıl bir melektir. Kesinlikle kendisine kodlanan bilginin dışına çıkamaz. Ama insan ne yazık ki, aklını kendi heva ve heveslerine uydurmak için çaba göstermektedir. Nitekim ali İmran suresi yedinci ayette geçen ifadeler de onu anlatmaktadır.
İşte kalplerinde maraz olanlar olmadık yorumları yapmak için, ayetlerin müteşabih olanlarına uymaktadırlar. Müslüman olamayan insanlar eğer akıl yolu ile olmasa kendi emellerine nasıl ayetleri uyduracaklar. Şimdi de bakara yüz ikinci ayette geçen Harut ve marut olayını anlamaya çalışalım.
Oysa o ikisi: ‘Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız), sakın inkâr etme’ demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi.
Ayette geçen konumuzla ilgili olan bölüm bu bölümdür. Ayetin bütünü ile ilgili bölümleri “KUR’AN’IN KONUŞMA DİLİ 1 VE KUR’AN’IN KONUŞMA DİLİ 2” kitaplarımda açıklamıştım.
Allah iki resul ile kendisinde olan bilgileri insanlara ulaştırmaktadır. Birisi insanlardan resuller. Bunlar nebilerdir. İkincisi de meleklerden olan resullerdir. Bunlar içerisinde en önemlisi takva ve iblis meleğidir.
Takva ve iblis meleği her insanın öz yapısında var olan bir olgudur. birisi insanın yaratılışta vermiş olduğu “RABBİM ALLAH’TIR” sözünden vaz geçirmekle görevli bir melektir. Kur’an bu meleğe iblis anlamı yüklemektedir. Diğeri de yaratılışta verdiği o söze sadakat göstermeyi teklif sunmakla görevli bir melektir.
Teknoloji, tıp, fizik, kimya, aklına ne kadar müspet ilimler varsa hepsi bunların detaylarına kadar varırken akıl ile varmaktadırlar. Eğer akıllı olanlar bunları yapmamış olsalardı, o zaman derdik ki inkâr edenlere akıl hizmet etmemektedir.
Sonuç olarak uzun lafın kısası akıl bir melektir. Onlar kendilerine Allah’ın kodladığı bilgi çerçevesinde seyirlerini düzenlerler. İnkâr eden insanlar aklı kendi hevalarına uydurur. İnsanın öz içerisinde sapmayan her ne olursa olsun insana doğruyu söyleyen bir takva sesi vardır. İnsanın yol göstericisi Kur’an’a göre sadece takva ile indirilen vahyin mutabakat içerisinde olmasıdır.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
ALİ RIZA BORAZAN
17.02.2019