KUR’AN’A GÖRE DUA VE BEDDUA NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

Rahman Rahim Olan Allah’ın adıyla!

Kur’an içerisinde yaklaşık olarak elli sekiz yerde dua kelimesi geçmektedir. Beddua kelimesi geçmediği halde toplum dilinde insanların kötü hale düşmesi yapılan dualara da beddua denilmektedir. Allah evrende yaratmış olduğu bütün varlıkları, çifteli yarattığı gibi göndermiş olduğu vahyi bilgileri de ikişerli anlamda kullanmıştır. Şimdi söylediğimiz her sözü de vahiyşerin onaylanıp onaylanmadığına bakalım.

51/49. Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz

Eğer biz bu Kur’an’a inanıyorsak Kur’an’ın kendi sistemi içerisinde bir çelişki olmadığını, her ayet bazen biri birlerine zıt gibi görülse de, kendi sitemi içerisinde uyum halinde olduğunu mutlaka anlamamız ve bilmemiz gerekmektedir. Onun için Kur’an’ın ne dediğini değil ne demek istediğini anlamak lazım diyoruz.

4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Zaten Kur’an yaşanan hayatın ve yaratılan evrenin nasıl bir kural içerisinde işlemesi gerektiğini doğru bir şekilde anlatan Allah’ın bir projesidir. Yani arabayı icat eden mucidin arabayı kullanma kılavuzunu da bildiren bir prospektüs gibidir.

Yaratılmış olan evrenin çelişkisiz ligini de Allah şöyle anlatmaktadır.

67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

O zaman biz bir ayeti doğru anlamak istiyorsak hem o ayeti Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde olan ayetlerle tezat teşkil etmemesine, hem de evrensel yasalarla tezat teşkil etmemesine dikkat etmememiz gerekmektedir. Allah da şu ayetle doğru olan bir din anlayışının nasıl oluşacağı konusunda son noktayı koymaktadır.

30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
O zaman doğru dinin temeli şu üçayak üzerine atılmalıdır diyebiliriz. Birincisi, evren ve sosyal yasalarla çelişmemelidir. İkincisi de Kur’an’la çelişmelidir. Üçüncüsü de, hem Kur’an hem evren yasaları ve sosyal hayatla çelişmemelidir. Eğer her anladığımız ve yaşadığımız hayat doğru ise, Yaşadığımız hayat ve evren ve vahiy yasaları ile uyum hâlinde olduğu görülecektir. Bir başka ifadeyle doğru olan din ve doğru olan yaşam, Kur’an’la Kur’an’ın kâinatla kâinatın ve Kur’an’la kâinatın çatışmadığı Allah’ın insanlar için sunduğu dindir. İşte Allah insanlara sapmayasınız diye böle bir din göndermiştir.

Şimdi konumuzla ilgili dua ve beddua kelimelerini nasıl anlamamız gerekir onu Kur’an’dan Kur’an dışına çıkmadan ve evrensel yasalar ve sosyal yaşamla özdeşleştirerek anlamaya çalışalım.

Girişte söylediğim gibi Kur’an içerisinde elli sekiz yerde dua kelimesi geçmektedir. Şimdi bu ayetlerden örnekler vererek duanın nasıl yapılması gerektiğini, anlayalım ki, dua bizim hayatımızda bize yararlı olan şekliyle yapalım ki, boşuna kürek çekmeyelim.

25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’

Kur’an, bu ayette insanlar ve insanlar dışında yaratılmış olan bütün varlıkları mukayese ederek insanları ayrı bir konuma oturtmaktadır. İnsanların dışında yaratılmış olan bütün varlıkları melek diye tanımlarken meleklerde akıl irade ve seçenek olmadığını, Ama İnsanlara gelince emanet ve sorumluluk yüklenen mükemmel bir varlık olduğunu anımsatmaktadır. Allah, insanların ve meleklerin konumunu şöyle profile etmektedir.

33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Ayette izah edildiğine göre, evrende yaratılmış olan temel olarak iki varlık vardır. Birisi âdemoğlu şemsiyesi altında insanlar,  diğeri ise İnsanlara secde etmek ve insanların emirlerine amade olmak için yaratılan meleklerdir.  Bu anlayışı destekleyen bir iki ayet örneği vererek açıklamaya çalışalım.

2/29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
22/18. Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

Ayette verilmek istenen mesaja, dikkat ederseniz, Allah, yaratılan varlıkları temel olarak, iki kısma ayırmaktadır. Birisi melekler bunların tümü istisnasız iblis hariç secde etmektedirler.( İblisi de Kur’an farklı bir konuma oturtarak bize anlatmaktadır. İblis melekler kategorisinden olduğu halde, görevi insanlara vesvese vererek İnsanları, isyanı, inkârı, fuhuşu adam öldürmeyi teklif sunmakla görevli bir melektir. Bu sebeple de, İnsanlar kötülükleri iblisin vesvese vermesi ile yapmaktadırlar. Bu anlamda iblis kedine yüklenen görevi istisnasız olarak yerine getirmektedir. Ama insanlara gelince İnsanların büyük bir çoğunluğu Allah’ın tanımladığı doğru yoldan saparak, yoldan çıkarak hem kendi nefislerine zulüm yapmaktadırlar, hem de kendilerinin dışındaki insanlara zulüm yapmaktadırlar. Allah’a secde eden insanların sayısı da çok az olduğu için, Kur’an sürekli,  çok az olduğu tekrar edilip durmaktadır.

İnsan; hem takva yönüne eğilimli, hem de fısk yönüne eğilimli nötr bir varlıktır. Öyleyse insanlar isteklerine kavuşa bilmeleri için bu iki seçenekten mutlaka, birisini kullanmaları gerekir. İşte insanlardan,  Hangi insan hangi yönde seçeneğini kullanır ve isteklerine kavuşması için çaba gayret ve performans gösterirse Allah her iki insan tipinin dualarına icabet etmektedir. Ayette geçen, “De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?”
Dua; İki farklı yolda yürüyen insanların Allah’ın evrene koyduğu nimetlerden istifade etmek için istek ve arzuları yönünde göstermiş oldukları çaba ve gayretler bütünüdür.

Allah duaları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birisi iman edenlerin yapmış oldukları dualar. Dineri ise inkâr edenlerin yaptıkları dualardır. Allah Dünya hayatında hem inkâr edenlerin duasına, hem de iman edenlerin duasına, eğer dualarını usulüne uygun olarak yaparlarsa icabet etmektedir. İşte şu ayet tam da onu kastetmektedir.

17/11-  İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir.

Yani insan şeytanın yolunu seçerse yapmış olduğu bütün çaba ve gayretler insanı cehenneme yani şerre dua etmiş olur. İnsan Rahmanın yolunu tercih eder duasını Allah’ın istediği yönde yaparsa duasını hayra yapmış olur. Müslümanın her işini yapmaya başlarken çekmiş olduğu besmele de bu iki farklı duayı anlatmaktadır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Rahman rahim olan Allah’ın Adıyla!

Rahman, dünya hayatında Müslüman ve kâfir ayırt etmeden rızık veren Allah, Rahim ise ahiret hayatında sadece Müslüman olanlara merhamet eden Allah anlamı taşımaktadır.

Duaların iki çeşidi vardır. Birisi kendisinin kendisine yapmış olduğu duadır. Bu dua kişinin istediği yönde göstermiş olduğu çaba ve gayret sonucu gösterdiği performansa göre karşılığını bulduğu duadır.

Duanın ikinci anlamı ise kişinin kendisi dışında olanların insanlara yapmış olduğu duadır. Bu dua şekli sadece istek ve temenniden ibarettir. Kişilerin senin duana icabet etmesi gerekir. Tıpkı bir doktorun hastasına uyguladığı teşhis ve tedavi şekli gibidir. Eğer hasta dilerse ve doktorun kendisini iyileşmesi için verdiği ilaç ve tavsiyelere uyması gerekir. Yoksa hasta doktorun tavsiyelerine uymazsa doktorun hastası için göstermiş olduğu çaba ve gayretler boşuna gitmiş olur.

Bir televizyon programı izlerken, stüdyoda bir emekli müftüye bir bayan telefon ediyor ve şöyle diyordu. Hocam benim beyim ticaret yapıyordu ve iflas etti. Eve ekmek getiremiyor evin ihtiyaçları olan hiçbir şeyi elde edemiyoruz ne olur bize yardım edin diyor. Müftü de Allah yardım eder deyip olayı kapatmaya çalışıyordu. Yine kadın diyor ki ayakta duracak mecalimiz kalmadı ne olur yardımınızı esirgemeyin bize yardım elinizi uzatın diyor yine Müftü Efendi Allah yardım etsin diyor.

Oysa Müftü efendinin o kadına duası şu olmalıydı,. Kardeşim sen bana hesap numarasını ver. Kendisinin eğer varsa verebileceği bir yardım önce kendisi ben şu kadar gönderiyorum deyip arkasından da ey Müslümanlar ey hali vakti yerinde olan insanlar, bu kadının acı çığlıklarını duydunuz. Elinden gelenler bu kadına yardım elini uzatıp desteklesin demesi gerekirdir.

Allah, yolda kalmış isteyip dileneni, yetimi öksüzü borçluyu aç ve susuzları çıplak olanları giydirmeyi Ekonomik durumu yerinde olan insanlara emanet etmiştir. Allah evrene ve dünyaya insanların ihtiyacı olandan fazla rızkı, cömertçe yaymış ve insanların zengin olanlarına ihtiyaç sahibi olanlara vermelerini, emanet etmiştir.

2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Allah’ın hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Allah ihtiyaç sahibi olanlarını da doyurmaya gücü yeter. Ancak insana verilen sorumluluğu kimin yerine getirip getirmeyeceğini denemek için Allah böyle bir düzen kurmuştur.

67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

Aç ve yoksul olan insanları bizim doyurmamızı istiyor. Biz ise aç ve yoksul olanları Allah’ım onları aç bırakma onları doyur diye biz Allah’a dua ediyoruz. Allah böyle bir duaya asla icabet etmez çünkü yaratılışın kuralına terstir. Bunları söylerken bir kıssa aklıma geldi. Müsaade ederseniz onu anlatayım.

Dervişin birisi bir gün haşa Allah’ı test etmeye kalkar. Kimsenin uğramayacağı tenha bir beldeye gider Allah beni açlıktan öldürmez der ve kimsenin göremeyeceği çukur bir yere girer Allah’tan rızık beklemeye başlar. Bir gün bekler rızık yok, iki gün bekler rızık yok, Artık açlıktan elleri ayaklar titremeye başlar.  Derviş, yavaş yavaş ölümün kendisine geleceğini hisseder.  O arada birkaç turist orayı ziyaret ederlerken ziyaretleri bitip geriye doğru gitmeye başlayınca, derviş yarı baygın haliyle bir öksürür. Turistler hemen burada bir adam var deyip sesin geldiği yere doğru gelirler. Bir de ne görsünler açlıktan elleri ayakları titreyen bir adam olduğunu görünce hemen azıklarında ne var ise, dervişe yedirirler. Derviş, kendine gelince bir oh çekerek, Allah rızık veriyor ama en azından bir öksürmek gerekiyormuş der.

Bu duruma göre, dünyanın herhangi bir yerinde açlığından dolayı ölmek üzere olan bir adam olsa, İstisnasız dünyadaki bütün insanlar ellerini havaya kaldırıp Allah’ım şu açlıktan ölmek üzere olan adamı doyur deseler, Allah o açlıktan ölmek üzere olan o adamı Sünnetullah gereği o adamı doyurmaz. Allah açlıktan ölmek üzere olan o adamın doyurulmasını, insanlara emanet etmiştir. O adam insanlar onu doyurmazsa o adam ölür Allah da faturayı o dünya insanlarının haberi olup da doyurmayanlara keser.

9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Dikkat ederseniz İman edenlere Allah iki güzellikten mutlaka birisinin verileceğini, vaat edilmektedir. Ya iman edenler yenerse dünyada zafer elde edilir inkâr edenler kaybeder esir düşerler. Eğer İnkâr edenler yenerse iman edenler kaybederse Allah inkâr edenlere ahiret hayatında cehennem Müslüman olanlara da cennet vaat etmektedir.

Demek ki, Allah dünya hayatında İman edenlere, gönderilen vahyi bilgilerin dışımda özel bir yardımı ve desteği yokmuş. Allah Fatiha suresinde de belirtildiği gibi din gününün malikidir.

1/2,3,4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah’adır.

Eğer Allah, dünya hayatında inkâr edenlere müdahale etseydi zulmedenlerin işini hemencecik bitiriverirdi. Ama Allah kendi müdahalesini ahiret hayatına ertelediğini vaat etektedir. Ancak, iman eden insanlar tek yürek olup birebirlerine destek verirlerse yeryüzünde zulmedenlerin zulmüne son verebilirler. Bu sebeple Allah’tan yardım beklemesinler. Allah yardımını ahiret hayatında Müslüman olanlara yağdıracaktır. Bakınız şu ayette de Allah ne buyuruyor?

22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.

Eğer Allah usulüne uygun olmayan bu şekildeki yapılan dualara icabet etmiş olsaydı “Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.” O zaman ‘Rabbimiz Allah’tır’ diyenler dualarını uygun hale getireceklerdir. Yani meleklerin konuşma dilini çözecek ilim ve teknoloji üreterek düşman güçlerine karşı silah hazırlayacaklar. Bir de fıtratı bozulmamış insanlarla bir araya gelip düşman güçlerine karşı sayıca en az  ½ veya 1/20  oranında insan gücü toplayacaklardır. Bakınız ayetin devamında Allah ne diyor?

“Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi”

Yani kim kendi dinini korursa o din ayakta kalır ben kesinlikle dünya hayatında kimin ne yaptığına ve yapacağına asla müdahale etmem. Allah, ben müdahalemi ahiret âleminde yapacağım mesajı verilmektedir. Allah eğer fiilsiz olan dua ile özel bir yardım ulaştırmış olsaydı, O kendisine nebi ve resul olarak seçtiği peygamberlerin öldürmelerine göz yumar mıydı?

2/214- Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.

Dikkat edin, “Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır”. Allah’ın yardımı vermiş olduğum ayet örneklerinde görüldüğü gibi, Allah yardımını, ya Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olduğu zaman, ulaştıracak. Ya da Allah Müslüman olanlara yardımını ahiret hayatında yapacaktır. O zaman, dünya hayatında biz duamızı yaparken bu şartları oluşturmadan yaparsak Allah bizim duamıza icabet etmez.

111/1. Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya.

111/2. Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı.
Bu da Kur’an’da geçen bir bedduadır. Bu ayetler nasıl anlaşılmalı biraz onun üzerinde duralım.

Ayette geçen “iki eli kurusun;” ifadesi mecazi bir anlam taşımaktadır. Kur’an el kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birisi insanın fiziki anlamdaki elleridir. İkincisi ise onun güç ve kuvvet anlamındaki elidir. Allah Ebu Leheb’e beddua etti elleri kurudu mu?  Yoksa Müslüman olanlar Mekke’den ölümü göze alarak Medine’de güç ve kuvvet haline gelip onun zulmüne son verme anlamında mıdır? Elbette söylediğimin ikicisi olmalıdır.

2/ 243. Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: ‘Ölün’ dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak insanların çoğunluğu şükretmez.

Eğer Müslüman olanlar ölümü göze alarak Mekke’den Medine’ye hicret edip orada bir İslam devleti kurammış olsalardı, Allah dünya hayatında Ebu lehe bin zulmüne son verimiydi? Allah iman eden insanlar eliyle, zalim olanların zulmüne son vermektedir. Yoksa Allah dünya hayatında müdahalede bulunmayacağını ve cezalandırmayacağını vaat etmiştir Allah vaadinden dönmez.

42/ 14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

Ayette geçen ifadeye bakın.” Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti.”

Yani Allah dünya hayatında zulmedenlerin cezasını vermeyeceğini buna söz verdiğini zulmedenlere, cezanın ahiret hayatına ertelediğini üstüne basa basa vurgulamaktadır.

16/ 61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

60/4-İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.’ Ancak İbrahim’in babasına: ‘Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.’ demesi hariç. ‘Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve ‘içten sana yöneldik.’ Dönüş sanadır.’

Ayette geçen “’Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.’ Ancak İbrahim’in babasına: ‘Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.’ demesi hariç.”

İbrahim’in bağışlanma dilemesi, kuru kuruya Allah’ım babamı bağışlama dilemesi değil, babasına Allah’ın bildirdiği vahiylerle doğru yola gelebilmesi için gereği gibi çaba ve performans göstererek emek vermesidir. Devam eden ayetlerde de onu, anlatmaktadır.

6/74-Hani İbrahim, babası Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.’

9/114-İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

Eğer İbrahim babası için yapmış olduğu duayı elleri havaya kaldırarak Babasının doğru yola gelmesi için yaptığı yakarış olmuş olsaydı, babasının müşrik olduğu açıklanınca duasından vaz geçmezdi. Dikkat ederseniz İbrahim’in duası babasının doğru yolu bulması için ona düşündürücü sorular sorarak, doğru olanları anlatıp, yaşayarak yapmış olduğu duadır. Allah da onun kalbi mühürlenmiş sen ona ne anlatırsan onun gözleri görmez kulakları işitmez çünkü o kâfirlerden oldu diyerek, İbrahim de babasına bir daha tebliğ yapmayı bıraktığı söylenmektedir.

Dua ve beddua konusunda Kur’an’ın anlattıklarını yukarıda verdiğim ayetler çerçevesinde kabataslak da olsa anlatmaya çalıştım şimdi de Bir kardeşimizin dua hakkında sorduğu soruları, maddeler halinde açıklamaya çalışalım.

Aydın Orhon Kusura bakmayın. Ben anlatamadım.

Soru; 1- Allah’ın yolu dışında bolluk, bereket le ilgili dualarımız boşa mı? Bu dua yattığınız yerden armut piş ağzıma düş babından değil, çalışarak, burada “tabi duanız bu şekilde kabul olur” diyeceğinizi tahmin ediyorum.


Cevap;1- Evet dua; Elleri havaya kaldırıp Allah’tan ardı ardına isteğin yönünde çalışmadan çaba ve performans göstermeden istekler sıralamak değil, arzuladığın her isteğine yönelerek usulüne uygun olarak çaba ve gayret göstererek yaptığın duaya Allah icabet eder.

2/186-Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.

Demek ki, sen Allah’a dua edeceksin, Allah da senin duana cevap verecek. Bu Allah ile kulun, diyaloğu kurularak yapılan dua karşılık bulabilir. 

Şimdi Allah ile iletişime nasıl geçilir? Allah senin duana nasıl cevap verir? Onu yaşamış olduğumuz hayattan örnekler vererek izah etmeye çalışalım.

Bizim Anamur ilçesinde muz üretilmektedir. İki tane çiftçi bunun birisi Müslüman, diğeri de kâfirdir. İkisi de ikişer dönüm sera yaptılar. Müslüman olan adam serası için gerekli donanımı gereği gibi yerine getirmeyip sürekli Allah’a Allah’ım benim muzlarımı koru benim muzlarım soğuktan donmasın, benim muzlarım iyi gelir sağlasın demektedir. Kâfir olan kişi ise, zaten Allah’ı inkâr ediyor. Ama muzdan iyi ürün alabilmek için, gidiyor ziraat mühendisine, Mahsul alacağı muz cinsinin en kalitelisini alıp, onu toprağa dikilişinden meyve verip ürün elde edilinceye kadar neler yapılması gerektiği konusunda bilgilerini öğrendikten sonra, bu bilgilerin hepsini iyi muz yetiştirmek için, pratiğe döküyor.

Yani gübresini,  suyunu soğuktan donmaması için gerekli cam veya plastik naylon ile üzerini örtüyor. Kış aylarında sıcaklığın sıfır derecenin altına düşmeden serasını ısıtarak bütün gerekli gayretini gösterip Allah’a dua etmeden çaba sarf ediyor. Soruyorum size Allah Müslüman olan kişinin serasına mı daha çok gelir getirir Yoksa inanmayan, dua etmeden göstermiş olduğu muzdan gelir elde etmek için çabanın karşılığını mı kâfir olana mı verir?

Aklı başında olan her insan der ki, Allah kuru kuruya dua edip muzuna gereği gibi bakımını yapmayan Müslüman olana vermez. Aksine muz serasına usulüne uygun olarak gereği gibi bakan, kâfir olduğu halde, işine gereği gibi sarılana mı verir? Elbette çalışan emek sarf eden kişiye çok verir. Elbette mahsul senin inanıp inanmadığına değil, senin ona gereği gibi ilgi gösterip göstermediğine bakar.

ALLAH NASIL DUALARI KBUL EDER NASIL DUALARI KABUL ETMEZ? BUNLARI, MADDELER HALİNDE BİR KAÇINI SIRALAMAYA ÇALIŞALIM.

1-Sınava girecek olan bir öğrenciye sınava gireceği derslere gereği gibi çalışmadan, okunmuş silgi okunmuş kalem vererek sınavda başarılı olması için yapılan dualar kabul edilmez. Ama sınava girecek olduğu derslere gereği gibi hazırlanarak çaba ve gayretini gösterenlerin duaları kabul olunur. Eğer yine de başaramamışsa daha çok çaba daha çok gayret göstermesi gerekir.

2-Çocuğu olmayan kadınların, Tıp ilmine uygun olarak gerekli gayret ve çabaları usulüne uygun olarak yapmadan neden ve niçin olmadığını araştırmadan, Allah’tan çocuk istemekle Allah onlara çocuk vermez.

3- Dünya üzerinde milyonlarca insanlar açlık ve susuzluktan dolayı ölmektedirler. Elleri havaya kaldırıp Allah’ın onların susuzluklarını gidermesini ve doyurulmaları için dua etmekle Allah onları sulamaz ve onları doyurmaz.  Böyle bir dua şeklini, istisnasız her insan yüz yıl tekrarlasalar Allah onları yine doyurmaz. Allah onları kendi verdiği rızkla diğer insanlar tarafından,  doyurulmasını istemektedir.

4-Dünya üzerinde teknolojik ve ekonomik olarak, güçlü olan devletlerin orta doğuda yapmış oldukları zulümlere hepimiz şahidiz.

Bütün mazlum olan ülkeler ellerini havaya kaldırarak Allah’ım Amerika’yı kahret, İsrail’i kahret demekle Allah onların dualarına icabet etmez. Şimdiye kadar da etmemiştir. Konu ile ilgili Kur’an’da geçen ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.

2/246. Musa’dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: ‘Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım’ demişlerdi, O: ‘Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?’ demişti. ‘Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan sürüldük ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)’ demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.

2/247. Onlara peygamberleri dedi ki: ‘Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.’ Onlar: ‘Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?’ dediler. O (şöyle) demişti: ‘Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.’

2/248. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: ‘Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.’

2/249. Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: ‘Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç onu tatmazsa bendendir. Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): ‘Bugün bizim Calut’a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok’ dediler. (O zaman) Muhakkak Allah’a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: ‘Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.’

2/250. Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: ‘Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.’

2/251. Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def’i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.

Dua ile ilgili, bu ayetleri tahlil edip incelediğiniz zaman, düşman ordularını yenebilmek için, ölümden korkmadan, ölümü göze alacaksın. Savaş için gerekli hazırlığını yapacaksın ve daha sonra seni yerinden yurdundan sürmek için çaba gösterenlere karşı savaşıp onları mağlup edeceksin. Yoksa eğer onlar seni esir alırlarsa seni hem kendi dinlerine döndürürler hem de köle olarak yaşar gidersin. Ebedi hayatını da kaybedersin. Ya adam gibi özgürce yaşa, ya da Müslüman olarak adam gibi öl!  Başka bir alternatif yoktur.

5- Ayet örneklerinden de anlaşılacağı gibi duayı yaparken, yaratılan evren yasaları ile gönderilen vahiy yasalarına ters düşmeden usulüne uygun olarak yapılması gerekir. Allah senin bütün isteklerini evrene koymuş. Sen evrene gereği gibi usulüne uygun olarak yöneldikten sonra isteklerine zaten kavuşacaksın. Dolayısı ile bu şekilde yapılan duana Allah cevap vermektedir.

Soru; 2-O zaman yaptığımız fiil kadar mı duamız kabul olacak. Bu da böyleyse duanın hiç bir anlamı yok mu?

Cevap-2-Eeğer yaptığımız duayı gereği gibi yapamamışsak dua kabul edilmez. Eğer herhangi bir dersten sınava girip başaramamışsak mutlaka o derse yeteri kadar çalışamamışız demektir. Biraz daha çok çalışarak, sınavı başaramamanın sebepleri ne ise, o sebepleri ortadan kaldıracaksın ve göreceksin ki sınavı başarmış olacaksın. “Olmayacak söze âmin denmez”  derler ya!  Eğer sen sebep sonuç ilişkileri ile ilgili gücün yetmeyecek kadar zor ve gücün yetmeyecek kadar büyük şeyler Allah’tan istiyorsan senin o duanın kabul edilmesi için, gücünü isteklerine kavuşa bilecek seviyeye çıkaracaksın.

8/ 65. Ey Peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.

8/66. Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.

Bu iki ayet, ateist ve deist olan kişiler tarafından, bir birine zıt gibi anladıklarından en çok eleştirdikleri ayetlerdendir.

8/ 65. Ey Peygamber, müminleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.

Konumuz ile ilgili geçen, bu ayette Müslüman olanların insan sayısı az fakat sürekli mücadele vererek antranmanlı olma durumu çok fazla olduğu zamanlarda. Yirmi kişinin karşılığında iki yüz kişiyi mağlup edeceği söylenmektedir. Eğer savaşta ölürsem ahiret hayatında güzellik var, eğer savaşı kazanırsam dünya hayatında güzellik var diyen bir Müslüman anlayışı ile İnkâr edenler için yaşayıp ölecekleri sadece dünya hayatıdır. Zaten ahiret inancı olmayan için ölürlerse her şeylerini kaybedecekler. İki insan tipi için başarmak aynı olabilir mi?  

Belgeselleri izleyenler iyi bilir. Bazen küçücük bir hayvan kocaman hayvanları korkutup, onları mağlup edebiliyor. Allah’tan başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olan bir insanın durumu ile dünyalık mallarını, savaş karşısında kaybetme korkusu içerisinde yaşayanların durumu elbette bir değildir.

8/66. Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.

İlgili ayet Medine’de inen bir ayettir. Müslüman olanların zayıf ve güçsüz olduğu Mekke’den çıkarılarak Medine’ye hicret edip orada güç ve iktidar sahibi olan Müslümanların durumunu ayırmaktadır.   “Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za’f olduğunu bildi.”

Önceki ayetle bu ayetin faklı oluşu bu ifadeden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar Medine’de güçlendi ama hantallaştı. Dolayışı ile onlardaki rehavet çöktü ve güçleri zayıfladı. Bu sebeple yirmi kişi iki yüze denk gelirken on kişi yirmi kişiye denk oldu. Yani aradaki fark on katı düştü.

Soru; 3-Yoksa Kur’an da geçen dua ayetlerini nasıl açıklarsanız.?

Cevap -3- İşte Aydın kardeş, Kur’an’ın ne dediği değil ne demek istediğini anlamak gerekir. Kur’an içerisinde elli sekiz yerde geçen dua ayetlerine bakınız, hep duanın fiille beraber at başı gitmesi gerektiği söylenir.

39/23. Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah’ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.

Ayette geçen ikişerli kitap ifadesi, ikişerli anlatım anlamında kullanılmıştır. Yani doğru yolda gidenlerin duası olduğu gibi, yanlış yolda gidenlerin duası da bulunmaktadır. Allah doğru yolda gidenlerin duasını kabul edeceğini, yanlış yolda gidenlerin duasını da kabul etmeyeceğini bildirmiştir.

5/ 23. Korkanlar arasında olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: ‘Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galipsiniz. Eğer müminlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.’ dedi.

5/ 24. Dediler ki: ‘Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.’

5/ 25. (Musa:) ‘Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.’ dedi.

5/ 26. (Allah) Dedi: ‘Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar.’ Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.’

5/ 27. Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.’

Musa istiyor ki, Mustazaf olanlarla birleşelim Firavun gibi bir zalimin haddini bildirelim demektedir. Mustazaf olanlar da bizim onlara karşı gücümüz yok siz gidin ikiniz ona karşı savaşın diyorlar.

Ayette de ifade edildiği gibi Allah onlar istemese de ben onları sana destek vermeleri için yönlendirirm demedi. Sebebi ise Allah din gününün malikidir. Her insan kendisinin karar verdiği yönde kendi özgür iradesiyle yaşama hakkına sahiptir. İşte dua Musa’nın onlara teklifi ile onların bu teklifi kabul etmeleri sonucunda birleşip güç haline gelmektir.

İman etmek nasıl insanı sorumluluktan kurtarmıyorsa, İmanın gereğinin salih amele döküldüğünde Allah o imanın geçerli olduğunu söylemektedir. İmansız ne bir güzel amal bir işe yaramadığı gibi, güzel amel işlemeden de iman bir işe yaramaz.

2/264. Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez.

“Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın.”

Allah iman etmeyen insanların vermiş oldukları sadaka ve yardımların bile Allah katında kabul görmeyeceğini üstüne basa basa vurgulamaktadır.

38/ 22. Davud(un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: ‘Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.’

38/ 23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’

38/ 24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.

Sad suresinde geçen bu üç ayette iki davacıdan söz edilmekte ve özet olarak şu mesaj verilmektedir. Davud’a gelen iki davacı kendi öz içerisinde bulunan iblis ve takvadır. Bu Davud’da olduğu gibi her aklıselim olan insanlarda da vardır. Ayette yanlış anlaşılan konu şudur. Davud’un bağışlama dilemesini sanki Davud bir suç işledi de bağışlamayı o sebepten dolayı işlediği zannedilmektedir. Oysa Kur’an Davud’u örnek vererek bize bilgi vermektedir. Yani her insan hem kötülüklere karşı teklif sunucu bir teklif sunucu iblis gibi bir melek olduğu gibi, hem de iyilikleri teklif sunucu takva gibi bir melek vardır. İşte Davud bu iki teklif sunucu meleklerin tekliflerinden takva yönünü bir başka ifadeyle bağışlama yönünü tercih etti anlamın taşımaktadır. Allan’da Davud’un bu tercihini kabul etti. Mesajı verilmektedir.

Sonuç olarak, Allah yeryüzüne insanları ibadet ve kulluk için yaratmıştır. İnsan evrende insanın dışında yaratılmış olan bütün varlıkları halife olan insana secde etmeleri için yaratmıştır. İnsan gerek doğru yola gerekse de yanlış yola gidebilecek bütün hem donanımı vermiş hem de inşalar hangi yönde karar verirlerse melekler insanlara karar verdikleri yönde secde etmektedirler.

Allah, din gününün malikidir. Yani insanların dünya hayatında insanlara hem doğru yola gidecek malzemeleri de vermiş hem de yanlış yol gidebilecek malzemeleri de vermiş Ama insan hangi yola giderse Özel bir müdahalede bulunmayacağına da söz vermiş.  O zaman yapılan dualar ister müspet yönde istese de menfi yönde olursa olsun insanlar dualarını yöneldiği yönde meleklerin onlara hizmeti ile gerçekleştirmektedir.

Yani sen nasıl dua edeceksen Allah’tan değil Allah’ın yarattıklarına fili olarak buluşarak duanı edersen ancak yerinde olacaktır. Bakınız dua ile ilgili ayetlere baktığınız zaman Duanın elleri kaldırarak Allah’tan ister kötü yönde ister iyi yönde istekler sıralamak olmadığını duanın mutlaka ama mutlaka istek yönünde isteklerine kavuşmak için fiille buluşması gerektiğini anlamak gerekir. Bakınız Kur’an’ın konuşma dilini öne çıkaran en önemli ayetlerden birisi de şudur.

8/17. Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Müminleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.

Evrende yaratılmış olan hangi varlık hangi yol hangi psikolojik ve sosyolojik olaylar Allah’ın değil ki? Ayette geçen,” Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı.” İşte Kur’an’ın ne demek istediğini doğru bir şekilde anlayabilmek için, Hem Kur’an üzerinde detaylı bir bilgiye sahip olmak gerekir.  Hem de evren yasaları hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmak gerekir.

O zaman diye biliriz ki, Allah’ın duaya icabı, her isteği hem vahiy yasalarına uygun olarak hem de evren yaslarına uygun olarak yapıldığı takdirde başarıya ulaşılır. Allah da kabul etmiş olur. Eğer duan kabul olmamışsa demek ki duayı usulüne uygun olarak yapmamışsın demektir.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım da bana aittir.

ALİ RIZA BORAZAN

ANAMUR- MERSİN

2-6-2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.