27 – NEML SURESİ TEFSİRİ

NEML SURESİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Neml suresi Kur’an sıralamasına göre yirmi yedi, nüzul sırasına göre de kırk sekizinci sure olup, doksan üç ayetten ibarettir. Mekke’de nazil olmuştur.
Rahman dünya hayatında mümin ve kâfir ayırt etmeden kim çaba ve gayretini gösterirse dünya hayatında tam karşılığını eksiltmeden veren, Allah anlamındadır. Rahim ise ben Müslümanım diyerek yaşayıp ölenlere ahiret hayatında yardım ve merhamet eden Allah anlamındadır.
27/1. Ta, sin. Bunlar Kur’an’ın ve apaçık olan kitabın ayetleridir.
Yine bu harfler apaçık Kur’an’ın ayetleridir. İfadesi kullanılırken Kur’an bu harflerin kümelenmesinden meydana gelmiştir mesajı verilmektedir. Yine bu Kur’an apaçık ifadesi kullanılırken, Kur’an çoğunluğa açık anlaşılır olan ayetlere nispet edilerek, bu anlamı taşımaktadır. Oysa Kur’an’da anlaşılması kolay olan muhkem ayetler olduğu halde, anlaşılması zor olan ancak, uzman olanlar tarafından anlaşılabilecek müteşabih ayetler de bulunmaktadır. Müteşabih ayetler kendi anlamı dışında farklı anlamlara geldiğinden dolayı ilimde derinleşen insanların anlayabileceği konusunda Allah bilgi vermektedir.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Eğer Kur’an’ın söylediği gibi, Kur’an, apaçık bir kitap olmuş olsaydı, Kur’an’da geçen ayetleri anlama konusunda Kur’an okuyanlar arasında anlayış farklılıkları olmaması gerekirdi. Âcizane ben de o kadar Kur’an’ı anlama konusunda çaba ve gayretler sonucunda Müteşabih olan ayetler hakkında ihtilafa düşüldüğü kanaatindeyim. Bundan dolayı diyoruz ki, Kur’an’ın ne söylediği değil, ne söylemek istediği anlaşılması gerekir.
Kur’an öyle bir sitemle kendisini korumuş ki, eğer bir ayet, doğru anlaşılmış ve yorumlanmış ise, Kur’an’da geçen bütün ayetler ona onay vermektedir. Eğer bir ayet yanlış anlaşılmış ve yanlış yorum yapmışsa Kur’an’da geçen hiçbir ayet ona onay vermemektedir. Böyle bir tefsir usulü ile Kur’an’da geçen ayetler ve kıssalar çelişkisizlik ilkesine bağlı kalınarak ayetler anlaşılması gerekir.
Kur’an ancak o zaman doğru tefsir edilmiş ve doğru anlaşılmış olur. O zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkabilir. Kur’an’ı ancak ve ancak Kur’an üzerinde çalışıp çaba gösteren insanlar tarafından, hele Müteşabih olan ayetleri anlama konusunda o zaman birliktelik sağlanabilir. Yazmış olduğum tefsir ve bundan önceki ciltlerde bu konu ile ilgili geniş bilgiler vermiştim. Tekrar anlatmaya gerek duymuyorum.
27/2. Müminler için bir hidayet ve bir müjdedir.
Dikkat ederseniz Kur’an mümin olanlar için hidayet ve müjde verici olduğu bildirmektedir. Bir de mümin olmayan inkâr eden insanlar var demektir. O zaman diyebiliriz ki, inkâr eden insanlar, bu Kur’an’dan nasip almadığı anlaşılmaktadır. Çünkü inkâr edenler, ön yargı ile araştırmadan incelemeden Kur’an’ı inkâr etmektedirler. Ve iman edenlere şöyle demektedirler. Siz ön kabul ile bu Kur’an’ın Allah’tan geldiğine inanıyor ve iman ediyorsunuz demektedirler. Oysa, Kur’an iman eden ve salih amel işleyenler, aklını kullanarak kendisine gelen her bilginin mutlaka ama mutlaka bir belgeye dayanmasını inanan insanlardan istemektedir.
45/25. Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, onların (sözde) delilleri: ‘Eğer doğru söylüyor iseniz, atalarımızı (diriltip) getirin’ demekten başkası değildir.
26/196. Ve hiç şüphesiz, o (Kur’an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
26/197. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?
Neml Suresi | 401
Kur’an içerisinde, belge, delil, beyine, burhan kelimeleri üzerinde o kadar çok ayet var ki iman eden ve salih amel işleyen insanların belge üzerinde hareket etmeleri ve belgeye dayanmadan asla hareket etmemeleri konusunda sürekli uyarı vermektedir. Ama inkâr eden ve zulmeden insanlar belge üzerinde olmadıklarını söylemektedir.
35/40. De ki: ‘Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.
Kur’an belge olarak insanlara iki delil olduğunu göstermektedir. Bunlardan birisi Allah’ın peygamberler aracılığı ile indirmiş olduğu vahyi bilgilerdir. Bu bilgilerin kaynağı Kur’an’dır. Kur’an’da çelişki yoktur.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
Allah’ın insanlara göstermiş olduğu ikinci belge de, yaratılmış olan evren ve evren yasalarıdır. Kur’an o konu üzerinde de şöyle bilgi vermektedir.
67/3. O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Bu da yetmedi, yine Allah üçüncü olarak da yaratılmış olan evren yasaları ile indirilmiş olan vahiy yasaları arasında hiçbir çelişki ve tutarsızlık olmadığından söz etmektedir.
30/29. Hayır, zulmedenler, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah’ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.
402 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
30/31. ‘Gönülden katıksız bağlılar’ olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.
Ben âcizane, de diyorum ki, ey deist, ey ateist, ey ehli kitap olanlar, bu kadar belge üzerinde ayet ve açıklamalardan sonra cevap verin. Yaşamış olduğunuz dünya hayatında bir belge üzerinde olan siz misiniz, yoksa Müslüman olanlar mıdır?
Allah insanlar için görmediği bilmediği, bir gaybi bir bilgi olan ahiret hayatı ile ilgili olmamış ve kesin olması muhtemel olan yere iman etmeye davet etmektedir. Bu da haşa tabiri caizse felsefe dilinde bir teoridir. Şöyle ki, felsefe ortaya bir teori atar. Eğer bu teori müsbet bilimler tarafından iddia ve ispat haline gelirse ilim haline dönüşür. Yoksa teori olarak kalmaya devam eder.
Biz de bir Müslüman olarak evet güvenmiş olduğumuz gökleri ve yeri yaratan Allah dünya hayatında denemeye tabi tuttuğu insanların iman edip salih amel işleyen Müslümanlar için ahiret hayatında bir cennet vaat etmektedir. İnkâr eden ve zulmedenler insanlar için de bir cehennem vaat etmektedir. Felsefe dilinde bu bir teori ise Allah da büyük haber diye aktarmış olduğu ahiret hayatının var olup olmadığını biz ahiret hayatına geldiğimiz zaman ispatını orada göreceğiz.
Eğer Müslüman olanlar ön kabul ile kabul ettikleri Allah ve ahiret inancı eğer doğru çıkarsa, Müslüman olanlar kurtulmuştur. İnkâr edenler ön kabulle kabul ile kabul edip, inkâr ettikleri ahiret hayatı yoksa ki vardır. Müslüman olanlar hiçbir şey kaybetmez. Ama inkâr eden insanlar altından kalkamayacakları ağır bir yükün altına girmiş olmaktadırlar. O ağır yük de ebedi cehennem hayatıdır.
Kur’an ayrıca Müslüman olanlar dünya hayatında yaşarken ahiret hayatı ile ilgili bilgilerini güçlendirmek için gayb ile ilgili bilgiler sunmaktadır. Dünya hayatında geçmiş ve gelecek olan zamanlarda olmuş ve olacak olan olaylar hakkında bilgi vererek, söylenenlerin zamanı zemini geldiğinde gerçekleştiğine şahit olmaktadır. Belgelerle örnek vermeye çalışalım.
Kur’an kendisi ile insanlar arasında bir nebi ve resul seçerek insanlara geçmiş ve gelecek hakkında bilgi vermektedir. Getirmiş olduğu bilgilerin kendisine ait bilgiler olmadığını şu ayetlerle açıklamaktadır.
Neml Suresi | 403
69/40. Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
69/41. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Bu ayetler gösteriyor ki, geçmiş ve gelecek hakkında net bir bilgisi olamayan kâhinlerin sözü değil, gökleri ve yeri yaratan gayp hakkında net bir bilgi sahibi olan Allah tarafından indirilmiş olan bir kitaptır.
30/2. Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
30/3. Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.
30/4. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir.
Bu bilgiler yeri ve zamanı gelince gerçek olunca Müslüman olanların hem Allah hakkında imanı güçlenmekte hem de kalpler mutmain olmaktadır. Allah iman eden ve salih amel işleyenlerin fotoğrafını net bir şekilde şu ayetlerle ortaya koymaktadır.
2/2. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
2/3. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/4. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
2/5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.
Bakara suresi ikinci ayetten, Bakara suresi beşinci ayete kadar iman eden ve salih amel işleyenlerin resmi çizilmektedir. Kur’an içerisinde Müslüman olanların konumunu anlatırken, temel olarak şu şartlar ortaya konmaktadır.
1-Allah’ın varlığına ve birliğine iman ederler.
2-Allah’ın göndermiş olduğu, peygamberlere iman ederler.
404 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
3-Allah’ın meleklerine iman ederler
4-Allah’ın gönderdiği kitaplara iman edenler.
5-Ahiret hayatına iman ederler.
Müslüman olanlarla Müslüman olmayanlar arasında en bariz özellik, Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzını, kendi isteğine göre değil, Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler belirleyip düzenler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Bu ifade, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa gönderilmiş olan resulleri için kullanılmış bir ifade tarzıdır. Allah Kur’an’da örnek insan modelini sadece ve sadece, nebi ve resuller olarak tanıtmaktadır. Çünkü onlar yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilmektedirler.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah peygamberleri öyle bir konuma yerleştirmiş ki, onlar Allah ile insanlar arasında bir elçidir. Onlar Allah ne söylemişse onu söyler, dövülecek öldürülecek olsa da Allah’ın gönderdiği vahiyler dışında hareket edemezler. Bu sebeple Müslüman olanların, Allah’a itaat peygamberlere olan itaat olarak bilirler. Peygambere olan itaatsizliği de Allaha itaatsizlik olarak bilirler.
33/36. Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resul’üne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
Ayette geçen iki kelime, Allah ve resulü dendiği zaman bazıları Peygambere itaat şeklini hadislere itaat şekli, Allah’a itaati de Kur’an’a itaat olarak anlaşılmışlardır. Oysa Allah göndermiş olduğu vahiyeler dışında peygamberlerin asla hiçbir şey söylemediği ve söylemeyeceğini şu ayetler belirlemektedir.
69/40. Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
Neml Suresi | 405
69/41. O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
69/42. Bir kâhinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
69/43. Âlemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
69/47. O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
Görüldüğü gibi vermiş olduğum ayetlere göre, peygamberin söylediği ya vahiydir ya vahiylerin harmanlamasının bir yorumudur. O yorum Kur’an ayetleri arasında düzgün bir bağ kurulup o konuda verilmek istenen mesajın ta kendisidir.
2/6. Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
2/7. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azab onlar içindir.
Allah inkâr eden kâfirlerin resmini de böyle çizerek ortaya koyup anlatmaktadır. İnkâr eden müşrik ve kâfirler, yaşamın sadece dünya hayatı olduğunu zannetmektedir. İnkâr eden müşrikler bu sebepten dolayı Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları meleklerini ahiret hayatını inkâr etmektedirler. Allah da onlara şöyle bir tehditte bulunmaktadır.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Cibril; Allah’ın kendisine ait olan bilgileri peygamberin kalbine ilka ve ilham ederek aktarma olayının adıdır. Cibril’e düşmanlık, Allah’a peygamberlere kitaplara meleklere düşmanlık demektir. Kim Cibril’e düşman ise Allah da onların düşmanıdır.
2/98. Her kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.’
406 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Dünya hayatında inkâr eden ve iman eden ayırımı yapmadan Allah çalışan insanın çalıştığının karşılığını tastamam vermektedir. Asıl Allah inkâr edenlere düşmanlığı ahiret hayatında gösterecektir. Bununla ilgili ayetlerden aktarmaya çalışalım.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
İnkâr eden ve zulmeden kâfirler zulümlerini, ancak dünya hayatında sürdürebilir. Ama inkâr etmiş oldukları ahiret hayatına gelip Allah’ın huzuruna toplandıkları zaman, korkudan elleri ayakları tutuşup, kendilerine nasıl bir ceza verileceğini beklemeye başlarlar. Allah İnkâr eden kâfirlere dünya hayatında iki farklı yöntemle ceza vermektedir. Ya Müslüman olanlar güç ve kuvvet sahibi olduklarında Müslüman olanlar eliyle vermekte, ya da doğa kanunlarına uymadıkları zaman ceza doğa kanunlarından gelmektedir. Asıl inkâr edenlerin Mazlum olanlara yapmış oldukları zulüm ve işkencelerin cezasını Allah, ahiret hayatına ertelemektedir.
22/40. Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi, demek ki Allah insanların yapmış oldukları inkâr ve zulümleri görüyor biliyor izliyor. Fakat imtihan süreci içinde Müslüman olanlara vahyi bilgi indirme dışında asla özel bir yardımı olmadığı gibi, inkâr eden ve zulmedenlere de özel bir cezası bulunmamaktadır. Din gününün maliki olan Allah mükâfat ve cezayı ahiret hayatına erteNeml
Suresi | 407
lemektedir. Allah isteseydi, Zulmeden ve inkâr eden insanları bir kaşık suda boğmaya gücü yeterdi.
27/3. Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler.
Ayette yine Müslüman olan insanların konumu dile getirilmektedir. Kur’an içerisinde namaz kelimesi geçmez. Salat kelimesi geçer. Kur’an içerisinde kullanılan kelimeler hep çift anlamda kullanılmıştır. Salatın birinci anlamı inandığın davaya gerek psikolojik gerek bedenle gerek mal ile o da yetmezse canla destek verme anlamında olan salattır. Diğer bir anlamda kullanılan salat ise, her insanın kovulmuş şeytanın vesveselerinden korunup Müslüman olarak kalabilmesi kötülüklerden arınmak için kendisine destek verme anlamında olan namaz anlamında kullanılan salattır. Dikkat ederseniz ayet içerisinde namaz kelimesi ile zekât kelimesi aynı karede yer almaktadır.
33/56. Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
Bu ayette salat kelimesini, Allah’ın gönderdiği peygamberlere gerek psikolojik, gerek mal, gerekse can ile inandığı dine hizmet verme anlamında kullanılan salattır. Haşa ayette Allah melekler ve iman edenler peygambere namaz kılmazlar.
29/45. Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.
Ayette geçen namaz anlamında kullanılan salat üzerinde uzun uzadıya duracak değilim. Ancak farklı anlayan veya anlamak isteyenlere ders olsun diye püf noktalarını ortaya koyan ayetlere değinip geçeceğim. Yeri ve zamanı geldikçe de enine boyuna uzunluğuna genişliğine Kur’an’da geçen salat ve namaz kelimeleri üzerinde durdum ve durmaya da devam edeceğim inşallah.
5/6. Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin
408 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
(gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Allah, yolda kalmışı, isteyip dilenene, borçlu olanlara infak etmeyi, kendi ayakları üzerinde duramayan yetimle, öksüzü ihtiyar olanlara yardım etme anlayışını, salat kelimesi kullanarak izah etmektedir. Kur’an içerisinde salata kalktığınız zaman abdest alın diye emir verilmektedir. Kur’an içerisinde bir yoksula yardım edeceğiniz zaman abdest alın öyle yardım edin diye hiçbir ayet yoktur.
Ama kendine destek verme için salata kalktığınız zaman abdest alın, eğer su bulamazsanız teyemmüm edin diye emir verilmektedir.
4/103. Namazı bitirdiğinizde, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Bazı Kur’an okuyucu kardeşlerimin Kur’an’da, ritüel anlamda salat yok diyen insanlara şaşırmamak elde değildir. Bu ayetler kapak olsun. Ayetlerden anlaşıldığı gibi, inandığın din anlayışına destek verme anlamında kullanılan salat kelimesi için, ne vakit ne de abdest alma emri söz konusu değildir. Kur’an abdest alma görevini, sadece namaz anlamında kullanılan salat için emretmiştir. Dikkat ederseniz Kur’an içerisinde birçok ayetlerde namaz kelimesi ile zekât kelimesini yan yana kullanmıştır.
Zekât kelime anlam olarak yine İslam toplumları tarafından tamamen yanlış anlaşılmış olan bir kelimedir. Zekât Müslüman olanların İslam devletine kazancının yıllık gelirinden devlet ricalinin belirlediği gelirden vermiş olduğu verginin adıdır. Kur’an’da zekât için kırkta bir verilecek diye hiçbir ayet olmadığı gibi, zekât İslam otoritesinin Müslüman olanlardan kazancına ve şartlara göre değişken olup, İslam devletine ödenen verginin adıdır.
Devletin toplamış olduğu zekât ve cizyeler, O devletin kontrolünde yaşayan yoksullar yolda kalmışlar borçlular vergi toplayan memurlar ve
Neml Suresi | 409
kalpleri ısındırılacak olanlara sadaka olarak verir. Ayrıca kamuya ait yol köprü hastane okul çeşme su kanalları gibi hizmetler için kullanılmaktadır.
9/60. Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah Müslüman olanların dışında o toplum içerisinde yaşayan ehli kitap olanlardan da vergi almaktadır. İşte onlardan alınan verginin adı da cizyedir.
9/29. Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resul’ünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.
Neml suresi üçüncü ayetin vermek istediği mesajı özetleyecek olursak şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Eğer bir kişi ben iman ettim diyorsa, onlar namazlarını dosdoğru kılarlar, kendi üzerlerine düşen zekâtı verirler. Gayb haberi olan ahiret âleminin varlığına kesin olarak inanırlar. Nitekim Tekvir suresinde şöyle buyrulmaktadır.
81/24. O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)
Gaybı bilen sadece ve sadece gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Allah geçmiş ve gelecek için peygamberlere ihtiyaç duyulan konularda gayıpla ilgili bilgi vermektedir. Bu sadece peygamberlere has olan bir olaydır. İşte ayet olan bir başka ifadeyle peygamberleri diğer insanlardan ayıran temel özellik budur.
Eğer Allah ahiret hayatı ile ilgili bilgileri peygamberler aracılığı ile bildirmemiş olsaydı, ahiret hayatı ile ilgili bilgileri insanların bilmesi mümkün değildi. Allah’a inandığını söyleyip de ahiret hayatının olmadığını söyleyen deistleri taklit edenler mertçe şunu söylemeleri gerekir. Ben ahiret hayatına inanmıyorum demesi gerekir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane,
410 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
Eğer bütün peygamberler Allah’tan gayb ile bilgi almamış olsaydı onlar da gayb hakkında bilgileri olmazdı. İşte peygamberleri diğer insanlardan ayıran özelliklerden birisi de budur. İnanan insanlar için bu bir ayet ve bir mucizedir.
6/50. De ki: ‘Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vah yedilenden başkasına uymam.’ De ki: ‘Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?’
Allah Neml suresi dördüncü ayette inkâr edenlerin durumunu ortaya koymaktadır.
27/4. Ahirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ‘körlük içinde şaşkınca dolaşırlar’.
Allah her insanın öz içine ergenlik yaşına gelince iki teklif sunucu melek yerleştirmektedir. Bunlarda biri takva meleğidir. Toplum delinde bunun adı vicdan, psikoloji dilinde üst ben veya içimizdeki tecrübeli babadır. Bu melek insan her yanlış yaptığında yanlış yaptın diye uyaran veren bir sestir. Diğer melek ise Kur’an ifadesine göre İblistir. Bu meleğin görevi de insana yaratılışta verdiği sözü unutturmak ve insanları Allah’ın yolundan alıkoymaktır. Bu olay, Şems suresinde şöyle anlatılmaktadır.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Her insana, hem İblis’in teklifleri yönünde gidebilecek bir eğilim, hem de takvanın teklifleri yönünde gidebilecek bir eğilimi verilmesi ile her insan ergenlik yaşına ulaşınca yol tercihi konusunda tarafsız bir konum içinde bulunmaktadır. İşte insan, gerek İblis’in teklifleri yönünde gerekse takvanın teklifleri yönünde karar verirse karar verdiği yönde onun hayat tarzı yaşam biçimi şekillenmektedir. Bir başka ifadeyle her insan hangi
Neml Suresi | 411
meleğin teklifi yönünde karar verirse karar verdiği yönde sıfat veya isim almaktadır. Kur’an bir vücutta iki kalp olmadığını, vücuda inkâr girerse, o vücuttan iman çıkar. İman girerse de o vücutta inkâr barınamaz, mesajı verilmektedir.
33/4. Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. İnkâr edenleri şeytan tercih ettikleri yolu süsleyerek onların gözleri olduğu halde hakkı görmeyenler, kulakları işittiği halde hakkı işitmeyen kendi vermiş olduğu karar ve seçenekle kendi, kalplerini mühürlemiş olanlardır.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Dünya üzerinde ne kadar aklı başında insan varsa, bunların hepsi istisnasız kendi gittiği yolun en doğru yol olduğunu zannederler. Oysa Allah doğru yolun sadece Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içinde söylem ve eylemini düzenleyen insanların yolunun doğru olduğunu söylemektedir. Onun dışında olan bütün yollar yanlıştır. İşte İnsan suresi iki ve üçüncü ayetlerde kim hangi yolu tercih ederse Allah tercih ettiği yolu kolaylaştırıp dilediği yönde söz ve davranışın sonucuna katlanmak koşulu ile her insanın tercihini kendi özgür iradesine verip, denemeye tabi tutmuştur.
76/2. Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi, Allah insan ayırımı yapmadan bütün insanlara şu mesajı vererek dünya hayatında kendisine verilmiş bir zaman dilimi içerisinde hangi yolu tercih edip seçerse kesinlikle ecelinin sonuna
412 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kadar müdahale etmeden denenmesine fırsat vermektedir. Ve şöyle tavsiyede bulunmaktadır.
Ey insanoğlu, eğer size göndermiş olduğum peygamberlere ve getirdikleri kitaplara iman eder, indirilen vahiyler çerçevesinde yaşarsanız, sizi ölümünüzden sonra tekrar diriltip ebedi cennette her türlü nimetleri sizin emrinize vererek sizi ebedi olarak ağırlayacağım mesajı verilmektedir.
Eğer gönderdiğim peygamberleri kitapları ahiret hayatını inkâr eder zulmederseniz, sizi ahiret hayatında ebedi olarak cehennem azabına uğratacağım mesajı verilmektedir. Allah dünya hayatında göndermiş olduğu vahiyler dışında insan iradesine hiçbir müdahalesi yoktur. Tercih insanın kendi özgür iradesine bağlıdır. Dileyen doğru yolu bulur o yolda Müslüman olarak ölür. Dileyen de yanlış olan yolda karar verir. İnkar ederek yaşar ve zulmederek ölürler.
27/5. İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır.
Kur’an’da Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri yalanlayan insanları Cehennem azabını ima ederek helak ettik ifadesiyle olay özetlenip anlatılmaktadır. Tabi ki helak edilme olayı dünya hayatında onların hayati fonksiyonlarının sona ermesi anlamında değildir. Dünya hayatında yaşadığı halde vahye karşı gözleri kör kulakları sağır kalpleri mühürlenmiş olanların helak edildiğini söylemektedir. Yani ahiret hayatında ebedi cehennemi hak edenler, dünya hayatında ne kadar çok yaşasalar bile, er ya da geç kendisine ecel gelince o cezayı hak edecekler anlamını ifade eden mesaj verilmektedir.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
Kur’an içerisinde gönderilen kitapları peygamberler ve kıyamet saatini yalanlayan insanların sonu hakkında yaklaşık yirmi yedi ayet geçmektedir. Bunlardan bir tanesini nakletmeye çalışalım.
91/14. Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla ‘onları yerle bir etti, kırıp geçirdi’; orasını da dümdüz etti.
Neml Suresi | 413
Kur’an kendi içerisinde çelişkisiz Allah tarafından indirilmiş olan bir kitaptır. Allah, inkâr eden ve zulmedenleri yapmış oldukları zulüm nedeniyle dünya hayatında müdahale etmeyeceğine söz verdiğini, bir taraftan da yaptıkları zulüm ve günah nedeniyle yerin dibine geçirdiğini söylemektedir. Ayette verilmek istenen mesaj, İnkâr eden ve zulmedenler yapmış olduğu işkence ve kötülüklerin kendilerine süslü gösterilip bir daha doğru yolu bulamayacaklar ve ebedi cehennemi hak edecekler anlamı taşımaktadır. Yine bir ayetle doğrulamaya çalışalım.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
27/6. Hiç şüphesiz, bu Kur’an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah’ın) katından ilka edilmektedir.
Dikkat ederseniz bakara doksan yedinci ayetle tıpa tıp uyum halinde olduğu görülmektedir. Kur’an peygambere ne bir kitap ne de yazılı bir sayfa olarak gelmiştir. Kur’an peygamberin kalbine Allah tarafından ilka ve ilham edilerek geldi. Peygamber de kendisine gelen vahyi bilgileri ağzından süzülen cümlelerle eksiltmeden fazlalaştırmadan insanlara tebliğ etmiştir.
İman eden ve salih amel işleyen Müslümanlar kendilerine gelen vahyi bilgileri, bir taraftan deri ve kâğıtlar üzerine yazdılar. Bir taraftan da hafızlar ezberlendiler. O günden bu güne kadar Kur’an insanlar eliyle korunup, günümüze kadar bozulmadan, gelebilmiştir. Kıyamete kadar bozulmadan insan eliyle korunmaya devam edecektir. Şimdi söylediklerimin hepsini ilgili ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
2/97. De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.
Kur’an’ın Cebrail aracılığı ile geldiğini söyleyenler yanılmaktadır. Cibril Allah’ın kendi katından olan bilgileri direk olarak nebilerin kalbine
414 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
ilka ve ilham ederek, aktarma olayının adıdır. Nitekim mücadele suresi yedinci ayette şöyle ifade edilmektedir.
58/7. Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir.
Akıl var mantık var. Peygamberin yanında olan Allah’ın Cebrail’i aracı olarak kullanıp Burak olan bir bineğe bindirip yedinci kat semalarda peygambere vahiy göndermesi olacak şey değildir. Allah ayette belirtildiği gibi, Hiç aracı olamadan, vahiyleri peygamberin kalbine ilka ve ilham ederek indirmiştir. Verecek olduğum şu ayet söylediğimi doğrulamaktadır.
42/51. Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette belirtildiği gibi, Allah insanlarla üç farklı şekilde konuşmakta olduğu hakkında bilgi verilmektedir. Birinci konuşma şekli, vahiyle konuşma şeklidir. Bu konuşma şekli sadece peygamberlerle konuşma şeklidir. İkinci konuşma şekli inkâr eden müşriklerle konuşma şeklidir. Kur’an perde kelimesini Kur’an’ı inkâr edenler Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri kitapları ahiret hayatını inkar ettiklerinden dolayı onlarla konuşma şeklini perde kelimesi kullanarak izah etmektedir.
İnkâr eden kâfirlerle konuşma olayı şöyle gerçekleşmektedir. Allah evrende yaratılmış olan varlıklara bir başka ifadeyle meleklere kendilerine ait olan bilgiyi kodlayarak bütün varlıklarda kendi tecellisini göstermektedir. İşte yaratılmış olan varlıkları objektif olarak dilini çözen bilgilere ulaşabilen insanlarla Allah’ı inkâr etse de onlarla konuşmaktadır. Müşrikler Allah’ın rabliğini inkâr etseler de onları teknolojik bilgilere ulaşmaları buna yer-terli bir delildir.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
Neml Suresi | 415
Allah bilgiyi hem peygamberlerin kalbine ilka ve ilham ediyor. Hem de evrende yaratılmış olan bütün varlıklara bilgiyi kodluyor. İşte Allah’ın peygamberlerin kalbine ilka ve ilhama vahyetme diyor. İradesiz olan varlıklara bir başka ifadeyle eşyaya melek diyor. Şu olay nebilerin resullüğü ile meleklerin resullüğü arasında çelişkisizlik ilkesi, buna en güzel bir delildir. Rum suresi otuzuncu ayet de buna en güzel bir örnektir.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İşte Kur’an’da hiçbir ayet müsbet ilim adamlarının evrenden çıkarıp ortaya koydukları ilimle tezat teşkil etmez. Resul ve elçi kelimesi, Allah ile insanlar arasında kesinlikle hata yapmayan Allah’ın söylediklerini ve kodlamış olduğu bilgiyi sansüre uğramadan olduğu gibi aktaran demektir. İşte melekler Allah’ın resulü ve elçisi iseler, peygamberler de Allah’ın resulü ve elçisidirler. O zaman her ikisinin ortaya koyduğu bilgiler arasında hiç bir farklılık yoktur.
Peygamberler Allah bildirdiği için, melekler de Allah’ın eşyaya kodladığı bilgileri ortaya koyduğu için çelişki oluşturmazlar. Bu gün gerek tıpta gerek biyolojide gerek kimyada gerek fizikte gerekse, insanların hayatlarını kolaylaştıran envai çeşit arabalar uçaklar bilgisayar ve uzay çağına kadar gelmiş olan bilgilerin hepsi, Allah’ın yaratmış olduğu evren yasalarının kendi içerisinde tutarlı ve çelişkisizlik ilkesi içinde yaratılış hikmetindendir.
Üçüncü konuşma şekli elçi aracılığı ile konuşma şeklidir. Bu ifade iman eden ve Müslüman olanlar için kullanmış bir ifadedir. Müslüman olanlar kendilerine Allah’ın önem verdiği değeri sakın unutmasınlar. Müslüman olan insanlar hem peygamberin getirdiği vahyi bilgileri öğrenmekle, insandan olan elçi aracılığı ile Allah ile konuşmaktadır. İkincisi de meleklerin konuşma dilini objektif olarak çözmekle Allah ile konuşmaktadırlar.
27/7. Hani Musa ailesine: ‘Şüphesiz ben bir ateş gördüm’ demişti. ‘Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.’
Hazreti Musa, Şuayp peygamberin yanında yaklaşık sekiz veya on yıl civarı kalarak hayatın gerçeklerini, bir başka ifadeyle doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü hak ile batılı net bir şekilde, ders alarak öğrenmişti. Sanıldığı
416 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
gibi Allah peygamberleri seçerken dilediğini çağırıp ey Musa, ey İsa, ey İbrahim gel seni peygamber seçiyorum demez. Böyle de bir şey söylememiştir.
Nasıl evrende teknoloji üreten ilim adamlarının ilgi alanı oluşturan konularda eşyanın dilini çözdükçe bilmediği konularda ilham gelerek icadını gerçekleştiriyorsa, Peygamberler de bunlardan daha geniş bir yelpazede göstermiş olduğu çaba ve performansla ilahi mesaj ile tanışmaktadırlar.
Yine önemli konulardan birisi de, insanlar içerisinden çıkıp birisi diyor ki, ben Allah’tan gönderilmiş olan nebi ve resulüm. Yanlış yolda olanları cehennemle uyarıp korkutmak, doğru yolda olanları da cennetle müjdelemek için geldiğini söylemişlerdir. Peki, öyle diyen bir kişinin doğru söyleyip söylemediğini, Kur’an nasıl onlara inanıp inanmayacağımızı bizden istemektedir. Şimdi onunla ilgili ayetleri aktarmaya çalışalım.
Kur’an’ın en çok üzerinde durduğu konu, elinde yazılı bir kitap ve yazılı bir kâğıt olmadan ben peygamberim diyen bir kişinin sözüne nasıl inanılacak? İnkâr edenler de ilk etapta ondan bazı mucizeler göstermesini isteyerek resulü sorgu yağmuruna tutmuşlardır.
17/89. Andolsun, bu Kur’an’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.
17/90. Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.’
17/91. ‘Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.’
17/92. ‘Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.’
17/93. ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir.
Neml Suresi | 417
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
17/96. De ki: ‘Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.’
17/97. Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar için O’nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sükûn buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.
Vermiş olduğum ayetlerden konumuzla ilgili geçen ayetin en önemlisi inkâr eden müşriklerin Allah’tan okunabilecek bir kitap istemeleriydi. Elbette her insanın böyle bir soru aklına gelmesi gayet normaldir. Ancak onlar bu soruyu sorarken iman etmek ve hidayete ermek için, sormuyorlar. Böyle bir soru soranlara Kur’an şöyle bir tavsiyede bulunmaktadır.
5/101. Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur’an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
5/102. Sizden önce bir topluluk onu sormuştu da sonra kâfir olmuşlardı.
“Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın;”
“Kur’an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır.”
“Sizden önce bir topluluk onu sormuştu da sonra kâfir olmuşlardı.”
Ayette geçen bu ifade sorup hakkı hakikati öğrenmek için değil, inkâr edenler, kendi inkârlarını pekiştirmek için İsra suresinden aktarmış olduğum soruları sorarak ayetleri inkâr etmekteydiler. Devam eden ayette soru sormayın ayetinin ne anlama geldiği konusunda bilgi vermektedir.
Ayetlerde geçen Kur’an indirildiği zaman onu sorarsınız ifadesi şu anlama gelmektedir. Kur’an muhkem ve müteşabih olan ayetlerden meydana gelmektedir. İşte asıl inkâra gidiş müteşabih ayetleri anlama konusunda gündeme gelmektedir. Bu konuları çok anlattık ama sadece
418 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kur’an’da geçen bazı ayetlerin kendi anlamı dışında farklı anlamlara geldiğini anlamak için tekrar zikretmek istiyorum.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Müteşabih olan ayetler kendi anlamı dışında farklı anlamlara geldiğini söylemiştik. Bir tane müteşabih olan bir ayeti örnek olarak verelim. Konunun açıklanması için yeterlidir kanaatindeyim.
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Allah bir taraftan gökleri yeri yaratan benim. Sizi yaratan benim, size rızk veren benim, sizi öldürüp dirilten benim desin. Bir taraftan da rızık verdiği kullardan borç istesin. Böyle bir anlayış çelişkisiz Kur’an anlayışına çelişki oluşturmaktadır. O zaman bu ayette müteşabih bir anlatım sanatı olduğu gözlenmektedir.
Ayette verilmek istenen mesaj şu olmalıdır. Allah dünya hayatında bazı insanların yoksul, bazı insanların da, zengin olarak yaratmıştır. İşte zengin olan insanlar, yoksul ve ihtiyaç sahibi olan insanlara yardım elini uzatsın anlamı taşıyan bir ifade tarzı olduğunu bilmek gerekir.
İkinci olarak peygamberin elinde Allah’tan gönderilmiş bir kitap olmadığı gibi, elinde yazılı bir kâğıt da gelmemiş yazılı bir belge de bulunmamaktadır. Peki, peygamber bu bilgileri Allah’tan aldığını iddia etmektedir. Kur’an bu olayı, nasıl izah etmekte, şimdi de onu anlamaya ve bulmaya çalışalım.
Rum suresi otuzuncu ayette, Allah yaratmış olduğu evren yasaları ile indirmiş olduğu vahiy yasalarının, tam bir mutabakat içerisinde olan çelişkisiz bir dini anlayışını, ortaya koymaktadır.
30/30. Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak
Neml Suresi | 419
dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İşte bu ayet bütün ehli kitap ve müşrik olanların din anlayışını değiştirerek doğru yolu bulmanın kurallarını net bir şekilde ortaya koyan bir ayettir. Benim yaşam birçimimi ve hayat tarzımı değiştiren de bu ayet olmuştu.
27/8. Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: ‘Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah yücedir.
Yine yedinci ayeti tekrar zikrederek iki ayeti beraber ele alıp, ne anlatılmak istediğini anlamaya çalışalım.
27/7. Hani Musa ailesine: ‘Şüphesiz ben bir ateş gördüm’ demişti. ‘Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.’
Musa belirli bir zaman dilimi içerisinde eşi ve çocuklarından ayrılıp Kur’an diliyle itikâfa çekilmektedir. Yani dünya hayatındaki meşgalelerinden uzaklaşıp, Allah ile hem dem olma anlamında olan itikâftır. İtikâf kelimesi Kur’an’da on gün olarak zikredilmektedir. İnsanlardan uzaklaşarak, diğer peygamberlere Allah’ın ilk vahiy gönderme aşamasında olduğu gibidir.
2/187. Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet ettiğinizi (güvenmediğinizi) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
Ayette geçen şu ifade çok dikkat çekicidir. “Mescitlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın.”
Son nebiye Hira dağında vahiy gelmeye başlaması, Musa’ya Tur dağında vahiy gelmesi, itikâfa çekildikten sonra kendisine vahyi bilgiler geleceği anlamı taşımaktadır. Ateş kelimesine Kur’an iki farklı anlam yük420
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
lemiştir. Bunlardan birisi cehennem ateşi anlamında kullanılan ateştir. Diğeri de peygamberlerin Allah ile diyaloğ kurularak ilahi mesajın kaynağı anlamında insanları ısıtan huzura kavuşturan anlamında kullanılan ateştir.
2/39. ‘İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır.’
19/52. Ona, Tur’un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
Ayette bahsedilen sağ yanındaki ağaç takva ağacıdır. Kur’an ağaç kelimesini yine iki anlamda kullanmıştır. Birisi yasak olan ağaçtır. Yasak olan ağaç İblis’i temsil etmektedir. Bu ağacın meyveleri inkâr isyan küfür ve bütün kötülüklerin anası olan ağaçtır.
Diğeri ise Takva ağacıdır. Bir başka ifadeyle meyveleri helal ağaçtır. Bu ağacın tohumu takvadır. Bu ağacın meyveleri Allah’ın yasak ettiği bütün kötülüklerde uzaklaşıp Allah’ın helal kıldığı bütün söz ve davranışları insanlara teklif sunan takva ağacıdır. Allah her iki ağacı dünya hayatında insanların kontrolüne vermiştir. İnsan kendisine verilen bu ağaçlardan hangisini besler ve yetiştirirse insanda o ağaç yeşerir meyvesini verir. Allah böyle kendi sorumluluğunu kendisi yüklenen mükemmel bir varlık yaratmıştır.
27/9. ‘Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.’
İşte Musa’ya gelen ilk vahiy bu idi. Artık Musa bundan sonra hayatında yapmış olduğu her yanlış davranıştan uzaklaşıp ve kovulmuş şeytanın katmalarından arınmış bir kişi olarak vahyin kontrolünde yaşayan nebi ve resul konumuna geçmektedir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bütün nebi ve resuller Kur’an içerisinde düzeltilmiş bir beşer olarak anılmaktadır. İşte örnek insan sadece nebiler ve resullerdir. Çünkü onların
Neml Suresi | 421
söylem ve eylemleri Allah’ın kontrolündedir. Allah’ın nebi ve resullerle kesin bir sözleşmesi bulunmaktadır. Hiç bir insan peygamber olduktan sonra bu sözleşmeden caymamışlardır.
3/81. Hani Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: ‘Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız.’ Demişti ki: ‘Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?’ Onlar: ‘İkrar ettik’ demişlerdi de ‘Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım,’ demişti.
Allah yine peygamberlerin konumunu hakka suresinde şöyle ortaya koymaktadır.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. 69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Kur’an içerisinde ismi verilmiş olan, bir peygamber için söylenmiş bir söz bütün peygamberler için de aynısı söylenmiş demektir.
27/10. ‘Asanı bırak;’ (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz.’
Kur’an içerisinde asa kelimesi yine, iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı, bu ayette geçen dünya hayatında olan ve onu ayakta tutan asadır. Bunları sıralayacak olursak, davarları, koyunları eşi çocukları evi barkı, kısaca dünyalık malları mülkleri anlamında olan asadır. Allah, Ey Musa sen peygamber olduğun zaman önce malını, mülkünü, çocuklarını hatta canını bile riske azalacaksın. Deyince, Musa korkup kaçmaya başladığı ve onun üzerinde soğuk duş etkisi yapmıştır.
Yılan oldu kaçmaya başladı ifadesiyle olayı müteşabih bir anlatım sanatı kullanarak anlatmaktadır. Arkasından devam eden ayette de Allah onun bu tutum ve davranışlarından dolayı şöyle söylemiştir..
“Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz.”
422 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Bu ifadeyle artık Musa peygamberi, Allah eğitip ona insanlar için iki hayat olduğundan söz etmektedir. Bunlardan birisi dünya hayatıdır. Dünya hayatı insanlar için deneme ve sınav salonudur. Çok kısa bir zamanı temsil etmektedir. Dünya hayatında inkâr eden kâfir olanlar sürekli sana ve iman edenlere ihanet edip düşman olacaklardır.
Şunu iyi bil ki, düşman olanlar senin malını mülkünü elinden alacak hatta belki de seni öldüreceklerdir. Ama sana bunun karşılığında ben seni dünya hayatından daha hayırlı olan ebedi olarak güzellikler içerisinde yaşaya bileceğin ebedi cennet vaat ediyorum. Diyerek Musa peygamberi tabiri yerinde ise ikna ediyor. Musa da, Allah’ın çağrısına cevap veriyor.
İkinci anlamda kullanılmış olan asa da vahiy anlamında olan asadır. Taha suresinde geniş geniş bunları anlatmıştım ama burada yine de konu içerisinde lazım olan ayetleri vererek kısa da olsa izah etmeye çalışayım.
20/65. ‘Ey Musa’ dediler. Ya sen (asanı) at veya önce biz atalım.’
20/66. Dedi ki: ‘Hayır, siz atın.’ Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
Hazreti Musa’nın önce asanızı siz atın demekle, öne sürdüğünüz dünya yaşamı ile ilgili ideolojilerinizi anlatın ben daha sonra Allah’ın bana nasıl bir hayat tarzı yaşayacağımı Allah’tan aldığım vahyi bilgilerle size anlatacağım mesajını vermektedir.
20/67. Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
Musa peygamberin büyücülerle büyük halk kitleleri önünde karşılıklı müsabakaya girmesi ister istemez onu peygamberlik aşamasında tecrübesiz oluşundan dolayı korkuya kapılmaya sebep olmaktadır. Allah da hemen Musa’nın imdadına yetişip şöyle destek olmuştu.
20/68. ‘Korkma’ dedik. ‘Muhakkak sen üstün geleceksin.’
Allah’ın yardımı Müslüman olanlar üzerinedir. Bu ifade Allah iki hayatın olduğunu bunlardan birisi dünya hayatıdır. Diğeri ise ahiret hayatıdır. Dünya hayatı inananlar için bir andır. Ahiret hayatı ise ebedir. Bu sebeple Müslüman olanları inkâr eden kâfirler öldürseler bile, Allah onları kurtardım ifadesi ile ebedi cenneti hak ettiklerini ifade ederek bunları anlatmaktadır.
Neml Suresi | 423
Allah Hazreti İbrahim’i ateşe atan müşrikler için, “Ey ateş İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol” ifadesiyle onu Allah müşriklerden kurtarıp cennet hayatında rızıklandırdığını izah etmektedir. Yine Hazreti İsa peygamberi Yahudiler çarmıha gerip öldürdükleri halde Allah onun için İsa’yı katımıza yükselttik ifadesiyle anlatmaktadır.
Yine Kur’an her Müslüman olan insanlar için şunları söylemektedir. “Allah yolunda ölenleri ya da öldürülenleri ölüler demeyin onlar Allah katında diridirler rızıklanmaktadırlar” ifadesi kullanmaktadır. Demek ki Müslüman olanlar için ölüm yok olup gitmek değil, cennet hayatına atılan ilk adım demektir. Onlar Allah katında ebedi olarak cennette rızıklanmaktadırlar.
20/69. ‘Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
Bu ifade dünya hayatında iki farklı yol olduğunu izah etmektedir. Birisi Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle çerçevesi ile çizilen yoldur. Vahiylerle çerçevesi çizilen yol, insanları cennete ve mağfirete götürmektedir. Diğer yollar ise Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi dışında olan yüzlerce yollardır. Bu yollar ise insanları cehenneme ve azaba götürmektedir. Hani Allah Allak suresi birinci ayette son nebi ve resule, “oku rabbinin adıyla oku” ifadesi kullanıyor ya, tam da bu anlamı ifade etmektedir.
Kur’an sağ el kelimesini bu ayetlerde Allah’tan aldığı vahyi bilgiler anlamında kullanmıştır. Başka sure ve ayetlerde Musa sağ elindeki asasını fırlatınca bir de ne görsünler kocaman bir ejderha ifadesiyle olayı özetlemektedir. Musa’nın asası onların asalarını yutmuş ise uyduruk yalanlar kaybolup gitti mesajı verilmektedir.
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
Taha suresi altmış dokuzuncu ayette “Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır;”
İşte Musa’nın sağ elinde olan asa vahiy asasıdır. Onların ortaya koyduğu ideolojiler beşeri sistemlerdir. Hazreti Musa’nı anlattıkları vahyi bilgileri işitince, aklını kullanan büyücüler farkı fark edince, secdeye kapandılar. Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.”
424 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Secdeye kapanmaları vahiy karşısında kendi ortaya koydukları ideolojilerin ne kadar basit ve geçersiz olduğunu anlamaları ve Müslüman olmaları anlamını taşımaktadır.
Bu ifade aynen Süleyman peygamberin tahtına gelen Belkıs’ın söylediğine benzer bir ifade tarzıdır. Süleyman’a Allah’tan gelen vahyi bilgiler hakkında Belkıs bilgi sahibi olunca kendine geliyor. Ve diyor ki ben de daha önce Müslümanlardandım. Ama şeytan beni aldattı. Evet, Allah’ın anlattığı din insanın kirli inanç ve bilgilerden etkilenmeden, tamı tamına yaratılış ve fıtratı anlatan dindir.
İman eden Müslüman olan büyücüler bunun karşılığında Firavundan dersini aldılar. Ama onların Allah’a teslim olup ölümü göze almaları, ebedi cenneti kazanmalarına vesile olmuştur.
27/11. ‘Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim.’
Musa peygamber, peygamber olmadan önce, bir adam öldürmüştü. İşte ayette ifade edildiği gibi kim kötülük yapar da sonra yapmış olduğu kötülüklerden vaz geçip tövbe edip, kendini, düzeltirse İşte onları bağışlayacağını Allah, vaad etmektedir.
20/40. Hani kız kardeşin gezinip; ‘Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?’ demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni ‘esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.’ Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa.’
Allah, kim inkâr edip, sonra iman eder ve salih amellerde bulunursa, cehalet nedeniyle yapmış olduğu, bütün günahları bağışlayacağını vaad etmektedir.
4/17. Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kur’an, ayette peygamber olmadan önce iki büyük yanlışlık yapan peygamberden bahsetmektedir. Birisi Musa peygamberdir. Onun yaptığı
Neml Suresi | 425
büyük yanlışlık bir adam öldürmesiydi. Diğeri ise Yunus peygamberdir. Onun yapmış olduğu yanlışlık da dünya hayatını sevimli hale getirip Allah’ı unutmasıydı. Kur’an bunu balık yutma olayı ile açıklamaktadır. Bu konu Kur’an’da geniş bir yelpazede ele alınarak anlatılmaktadır. Zamanı zemini gelince bunları detayına kadar anlatacağım inşallah.
27/12. ‘Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.’
Eğer insanlar bu ayetin anlam ve önemini kavramış olsalardı, dünya hayatında ne hırsızlık ne aç susuz insan ne de adam öldürme gibi, aklına gelebilecek bütün kötülükler ortadan kalkardı. Dünya hayatı insanlar için güllük gülistanlık cennet gibi bir yer olurdu. Ayette ifade edilen olay şudur. “Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin” Yani ey Musa sen sende sana teklif sunucu iki melek olduğunu, onlara hatırlat. Bu iki teklif sunucu melek bende olduğu gibi sizde de bulunmaktadır.
Kur’an’da gecen bu ayet, ateist olan birinin sorduğu şu soru aklıma getirdi. Ateist bana dedi ki, sizin inanmış olduğunuz Allah ne biçim Allah? Ben de dedim ki, benim rabbimin ne hatasını gördün dedim. O da bana bu sormuş olduğum sorunun karşılığında şöyle cevap verdi. Dedi ki, sizin inandığınız Allah bana kötülüğü programlıyor. Ben programladığı şekilde yapıyorum. Ahiret hayatında gir bakalım cehenneme diyor dedi.
Ben de ona şöyle cevap verdim. Dedim ki, sen her kötülük yaptığın ve yapacağın zaman bu yanlış bu yanlışı yapma diye, senin öz içinden seni uyaran bir ses gelmiyor mu? Dedim. O da dedi ki, evet geliyor dedi. O zaman sana kötülüğü programlayan Allah değil, sen kendi kararınla kötülüğü programlayıp yapan kendinsin. Deyince ateist sesini kesti arkasını dönüp çekip gitti.
İşte Allah’ın ey Musa, elini koltuğuna sok bembeyaz olsun diye, bahsettiği her insanda iki ayet ve iki teklif sunucu takva ve İblis meleklerinin var olmasıdır. Bu İşte Firavun’un büyücüleri bu gerçek ve hakikati görünce gitmiş olduğu yolun yanlış olduğunu fark ederek hemen secdeye kapanarak Müslüman olduklarını ilan ediyorlar. Olay bundan ibarettir.
27/13. Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: ‘Bu, apaçık bir büyüdür.’
426 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Neml Suresi | 427
Kur’an’da büyü kelimesi karşıdaki insanların söz ve davranışları ile etkileme anlamında kullanmıştır. Kur’an’ın temel özelliklerinden birisi de gelen vahyi bilgilerin yaratılışla fıtratla yaşamla asla çelişmeme özelliğidir. Onların bu bir büyüdür ifadesi gerçekleri gördükleri halde gerçekleri kabul etmek istemedikleri anlamına gelmektedir. Zaten devam eden ayette bunun ne anlama geldiği anlatılmaktadır.
27/14. Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.
Kur’an vicdan kelimesi ile takva kelimesini eş anlamda kullanmıştır. İnkâr edenler her yanlış söz ve davranışta bulundukları zaman mutlaka ama mutlaka kendi öz içinden toplum diliyle vicdan Kur’an diliyle de takva onların yaptıkları söz ve davranışlarının yanlış olduğunu söyleyerek uyarmaktadır.
Bu olay Musa kavminde şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi. Siz ücret almayanlara uyun dedi ifadesi ile anlatılmaktadır.
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Ayeti sakın söylendiği gibi anlamayın. Bu ayet Kur’an ifadesi ile müteşabih olan ayetlerden biridir. Allah kimseye bozgunculuk yapın da ben sizi helak edip de cehenneme atayım demez. Ancak hep inkâr eden ve bozgunculuk yapan insanlar genelde zengin şımarmış önde gelen insanlardan çıkmaktadır. Mesajı verilmektedir. Ayrıca kibir ve gurur kendilerini büyük örme İblis ve Şeytan’ın onun üzerinde aktif hale gelip kuşatması demektir.
36/20. Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.
36/21. ‘Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.’
Hazreti Musa’nın peygamber olduğunu ret edenlere Kur’an şehrin öbür tarafından bir adam ifadesiyle mecaz bir anlatım sanatı kullanarak
izah etmiştir. İşte Kur’an’ın takva ve vicdan diye ifade ettiği olay budur. Her vicdan sesini dinleyen bir adam, hakla batılı doğru ile yanlışı iyi ile kötüyü ayır edecek kapasitedir. Kur’an sadece vicdanın söylediğini tasdik eder.
27/15. Andolsun, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik: ‘Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamdolsun.’ dediler.
Kur’an içerisinde Davud, iki davacı kıssası ile öne çıkmaktadır. O kıssayı anlatarak yanlış anlaşılan bir konuyu da böylece doğrusunu izah ederek anlatmaya çalışalım.
38/21. Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
38/22. Davud(un yanın)a girdiklerinde, onlardan ürkmüştü; dediler ki: ‘Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında haktan ayrılma ve bize tam doğruyu göster.’
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
Ayette geçen iki davacı ifadesi, insana teklif sunucu olan İblis ve takva meleklerinden söz edilmektedir. Musa peygambere elini koltuğuna sok ifadesi iki mucize olarak bembeyaz çıksın ifadesi ile takva ve İblis ayeti gündeme gelmekteydi. Davud peygambere de iki davacı diye müteşabih bir anlatımla olay anlatılmaktadır. Yani her insanın öz içerisinde hem bağışlanmayı teklif sunan bir takva meleği, bir başka ifadeyle vicdanın sesi vardır.
Takva yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünde durmayı kötülüklere karşı mücadele vermeyi insanlara teklif sunmaktadır. Kur’an buna helal ağaç ifadesi kullanmaktadır. Bir de her insanın öz içerisinde kötülükleri teklif sunucu İblis meleği bulunmaktadır. İblis meleği ise insana yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünden caymayı teklif sunar. Kur’an buna da yasak ağaç ifadesi kullanmaktadır. Allah da insanları yasak ağaca yaklaşmayın diye uyarmaktadır.
428 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Kim insandaki bu ağaçların hangisini besler yetiştirirse insanda o ağacın meyvesi oluşur. Kur’an insanın önünde iki yol ve iki seçenek sunulduğunu bildirmektedir. Birisi Rabbin tarif ettiği vahiy orijinli yoldur. Kur’an buna bağışlanma ve şükretme yolu ifadesi kullanmaktadır. Birisi de nankör ve inkâr etme seçeneği vardır. Her insan ergenlik yaşına gelince karşısına iki davacı ve iki teklif sunucu melek karşısına çıkmaktadır. Kur’an bunları insan suresinde şöyle ortaya koymaktadır.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Denemeye tabi tutulan Davud, Allah’ın göstermiş olduğu iki yoldan şükretme veya bağışlanma yolunu tercih etmiş. Allah da bağışlanmayı dileyen Davud’u bağışladık ifadesiyle olay özetleyerek anlatıldığı görülmektedir. Oysa bu ayetler tefsirlerde anlatış şekli nasıl izah edilmiş bir bakın. Bazıları bu ayeti tefsir ederken doksan dokuz koyun olayını, Davud’un doksan dokuz karısı olduğunu söyleyerek açıklamışlar. Bazıları da Tevrat’tan alıntı yaparak, Davud bir asker komutanın karısına göz dikerek, kocasını savaşa gönderip, savaşta onu öldürtüp, karısını aldığını söyleyerek olayı anlatmışlardır.
İblis insanın öz içerisinde var olan ve insanları kendine verilen hakkı kabul etmeyen ve bütün insanların malını mülkünü gasp ederek insanları soyup bütün mallarını elinden almayı teklif sunan, İblisle bütünleşen bir insan tipi sembolize edilmektedir. Bir koyunu olan davacı ise takva meleğini temsil etmektedir. İşte her insanın karşısında ergenlik yaşına gelince mutlaka ama mutlaka bu iki davacı ortaya çıkmaktadır. Davud tercihini bağışlanma ve takva yolunda kullandığı anlatılmaktadır. Davut bağışlanmayı diledi biz de onu bağışladık ifadesiyle olay özetlenmektedir. Biz de onun bağışlanma tercihini kabul ettik anlamı taşımaktadır.
Ve arkasından gelen ayetler de söylediklerimizi doğrulamaktadır. Yoksa Davud bir günah işledi de onu bağışladık anlamında değildir.
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı
Neml Suresi | 429
tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
Her insan bir parlamento gibidir. İnsan yaratılışında verdiği söze muhalefet eden bir İblis meleği vardır. Bir de insanın yaratılışta verdiği söze sadakat göstermeyi teklif sunan bir de takva meleği vardır. İşte iki teklif sunucu meleğin tekliflerinden hangi meleğin tekliflerine karar vermişse insanda iktidar olan odur.
Eğer insan takva meleğinin teklifleri yönünde karar verir ve hayatını Allah’ın gönderdiği vahiyler çerçevesi içinde yaşam biçimi hayat tarzını düzenler ve yaşarsa muttaki Müslümandır. Eğer insan İblis’in teklifleri yönünde karar verir ve yasak ağaçtan nemalanarak hayatını bütünleştirirse insanın iktidarı insanda neşvü nema bulmaktadır. Kur’an İblisle bütünleşen ve hayatını yasak ağaçtan nemalanarak yürüten insanlara genel başlık altında cin sıfatı yüklemiştir. İşte bu parlamentoda karar verici mercii söz sahibi olan insanın kendisidir. İşte Davud iki teklif sunucu melekten takva meleğinin teklifleri yönünde tercihini kullandı. Allah da onu kendi terbiyesi ile eğitip yetiştirdi. Kovulmuş şeytanın katmalarından arındırarak nebi ve resul konumuna getirdi.
38/25. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
38/26. ‘Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde halife (yönetici) kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır.’
Her insan kendi başına bir halife olduğu gibi, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberler de insanlardan destek aldıkları takdirde güç ve kuvvet haline geldiklerinde Allah’ın dinini Allah’ın istediği şekilde uygulamakla, Allah’ın halifesi olmaktadırlar. Kur’an’ın değişik sure ve ayetlerde geçen, Allah’ı kim unutursa Allah ben de onu unuturum ifadesiyle ironi yapmaktadır.
27/16. Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki: ‘Ey insanlar,
430 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, açık bir üstünlüktür.’
Süleyman peygamber Davud’un oğludur. Kur’an Davud peygamber ölünce mirası bir başka ifadeyle peygamberliği oğlu Süleyman devralmıştır. Kur’an bu olayı şöyle anlatmaktadır.
38/34. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
Bu ayet çok geniş bir yelpazede açıklanması gereken bir ayettir. Biz yalnız ceset ve tabut kelimelerinin ne anlama geldiğini Kur’an’da geçen ilgili ayetlerden anlamaya çalışacağız inşallah.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Ayette geçen bedeninle kurtaracağız ifadesi Firavun’un denizde boğulup ölen bozulmamış cesedi denizden çıkaracağız anlamında değildir. Genelde dünya üzerinde çok ülkelerde bir tane Firavun’un cesedi olduğu halde müzelerde çok sayıda Firavun cesedi sergilemektedir. Oysa bedeni veya ceset ifadesi kullanırken Kur’an onun dünya hayatındaki bakış tarzını belirleyen piramitleri simgelemektedir. Bu gün Mısır’a gidin, dünya üzerinde piramitler yedi harikadan birisi olarak anılmaktadır. Bir de Kur’an’da tabut kelimesi geçmektedir.
2/246. Musa’dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: ‘Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım’ demişlerdi, O: ‘Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?’ demişti. ‘Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan sürüldük ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)’ demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.
2/247. Onlara peygamberleri dedi ki: ‘Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.’ Onlar: ‘Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?’ dediler. O (şöyle) demişti: ‘Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî
Neml Suresi | 431
gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.’
2/248. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: ‘Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.’
Ayette tabut kelimesi peygamberlerin kendilerine yüklemiş olduğu emanet ve sorumluluk duygusunun o melik olan Talut’ta görülmesi anlamındadır. Onu melekler taşır ifadesi de kesinlikle o Talut peygamber yolundan ayırılıp çıkmayan namazını ibadetlerini vahiyle sürdüren anlamında kullanılmaktadır. Bu kadar Kur’an içerisinde geçen tabut ceset kelimelerine Kur’an’ın ne anlam yüklediğini gördükten sonra ayeti tekrar naklederek irdelemeye çalışalım.
38/34. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
Artık Süleyman peygamber babasından devraldığı peygamberlik ilkesine göre söylem ve eylemlerini vahiyle düzenleyen biri olarak düzenleyip düzenlemeyeceğini deneyip sınava tabi tutacağız ifadesi kullanılmaktadır.
38/35. ‘Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin.’
Süleyman peygamber iktidara gelince babası Davut gibi yo tercihini bağışlanma yönünde kullanarak mülk olarak hem peygamber anlamında kullanmaktadır hem de dünya hayatında eşyanın konuşma dilini çözerek evren yasalarından yararlanma anlamında Allah’tan güç verilmesi anlamında dua etmektedir. Nitekim Bakara suresi yüz ikinci ayette Süleyman’ın mülkü hakkında şöyle buyurulmaktadır.
HARUT VE MARUT NEDİR?
2/102. Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar
432 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: ‘Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız), sakın inkâr etme’ demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.
İslam toplumlarında, yanlış anlaşılan ayetlerden biri de bu ayettir. Yeri gelmişken bu ayet üzerinde kısacık da olsa ayette verilmek istenen mesajı özetlemeye çalışayım. Ayeti bölüm bölüm aktararak izah etmeye çalışalım.
“Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti.”
Ayetin bu bölümünde ehli kitap olanların Süleyman peygamberin peygamber olduğunu inkâr ettiklerini söylemektedir. Ayetin bu bölümü sonunda Süleyman kesinlikle peygamberlik makamını inkâr etmedi şeytanlar inkâr etti ifadesi ile inkâr edenler Kur’an içinde geçen bütün ayetlerden anlaşıldığı gibi müşrik olanları kastetmektedir.
Yani Kur’an Müslüman olmayanlar dışında olan insanları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Birisi müşrik olanlardır. Diğeri ise ehli kitap olanlardır. Müşrik olanlar insanlar Allah’ın gönderdiği kitapları peygamberleri melekleri ve ahiret hayatını kesinlikle kabul etmezler. Bu sebeple Kur’an böyle olan insanlara müşrik ve kâfir sıfatı kullanmaktadır. Onları Kur’an şu ayette şöyle tanımlamaktadır.
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Kitap ehli olanlar da Kur’an şöyle tanımını yapmaktadır. Onlar Allah’a Allah’ın gönderdiği kitapları bazı peygamberleri kabul edip bazılarını kabul etmeyen ve ahiret âlemini kabul ettikleri halde Biz bize indirileni kabul ederiz deyip zan ve tahminle Allah adına din uyduran insanlara Kur’an’ın yüklemiş olduğu bir sıfattır.
Neml Suresi | 433
2/91. Onlara: ‘Allah’ın indirdiklerine iman edin’ denildiğinde: ‘Biz, bize indirilene iman ederiz’ derler ve ondan sonra olan (Kur’an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur’an), ellerindeki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: ‘Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?’
Bir başka ayette de onlar ahiret hayatında cehennemde sayılı günlerde yanıp cennete gideceklerini söylerler. Oysa Kur’an cennete girenlerin ebedi cennette kalacaklarını, cehenneme gidenlerin de ebedi cehennemde kalacaklarını söylemektedirler.
2/80. Dediler ki: ‘Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir.’ De ki: ‘Allah katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?’
Kitap ehli ve müşrik kelimelerini ayırt ettikten sonra yine Bakara yüz ikiden devam edelim.
“Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut ve Mart’a indirileni öğretiyorlardı.”
Ayetin bu bölümünde ”onlar” diye bahsettiği, ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlardır. Kur’an içerisinde harut ve marut ifadesi Bakara suresi yüz ikinci ayetten başka hiçbir yerde geçmemektedir. O zaman ne öğretiliyordu Harut ve Marut’a, bunları önce bir anlamak gerekir. Sihir nedir? Karşıdaki kişileri söz ve davranış biçimleri ile etkileyerek onların doğru yolda gidişini engellemektir. Kur’an bu tip insanların yapmış olduğu söz ve davranışların ne anlama geldiği, uydurmuş oldukları sözlerden anlaşılmaktadır. Büyücü hilesini kullanarak olayı özetlemektedir.
20/69. Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
Ayetin bu bölümünde iki melek nedir onu keşfetmemiz gerekir. Her insan ergenlik yaşına gelince kendi öz içine iki farklı melek yüklenmektedir. Bunlardan birisi takvadır. Diğeri ise İblistir. İblis insanlara sihri aldatmayı haram yiyiciliği ve her türlü kötülükleri teklif sunmakla görevli bir melektir. Takva ise insanlara yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünde sadık kalmayı insanlara teklif sunar. Bir başka ifadeyle takva Allah ile
434 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
insan arasında meleklerden bir resuldür. O zaman ayetin devam eden bölümüne geçelim.
“Oysa o ikisi: ‘Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız), sakın inkâr etme’ demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi.” Ayetin bu bölümüne kanaatimce yanlış meal verilmiş. Melekler kesinlikle kendilerine Allah’ın kodlamış olduğu bilgilerin dışında İblis de dâhil görev yapmazlar.
İblis meleğine kötülükler teklif sunmakla programlanmış bir melektir. Takva ise iyilikleri teklif sunmakla proglammış bir melektir. Bu iki melek, birbirine Allah’tan almış olduğu bilgi konusunda farklıdırlar.
Ayette ifade edilen gibi Melekler insanın karar verdiği yönde insanlara hizmet ederler. İnsanlardan kim İblis’in teklifleri yönünde karar verirse İblis onlara istediklerini öğretir. İnsan takva meleğinin teklifleri yönünde karar verirse takva meleği ona istediğini öğretir. Bunlardan birisi Allah’ın razı olduğu yönde iş yapar diğeri de Allah’ın razı olmadığı yönde iş yapar.
“Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi.”
Ayetin bu bölümünde ehli kitap olanlar neyi öğreniyorlar? Evli olan erkek ve kadının arasını açan tuzakları, bir başka ifadeyle sihri öğreniyorlardı. “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi.”
İşte ayetin bu bölümünde geçen ifade, eğer arası açılmak istenen kadın ve erkek Müslüman iseler, Onlara İblis ve Şeytan’ın yolunda giden büyücü ve sihirbazların takvasını dinleyen hiçbir Müslüman onların sözlerine kanmaz. Allah kimseyi insanın kendisi istemedikçe onu ne saptırabilir. Ne de kendisi istemedikçe onu hidayete erdirebilir. Allah sapmak isteyenlere sonuçlarına katlanmak koşulu ile malzemesini verir sapmak isterse sapar. Hidayete gelmek ister ve bağışlanmak isterse Allah da onu bağışlar.
Allah hidayete gelmek isteyenlere mükâfatını verir ve bağışlar. Allah sapmak isteyene de sonucuna katlanmak isteyene de malzemeyi verir sonucuna katlanmak koşulu ile malzeme senin buyur sap ifadesi kullanır.
“Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak
Neml Suresi | 435
şeyi öğreniyorlardı. Andolsun, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.”
İşte sınav olan buydu. Büyücüler dünya hayatı için Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşısında satarlar gizlerler. Zan ve tahminle din uydururlardır. İşte bunlar ahiret hayatında ebedi cehennemi hak edenlerdir.
27/17. Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Süleyman peygamber babasından güçlü bir devlet otoritesi devralmıştı. Ayette şu ifade müteşabih olan bir anlatımı sembolize etmektedir.
“Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı.”
Ayette en önemeli olan ifade ayette, cinlerden ve insanlar ifadesi kullanılmaktadır. Sanki cinler ayrı bir varlık olarak gibi görülüyor. Oysa, ayette müteşabih bir anlatım sanatı kullanılmaktadır. Kur’an’da cin konusu ile ilgili gerek kitaplarımda gerekse tefsirlerimde geniş geniş ayetlerden örnekler vererek anlatmaya çalıştım. Kısa da olsa cinlerle ilgili konuyu doğru anlamak için burada da anlatmaya çalışacağım inşallah.
Kur’an’a göre evrende temel olarak, biri birinden farklı iki varlık bulunmaktadır. Bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklardır. Bunlar sadece insanlardır. İkincisi de emanet ve sorumluluk yüklenmeyen varlıklardır. Bunlar da sadece meleklerdir. İlgili ayeti naklederek söylediklerimi belgelemeye çalışalım.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Ayette müteşabih bir anlatım sanatı vardır. Ayete göre evrende yaratılmış olan varlıkları temel olarak iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklardır. Kur’an emanet ve sorumluluğu sadece insanlara yüklediğini bildirmektedir. Evrende yaratılmış olan ikinci tip varlıklar da emanet ve sorumluluk yüklenmemiş olan varlıklardır. Kur’an bu varlıklara da melek ifadesi kullanmaktadır.
Önce meleği Kur’an’ın tarif ettiği gibi tarif etmeye çalışalım. Melek kelimesi Kur’an’da yaklaşık olarak doksan üç yerde geçmektedir.
436 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Melek; İnsanların biyolojik ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere yol tercihini, insanın karar verdiği yönde göklerde yerde zerreden küreye kadar insanın emrine amade olarak yaratılmış, aklı iradesi seçeneği sorumluluğu olmayan, bütün varlıkların genel adıdır.
O zaman tekrar söylüyorum. Meleklerde ne irade var ne akıl var ne de seçenek vardır. Bunlar sadece Allah’ın kodlamış olduğu kendi görev alanları ile ilgili konularda görevlerini icra ederler.
66/6. Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert (iri cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
2/31. Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi.
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’
Demek ki meleklerin kendilerine öğretilen bilgiler dışında bilgileri ve seçeneği olmadığına göre, Melekler ne suç işler, ne de sevap işlerler. Bu sebeple meleklerden cennete giren veya cehenneme giren melekler olmadığına göre ahiret hayatında yargılanmayacaklardır.
O zaman insan ve cinlerde akıl var irade ve seçenek de vardır. İşte Allah’ın emanet ve sorumluluk yüklediği yol tercihi davranışlarına göre işlemiş oldukları günah veya sevaplara göre cennet ve cehennem mükâfat ve ceza alacak olan kişiler, bunlardır. Şimdi de Kur’an içerisinde cinlerle ilgili ayetlere bakalım. Kur’an içeresinde cinlerle ilgili yaklaşık olarak yirmi iki yerde ayet geçmektedir.
O zaman melekler ve insanları Kur’an’ın tarif ettiği şekilde bir tanımlamaya çalışalım. Melekler kendilerine emanet ve sorumluluk yüklenmediğine göre onlarda akıl irade ve seçenek de yoktur. Melekler Allah’ın kendilerine kodlanmış olan bilgilerle seyrini düzenleyen varlıklardır.
Melek; İnsanların biyolojik ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere insanların dışında insanların karar verdiği yönde yaratılmış olan varlıkların tümünün adıdır.
Neml Suresi | 437
İnsan; İblis ve takva meleklerinin tekliflerine karşı hem takva meleğinin teklifleri yönüne karşı eğilimli hem de İblis meleğinin teklifleri yönüne karşı eğilimli nötr bir varlıktır. Melekler tek seçenekli olan varlıklardır. İnsan ise iki seçenekli olan varlıktır. Bu sebeple sınav doğru ve yanlışlar olması gerekir ki insan yanlışları yapmamak doğruları yapmak için deneneme veya sınava tabi tutulabilsin. O zaman insanların aklına şöyle bir soru gelebilir. Cinleri hangi kategoriye koymamız gerekir.
51/56. Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.
Biz Kur’an ve evren yasalarına göre emanet ve sorumluluk yüklenen varlıkların sadece insanlar olduğunu bilmekte ve söylemekteyiz. Emanet ve sorumluluk yüklenmemiş olan varlıkların da sadece melekler olduğunu bilmekte ve söylemekteyiz. Vermiş olduğum Zariat suresi elli altıncı ayette üçüncü bir varlık olan cinler karşımıza çıktı.
Bu varlıklar ayette ifade edildiği gibi, ibadet ve kulluk için yaratılmış olan varlıklar olduğu bildirilmektedir. Her insanın aklına şöyle bir soru gelmesi gayet normal ve mantıklıdır. Üçüncü bir varlık olan cinler melekler kategorisinden mi? Yoksa insanlar kategorisinden midir? Kur’an, kendi içinde olan ayetlerin kendi sistemi içinde ayetlerin kendi aralarında çelişmediğini söylemekteydi.
4/82. Onlar hâlâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
O zaman cinlerin meleklerden mi insanlardan mı olduğunu başka bir ayetten öğrenmemiz gerekmektedir.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
O zaman Kur’an insanları da temel olarak iki kısma ayırdığını görmekteyiz. Müslüman olan ve Müslüman olmayan insanlardır. Müslüman olan insanlar tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde olanlardır. Bunlar ahiret hayatında ebedi cennetle ödüllendirilecektir. Müslüman olmayan
438 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
insanlar da ahiret hayatında ebedi cehennemle cezalandırılacaklardır. Müslüman olmayan insanlar farklı ümmet ve şeriat içerisinde oluşundan dolayı Allah bunların hepsini cin başlığı altında isimlendirip sıfat yüklemiştir.
11/119. Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: ‘Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kâfirlerin) tümüyle dolduracağım.
Dikkat ederseniz, Kur’an’a göre cinler İblis’in teklifleri ile rabbani yoldan sapan insanlar olduğu ifade edilmektedir. Kur’an genel başlık altında emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanları iki kısma ayırmaktadır. Birisi takva meleğinin teklifleri ile inanç ve yaşamlarını düzenleyen ve Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içinde yaşamını düzenleyen, Müslümanlardır.
41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
İkinci tip insanları da gayrı Müslim olan insanlardır. Bu tip insanlar İblis’in teklifleri ile yol tercihini kullanan ve yasak ağaçtan nemalanan insanlardır. Kur’an cinleri de yine iki kısma ayırmaktadır. Bunlardan birisi ehli kitap olan cinlerdir. Diğeri de puta tapıcı olan cinlerdir. Bir başka ifadeyle Ehli kitap olan insanlardır. Diğeri de puta tapıcı olan insanlardır. Bu tip insanların her ikisi de yol tercihini İblis’in teklifleri yönünde kullanan insanlardır. Şimdi iki ayetten de örnekler vererek, ilgili konunun daha iyi anlaşılmasına zemin hazırlamaya çalışalım.
18/50. Hani meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
2/34. Ve meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Neml Suresi | 439
Ayetlerde ifade edildiği gibi, İblis ne kâfirdir ne de cindir. İblis ile insan birleşirse aldığı sıfata göre ya ehli kitap olur ya da kâfir olur. Dilerseniz bir örnek vererek anlatmaya çalışalım. Ortada bir su var, bir de şeker var. Bunların her ikisi ayrı ayrı maddelerdir. Suyla şeker karıştırılırsa onların her ikisinin özelliğini taşıyan bir madde meydana gelir. Bu karışıma ne su, ne de şeker diyebiliriz. Ancak her iki maddenin özelliğini taşıyan yeni bir karışım ortaya çıkmıştır. O karışımın adı şekerli su veya şerbettir.
İşte İblis ile insan birleşirse yeni sıfatın adı insanla İblis’in birleştiği cin olmaktadır. İşte Kur’an, İblis cinlerdendi, İblis kâfirlerden oldu derken bunu anlatmaktadır. Öyle sanıyorum cin konusu anlaşıldı gibi. Ancak cinlerle insanları aynı karede alması sanki cinlerin insanlardan farklı bir varlık olduğu zannedilmektedir. Şimdi onu açıklamaya çalışalım.
İnsan, hem rabbani yola eğilim gösterebilen hem de gayrı rabbani yola eğilim gösteren nötr bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’an’ın anlatım esprisine baktığımızda, cinle insan bir arada kullanılırsa, bir başka ifadeyle aynı karede yer almışsa o Müslüman olmayan insan anlamında kullanılmış demektir. İnsan eğer rabbin yolunda yürüyen insanlarla aynı karede yer almışsa Müslüman olduğu anlaşılmalıdır. Şimdi ayetlerden örnekler vermeye çalışalım.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
Dikkat ederseniz ayette geçen şu ifadeye bakın; “insanlardan adaleti emredenleri öldürenler” Ayette geçen peygamberleri öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler hep Müslüman olanlardır. Demek ki bu ayette insan kelimesi Müslüman olan karede yer almıştır.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
Demek ki, bu ayette de cin ve insan topluluklarını aynı karede yer almasından dolayı burada geçen insanlar de rabbin yolundan sapan insanlar olduğu anlaşılmaktadır. Daha örnekleri çoğaltabiliriz ama bu kadar yeter
440 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
diyorum. Demek ki cinler insandan farklı bir varlık değil, insanın İblis’in teklifleriyle sıfat almış hali olduğunu net bir şekilde öğrenmiş olduk. Gelecek olan ayetler de cinlerin de melek veya dumansız ateşten yaratılmış varlık değil, onların da insan olduğu anlaşılmaktadır.
17/94. Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: ‘Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demelerinden başkası değildir.
17/95. De ki: ‘Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.’
Örneğini verdiğim ayetlere göre eğer cinler, anlatılanlar gibi beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olsalardı, Allah onlara kendi yaratılış şeklinde uyarıcı göndereceğini söylemektedir. O zaman cinler insan olan insandan bir peygamberle uyarılan rabbin yolundan sapan insanlar olduğu anlaşılmaktadır.
Tefsirini yapmakta olduğumuz ayeti tekrar naklederek, açıklamaya kaldığımız yerden devam edelim.
27/17. Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Uzun uzadıya açıklamalardan sonra ayette geçen cin ve insan kavramını anlatmaya çalıştık. Peki, ayetin devamında “ve kuşlardan orduları toplandı.” Haydi, insan ve cinlerden ordular toplamayı anladık. Peki, Süleyman peygamber kuşlardan nasıl ordu toplamış şimdi de onu anlamaya çalışalım.
27/20. Kuşları denetledikten sonra dedi ki: ‘Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?’
27/21. ‘Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir.’
27/22. Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: ‘Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim.’
27/23. ‘Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.’
Neml Suresi | 441
27/24. ‘Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.’
27/25. ‘Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar).’
Demek ki, kuşlardan topladığı ordu karga ördek keklik kumru veya havada uçan hayvan olan kuş olmadığı anlaşılmaktadır. O zaman aynı karede yer alan cinler ve insanlar dendiği zaman Müslüman olmayan insanlarla Müslüman olan insanlardan ordular hazırladı dediği anlaşılması gerekir. Kuşlar dediği zaman Rabbim Allah’tır deyip doğru yol tutturan Müslüman insanlar olduğu anlaşılmaktadır. Şu ayet de söylediklerimi onaylamaktadır.
27/20. Kuşları denetledikten sonra dedi ki: ‘Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?’
Demek ki hüdhüd hayvan olan bir kuş değil, Müslüman olan bir insandı. O zaman tefsirini yapmakta olduğumuz ayeti yeniden naklederek Süleyman’ın toplamış olduğu ordular kimlermiş tekrar gözden geçirelim.
27/17. Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
Bütün peygamberleri gerek psikolojik gerek sosyolojik gerekse etten duvarla örüp sararak, canları ile destekleyip koruyan Müslümanların hepsi bu anlamda kullanılmıştır. Peygamberlerin hepsi Müslüman olan insanlar için Allah’a eşit uzaklıktadır. İnkâr eden ve zulmeden insanlar Mümin olan insanlar tarafından desteklenmediği sürece öldürülmüşler sürülmüşler ve yerlerinden yurtlarından edilmişlerdir. Allah’ın Müslüman olanlara yardımı ya vahyi bilgilerdir. Ya da iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlar eliyledir.
33/56. Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
Allah insanlar için Allah iki farklı hayat olduğunu bildirmektedir.
442 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Birisi yaşamakta olduğumuz dünya hayatıdır. Bu hayat çok kısa ve geçicidir. Diğeri ise ahiret hayatıdır. Bu hayat ise sürekli ve ebedidir. İşte iman eden ve salih ameller işleyen Müslümanlara, Allah ahiret hayatında her tür istek ve arzu duydukları nimetlerin karşılanacağı ebedi cennet vaad etmektedir. Dünya hayatında inkâr eden ve zulmeden insanlara da ahiret hayatında ebedi cehennem vaad etmektedir.
Müslüman olanlar için dünya hayatı oyun ve eğlence yeri değildir. Onlar için ebedi olarak her istediğinin karşılanıp ağırlanacağı cennet hayatı vardır. Allah’ın kendileri için göndermiş olduğu nebi ve resuller Müslüman olan insan için kendi canlarından daha önemli ve daha kıymetlidir.
33/6. Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah’ın Kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.
Allah Müslüman olanları biri birlerine söz ve davranışlarla öyle yakınlaştırmıştır. Biyolojik kardeşler biribirlerine düşman olabildiği halde Müslüman olanlar için kardeşlik etle tırnak gibidir. Onların birinin acısı, bütün Müslüman olanların acısı demektir. Birinin sevinci de bütün Müslüman olanların sevinci demektir. Allah emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlar içinden iman eden ve salih amel işleyen insanları tek bir çatı altında birleştirmiştir.
Son peygamber ve sahabetlerle Allah kendi arzuladığı din anlayışını gerçekleşmiştir. Nitekim Kur’an hakkını vererek övgüyle onlar hakkında şöyle söz etmektedir.
9/100. Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.
98/8. Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ‘içi titreyerek korkan kimse’ içindir.
Neml Suresi | 443
48/18. Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken müminlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.
59/9. Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açlık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.
İşte Müslüman olanları Allah böyle eğitip kendileri için neyin yararlı neyin zararlı olduğunu net bir şekilde bildirmektedir. Ayrıca onları tevhit akidesi etrafında birleştirerek, tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisinde toplayarak güç ve kuvvet haline getirmiştir.
Kur’an bu örnekleri bize hikâye ve masal olsun diye anlatmıyor. Ey iman edenler titreyin kendinize gelin. Yaratılışta vermiş olduğunuz sözü unutmayın. Çünkü siz ahiret hayatında o sözü yerine getirip getirmeme konusunda sorguya çekileceksiniz. Mesajı verilmektedir. O söz de şuydu.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
İşte yaratılışta “Rabbim Allah’tır” deyip dosdoğru yol tutturanlar var ya kurtuluşta olan onlardır. Kur’an’a göre tek bir ümmet tek bir şeriat içerisinde olanlar sadece Müslüman olanlardır. Farklı ümmet farklı şeriat içerisinde olanlar da yaratılışta vermiş olduğu sözde durmayan insanlardır. Ayeti hatırlatmak yerinde olur sanırım.
5/48. Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda
444 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Neml Suresi | 445
yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Allah Müslüman olan insanların eğitim ve tevhit akidesini onlara yerleştirmiştir. Süleyman’ın ordusunun temelini Müslüman olan insanlar oluşturmaktadır. İşte ayette kuşlardan ordular derken müteşabih anlatım sanatı olarak kullanılan bir kelimedir. Bir başka ifadeyle, kendi anlamı dışında kullanılan bir ifade tarzıdır.
Ayette geçen şu ifadeyi tekrar naklederek, “Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.” özetlemeye çalışalım.
Süleyman hem Müslüman olan insanlardan ordu topladı. Hem de Müslüman olmayan insanlardan ordu toplamıştır. Dikkat çekmek istiyorum Müslüman olanların güç ve kuvvet sahibi olabilmeleri için temel olarak iki güç desteğine ihtiyaç vardır. Birisi insan gücüdür. Diğeri ise silah gücüdür. Eğer Müslüman olanlar teknolojik konularda gerekli silah ve teçhizat konusunda yetersiz kalmışsa bu durumda Müslüman olmayan insanlardan o konuda uzman kişilere ihtiyaç vardır.
Başka bir ifade tarzıyla Müslüman olanlar teknoloji konusunda üretemedikleri silahları, uzman olan cinlerden, bir başka ifadeyle ehli kitap ve müşrik olan insanlardan ordular topladı mesajı verilmektedir. Akla şöyle bir soru gelebilir. Peki, Süleyman zaten savaşı kâfir olan insanlarla yapıyor. Kâfir olanlardan ordu toplası tezat teşkil etmez mi? İşte Kur’an inkâr edenleri iki kısma ayırmaktadır. Birisi anlaşmalı olanlar, diğeri de sürekli zulüm eden ve savaşanlardır.
60/8. Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever. 60/9. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.
Dikkat ederseniz sekizinci ayette onlar inanmayıp inkâr ediyor ama siz “Rabbimiz Allah’tır” dediğinizden dolayı yerinizden yurdunuzdan çıkarmak için sizinle savaşmıyorlar. Ama dokuzuncu ayette de bu olayın
446 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
tamamen dışında olan müşrik ve kâfir olan insanlardan söz etmektedir. İşte Süleyman peygamberin savaş yaptığı topluluklar şunlardır:
4/75. Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
Allah hiç kimseye inanmadığından dolayı Müslüman olanlara savaş açmayı emretmez. Ancak inkâr edenler kendi din anlayışını başkaları üzerine zulüm ve işkence aracı olarak kullanan insanlarla savaş yapmayı emreder. Vermiş olduğum ayet örneğinde görüldüğü gibi, Zulüm gören mustazaf güçsüz ve mazlum olan insanlara yardım etmeyi, güçlü olan Müslümanlara görev olarak vermektedir.
8/72. Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin bütünü çok geniş bir yelpazede açıklamaya ihtiyaç vardır. Ancak bizim ilgi alanımızı oluşturan ayetin şu bölümüdür. “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz” Ayetin bu bölümünde geçen ayet kelimesi güç ve kuvvet anlamından kullanılan bir ayettir. Yani güç kuvvet sahibi olan insanlar ve iktidarlar bu güçlerini mazlum olanları öldürmek veya zulüm yapmak için kullanırlarsa, onların yapmış oldukları zulümleri bertaraf etmek Müslüman olanları geri püskürtmek için göndeririz mesajı verilmektedir. Bir başka ifadeyle güçlerini zulümle sürdürenleri korkutmak ve adaleti sergilemek için göndeririz, ifadesi kullanılmaktadır.
27/18. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: ‘Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.’
Ayette geçen karınca vadisinde şu ifade; “bir dişi karınca dedi ki: ‘Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin” Gerçekten bunu söyleyen bir dişi karınca mı, yoksa zulümden yana bir tavrı olmayan güç ve kuvveti yerinde olmayan mazlum olan insanlar mıdır? Aynı surede geçen şu ayet üzerinde bunun manasını anlamaya çalışalım.
27/20. Kuşları denetledikten sonra dedi ki: ‘Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?’
Eğer Hüdhüd bildiğimiz hayvan anlamında bir kuş ise, hayvanlarda akıl irade ve seçenek yoktur. Onlar birer melektir. Neml suresi içerisinde bu olay önemli bir yer işgal ettiğinden dolayı ilgili olan diğer ayetlerin anlaşılmasında önemli bir yer işgal etmektedir.
Ayetlerin bu bölümünde aklını kullan insan için, bir hayvan olan kuş Seba Melikesi hakkında onların güneşi ilah edindiği konusunda nerden bir bilgi sahibi olabilsin. Devam eden şu ayetler Hüdhüd’ün nasıl bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır.
27/22. Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: ‘Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim.’
27/23. ‘Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.’
27/24. ‘Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.’
Kur’an Allah’ın dışında rab arayıp ve onlara ibadet ve kulluk yapanlara hayvanlar gibidir. Hayvanlardan da daha aşağıdır ifadesi kullanmaktadır.
7/179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla
Neml Suresi | 447
işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
Kur’an’da çelişki yoktur. Kur’an kuşlardan diye söz edip Hüdhüd’ü Müslüman bir istihbarat uzmanı olarak karşımıza çıkıyorsa dişi karınca da her halde bir insan anlamında anlaşılması gerekir.
27/19. (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: ‘Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat.’
Her peygamber ve her Müslümanım diyen bir insan, kesinlikle hiç kimseye zulmetmez. Yaşama biçimi hayat tarzını Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içerisinde düzenler.
6/161. De ki: ‘Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhit) dinine… O, müşriklerden değildi.’
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
27/20. Kuşları denetledikten sonra dedi ki: ‘Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?’
27/21. ‘Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir.’
27/22. Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: ‘Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim.’
27/23. ‘Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.’
27/24. ‘Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.’
27/25. ‘Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar).’
448 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Belkıs melikesi ile ilgili ayetleri daha önceki ayetlerle ilintisi olduğu için üzerinde durmuştuk. Özet olarak kısa da olsa bir daha anlatmaya çalışalım.
Seba melikesi ve kavmi Hüdhüd’ün istihbarat çalışması sonucunda Müslüman olmayan güçlü bir ordusu melikeye itaatkâr askerleri ve donanımlı silahları olan bir ülke olduğu anlaşılmaktadır.
27/26. ‘O Allah, O’ndan başka ilah yoktur, büyük Arş’ın Rabbidir.’
Kur’an içerisinde Rab ve ilah kavramı sık sık kullanılmaktadır. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yüz kırk yerde ilah, Yedi yüz kırk yerde “Rabbi“ kelimesi geçmektedir. Rab ve ilah kavramı genelde yaratan düzenleyen eğiten sevk ve idare eden rızık veren öldüren dirilten hesaba çeken anlamlarında kullanılan bir ifadedir.
Allah’ı kabul etmek ayrı bir şeydir. Allah’ın rabliğini kabul etmek ayrı bir şeydir. Şu anda dünya üzerindeki insanların belki yüzde doksan beşi Allah’ı kabul etmektedir. Ama Allah’la beraber Allah’ın rabliğini kabul eden insan sayısı yüzde beş bile yoktur. Allah’ı kabul edip Allah’ın Rab olduğunu kabul etmeyenler Kur’an ifadesi ile ya deisttir ya da ehli kitap olanlardır. Dünya üzerinde olan nüfusun çok azı Müslümandır. Çok az bir kısmı da ateisttir. Bunların her ikisinin dünya nüfusunun yüzde onu kadar ya vardır ya da yoktur.
Doğru yol, Allah’ın göndermiş olduğu vahiyle çerçevesini çizmiş olduğu vahiy orijinli olan yoldur. Maalesef, bu yolda yürüyen Müslüman sayısı yok denecek kadar azdır. Dikkat ederseniz Kur’an çoğunluğa uyarsanız çoğunluk sizi saptırır ifadesi ile Müslüman olanları sık sık uyarmaktadır.
18/19. Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: ‘Ne kadar kaldınız?’ Dediler ki: ‘Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.’ Dediler ki: ‘Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.’
İstihbarat şefi olan Hüdhüd, Belkıs ve ordusu konusunda detaylı bilgi getirdikten soran yine Süleyman onlar hakkında doğru söyleyip söyNeml
Suresi | 449
lemediği konusunda tam bir bilgi öğrenmek için tekrar Hüdhüd’ü Belkıs’a bir mektup yazarak gönderir.
27/28. ‘Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?’
Hüdhüd, mektubu Belkıs’a götürüp teslim eder. Süleyman emrettiği gibi oradan belirli bir zaman dilimi içerisinde onlardan uzaklaşır. Mektup hakkında ne söyleyip söylemeyeceklerini konusunda kendi aralarında tartışsınlar. Konu ile ilgili başka surelerden örnekler verelim.
18/20. ‘Çünkü ‘durumunuzu bilip ele geçirirlerse’ sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.’
18/21. Böylece, Allah’ın vadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insanlara) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: ‘Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.’ Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: ‘Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız’ dediler.
Kehf suresinin bu bölümünde zalim olan kralın zulmünden kaçan imanlı birkaç genç hicret ederek belirli bir zaman dilimi içerisinde mağara ifadesi ile mecaz bir anlatım kullanarak, müşrik bir toplum içerisinde yaşadıkları halde kendilerinde olan iman hakikatlerini aktarmayı askıya almışlardır. İşte buradaki uyku kelimesini Kur’an bu anlamda kullanmıştır.
İmanlı gençler bu tutum ve davranışlarını belirli bir zaman dilimi içerisinden sonra, kendi aralarında konuyu ele alıp iman cevherini Müşrik bir toplum içerisinde nasıl anlatacakları konusunda istişare ediyorlar.
Birimiz gitsin toplum içerisinde nasıl kralın karşısında cesur bir davranışla bu hakikatleri haykırdık. Şimdi her halde boş duracak değiliz. Daha önce aldığımız tecrübemizden de yararlanarak Allah’ın insanlık için göndermiş olduğu vahiyleri yumsak bir tavırla yeniden anlatmaya başlayalım. Ayette geçen yiyecek kelimesi dünya hayatında yediğimiz yemek anlamında değil, ahiret azığı anlamında kullanılan bir yiyecek olduğunu bilmemiz gerekir.
450 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
27/29. (Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: ‘Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.’
27/30. ‘Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve ‘Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla’ (başlamakta)dır.’
Hüdhüd işinin gereği, Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgiler hakkında Süleyman peygamberle Belkıs melikesi arasında elçilik yapan istihbaratçı biriydi. Hiçbir peygamber ve Allah dostları kendi din anlayışını başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadıkları sürece onlara karşı savaş açmazlar. Çünkü Allah bunu yasaklamıştır. Ama ne zaman zalim olanlar mazlum olan ve mustazaf olanlara zulüm ve işkence ettiler, mustazaf ve zayıf olan insanlar hangi dinden olursa olsunlar güç ve iktidar sahibi olan Müslüman olanların koruması altındadırlar.
4/75. Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?
27/31. (İçinde de:) ‘Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin’ diye (yazılmaktadır).
Allah’ın peygamber ve peygambere uyan Müslüman olanlardan istediği şey şudur. Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olurlarsa dünya üzerinde hiçbir insanın kendi din anlayışını başka insanların din anlayışı üzerinde baskı ve zulüm yapmadan herkesin kendi dinini özgürce yaşaya bilecek bir ortamın hazırlanma isteğidir.
Allah bu dinin adını İslam, teslim olanların adına da Müslüman ismini koymuştur. İslam herkesin kimsenin kimseye zulüm yapma hakkının olmadığı bir esenlik dinidir. Müslüman olanlar güç ve iktidar haline gelince, aç ve susuz olanlar doyurulmuş. Çıplak olanlar giydirilmiş. Mazlum olan ve zulme uğrayanlar koruma altına alınıp esenliğe kavuşmuşlardır. Böyle bir yaşam biçimi böyle bir hayat tarzını aklı başında olanlardan kim istemez ki?
Bu sebeple deist ateist olanlardan, Yahudi ve Hristiyan olanlardan goraf goraf gelip Medine’de Müslüman olmuşlardır. Ama ne yazık ki her avantajın bir dezavantajı olduğu gibi, münafık olanlar da Medine’de türemeye başlamıştı.
Neml Suresi | 451
49/14. Bedeviler, ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz; ancak ‘İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resul’üne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.’
Bedevilerin iman edip etmediğini nebi ve resul olan Muhammed nereden bilsin? Ama Bedevi olanların İslam otoritesine gelip iman etmedikleri halde iman ettik demelerini Allah biliyordu. Ve nebisini uyardı Ve onlar hakkında ne söylemeleri gerektiğini onlara bildirdi. “De ki: ‘Siz iman etmediniz; ancak otoriteye teslim olduk deyin.”
İslam devletinde kim ben Müslümanım diyorsa ne zulüm görüyor ne açlık çekiyor ne de yoksulluk. İslam’a giren esenliğe kavuşmaktadır. Çünkü Müslüman olan insanlar kardeştir. Birinin acısı diğerini de ilgilendirmektedir. Müslüman olan insanların yaşam biçimi hayat tarzını gökleri ve yeri yaratan Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Müslüman için dünya hayatı bir an; ahiret hayatı onlar için ebedidir. Allah iman eden ve salih amel işleyenleri hayırda karşılığında cennet vaad ederek yarışmaya tutuşturmaktadır.
2/245. Allah’a karşılığını çok arttırma ile kat kat arttıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O’na döndürüleceksiniz.
İnancında samimi olan bir Müslüman kesinlikle vadinden dönmeyen Allah böyle bir vaadde bulunur da, hangi bir Müslüman cennet karşılığı için hayırlarda yarışmaz.
9/111. Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
452 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İşte Müslüman olanlar ancak yardım etme, bir yetimin elinden tutmanın ihtiyarlık ve bunaklık döneminde babaya anaya bakarken öf bile demeden, hizmet etmenin anlam ve önemini anlayan insanlardır. İslam’ı batılı ülkeler, terör dini olarak kabul ederler. Oysa İslam anti terör olan bir dindir. Bir başka ifadeyle terörü ortadan kaldırmayı ilke edinen dinin adıdır. İşte Süleyman, Belkıs’a böyle bir tebliğde bulunmuştur. Bakalım o teklife Belkıs ne cevap verecek?
27/32. Dedi ki: ‘Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahitlik etmedikçe ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim.’
Belkıs topluluğun önde gelen kurmayları bir araya toplayıp onlarla istişarede bulunmaktadır. Kur’an ülkenin önde gelenleri ifadesi kullandığı zaman peygamberleri yalanlayan kibir ve gururlanıp, mazlum olan insanlar köleleştiren zalim insanlar olarak bize tanıtmaktadır. Bir örnek verelim:
17/16. Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Allah kimseye bozgunculuk yapın diye bir emir vermez. Genelde bozgunculuk yapan, peygamberleri yalanlayan ve Cibril’e düşman olan insan tipleri, hep önde gelen insanlar içinden çıktığından dolayı Kur’an böyle bir ifade kullanmaktadır.
27/32. Dedi ki: ‘Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahitlik etmedikçe ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim.’
Süleyman peygamber Hüdhüd aracılığı ile göndermiş olduğu mektupta yazan “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” ifadesi Belkıs’ı epey düşündürmüş olacak ki, iktidarı veya otoriteyi ayakta tutan kurmayları ile olayı tartışmaya açmaktadır.
27/33. Dediler ki: ‘Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız).
Belkıs’ın kurmayları kendisine o kadar bağlı olmalı ki onlar liderlerinin
Neml Suresi | 453
karşısında görüş bildirecek kadar öne çıkmayan liderleri ne emrederse kesinlikle ona itaat edeceklerini söyleyen bir konuma sahip kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Müslüman olanların peygamberin yanında sesinizi yükseltmeyin ifadesi ile tıpa tıp itaatkâr bir Müslüman topluluğun durumunu hatırlatmaktadır.
49/1. Ey iman edenler, Allah’ın Resul’ünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
49/2. Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona bağırıp-söylemeyin; yoksa şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.
49/3. Şüphesiz, Allah’ın Resul’ünün yanında seslerini alçak tutanlar; işte onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.
Allah iman eden Müslümanları böyle eğitip nasıl bulunmuş olduğu çağda ve toplumda iktidar sahibi olmuşlardı. Belkıs’ın ordusu da hükümdarlarına böyle bağlı olduklarından dolayı güçlü bir orduları bulunmakta idi.
27/34. Dedi ki: ‘Gerçekten hükümdarlar (krallar) bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, öyle yaparlar.’
Bu sözleri sarf eden Belkıs’tır. Hükümdarlar diye bahsettiği kişi Süleyman peygamberdir. Aşağıda geçen ayette de, Belkıs, Süleyman peygambere bir elçi gönderip Süleyman peygamberin askeri gücünü silah ve donanımını öğrenmek amacıyla istihbaratçı gönderip test etmek istemektedir.
27/35. ‘Onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler.’
Belkıs, gönderdiği elçi ile kendisini ayakta tutan, teknolojik silahları ordu gücü ve kendisine itaat eden askerleri olduğu anlaşılmaktadır. Süleyman de devam eden ayette elçiye şöyle cevap vermektedir.
27/36. (Elçi hediyelerle) Süleyman’a geldiği zaman: ‘Sizler bana mal ile yardımda mı bulunacaksınız? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz’ dedi.
454 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Süleyman gelen elçiye şöyle cevap vererek kendi yaşam biçimi hayat tarzını ortaya koyarak elçiyi bilgilendirmektedir. Ey elçi! Siz teknolojik güç ve kuvvetinizle övünüp sevinip gururlanabilirsiniz. Ben gökleri ve yeri yaratan Allah’a teslim olmuş bir Müslümanım. Biz güç ve kuvveti insanlara zulüm yapmak, ekini ve nesli yok etmek için asla kullanmayız. Biz ancak güç ve kuvveti yeryüzünde bozgunculuk yapmak mazlum olanlara zulüm yağdırmak isteyenleri korkutmak adaleti tesis etmek için kullanırız. Bir ayetle örnek verelim.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Ayetin son bölümünde şu ifade olayı özetlemektedir. “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.” Yani Süleyman elçiye bizim dünya hayatındaki yaşam biçimimizi hayat tarzımızı gökleri ve yeri yaratan Allah belirler. Bizim kendi öngörümüzle hareket etmek bize yakışmaz ifadelerini kullanarak elçiye cevap vermektedir. Şu ayette ifade edildiği gibidir:
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
27/37. ‘Onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.’
Belkıs’ın elçisi Süleyman peygambere güç ve kuvvet gösterisi olarak teknolojik bilgi ve donanımları ile getirmişti. Süleyman peygamber de gelen elçiye siz dünya hayatında kazanmış olduğunuz güç kuvvet ve silahlarla öğünebilirsiniz diyerek elçiye şöyle cevap vermişti. “biz onlara öyle ordularla geliriz ki, karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.”
Bu olayın bir benzeri de Zülkarneyn kıssasında geçmektedir. Onu özetleyen ayetlerde şu ifadeler kullanılmaktadır.
18/94. Dediler ki: ‘Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc,
Neml Suresi | 455
yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?’
18/95. Dedi ki: ‘Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkân), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.’
27/38. (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) ‘Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?’ dedi.
Süleyman peygamber önde gelenlerle Belkıs’ın tahtı hakkında istihbarat bilgisini getirecek olan var mı? diye sormaktadır. Genelde İslam müfessirleri, tahtın gelmesi hakkında ileri geri, konuşarak taht kütlesel olarak mı gelecek? yoksa ışınlama olarak mı gelecek diye tartışıp durmuşlardır. Taht ceset kelimelerine Kur’an ne anlam yüklemiş ilgili ayetlerden bağ kurarak anlamaya çalışalım.
2/248. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: ‘Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.’
38/34. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
27/23. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.’
10/93. Andolsun, biz İsrailoğullarını, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.
Vermiş olduğum ayetler bütünlüğünden anlaşıldığı gibi, taht, ceset, tabut, kelimeleri Kur’an’da konu ile alakalı olarak anlam taşıdığı görülmektedir. Firavun’un bedeni cesedi, dünya hayatındaki onun yaşam biçimi hayat tarzının tezahürü olarak piramitleri temsil etmektedir. Süleyman’ın
456 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
tahtına cesedinin bırakılması, babası Davut peygamberden kalan peygamberin yaşam biçimi hayat tarzını temsil etmektedir. Talut hakkında söylenen tabutun gelmesi onun yaşam biçimi hayat tarzını Musa ve Harun ailesinin din ve yaşam biçimini temsil ettiği görülmektedir.
Süleyman peygamberin bilirkişilerden istediği de Belkıs’ın ordusu ve donanımı hakkında anlamak için bir istihbarat bilgisi istemektedir. Devam eden ayette de Süleyman’ın bu isteğine iki kişi talip olduğu görülmektedir. Bunlardan birisi cinlerden bir ifrittir. Yani Müslüman olamayan insanlardan birisidir. Diğeri ise Kitaptan ilmi olan Müslüman olan insanlardan birisidir. Devam eden ayetten de anlaşıldığı gibi Süleyman bu görevi Müslüman olan birisine verdiği görülmektedir.
27/39. Cinlerden İfrit: ‘Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.’ dedi.
27/40. Yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: ‘Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.’ Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: ‘Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır.
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre, tahtın gelmesi ve yanında durur vaziyette görülmesi, Belkıs’ın Süleyman peygamberin vermiş olduğu ültimatoma Belkıs ve ordu hakkında istihbaratı bilgilerinin alınması ve bunun karşılığında Belkıs’ın mağlup olarak gelmesi ve teslim olması anlamında olduğu anlaşılmaktadır.
27/41. Dedi ki: ‘Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?
Süleyman peygamber Belkıs’ı mağlup olmadan önce, Belkıs ve kavmi güneşe tapmakta olduğu bilinmekteydi. Ama Süleyman peygamber gökleri ve yeri yaratan Allah’ı ilah edinmekte ve kulluk ve ibadeti ona yapmaktadır. Belkıs’ın söylediği şu söz “Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.’” İnsan fıtratındaki takva
Neml Suresi | 457
sesi, kesinlikle Allah’ın dışında yaratılmış olan varlıkları ilah ve rab olarak kabul edemeyeceğini bildirmektedir. Çünkü yaratılırken her insan Allah’ı kendisine rab ve ilah edindiğine söz vermişti.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Deist ve ateist olan insanlar, yaratılışta ben öyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum deyip dayatmaktadırlar. Oysa istisnasız kendilerine emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan her insan bunu bilmektedir. Ancak ergenlik yaşına geldiği zaman İblis ve şeytan bu sözü ona unutturmaktadır. Kur’an’da Belkıs ve son nebi ve resul hakkında geçen şu ayetler yaratılışta verdiği o sözü, söylendiğine bir işaret olarak görülmektedir.
53/11. Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
53/12. Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
53/13. Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.
Necm suresinde geçen şu ifade, “Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.” Allah’ın göndermiş olduğu vahyi bilgilerle, her insanın yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözü tıpa tıp aynı ifadeye gelmektedir. Yine bu olayı başka bir ayetle açıklamaya çalışalım.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
Yani Allah’ın yaratmış olduğu evren yasaları ile göndermiş olduğu vahiy yasalarının tam bir mutabakat içerisinde indirilip yaratılmış olduğu anlatmaktadır.
27/42. Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: ‘Senin tahtın böyle mi?’ denildi. Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.’
Belkıs, Süleyman’ın peygamberlik mülkü ve yaşam biçimi hayat tarzı
458 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
hakkında bilgi mukayesesi yapması istenmektedir. Belkıs da işte o zaman yaratılışta verdiği sözü hatırlayarak ben de daha önce Müslümanım demekten kendini alıkoyamadı.
27/43. Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi.
27/44. Ona: ‘Köşke gir’ denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: ‘Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.’ Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.’
Belkıs, Süleyman’a gelen vahyi bilgiler hakkında detaylı bir bilgi edindikten sonra Allah’ın gönderdiği vahiy orijinli anlatılan dinde hiçbir çelişki ve tutarsızlık olmadığını gördü anladı ve şöyle dedi. “Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum”
Süleyman ile Belkıs arasında geçen bu olay tıpkı Musa ile Firavun’un büyücüleri arasında da geçmektedir.
20/69. ‘Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.’
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
Neml Suresi | 459
Bu ayetlerde dikkat ederseniz özet olarak şu mesaj verilmektedir. Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderilmiş olduğu vahyi bilgileri doğru anlayan insanlara hemen yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözünü hatırlatmakta şeytan ve dostlarının kendilerini kandırıp bu verdiği sözü unutmaktadırlar.
İşte gelen peygamberler insanın fıtratına yerleştirdiği takva meleği, insan her yanlış yaptığında bir uyarı sesi vermektedir. İşte her insan ergenlik yaşına geldiğinde yol tercihi sadece kendisine verilmiş bir özgürlüktür. Dolayısı ile insan bu özgürlükle kendi kaderini kendisi çizerek ya cennet ya da cehennemi kendisi üzerine yazmaktadır. Şu ayetler de onu doğrulamaktadır.
91/7. Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
91/8. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
91/9. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
91/10. Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
27/45. Andolsun, biz Semud (kavmine) kardeşleri Salih’i: ‘Yalnızca Allah’a kulluk edin’ diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.
Allah’tan peygamber olarak gönderilmiş bütün insanlar, ilk olarak Allah’tan başka ilah ve rab olmadığını, ilah ve rab olarak kabul ettikleri bütün ilah ve rab olarak kabul ettiklerini terk etmeleri gerektiğini vurgulayarak öğüt vermektedirler. Kur’an Allah’tan başka ilah edinen insanları hep itilafa düşen insanlar olarak vurgulamaktadır. İşte açıklamakta olduğumuz ayetin şu bölümü onu anlatmaktadır. “Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.”
16/64. Biz Kitab’ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.
Kur’an’ın ifadesine göre, Allah insanlara biri birine zıt olan iki farklı yol göndermiştir. Bunlardan birisi hak yol, bu yol Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu vahiy orijinli Kur’an’ın gösterdiği yoldur. Bu yol Müslüman ve muttaki olanların yoludur. Bu yolun ağacı helal ağaçtır.
460 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Tohumu Kur’an diliyle takvadır. Toplum diliyle vicdan psikoloji diliyle de üst bendir. İşte Allah’ın göndermiş olduğu bütün peygamberler önce kendilerinin Müslüman olanların ilki olduklarını söyleyip insanları Müslüman olmaya davet etmişlerdir. Müslüman olanlar sadece cennet ehli olanlardır.
41/33. Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İkinci ağaç ise, yasak ağaç haram olan ağaçtır. Bu ağacın tohumu İblistir. Kur’an yasak ağaçtan nemalanan bütün insanları genel başlık altında cin kelimesi etrafında toplamıştır. İşte bu insanların tümü ihtilafa düşenler ve sonu cehennem olan insanlardır.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
Kur’an’a göre cin; Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiy orijinli dinden sapan insanların genel adıdır. Bir başka ifadeyle Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri ve kitapları yalanlayan Allah’ın ayetlerini bir menfaat karşılığında satıp gizleyen kitap ehli ve müşrik olan insanlara sıfat olarak vermiş olduğu bir isimdir.
27/46. ‘Ey kavmim” dedi, “neden iyilikten önce kötülük konusunda acele ediyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz.’
Yukarda geçen ayette iki yol farklılığını geniş olarak anlatmaya çalışmıştım. Yine Kur’an’a göre her insan ergenlik yaşına geldiğinde iki farklı yol tercihi ile karşı karşıya kalmaktadır. Birisi takvanın teklifleri yönünde tercih kullanıp hidayete eren ve bağışlanandır. Diğeri ise İblis’in teklifleri yönünde yol tercihini kullanıp sapmasıdır. İslam toplumlarında ve insanlar arasında yanlış anlaşılmaktadır. Bundan dolayı, ilgili olan ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışayım.
38/23. ‘Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat’ dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.’
Neml Suresi | 461
38/24. (Davud) Dedi ki: ‘Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.’ Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip-döndü.
38/25. Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Ayetlerde geçen iki davacıyı Kur’an her insanın öz yapısında var olan iki teklif sunucu melekten bahsetmektedir. Bu davacıların birisi takva meleğidir. Diğeri ise İblis meleğidir. Takva yolunu tercih eden insanlar hak ve hakikati bağışlanma yolunu tercih eden insanlardır. İblis’in yolunu tercih eden insanlar da hak hukuk dinlemeyen ekini ve nesli yok etme çabası içerisinde olan insanlardır. Yine iki farklı yolu ifade eden bir ayeti naklederek izah etmeye çalışayım.
14/4. Biz hiç bir elçiyi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ayette dikkat çekici olan en önemli bölümü şudur. “Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, dilediğini hidayete erdirir.” Kur’an içerisinde geçen ilgi konusunu teşkil eden bütün ayetlerden anlaşılması gereken şu olmalıdır. Allah kimseyi dileyip saptırmaz, kimseyi dileyip hidayete erdirmez. Emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara sapılacak olan yolu da hidayete erecek olan yolu da gösterir. Sapma ve hidayete gelme tercihini insanların kendi özgür iradesine bırakır. Dünya hayatındaki sınavın adı da budur.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık. 76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Demek ki Allah kimseyi saptırıp kimseyi hidayete erdirmiyormuş. Tabiri caizse sapma ve hidayete gelmenin, sermayesi Allah’tan, bu sermayeyi doğru ve yanlış kullanma seçeneği de insanın kendi özgür iradesine
462 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
verilmiştir. Kur’an’ın konuşma dili olarak Allah da sapana saptırdım der. Hidayete gelmek ve bağışlanmak isteyene de hidayete getirdim ve bağışladım ifadesi kullanır. Örnek olarak bir ayet nakledelim..
8/17. Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Müminleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
27/47. Dediler ki: ‘Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.’ Dedi ki: ‘Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz.’
Ayette verilmek istenen mesaj, dünya hayatı inişli çıkışlı bir yoldur. Zaman zaman kıtlık, yokluk insanların başına musibet gelebilir. Zaman zaman insanların başlarına kıtlık ve bolluk gelebilmektedir. İnkâr edenler bu olayları kendilerini hidayete getirmek için çaba gösteren resullerin uğursuzluğu olarak yorumlamaktadırlar.
36/14. Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: ‘Şüphesiz biz, size gönderilmiş elçileriz.’
36/15. Dediler ki: ‘Siz, benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz.’
36/16. Dediler ki: ‘Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir.’
36/17. ‘Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.’
36/18. Dediler ki: ‘Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azab dokunacaktır.’
36/19. Dediler ki: ‘Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.’
Neml Suresi | 463
Demek ki, uğursuz olanlar peygamberler değil, inkâr eden ve zulmeden insanlarmış.
27/48. Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı.
Genelde her toplumda düzgün insanlar olduğu gibi, bozgunculuk çıkaran insanlar da bulunmaktadır. Allah bozgunculuk çıkaran insanları Müslüman olanlarla, bir başka ifadeyle bozguncu olmayan insanlarla savılıp giderilmesi istenmektedir. Şu ayetlerde o mesaj verilmektedir.
33/59. Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
33/60. Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.
Görüldüğü gibi Allah’ın dünya hayatında inkâr eden zulmeden bozgunculuk yapan insanlara müdahaleyi iman eden Müslüman olanlar eliyle engellemektedir. Allah asıl müdahaleyi ahiret hayatında yapacağını vaad etmektedir. Şu ayet meali de, o olayı izah etmektedir.
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Allah dünya hayatında zulmeden insanlara müdahaleyi Müslüman olanlar eliyle, ahiret hayatında ise inkâr eden ve zulmeden insanlara müdahaleyi kendisi verip cezalandıracaktır.
27/49. Aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: ‘Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık, gerçekten doğruyu söylüyoruz, diyelim.’
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa binlerce peygamber gelip geçtiği halde Kur’an içerisinde yaklaşık olarak yirmi beş peygamber ismi
464 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
zikredilmiştir. Bunun sebebi gelen peygamberlerin büyük çoğunluğu inkâr eden peygamberleri yalanlayan kâfirler tarafından öldürülüp yok edilmişlerdir. Yukardaki ayette geçen ifadede de şu değil midir? “Aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: ‘Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık, gerçekten doğruyu söylüyoruz, diyelim.”
İnkâr eden insanların söylemiş olduğu sözlerin, büyük bir kısmı yalan olduğunu görmekte anlamakta ve bilmekteyiz. Bunlar kendileri yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözü bile yalanlayıp inkâr etmektedirler.
27/50. Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) farkında olmadıkları bir düzen kurduk.
Ayette geçen farkında olmadıkları düzen nedir? Bu olayı ilgili ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
43/36. Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
43/37. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Allah dünya hayatında insanın yol tercihi kararına ve davranışlarına asla müdahalede bulunmamaktadır. Ancak, inkâr eden ve zulmeden insanlar hakkında Kur’an içerisinde değişik anlatımlarla ahiret hayatında onlar için hazırlanmış olan cehennem hayatına atıf yaparak şu ifadeler kullanılmaktadır. Helak ettik, gökten azap yağdırdık, kalplerini mühürledik tuzak kurduk unuttuk ifadeleri ile ahiret hayatını adres olarak göstermektedir. Kur’an’da bununla ilgili dolaylı ve direk olarak birçok ayet bulunmaktadır. Bir tane örnek vermeye çalışalım.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
27/51. Artık onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.
Neml Suresi | 465
Ayette geçen şu ifade, “biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik” Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri yalanlamaları ve öldürmeleri nedeniyle ahiret hayatında ebedi cehennemi hak etmeleri anlamında kullanılan bir ifadedir. Yoksa dünya hayatında onlara müdahale etmeyeceğine dair söz verdiği hatırlanmalıdır.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
27/52. İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır.
Allah Kur’an’da genelde hep çoğunluğa nispet ederek hüküm vermektedir. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa eceli gelip ölen kavimlerin mezar kalıntılarına dikkat çekilmektedir. Kavimler içerisinde Allah’ın istediği şekilde iman eden ve salih amel işleyip yaşayan mutlaka vardır. Ama onlar Kur’an ifadesiyle yok denecek kadar az olduğundan dolayı çoğunluğa atıf yaparak helak olmuş kavimler diye anılmaktadır.
5/13. Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.
27/53. İman edenleri ve sakınanları kurtardık.
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “İman edenleri ve sakınanları kurtardık.” Kişilerin inkâr edenlerin elinden kurtulması demek, şu anlamı ifade eder. Ya iman edenlerin güç kuvvet haline gelip inkâr eden ve zulmedenlere korku salarak onların zulmünden kurtulması anlamını taşır. Ya da Allah iman edenlerin kâfir olanlar insanlar tarafından öldürülse bile onları kurtardık ifadesiyle olayı özetlemektedir. Örnek verelim.
3/55. Hani Allah, İsa’ya demişti: ‘Ey İsa, doğrusu senin hayatına
466 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Neml Suresi | 467
Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim.’
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim.”
Hazreti İsa’yı Yahudiler çarmıha gerip öldürdüler. Zaten Hazreti İsa’nın dört havarisi vardı. Onlar da hazreti inkârı sezince kim bana yardım edecek demişti de, havariler biziz Müslüman olanlar biziz demişlerdi.
3/52. Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’ Havariler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol’ dediler.
Allah Müslüman olan insanların ölümünü inkâr edenlerden kurtuluş olarak görmektedir. Çünkü Müslüman olanların ölümü Ahiret hayatında Allah’ın Müslüman olanlar için hazırlamış olduğu ebedi cennete ağırlayacaklardır.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
27/54. Lut da; hani kavmine demişti ki: ‘Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?’
Her toplumda mutlaka Allah’ın yasak kıldığı meziyetler suç olarak işlenmektedir. Lut Kavminde de öne çıkan çirkinliklerden en önde geleni lutiliktir.
27/55. ‘Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.’
Evrende yaratılmış olan her varlığın kendisine verilmiş olan bir görevi vardır. Zulüm; Allahlın insana ve evrene koyduğu bir değeri değerinin
altında veya değerinin üzerinde bir yere taşımak demektedir. Evrende emanet ve sorumluluk yüklemiş oldu tek varlık insanlardır. Kur’an, insan ömrünü üç safhaya bir başka ifadeyle üç aşamaya ayırmaktadır. Bunlardan birincisi anne karnından doğuştan ergenlik yaşına gelinceye kadar geçen dönemdir.
Kur’an bu dönemi günah ve sevap işlemeyen ekmek elden su gölden hesabı cennet olarak tanımlayıp ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözünden çıkmadığı dönemdir. Yine bir başka ifadeyle meleklik dönemidir. Bu dönemde her insan aynen melekler gibi, aklı iradesi ve seçeneği olmadığı dönemdir. İşte Âdem ve eşinin cennetten çıkma olayı sadece tek seçenekli meleklik döneminden iki seçenekli varlık olan, insan konumuna evrilme dönemine cennetten çıktılar ifadesi kullanarak olayı özetlemektedir.
7/19. Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Âdem ve eşinin cennetten çıkma olayı ergenlik yaşına gelince gündeme gelmektedir. İşte ergenlik yaşına gelince her insana iki teklif sunucu melek yüklenmektedir. Detaylarına girmeyeceğim ama bu konuları diğer sure tefsirlerimde geniş olarak anlatmaya çalışmıştım.
Âdem ve eşinin cennetten çıkması meleklik döneminden insan olma dönemine geçiş olarak tanımlanmıştır. Yani İblis varsa insan var İblis yoksa insan da yoktur. İblis’in insanların ölüp de dirilinceye kadar süre istemesi ve verilmesi bu anlamdadır. O zaman insanı bir tanımlamaya çalışalım.
İnsan; Hem İblis’in tekliflerine karşı eğilimli hem de takvanın tekliflerine karşı eğilimli nötr bir varlıktır.
İşte Lut peygamber kavmine çirkin olan, Allah’ın yasaklamış olduğu Lutilik, fitnesinden vaz geçmeleri için teklifte bulunmuştu. Yani cinsel ihtiyacınızı erkeklerle değil, kadınlarla evlenin Allah’ın helal kıldığı
468 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yollardan sağlayın demişti. Onlar da devam eden ayetlerde şu cevabı vermektedir.
27/56. Kavminin cevabı: ‘Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış’ demekten başka olmadı.
Bütün peygamberlerin Allah ile kesin bir sözleşmeleri vardır. Onlar önce ölümü riske alır ve dik duruşunu bozmadan Allah’ın emirlerini tebliğ etme konusunda tereddüde düşmezler.
Firavun gibi halkı köleleştirip zulmeden bir zalimin karşısına çıkan Musa peygamberi, müşrik bir toplum içerisinde tek bir ümmet olan İbrahim peygamberi, Allah’ın resulü nebilerin sonuncusu olan ümmi peygamberin çekmiş olduğu ızdırap sıkıntıları hatırlamak gerekir. Onlar sadece Rabbim Allah’tır demelerinden dolayı başlarına gelmedik felaket kalmamıştı. Ama onların büyük bir çoğunluğu gökleri ve yeri yaratan Allah’tır dediğinden dolayı yerinden yurdundan sürülmüş birçoğu da öldürülmüşlerdir.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
3/22. Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve onların yardımcıları yoktur.
O zalim olan kendilerine gelen, peygamberleri yalanlayanlar yapmış oldukları zulmün cezasını Allah ahiret hayatında vereceğini vaad etmektedir.
Nuh peygamberi de kavmi yalanlamıştı. Nuh peygamber Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri kavmine tebliğ ederken kavminin önde gelenleri alay etmişlerdi.
11/36. Nuh’a vahyedildi: ‘Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların yaptıklarından dolayı üzülme.’
Nuh peygamber ve kavmi ile ilgili olay Hud suresi otuz yedinci ayetten itibaren anlamlı bir şekilde izah edilmektedir.
11/37. ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.’
Neml Suresi | 469
Nuh’un gemisi dendiği zaman hemen akla Nuh tufanı gelmektedir. Oysa Kur’an’a göre dünya hayatında suç işleyen kavimlerin cezasını ahiret hayatına ertelediğine dair onlarca ayet bulunmaktadır. Çünkü dünya hayatı bir denenme ve bir sınav salonudur. Allah dünya hayatında zulmedenlerin cezasını ya insanlar eliyle ya da evren yasalarına uyulmadığı zaman cezanın evren yasalarından geleceği vurgulamaktadır.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Ayette ifade edilen şu bölüme dikkat çekmek istiyorum. “Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti.”
Evet, Allah inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını eğer Müslüman olanlar güç ve iktidar sahibi olamazlarsa cezalarını ahiret hayatına erteleyeceğini değişik sure ve ayetlerde ısrarla üzerinde durarak, izah etmektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Kur’an’da suç işleyen ve inkâr eden kavimleri, helak ettik, üzerlerine taş yağdırdık, yerle bir ettik ifadeleri, Allah’ın göndermiş olduğu peygamberleri yalanlayan, yerinden yurdundan süren ve öldürenler için kullanılmış olan bir ifadedir. Allah zulmeden ve inkâr eden kavimlerin cezasını ahiret hayatına ertelediğini anlatmaktadır. O zaman konumuzla ilgili olarak Kur’an’da anlatılan Nuh tufanı nasıl olmuştur. Onu ayetlerden anlamaya çalışalım. Hud suresi otuz yedinci ayeti tekrar nakledip, olayın püf noktasını bulup anlamaya çalışalım.
11/37. ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.’
470 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Ayette dikkat çeken ifadeye bakın. “Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma.”
Öncelikle bu ifade gemi kelimesini Kur’an iki farklı anlamda kullandığını bilmek ve anlamak lazımdır. Birincisi denizi yara yara giden tonlarca yükü ülkeler arasına taşıyan gemidir.
16/14. Denizi sizin emrinize veren o’dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir.
İkinci geminin anlamı ise yaşanan dünya hayatını gemi olarak sembolize etmektedir. Bunlardan örnekler vererek hangi gemiyi hangi anlamda kullandığını bulmaya çalışalım.
18/71. Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: ‘İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.’
Aktarmış olduğum ayette geçen gemi kelimesini Kur’an dünya hayatı anlamında kullanılan gemiyi sembolize etmektedir. Bunun sebebini de şu ayet açıklamaktadır.
18/79. ‘Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.’
Ayette dikkat çekilen olaya bakalım. “Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.’
Dünya hayatını bir deniz, emanet ve sorumluluk yüklenen insanları da Kur’an denizde çalışan yoksullar olarak tanımlamaktadır. Zengin olan ise Allah’tır. Eğer dünya hayatı ölümlü olmamış olsaydı güçlü olanlar sürekli iktidar sahibi olurlardı. Mazlum ve zayıf olanlar ise sürekli ezilir dururdu. Ama ölümlü olan dünya hayatında iktidar sahibi olanlar yer değiştirsinler diye dünya hayatını ölümlü kıldık. Böylece bazen önde gelenler iktidar sahibi olmaktadır. Bazen de mustazaf olanlar iktidar sahibi olmaktadır. Bu olayı en güzel enfal suresinde geçen şu ayetler açıklamaktadır.
Neml Suresi | 471
8/7. Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkâr edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.
8/42. Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
PEYGAMBERİN GÖRDÜĞÜ RÜYA NEYDİ?
ONU ANLAMAYA ÇALIŞALIM
Rüya konusu, İslam toplumlarına müfessirler tarafından çok yanlış anlatılmakta ve yanlış anlaşılmaktadır. Bu sebeple konu üzerinde detaylı bir şekilde durmak istiyorum. Konunun temel taşını oluşturan ayetlerin en başında geleni İsra suresi elli dokuzuncu ayettir. Şimdi o ayetin ne demek istediğini anlamaya çalışalım.
17/59. Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
İsra elli dokuzuncu ayette anlaşılması gereken üç farklı ayetten bahsedilmektedir. Şimdi bunları ayrı ayrı ayette geçtiği gibi naklederek izah etmeye çalışalım. Birinci ayet, “Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı.” Bu ayetin bu bölümünde Allah insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peygamberleri peş peşe dizerek Allah kendi dinini kavimler gelen peygamberleri
472 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yalanlamaları nedeniyle bir türlü tabiri caizse, gerçekleştirememiş olduğu anlatılmaktadır.
Çünkü Allah kendi dinini gerçekleştirmek için seçmiş olduğu peygamberleri etten duvarla ören, onun sesinin üzerine sesini yükseltmeyen peygamberin nefsini kendi nefsine tercih eden, Müslüman bir topluluk olan. Allah insanlar eliyle dünya hayatında murad ettiği dini gerçekleştirebilsin. Bir başka ifadeyle Müslüman olanlar güç ve kuvvet haline gelsin ki Allah’ın arzuladığı din insanlar eliyle uygulanır hale gelebilsin. Birinci bölümde verilmek istenen mesaj peygamberleri yalanladılar kavimler de helak oldular.
İkinci bölümde ikinci ayette şöyle ifade kullanılmaktadır. “Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular” Allah helak olan kavimlerden kavimlerin helak olma sebebinden yine bir tanesini daha, örnek olarak göstermektedir. Salih peygamberin kavminin helak oluş sebebi, anlatılmaktadır. Kavmin yapmış olduğu en büyük yanlışlardan biri olan dişi deveyi boğazlayarak keserek yaratılmış olan konumdan kaldırıp, tapınılır hale getirilmiştir. Kavimin helak olma sebebi deveye, zulmetmek olarak göstermektedir.
Kur’an dişi deveyi boğazlama olayını geniş bir yelpazede ele alarak anlatmaktadır. Ama dikkat ederseniz tefsirlerde genelde olay mecrasının tamamen dışına çıkarılarak, Allah, Salih peygambere dağdan mucize olarak bir dişi deve doğurttuğu anlatılarak izah edilmiştir. Oysa kavmi Salih peygamberden mucize istediklerinde salih peygamberin kavmi etinden, sütünden, yavrusundan, yükünden istifade etmek için yaratmış olduğu dişi deveyi örnek olarak göstermektedir. Verilmek istenen mesaj Allah’ı ilah edinme yerine deveyi ilah edindiler. Bundan dolayı da helak oldular.
Olayı kısacık olarak özetleyecek olursak, Salih peygamber kavmine kendisinin mucize olarak gösterdiği deve değil Allah’ın yaratmış olduğu deveyi işte size mucize olarak Allah’ın gönderdiği dişi deveyi onlara gösterir. Bir gün su içme hakkı devenin bir gün su içme hakkı da sizin der. Devenin su içme hakkına kesinlikle müdahale etmeyin diye de tembihte bulunur. Fakat içlerinden azgın zorba birisi çıktı deveyi kesti ve Allah da o ve onunla birlikte olanları helak ettiği anlatılır. Kur’an’a göre böyle bir anlatım
Neml Suresi | 473
müteşabih bir anlatımdır. Kur’an devenin su içme hakkına müdahale ettiler derken, devenin bir yaratılış gayesi vardır. Sizin de bir yaratılış göreviniz vardır. Allah deveyi ve dünya hayatında yaratılmış olan bütün bitkileri ve diğer hayvanları sizin istifadeniz için yaratmıştır.
Oysa siz onun etinden, yavrusundan, yükünden istifade etmeniz gerekirken deveyi kendinize ilah olarak kabul ettiniz. Gökleri ve yeri yaratan Allah’tır, ilah ve rab olmayı hak eden sadece Allah’tır. Siz ona ibadet ve kulluk edeceksiniz mesajı verilmektedir. Nitekim deveyi kestiler ifadesinin ne anlama geldiği Tekvir suresinde kıyamet sahnesi anlatılırken tasvir edilmektedir.
81/3. Dağlar, yürütüldüğü zaman,
81/4. Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman,
Yani peygamberleri yalanlayan kavimlerin ahiret hayatında gerçekleri gördüklerinde herkes kendi derdine düştüğünden dolayı, dünya hayatında Allah’ın dışında tapmış oldukları bütün ilahların yok olup gideceği mesajı verilerek anlatılmaktadır.
Şimdi İsra suresi elli dokuzuncu ayetin son bölümünde geçen ayet veya mucize, kelimesini izah etmeye çalışalım. “Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.”
İşte son bölümde Allah’ın istemiş olduğu ve peygamberin rüyasının doğrulandığı Allah kendi dinini kendi istediği şekilde bir peygamber ve onu destekleyen Müslüman olanların güç ve kuvvet haline gelip gösterdiği mucize ayetin bu bölümüdür.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa genel olarak bütün peygamberler yalanlanmıştır. Bu da yetmemiş sürgün edilmiş veya öldürülmüşlerdir. Allah’ın murad etmiş olduğu hak olan din anlayışı tamamı ile bir türlü uygulanıp yaşanıp hale gelememiştir.
Yeryüzünde Müslüman olanlar iş başına geçtiklerinde adaleti hakkı hukuku tesis ederler. İnkâr edenler iş başına geçtiklerinde ise ekini ve nesli yok ederler, mazlum olanlara zulüm ve işkence yağdırırlar.
2/205. O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
474 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İşte Allah yeryüzünde Müslüman olanların iş başına geçmesini istemektedir. İsra suresi elli dokuzuncu ayetin son bölümünde “Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz” ifadesi biz güç ve kuvvet olmayı mustazaf olanların malını mülkünü gasp etmek için değil, ancak zalim olanları kendi din anlayışlarını gerçekleştirmek mazlum olanların işkence ve zulme uğramasını engellemek ve korkutup caydırmak için göndeririz ifadesi ile anlatılmaktadır. İşte son nebi resul de tamda bunu düşleyip hayal etmekteydi.
17/60. Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
Ayette geçen rüya kelimesi gece uyurken görülen rüyalar değildir. Peygamberin hayal edip düşlemiş olduğu olay şuydu. Günümüz çağına uyarlayacak olursak dünya üzerinde zalim olan iktidar ve güçler tarafından mazlum olan halkı köleleştirmişler, onları aç ve susuz bırakmışlar. Barınma yerleri olmayanları barındırmaktır. Hak sahiplerinin hakkını gasp edenlerden kolluk güçlerini kullanarak, hak sahiplerine geri iade etmektir. Hiç kimse kendi din anlayışını başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadan herkesin kendi din anlayışını zulme dönüştürmeden özgürce yaşaya bilecekleri bir ortamı hazırlamaktır.
8/33. Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azaplandıracak değildir.
İşte İsra suresi elli dokuzuncu ayeti bu ayet açıklamaktadır. Allah’ı ayetler göndermekten, bir başka ifadeyle Müslüman olanları güç ve kuvvet haline gelmesini engelleyen sebep demek ki peygamberleri yalanlamasıymış. Kur’an ifadesine göre Müslüman olanların güç ve kuvvet haline gelebilmesi için Müslüman olanların kendilerine gelen peygamberleri yalanlaması yerine iman edip onun yanında ona destek vermeleri ile mümkün olacağını Allah üzerine basa basa vurgulanmaktadır.
8/33. Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azaplandıracak değildir.
Neml Suresi | 475
Allah, inkâr edenler istemeseler de mutlaka ama mutlaka kendi nurunu Müslüman olanlar eliyle tamamlayacaktır.
9/32. Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.
O zaman peygamberin hayal edip düşlediği neymiş onu anlamaya çalışalım. Bu konuya geçmeden önce Hazreti İbrahim peygamberin gördüğü rüyayı Kur’an’dan dinleyelim daha sonra bu konuya geçelim.
37/100. “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”
37/101. Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emir olunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
Kur’an’ın anlattığına göre İbrahim kendi toplumu içerisinde tek başına bir ümmetti. Babası müşrik, anası müşrik, dedesi müşrik, hülasa kavmin hepsi müşrik bir toplumdu. Kur’an’da İbrahim peygamberin kıssası geniş bir yelpazede anlatılır. Ama ben sadece konumuz ile ilgili olaylardan bahsedeceğim.
Kur’an içerisinde İbrahim peygamber, Allah’ın övgüyle bahsettiği peygamberlerden biridir. İbrahim peygamberi el ne derse desin o tevhit akidesini oğlu ile gerçekleştirmek için yola çıktığında müşrik olan toplum İbrahim peygamberi ateşe atıp yaktılar.
16/120. Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.
2/125. Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. ‘İbrahim’in makamını namaz yeri edinin’, İbrahim ve İsmail’e de, ‘Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin’ diye ahid verdik.
Kur’an’da geçen İbrahim’in oğlunu kurban etme rüyası aynen son peygamberin gördüğü rüya ile tıpa tıp aynı ifadeyi anlatmaktadır. Allah
476 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kendisinden başka toplum içerisinde Müslüman olan bir tek bir kişi bile yoktu. Hazreti İbrahim peygamber ise kendisinden sonra kendi tevhit akidesini devam ettirebilecek diğer peygamberlerin de isteyip arzuladığı gibi, kendi misyonunu kendisinden sonra gelecek olan nesillere aktaracak birini arzuluyordu.
Müşrikler kendi din anlayışında olmayan insanları asıp, kesiyorlar. Yerinden yurdundan edip, sürüp öldürüyorlardı. İbrahim de oğlu için şöyle diyordu.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
37/103. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
Kur’an, İbrahim ve oğlunun kıssası müteşabih bir anlatım sanatı ile anlatılmaktadır. Vermiş olduğum ayetler aklını kullanan insanlara şu mesajı vermektedir. Oğlum; insanlar için birbirine zıt iki yol tercihi vardır. Bunlardan biri Müslüman olanların yol tercihidir. Kur’an buna muttaki olan ifadesi kullanmaktadır. Bir başka ifadeyle, “Rabbim Allah’tır” diyenlerin yol tercihidir. Yine bir başka ifadeyle ahiret hayatında cenneti tercih edenlerin yol tercihidir.
İkinci yol tercihi de, Rabbin yolunun dışında olanların yol tercihidir. Kur’an bu tercihte olanlara genel başlık altında hem müşrik olan hem de ehli kitap olan ve yasak ağaçtan nemalananların yol tercihidir. Kur’an bunlara genel bir başlık altında cin tabirini kullanmaktadır. Genel olarak cinler İblis’in teklifleri ile yaşam biçimi hayat tarzını yasak ağaçtan nemalanıp sürdüren insanlardır.
Rabbimiz Müslüman olmayıp Rabbin yolundan sapan, inkâr eden ve zulmeden müşrikleri ahiret hayatında ebedi olarak cehennemde cezalandıracağını vaad etmektedir.
6/130. Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şehadet ederiz’
Neml Suresi | 477
derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
İşte Hazreti İbrahim oğlu ergenlik yaşına geldiğinde bu iki farklı yolları tek tek anlattıktan sonra, oğlum eğer Müslüman olup cennete gitmek istersen, müşrik olan toplum seni öldürecekler, Allah seni ahiret hayatında ebedi cennetinde ağırlayacaktır. Eğer sen müşrik onlarla beraber olursan belki dünya hayatında az bir süre yararlanabilirsin. Ama ahiret hayatında ebedi cehennemi hak edeceksin demişti. Oğlu da ayette ifade edildiği gibi şu cevabı vermişti.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
Kur’an ifadesiyle bu demektir ki, babacığım ben ölümü riske alarak Müslüman olup Allah’ın vahiyle çerçevesini çizdiği yolda yürümek istiyorum. Kâfir olup dünya hayatında az bir yararla yaşayıp ahiret hayatında ebedi cehenneme gitmek istemiyorum. İnkâr edenler beni öldürürlerse de ebedi cennete gitmeyi yeğlerim cevabını verdi. İşte Kur’an’da Hazreti İbrahim’in oğlunu kurban etme olayı bu anlamı taşımaktadır. Çünkü Müslüman olanların yaşamını ölümünü âlemlerin rabbi olan Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Yoksa Allah bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek, bir insanı diriltmeye sebep olmak bütün insanları diriltmek gibidir desin. İbrahim sevdiği oğlunu tutsun alnı üzere yatırıp boğazlamaya kalksın bu Kur’an anlatışına fesat getirir.
5/32. Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Sonuç olarak İbrahim peygamberin oğlunu kurban etmesi olayı şu anlamı taşımaktadır. Oğlum ben senin Müslüman olmanı hayal edip düşlüyorum. Ama ne yazık ki sen Müslüman olun da, büyük bir ihtimal
478 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
inkâr edenler seni öldürecekler. İbrahim bu konuda oğlu İsmail’in görüşünü sorup ondan cevap almak istemektedir. Sen ne düşünürsün?
İbrahim ile oğlu arasında geçen bu konuşma globalleşen dünyaya insanlarına değeri biçilmeyen önemli bir mesaj vermektedir. Dikkat ederseniz bu konuşma İsmail’in rüşt yaşına gelince gündeme gelmektedir. Bir insan kendisi istemedikçe onu kimse doğru bir yola götürme hakkı da yoktur. Onu yanlış bir yola götürme hakkı da yoktur. İbrahim’in gördüğü rüya oğlunun Müslüman olması ve Müslüman olarak ölmesini hayal edip düşlemesidir. Allah da İbrahim’in bu rüyasını doğruladı. İbrahim de oğlu da Müslüman olarak öldüler.
Aynen son peygamberin de görmüş olduğu rüya bir başka ifadeyle hayal edip düşlediği şey gerçekleşmiştir. Müslüman olanların son nebiye destek vererek her türlü din anlayışından gelip Müslüman olmaları güç ve iktidar sahibi olmuşlardır. Böylece Allah sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak peygamberin rüyasını doğruladık ifadesi kullanarak olayı özetlemektedir.
Peki, Müslüman olanlar yeryüzünde iktidar sahibi olunca neler değişti? Şimdi de onun üzerinde durmaya çalışalım. Dikkat çekmek istiyorum. Müslüman olduğunu iddia edenler değil, Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında diyorum. Bu da şu anlamı ifade etmektedir. Bu güne kadar genelde Müslüman olduğunu iddia edenler iktidar sahibi olduklarında Allah’ın dinini bir menfaat karşılığında gizlemişler ve satmışlardır. Kur’an bu tip insanlara ehli kitap olan insanlar diye hitap etmektedir.
9/34. Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
İşte İslam toplumunu iktidar sahibi olduklarında bu tip insanların iktidarı ele geçirmeleri ile Müslüman olduğunu iddia eden insanları yönetmişlerdir. Bunlar da iktidar sahipler oldukları sürece tağut sistemleri kendilerine hep ilah ve rab edinerek iktidar olmuşlardır. Bu anlayış şekliyle yönetilen toplumlar asla ve asla Allah’ın diniyle asla yakından ve uzaktan alakası yoktur. Allah ise idare eden ve edilen insanları şöyle bir yere koymaktadır.
Neml Suresi | 479
4/59. Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.
4/83. Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‘sonuç-çıkarabilenler,’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.
5/44. Gerçek şu ki, biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbani yun) ve yüksek bilginler de (Ahar), Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.
Yukarıda Müslüman olanların yaşam biçimini hayat tarzını bir resul ve Müslüman bir devlet başkanının Müslüman olan halkın nasıl yönetip yönetileceği konusunda sınırları net bir şekilde çizip bilgi vermektedir. Geçmiş kavimlerden önce Müslüman olup sonra nasıl vahyin kontrolünden çıktıklarına örnek vermeye çalışayım.
4/154. Kesin söz vermeleri dolayısıyla Tur’u üstlerine yükselttik ve onlara: ‘Bu kapıdan secde ederek girin’ dedik ve onlara: ‘Cumartesi (günü) haddi aşmayın’ da dedik. Ve onlardan kesin bir söz aldık.
7/171. Bir zamanlar dağı, sanki bir gölgelikmiş gibi üstlerine yükseltmiştik. Onlar ise neredeyse tepelerine düşecek sanmışlardı. (Onlara demiştik ki:) ‘Size verdiklerimize sımsıkı sarılın ve onda olanı düşünün ki sakınasınız.’
Bu ayetler İsrailoğullarının kesin söz vermesinden sonra iman edip salih ameller işlemektedirler. Ama ne zaman ki, iman edenlere inkar edenler tarafından bir zulüm geldiği zaman, sanki onlara bu zulmün inkar edişlerinden dolayı geldiğini sanmaktadırlar. Dağın üzerine göçecekmiş gibi sanmaları bu anlamda kullanılmıştır. Yine son nebi ve resul içinde iman edenler sıkıntıya düştüklerinde şöyle söylemişlerdi.
480 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
4/78. Her nerede olursanız (olun), ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: ‘Bu, Allah’tandır’ derler; onlara bir kötülük dokunsa: ‘Bu sendendir’ derler. De ki: ‘Tümü Allah’tandır.’ Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?
Ayette geçen olay Müslüman olanlar savaşa girdiklerinde savaşı kazandıklarında bu Allah’tandır derler. Ama savaşı kaybettiklerinde başlarına bir takım zarara uğradıkları zaman, suçu Allah resulüne yüklemektedirler. Oysa Resulün söylem ve eylemlerini Allah yönlendirmektedir. Ve devam eden ayette de onu açıklamaktadır.
4/79. Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.
Müslüman olanlara inkâr eden kâfirler tarafından bir zulüm gelirse eğer Müslüman olanlar gerekli tedbirleri alıp savaşa kurallara uygun olarak çıkmamışlarsa elbette başlarına gelen kötülükler kendi ellerinden dolayı başlarına gelmiştir. Eğer Müslüman olanlar gerekli tedbiri alıp da inkâr edenlerle savaşırlarsa başarıya ulaşmaktadırlar. Başarıya ulaşma Allah’ın kendilerine vermiş olduğu imkânlarla ancak gündeme gelmektedir.
Bu gün Müslüman olduğunu iddia edip de İslam devleti diye nitelendiren devletler İslam’la Kur’an’la yakından uzaktan ilgi ve alakası yoktur. Bundan dolayı Nebi ve resulün ortaya koymuş olduğu yaşam biçimi hayat tarzı ortadan son nebinin ölümünden sonra Müslüman olanlar bölük pörçük olmuş vahyin Resule gelen vahyin kontrolünden çıkmışlardır.
Müslüman olduğunu iddia edip de Kur’an diyenler İslam’da devlet yoktur diyerek büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Kur’an ilamda devlet modelini resul ve resule uyan Müslüman toplumunun söylem ve eylemlerinin vahyin kontrolünde olan bir resulle taçlandırmıştır. İşte size örnek bir ayet nakledelim.
2/143. Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kâbe’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar
Neml Suresi | 481
için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İşte size İslam’da devlet modelinin en güzel örneği bu ayetle gündeme getirilmektedir. Allah’ın her örnekten bir örnek verdiği hiçbir eksiğin bırakılmadığı Kur’an’la Müslüman olanların nerede nasıl davranacakları konusunda örnekler vererek Müslüman olanların her türlü şartlarda haritasını çizerek insanlara model olmuştur. Bunlar ciltler dolusu kitaplara sığmayacak kadar geniş bir yelpazeyle açıklanması gereken konulardır.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
Allah dünya hayatında kendisine muhatap olarak alıp emanet ve sorumluluk yüklediği bir tek varlık vardır. O da insandır.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Göklerde ve yerde gördüğümüz göremediğimiz varlıklar içerisinde ayette ifade edildiği gibi, iki varlık vardır. Bunlardan birisi emanet ve sorumluluk yüklenen varlıklardır. Bu varlıklar insanlardır. Genelde insanların büyük çoğunluğu sorumluluk görevlerini yerine getirmediği için çok zalim çok cahildir ifadesini kullanmaktadır. Oysa insanlar içerisinde peygamberler, Rabbim Allah’tır deyip Allah yolunda malını, mülkünü, canını feda edebilen insanlar da olmuştur ve olmaya devam edecektir. İkinci bir varlık ise bunlar emanet ve sorumluluk yüklenmeyen Allah’ın kodlamış olduğu bilgilerle hareket eden melekler vardır.
Yeryüzünde insanlar attıkları her adımı konuştukları her sözü yaptıkları her davranışı meleklerin secdesi ile yapmaktadırlar. Melekler olmasaydı ne doğru yolda ne de yanlış yolda insanlar adım bile atamazlardı. Bu sebeple yeryüzünde Allah’ın değer verdiği kendisine muhatap aldığı insana şu hitapta bulunmaktadır.
25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır
Bir ayet içerisinde bile o kadar geniş bir yelpazeyle açıklanması gereken kelimeler var ki, ciltlerle yazılacak kitaplara sığmayacak kadar fazladır.
482 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
İslam toplumlarında yanlış anlaşılan en önemli konulardan birisi de dua kelimesine yüklenen anlamdır. İnsan; hem Rabbin yoluna karşı eğilimli, hem de gayri Rabbin yoluna karşı eğilimli iki seçenekli bir varlık olarak ergenlik yaşında denemeye tabi tutulmak üzere karşımıza çıkmaktadır.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
İşte insanın duası iki farklı yoldan hangisini seçerse karar verdiği yolda göstermiş olduğu çaba ve gayreti onun duası olmaktadır. Yoksa kuru kuruya Allah’tan istekler sıralamak dua değildir.
Allah dünya hayatında kişiler hangi yönde karar verip çaba ve gayretini gösterirse karşılığını ister inkâr yolunda, isterse iman yolunda karar versin karşılığını tastamam eksiltmeden vereceğini vaad etmektedir.
11/15. Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.
Allah dünya hayatında kesinlikle insanların karar verdiği yönde yapıp ettiklerine müdahalede bulunmaz. Allah evrene insanların ihtiyaç duyduğu bütün sermayeyi koymuş. O sermayeyi elde etmek için uğraş ve çaba göstermen, senin duan ve Allah’ın duaya icabet etmesi olmaktadır.
2/58. Ve hatırlayın, demiştik ki: ‘Şu şehre girin, orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin; (biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız.’
7/96. Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazana geldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
Allah dünya hayatında emanet ve sorumluluğu sadece insana yüklemiştir. Allah insanla kendi arasında elçilik yapan resuller göndererek insanlara hem yerden dünya hayatında yiyecekleri rızıklar hem de gökten vahiylerle ahiret hayatında yiyecekleri rızıklar göndererek insanları yol tercihlerini kendi özgür iradelerine bırakarak denemeye tabi tutmaktadır.
Neml Suresi | 483
Dünya hayatı Allah’ın adalet dağıttığı yer değil, adaleti insanlara emanet ettiği yerdir. Adil davranabilmek için, adil davrananların yeryüzünde güç ve iktidar sahibi olması gerekir. İşte Allah son peygamberle nihai noktayı koyarak kendisinden sonra gelecek toplumlar için örnek bir model oluşturmuşlardır.
2/143. Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
İşte size vahiyle söylem ve eylemlerini düzenleyen bir peygamber, işte size vahiyle yaşayan bir peygamberi kendilerine örnek edinen Müslüman bir topluluk, işte size Müslüman topluluk içerisinde iman ettiğini söylediği halde kalbi inkâr eden münafıklar. İşte size aynı topluluk içerisinde cizye ve haraç vererek yaşayan müşrik ve ehli kitap olan insanlarla yoğrulmuş bir İslam devleti modelidir.
Son nebi ve resulün hayal edip düşlemiş olduğu rüya bu idi. Allah mustazaf olanlarla Müslüman olanların bir araya gelerek güç ve kuvvet haline gelip, zalim olanlara korku salıp mazlum olanları zalim olanların elinden onları alarak esenliğe kavuşturmaktı. Müslüman olanlar iktidar sahibi olunca yeryüzünde neler değişti? Şimdi yine Kur’an’dan ayet örnekleri vererek bunları anlamaya çalışalım.
9/1. (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resul’ünden kesin bir uyarıdır.
9/2. Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.
İslam yeryüzünde yaşayan ayrı ayrı dinlerdeki insanların kendi din anlayışlarını başkaları üzerinde zulüm ve işkence aracı olarak kullanmadan, herkesin kendi din anlayışını özgürce yaşayabileceği bir devlet modelinin adı İslam devletidir.
Tevbe suresi birinci ayette şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resul’ün484
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Neml Suresi | 485
den kesin bir uyarıdır.” Mekke’de Müslüman olanlar inkâr eden müşrikler tarafından dövülmüşler öldürülmüşler.
Yerlerini yurtlarını terk edip hicret etmek zorunda kalmışlardı. Medine şehrinde güç ve kuvvet haline gelen Müslümanlar karşısında artık inkâr edenler tarafından yapmış oldukları zulümlerden vaz geçerek onları korku salmıştı. İşte Kur’an onların Müslüman olanlara korkularından dolayı saldırıda bulunmayıp sessiz kalanlara Kur’an anlaşmalı olanlar ifadesi kullanmaktadır.
Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah’tan ve Resul’ünden kesin bir uyarıdır. Verecek olduğum Tevbe suresi üçüncü ayette büyük hac Müslüman olanların kovulup sürülmüş oldukları yüzbinlerce kişi Mescid-i Haram’a gelerek orada inkâr edenlere her yıl tekrarlanan yıllık kongrenin ilki yapılıp bayram havası estirmenin adı hactır.
9/3. Ve büyük Hac (Hac-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resul’ünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O’nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.
Müslüman olanlar ezilmişlikten yenilmişlikten kurtularak güç ve kuvvet haline gelmiş ve inkâr eden ve zulmeden, müşrikler ve ehli kitap olanlar sus pus olup zulümlerini yapamaz hale gelmişlerdir.
Allah’ın resulü büyük hac günü bütün dünya insanlarına şöyle diyordu. Allah’ın dininde kimse kimseye zulüm yapma Hakkı yoktur. Hiçbir topluluk hiçbir topluluğa savaş açması diye bir şey de yoktur. Allah bizi kalpleri takva ile karar vermiş olan insanlarla birleştirdi ve yeryüzünde güç ve kuvvet haline geldik.
Ey Kâfir olanlar, bundan böyle yine daha önce yaptığınız gibi, mazlum olanları köleleştirip yerinden yurdundan sürüp öldürmeye kalkarsanız sizin tepenizden tutar, yerin dibine geçiririm. Diye onlara korku salarak kendilerine gelmesini istemektedir.
7/64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.
11/38. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: ‘Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz’ dedi.
Nuh peygamberle ilgili ayetleri aktarmışken Kur’an’da anlatılan ve yanlış anlaşılan Nuh tufanı hakkında kısacık da olsa bilgi vermek istiyorum. Kur’an’da geçen gemi kelimesi iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birisi su kütleleri içerisinde denizi yara yara giden gemiler. Diğeri ise Allah’tan almış olduğu vahiylerle inşa edilen yaşam biçimi hayat tarzı olan vahiy gemisidir.
İşte dünya hayatında Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylerle yaşamını düzenleyen insanlar kurtulmuştur. Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerle çerçevesi dışında yaşamlarını sürdürenler de helak olmuşlardır. Bir başka ifadeyle küfür denizinde boğulmuşlardır. Eğer zulmedenleri Allah gerçek anlamında denizde boğup iman eden ve salih amel işleyen Müslümanları gemiye bindirip kurtarmış olsaydı, şu ayetle Allah çelişmiş olurdu.
35/45. Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
Eğer Allah isteseydi, göndermiş olduğu peygamberleri yalanlayan ve onları öldüren insanları bir kaşık suda boğar, işini bitiriverirdi. Ama Allah onların cezasını ahiret hayatına ertelemektedir.
Dikkat ederseniz, hep önde gelen müstekbirler peygamberleri yalanlamış ve mustazaf olanların başını çekip sapmalarına vesile olmuşlardır. Yine önde gelenler Nuh, Allah’tan almış olduğu vahyi bilgileri onlara tebliğ edince, Nuh peygamberle de, Lut peygamberle de alay etmişlerdir. İşte Allah da devam eden ayette onların ne olacağı hakkında bilgi vermektedir.
27/57. Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.
Yukarıda ilgili konu ile geçen ayetlerde iman eden ve salih amel işleyen Müslüman olanlar öldürülseler bile Allah onları kurtardığını söylemektedir. Ama inkâr eden ve zulmedenler dünya hayatında kazanmış olsalar bile
486 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Allah onları helak edip, azaba düçar olduklarını söylemektedir. Çünkü dünya hayatı bir an kadar kısadır. Ahiret hayatı ise ebedidir. Ayet önemli olan bir olaya dikkat çekmektedir. Lut Peygamber karısını diğer geride kalan lutilerle neden bırakıyor? Karısı da haşa luti mi idi? Kur’an iki övülmüş ve iki yerilmiş kadından bahseder. Bunlardan övülmüş olanı, Firavun’un karısı ile Meryem’dir. İki yerilmiş kadın da Nuh’un karısı ile Lut’un karısıdır.
66/10. Allah, inkâr edenlere, Nuh’un eşini ve Lut’un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah’tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: ‘Ateşe diğer girenlerle birlikte girin’ denildi.
66/11. Allah, iman edenlere de Firavun ‘un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavundan ve yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.’
66/12. İmran’ın kızı Meryem’i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
Demek ki, bir kadının kocasının peygamber olması veya Firavun olması, o kendisi istemedikçe ne doğru yola ne de yanlış olan yola götürebilme yetkisi olmadığı anlaşılmaktadır. Allah her insanın öz içerisine hem doğru yola hem de yanlış yola gidebilecek sermayeyi vermiştir. Kişinin kendi kararını hangi yönde verip vermeyeceği ile ilgili bir olay olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da geçen şu ayetler anlayabilenler için beyinde fırtınalar estirmektedir.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
İnsan yaratılırken birer melek konumundadır. Hani bir ayette şöyle diyordu.
59/21. Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık,
Neml Suresi | 487
andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.
Eğer insanlar kendi öz içerisindeki İblis ve dış etkenler olmamış olsaydı, kesinlikle yaratılışta vermiş olduğu “Rabbim Allah’tır” sözünü bozmazlardı. İnsanlar melek konumunda olurlar ve olmaya devam ederlerdi. Yine bir ayette şöyle diyor.
8/53. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
Her insanın damarlarına, organlarına bütün hücrelerine Allah tecelli ederek onlarda kendi varlığını ve ilahlığını göstermektedir. Ne zaman ki, insanın öz yapısına ergenlik yaşına ulaşınca, İblis olgusu yerleştirildi, İşte o zaman insan tek seçenekli meleklik konumundan iki seçenekli insan konumuna yükselmektedir. İşte insan yaratılışta vermiş olduğu sözü, İblis’in dayatmaları rağmen bozmadan devam ettirebilmiş olsaydı. Hiçbir insan Rabbin yolundan ayrılıp farklı ümmet ve şeriatlar içerisinde olmayacaklardı. Tıpkı Meryem gibi tıpkı imanlarını koruyan Kehf ehli gibi olacaklardı.
3/37. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: ‘Meryem, bu sana nereden geldi?’ deyince, ‘Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir’ dedi.
Bazıları bu ayete yorum yaparken bitkilerin çift eşeyli olduğunu dile getirip Meryem bu sebeple babasız bir çocuk meydana getirdi yorumunu yapmaktadırlar. Oysa evrende yaratılmış olan bitkiler hayvanlar dağlar güneş ay ve kâinatta insan dışında yaratılmış bütün varlıklar birer melektir. Onlarda akıl irade ve seçenek yoktur. İblis takva olgusu da yoktur.
Ama insanlarda hem irade hem akıl hem de yol tercihi seçeneği bulunmaktadır. İşte Meryem’i bir bitki gibi yetiştirdik ifadesi, onda inkârı isyanı teklif sunucu İblis olduğu halde onun tekliflerine boyun eğmeyip Allah’ın göndermiş olduğu vahiyler çerçevesi içinde dik duruşunu bozmadan yürüyen, Meryem’den söz edilmektedir. Kehf ve rakim ehli de öyleydiler.
488 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
18/18. Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
Ayette geçen şu ifade tarzı, “Meryem’i bitki gibi yetiştirdik” ifade tarzıyla tıpatıp aynı anlamı taşımaktadır. “Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu.” Ayette geçen bu ifade onlara kesinlikle İblis’in teklifleri Rabbin yolundan ayırmaya gücü takati yetmedi. Mesajı verilmektedir. Yine Araf suresinde geçen şu ayet olayları net bir şeklide olayı özetlemektedir.
7/20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
İnsanda İblis diye kötülükleri teklif sunucu bir melek olmamış olsaydı, bütün insanlar melek olurdu ve yeryüzü akan gözyaşı, dökülen kan ile dolup taşmazdı.
7/173. Ya da: ‘Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir nesiliz; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?’ dememeniz için.
Allah insanın kaderine ne kötülük yapmayı yazar. Ne de iyilik yapmayı ve bağışlanmayı yazar. Kötülüğü yazan da yapan da insanın kendi tercihleridir. İşte ayette belirtildiği gibi İbrahim peygamber şirk koşan babaları ve ataları onu Allah’ı bulmaya ve peygamber olmasına engel olamadı. Allah her insanın öz içerisinde yanlış yapmayı teklif sunucu bir İblis meleği, olduğu gibi, yine her insanın öz içerisine İblis’in yanlış teklifini, yanlış yaptın diye uyaran bir takva meleği bulunmaktadır.
27/58. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
Kur’an’da geçen uyarı yağmuru, inkâr edenlerin zulüm etmeleri ve peygamberleri yalanlamaları nedeniyle vahye karşı gözlerinin körelmesi kulaklarının tıkanması ve kalplerinin mühürlenmesi ile cehennem azabı için ifadesiyle azap yağmuru anlamında kullanılmış olan bir ifadedir.
Neml Suresi | 489
27/59. Dedi ki: ‘Hamd Allah’ındır ve selam O’nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı, yoksa onların ortak koştukları mı?’
Düşünen aklını kullanan insanlar için ilah olan rab olan gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. Rızık veren öldüren dirilten tekrar hesaba çekecek olan da odur. O zaman ibadet ve kulluk yapılmaya layık olan da odur. İşte Allah’ı seçtiği kullar da Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk yapmayanlar bunlardır. Selam ve esenlik de onlar üzerinedir.
27/60. (Onlar mı) Yoksa gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.
Allah aklını kullanan insanlar için her yarattığı şeyler hak olarak yaratmıştır. Yarattığı şeylerin açıklamasını yaparken de hikmet ve mantık çerçevesi içerisinde açıklayarak anlatmıştır. Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Yoksa gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi?” Dikkat ederseniz Allah her şeyi sebep ve sonuç ilişkisine göre açıklamaktadır. Eğer toprak ve su varsa ağaçlar da var demektir.
İşte ne suyu ne de bir ağacı yaratmak insan için olacak şey değildir. Allah suyu belli bir zaman dilimi içerisinde kesse susuz hiçbir canlının yaşaması mümkün olmadığını görüp bildiği halde Allah’ın büyüklüğü karşısında secdeye kapanmayı kibir ve gurur vesilesi yapmaktadır. İşte insanların büyük bir çoğunluğu ibadet ve kulluğu Allah’a değil de yaratılmış olan varlıklara yapmaktadırlar. Oysa Allah hakkı hak edene vermesini yarattığı kullardan istemektedir. Tevhit; ibadet ve kulluğu sadece Allah’a yapmaktan söz ederken aynı zamanda söz ve davranışlarını Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizdiği kurallara göre yapmak demektir.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
27/61. Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
Öncelikle Kur’an’a göre benim anladığıma yeryüzünden başka canlı varlık yaşayabileceği hiçbir gezegen olmadığı anlaşılmaktadır. Allah insa490
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
noğlunun yeryüzünde eksik eksik bırakılmadan bitkileri hayvanları ırmakları dağları madenleri güneşi ayı yıldızı insan ihtiyacı olan her şeyi yaratıp en sonunda insanoğlu yaratılmıştır.
20/53. Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık.’
Allah gökleri ve yeri altı günde yarattığını belirtmektedir.
7/54. Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
41/10. Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.
41/12. Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir.
Bu ayetler gösteriyor ki Allah yeryüzünü dört günde yedi göğü iki günde yarattığını bildirmektedir. Ayetlerde geçen gün kelimesi yirmi dört saatlik gün anlamında zaman anlamında değil, dört aşama veya altı aşamada yaratıldığı anlamında kullanılmıştır.
27/62. Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
Bu ayet ateist bir öğretmenin öğrencilerine soru sorup onlara Allah’ın olmadığını ispat için sorduğu soruları hatırlattı. Öğretmen çocuklara sorar. Çocuklar Allah var mı? der. Çocukların hepsi var olduğunu söylerler. O zaman öğretmen Allah’tan bir şeker isteyin bakalım der. Çocuklar Allah’ım bize bir şeker ver derler.
Fakat Allah’tan hiçbir ses çıkmayınca öğretmen hemen fırsatı ganimet
Neml Suresi | 491
bilir. Çocuklara bir de benden şeker isteyin bakalım der. Çocuklar öğretmenim bize şeker ver der. Öğretmen hemen hazırlıklı geldiği şekeri çantasından çıkarır çocuklara dağıtır ve şöyle der. Çocuklar demek ki, Allah yok öğretmeniniz var. Eğer Allah olsaydı size şekeri verirdi diyerek çocukların kafasını bulandırmaya çalışır.
İşte İslam toplumlarının yanlış anladıkları konuların en başında dua ve beddua konusudur. Kur’an’a göre her şey ikişerli anlatımla anlatılmıştır. Eğer ortada bir ihtiyaç varsa mutlaka o ihtiyacı karşılayacak bir de evren vardır. İnsanlar sıkıştıkları zaman Allah’tan dua edip ihtiyacının karşılanması demek yaratmış olduğu yeryüzü ve kâinatta ihtiyaç olan her şeyin var olduğunu adres gösterip insanların gerekli gayret ve çabayı göstermeleri sonucunda isteklerine kavuşması anlamında kullanmaktadır. Nitekim şu ayet onu hatırlatmaktadır.
2/186. Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.
Dikkat ederseniz ayet tefekkür eden ve aklını kullanan insanlara şu mesajı vermektedir. Dua kelimesi, kişilerin istek ve arzularının fiille buluşmuş halidir. Yeryüzünde insanlar isteyip gerekli çaba ve gayreti gösterdikleri takdirde hangi isteklerine kavuşamadılar ki. Dua elleri havaya kaldırıp kuru kuruya Allah’tan istekler sıralamak değil, Allah’tan ne istemişsen onu mutlaka eylemle buluşturman gerekir.
Ayette geçen bölümleri dikkatlice dilerseniz ayrı ayrı incelemeye tabi tutalım. “Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm.”
Ayette geçen bu ifade kulların neyi isteyip istemeyeceğinin bilincinde olması gerektiğini yeteri kadar anlatmaktadır. Ayetin devam eden bölümünde ise şu vurgu yapılmaktadır: “Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşat (doğru yolu bulmuş) olurlar.”
Kişiler inansın veya inanmasın dünya hayatında rızık için gerekli gayret ve çabayı gösterip isteklerini eyleme döktüğü zaman Allah yöneldiği
492 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yönde onları başarıya ulaştırmaktadır. Yaşadığımız hayattan dilerseniz örnekler verelim. Bahçenin bakımı konusunda usulüne uygun olarak gübresini ilacını suyunu gerektiği şekilde uygulayan bir kişinin bahçe onun inanıp inanmamasına bakmaz. Her kim bahçeye ne kadar ilgi duyarsa bahçe de ona ilgi duyduğu kadar karşılığını verir.
11/15. Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.
27/63. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir.
Allah’ı inkâr endenler ve şirk koşan insanlara Allah şöyle hitapta bulunmaktadır. Mademki Allah’ı inkâr ediyorsunuz, o zaman Allah’ın mülkünden çıkın kendi mülkünüzde çalışıp kazanın.
55/33. Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak ‘üstün bir güç (sultan)’ olmaksızın aşamazsınız.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Siz ise Allah’ı reddedip Allah’ın yarattıklarını kendinize ilah ve rab kabul ediyorsunuz. İbadet ve kulluğu da onlara yapıyorsunuz. Düşünen aklını kullanan biri olarak ibadet ve kulluk yapmaya Allah mı layık, yoksa kendi ölümlerine bile engel olamayan yaratıklar mı? Diye soru sorarak insanları düşünmeye sevk etmektedir.
27/64. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: ‘Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz.’
Yine Allah sizi sürekli olarak yaratmakta ve öldürüp diriltecek olan Allah olduğu halde, yine gökten ve yerden size rızık verdiği halde Allah’ı mı ilah ediniyorsunuz? Yoksa Allah’ın yarattıklarını mı ilah olarak kabul ediyorsunuz diye Allah sürekli insanları düşünmeye sevk ederek doğru yolu tarif etmektedir.
27/65. De ki: ‘Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar.’
Neml Suresi | 493
Kur’an’da gayp kelimesi iki anlamda kullanılmıştır. Birisi geçmişte ve gelecekte olmuş ve olabilecek olan olayların daha olmadan, onun hakkında bilgi sahibi olması demektir. Bunlar bir gayp bilgisidir. İkinci gayp ise ahiret hayatı ile ilgili gayp bilgileridir. Allah gayp ile ilgili bilgilerin bir kısmını sadece ve sadece peygamberlere vermiştir. Şu bir gerçek ki, zamanı yaratan Allah’tır. Allah’a göre zaman yok zaman şuur ve irade sahibi insanlar için vardır. Bu sebeple Allah zamana muhtaç değildir. Zaman Allah’a muhtaçtır. Dolayısı ile Allah’a göre gayp da yoktur.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
Yeri gelmişken zamanla ilgili bir yanlış anlayışı düzeltmek istiyorum. Bazı Kur’an okuyucuları Allah bir insan amel işlemeden onun nasıl bir amel işleyeceğini bilemez anlayışındadırlar. Haşa bu Allah’a bir iftiradır. Şimdi bu söylemlerin sebebini yanlış kader anlayışına bağladıklarının bir sonucu olarak Allah bir insanın nasıl bir amel işleyeceğini amelini işlemeden bilmez anlayışına kapılmaktadırlar.
Oysa Allah kimsenin kaderini müsbet veya menfi olarak yazmaz. Zaten ergenlik yaşına gelinceye kadar her insan birer melek konumundadır. Ne zaman ergenlik yaşına insan geldi tek seçenekli bir melek konumundan İblis yüklenmesiyle iki seçenekli bir varlık konumuna gelmektedir. İşte her insan iki seçenekten hangisi yönünde karar verirse karar verdiği yöndeki kaderini kendisi yazıp oynamaktadır. Allah insanın yaratmış olduğu kulunun nasıl bir davranışta bulunacağını bilir. Ancak bildiği konusunda kişilere haber vermez. Kesinlikle Allah dünya hayatında insan davranışına gönderilmiş olan vahyi bilgiler dışında özel bir müdahalesi yoktur.
67/2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Allah kişi bir ameli işlemeden nasıl bir amel işleyeceğini bilmez yaftasını şu ayeti yanlış anlamalarından kaynaklanmaktadır.
9/43. Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin?
494 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Ayette sanki peygambere ihtar taşıyan gibi bir anlam yüklendiği sanılmaktadır. Oysa Allah gayp ile ilgili peygamberin bilmediği bir konuda onların izin istemelerinin sebebini nereden bilsin. İşte bu anlatış tipi Kur’an’da değişik konularda da var. İşte benzeşen konulardan bir konuda da Allah böyle ihtar niteliği taşıyan ifadeler olduğu görülmektedir.
66/1. Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Ayette ifade edildiği gibi bir peygamber eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram edebilir mi? Elbette edemez çünkü peygamber öyle bir davranışta bulunacak olsaydı şu ayetlere tezat teşkil ederdi.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman tahrim suresi birinci ayette bahsedilen şu ifade, “Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun?” Peygambere yakışmayan bir ifade tarzıdır. Öyleyse peygamber hanımların hatırı için Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram kılamaz. Devam eden ayetlerden anlaşıldığı gibi peygamber hanımlarının ne deyip ne demediği konusunda bilgi sahibi değildi. Bu sebeple Allah sebebi bilinen bir olayı daha güzel sebebe bağlayarak işin başında iken sonucu izah etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu konuyu tefsirlerimde yeri geldikçe izah edip anlatmaya çalıştım yine de özetleyerek anlatmaya çalışayım. Peygamberin iki eşi peygamber aleyhine atıp tutmaktaydılar. Allah da bunları peygambere iki eşinin evlilik sözleşmesini bozacak bir davranışta bulundukları konusunda bilgi vererek peygamberi uyarmaktadır. Kur’an içerisinde peygamber aleyhine bir kişinin gizli söz söylemesi onun imanının tehlikeye gireceğinden söz edilmektedir.
58/8. ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e
Neml Suresi | 495
isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlamıyorlar. Ve kendi kendilerine: ‘Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya’ derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
58/9. Ey iman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman, bundan böyle günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; bir (iyiliği) ve takvayı konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının.
İşte bu ayetlerin ortaya koyduğu kuralları yerine getirmeyen Müslümanlar Kur’an ifadesiyle imanı tehlikeye girmiş demektir. Allah Müntehine suresi onuncu ayette Müslüman olmayan kadınları kendi nikâhı altında tutamayacağını bu sebeple iki eşinin kendisini düzeltip tevbe etmediği takdirde peygamberin eşlerini boşaması gerektiği anlatılmaktadır. Onu da şu ayet açıklamaktadır.
Tahrim suresinde geçen şu ayet de Allah’ın helal kılıp peygamberin haram kıldığı şeyin Peygamber eşlerinin kendi aralarında fısıldaşıp peygamber aleyhinde atıp tutan iki eşini boşaması gerekirdi. Ancak eşlerinin bu tutum ve davranışlarını bilmediğinden dolayı onları boşamadı. İşte peygamberin yapmış olduğu bu yanlışı eşleri ile yüzleştirerek düzeltmek istedi. Olay bundan ibarettir.
60/10. Ey iman edenler, mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mümin kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mümin kadınlara) ücretlerini (Mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikâhlamanızda size bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (müümin kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
66/4. Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah’a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı bir496
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
birinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah onun melasıdır; Cibril ve müminlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
66/2. Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır. O bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
66/3. Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: ‘Bunu sana kim haber verdi?’ O da: ‘Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi’ demişti.
66/4. Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah’a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah onun melasıdır; Cibril ve müminlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
66/5. Belki onun Rabbi, -eğer sizi boşayacak olursa ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mümin, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler’ verir.
9/44. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.
9/45. Senden, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.
9/46. Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; ‘(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun’ denildi.
9/47. Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir.
Neml Suresi | 497
İşte Tevbe suresi kırk üçte geçen ifadeyi peş peşe kırk yedinci ayete kadar geçen ayetlerde izah edilmektedir. Yani izin isteyen kişilerin samimi olup olmadığını bilmeyen Allah değil, bilmeyen Müslüman olanlar ve peygamberdir. Allah bir kişinin nasıl bir amel işleyip işlemeyeceğini devam eden ayetlerde işlemeden bile bileceği anlatılmaktadır.
27/66. Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ‘ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
Allah, insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa peş peşe dizmiş olduğu peygamberle sürekli tekrar ederek bildirmiştir. Ne yazık ki, kalpleri mühürlenmiş olan insanlar ahiret hayatında, dirilip hesap görüleceğini inkâr edip durmuşlardır.
27/67. İnkârcılar dedi ki: ‘biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız?’
Ahiret hayatına inanmayan insanlar hakkında oldukça fazla ayet bulunmaktadır. Bunlardan birkaç tanesine örnek verelim.
23/35. ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?’
23/36. ‘Heyhat, size vadedilen şeye heyhat…’
23/37. ‘O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.’
Allah dünya hayatında insanlara bilmediği görmediği tecrübeyle sabit olmayan bir olay hakkında felsefe diliyle bir teori ortaya atmaktadır. Allah dünya hayatında emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanları hangisinin bu sorumluluğu yerine getirip özgür iradelerine hiçbir zaman müdahalede bulunmadan imtihana tabi tutmaktadır.
67/ 2. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
Neden Allah müdahale etmeden diye söyledim? Bu dikkat çekici bir ifadedir. Çünkü Allah dünya hayatını bir deneme ahiret hayatını da sınavın sonucunda meyvesi alınacak olan yer olduğundan dolayı, Allah din gününün maliki olduğundan söz etmektedir.
498 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
1/1. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1/2. Hamd alemlerin Rabb’i olan Allah’adır.
1/3. (O Allah) Rahman ve Rahim’dir.
1/4. Hesap gününün sahibidir.
1/5. (Ey Rabb’imiz!) Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.
1/6. Bizi doğru olan yola ilet.
1/7. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gadaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.
Ayette belirtildiği gibi din günün malikidir demek Allah kimin güzel amel kimin çirkin amel işleyip işlemediğini ahiret hayatında iki belge ile ortaya koyup her insan yapmış oldukları kötülüklerini itiraf edecek duruma geleceklerdir.
17/13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
27/82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Ayetler her insanın fiili hayata götürmüş olduğu ameller ile fiili hayata götürmeyip kalplerden geçenleri ve ertelediklerini bile bile hesaba çekecektir. Dabbe yerde debelenen canlı değil, insanların kalbinden geçirip de kasıt gösterdiği şeylerden yapamayıp da ertelediği amellerin kamera kayıt sistemine kaydedilerek ahiret âleminde yapmadım etmedim diye inkâr ettiklerini bildiren kamera kayıt sistemidir. Bir ayetle örneklendirelim.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Bu ayet insanların karar verip yapmak isteyip de yapamadığı iyilik ve kötülüklerden bile sorgulanıp hesaba çekileceklerdir. İnsan karar verip fırsat bulup yapamadığı kötülüklerin cezasını, insan bir iyilik yapmak isteyip de yapamadığı iyiliklerin de mükâfatının verileceği bildirilmektedir.
Neml Suresi | 499
27/68. ‘Andolsun, bu (azab ve dirilme) tehdidi, bize ve daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.’
Allah’ı ve onun gönderdiği peygamberleri inkâr edenler, insanların öldükten sonra tekrar diriltilip hesaba çekileceklerini her peygamber üzerinde ısrarla durarak bu diriliş ve hesaba çekilecek söylemlerini öncelemektedirler. Çünkü insanlar için dünya hayatı bir an kadar kısa ahiret hayatı da ebedi ve süreklidir. Bu sebeple inkâr edenler ahiret hayatı diye bir hayatın olmadığını varsa acele etmekte olan azabın hemen kendilerine gelmesini istemektedirler.
Ahiret hayatı ile peygamberlerin getirmiş oldukları bilgileri inkâr edenler değişik ayetlerde şöyle izah edilmektedir.
3/183. ‘Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamız konusunda and verdi,’ diyenlere de ki: ‘Şüphesiz, benden önce nice elçiler, apaçık belgeler ve söylediklerinizle geldi; eğer, siz doğru idiyseniz, o halde onları ne diye öldürdünüz?’
İnkâr edenler ipe sapana sığmayacak şeyler isteyip elçiyi güya zora sokmak istemektedirler. Allah diyor ki, dünya hayatında azabı ya insanlar eliyle ya da evren yasalarına uymamalarıyla cezanın evren yasalarında geleceğini onlarca ayette vurgulanmaktadır. Ama inkâr edenler cezanın hemen kendilerine gelmesini istemektedirler.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Hiç merak etmesinler dünya hayatında hiç ölmeyeceklerini sanan insanla, ölüm bir gün gelip çatacaktır. İnanmadıkları azabı görünce iman ettiklerini söyleyecekler ama iş işten geçmiş olacak.
78/38. Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
78/39. İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.
500 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
78/40. Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kâfir olan: ‘Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim’ diyecek.
27/69. De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıklarını görün’
Düşünen her insan bilir ki, insanlar doğarlar büyürler ve ölürler. Sizlerden önce yaşamış olan kavimler nereye gittiler. Tarihi kalıntıları gezin dolaşın onlardan ibret ve ders alın. Bir gün gelip siz de öleceksiniz. Mesajı verilmektedir. Kur’an’da dikkat çeken en önemli komlardan birisi de çoğunluğa nispet edilerek sanat kullanmasıdır. Bunlardan birkaç tane ayetlerden örnek vererek izah etmeye çalışayım.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Yeryüzünde eğer ayette geçen ifadeye göre ayeti anlamaya çalışırsak, bütün insanların çok cahil çok zalim olduğu ortaya çıkar. Oysa Kur’an’da yeryüzünde Rabbim Allah’tır deyip dosdoğru yol tutturan insanlar da bulunmaktadır. Demek ki insanların hepsi çok zalim çok cahil değillermiş.
3/21. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
Konuyla alakalı geçen ayetlerden bir örnek daha verelim.
6/116. Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
Demek ki ayette geçen ifadeye göre yeryüzünde olan insanlar içinden, inkâr eden ve zulmeden insan olduğu gibi, iman eden ve salih amel işleyen insanlar da olduğu anlaşılmaktadır.
10/61. Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahitler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden
Neml Suresi | 501
uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.
11/1. Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ‘birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış’ bir Kitap’tır.
Kur’an içerisinde yaklaşık olarak altı bin iki yüz otuz altı ayet vardır. Bu ayetlerden bazıları muhkem bazıları da müteşabih olan ayetlerdir. Muhkem ayetler apaçık olan ayetlerdir. Bu ayetler çoğunluğu teşkil etmektedir. Bu tip ayetlerin anlaşılması kolaydır. Müteşabih olan ayetler azınlıktadır. Müteşabih olan ayetlerin ise anlaşılması zordur.
Eğer ayetlerde söylendiği gibi, Kur’an apaçık bir kitap olmuş olsaydı Arapça bilen bütün tefsir âlimleri ayetleri anlama konusunda ihtilafa düşmezlerdi. Bu nasıl apaçık Kur’an oluyor? Eğer bir tefsir âlimi diğerlerinden kopya çekmeden tefsir yapıyorlarsa hiç birinin ayetten anladığı diğerleri ile aynı olmadığı görülmektedir. İşte onu da şu ayet açıklamaktadır.
3/7. Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Türkçe ve diğer dillerde aynen bu ayetin karşılığı gerçek anlatım ve mecaz anlatım sanatı gibidir. Gerçek anlatım kendi anlamı dışında başka anlamı olmayan demektir. Mecaz anlatım ise kendi anlamı dışında farklı anlamlara gelebilen anlatım demektir. İşte Müteşabih ayetlerde Kur’an içerisinde çok azı teşkil ettiği halde o ayetleri ilimde derinleşenlerin anlayabildiği söylenmektedir.
27/70. Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma.
Allah dünya hayatında her insana yol seçme tercihini kendi özgür iradesine vermiştir. Her insan iki farklı yoldan birini tercih ederek imtihana tabi tutulmaktadır. Bir insan kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar toplanıp bir araya gelseler onu ne doğru yola ne de yanlış yola götürmeye
502 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
güçleri yeter. İşte insan kendi başına yetkili ve sorumludur. Allah’ın gönderdiği emir ve yasaklara kim uyarsa Allah onları hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mutlu edecektir. Kişi kendi yapıp ettiklerine karşı bir rehinedir.
74/38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.
Akıl ve iradesi yerinde olan hiçbir insanın kaderini Allah yazmaz. İki farklı yol tercihi insanın kendi iradesine bağlıdır. Yani her insan ister rahmanın yolunda ister şeytanın yolunda yol tercihini kendi özgür iradeleriyle yapmaktadır. Allah kesinlikle kimin hangi yolda tercih kullanacağını bilmesi onun kaderini çizmesi anlamına gelmez. Bu Allah’ın ilmiyle alakalı bir şeydir. İlgili ayetlerden örnekler verelim dilerseniz.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Şimdi ayette geçen cümleleri bölüm bölüm incelemeye çalışalım. “Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı:” Yani insan anne karnından doğuşu ile ergenlik yaşına gelinceye kadar insan meleklik dönemini yaşamaktadır. Çünkü bebeğin bütün hücre ve organları melektir..
Bebeklerde yol tercihi olmadığından bütün organları Allah’ı hakkıyla tespit etmektedir. Bu anlamda her bebek sadece Allah’ı tespih etmekle tek seçenekli bir varlık konumundadır. Ne zaman her insan kadın ve erkek ergenlik yaşına geldi, İnsana İblis meleği yüklenmesi ile birlikte, insan iki seçenekli bir varlık konumuna dönüşmektedir. Aynı anda emanet ve sorumluluk yüklenip sınava tabi tutulmaktadır. Kur’an’da bu olay şöyle izah edilmektedir.
7/ 20. Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’
Ayette ifade edildiği gibi, her insan ergenlik çağına gelince İblis meleği yüklenmemiş olsaydı insan yaratılışta verdiği “Rabbim Allah’tır” sözünden
Neml Suresi | 503
caymadan devam ettirir dururdu. Aynı zamanda tek seçenekli melek konumunda olmayı sürdürmeyi devam ettirirdi. Ama ergenlik yaşına gelince her insana bir yasak ağaç bir de helal ağacı temsil eden iki zıt yönde teklif sunucu melekle insan karşı karşıya kalmaktadır. İşte insanda, imtihan süreci o zaman başlamaktadır. İşte Adem ve eşi o zaman cennetten çıkmaktadır. İşte insanlar tek bir ümmetten farklı bir ümmet farklı bir şeriat yoluna o zaman everilmektedirler.
5/48. Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitap’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)lafına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Yani ayette Allah diyor ki, “Biz isteseydik insanı yaratırken işin içerisine İblisi karıştırmazdık insanlar yaratılışta verdiği sözden caymadan melek olarak konumunu sürdürür giderdi. Eğer öyle olmuş olsaydı ne imtihana ne cennete ne cehenneme ne irade kullanarak dünya nimetlerinden zevk alan biri de olmazdı.” İşte kendi yaratıcılığını görmek için kendisine muhatap olacak olan bir halife yaratacağını söylemektedir.
25/ 77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’
Yine Araf suresinde ifade edilen ayetin ikinci bölümünü aktaralım. ”Evet, (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.” Ayette geçen ifadeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ateistin birisi bana şöyle bir soru sordu. “Sizin inandığınız Allah haşa ne biçim Allah dedi” Ne hatasını gördün dedim. O da dedi ki, Allah bana kötülüğü programlıyor. Ben de onun programladığı şekilde kötülüğü yapıyorum. Ahiret hayatında gir bakalım cehenneme diyor dedi. Ben de ona dedim ki adı da Uğurdu. Ey Uğur sen bir kötülük yapmak istediğin veya yaptığın zaman, senin öz içinden bir ses, ey Uğur yapma yanlış yapı504
| Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yorsun diye bir uyarı sesi gelmiyor mu dedim. O da dedi ki evet geliyor dedi. Ben de ona dedim ki, o zaman kötülüğü Allah programlamıyor. Sen kendin programlayıp yapıyorsun deyince çekti gitti.
Aslında İslam toplumlarında böyle bir kader anlayışı vardır. Kaderi şöyle tarif etmektedirler. Kader Allah’ın insanlar doğmadan önce insanlar üzerinde çizmiş olduğu hayat planıdır. Kur’an’a göre böyle bir kader anlayışı yoktur. Bu kader anlayışı insanların uydurmasıdır.
Her insan yapmış olduğu yanlışları da bilir. Yapmış olduğu doğruları da bilir. Ama insan bile bile kendi dünyalık menfaatleri için inkâr etmektedir.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
27/71. Derler ki: ‘Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaad olunan (azab) ne zaman?’
İnkâr edenler ile Müslüman olanlar arasında bir perde vardır. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak on üç yerde perde kelimesi geçmektedir. Bunlardan bir ayeti aktarmaya çalışalım.
2/7. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azab onlar içindir.
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
Düşünen aklını kullanan insanlar için, dünya üzerinde güç ve kuvvet sahibi ülkeler mazlum olan insanlar üzerinde işkence ve zulümlerini sürdürmektedirler. Hani derler ya zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı
Neml Suresi | 505
vardır. İnkâr edenler ahiret hayatında cehennemde ebedi olarak azap çekeceklerini söylediği zaman, inkâr edenler kendilerine gelen resulle alay etmektedirler.
Peki, gökleri ve yeri yaratan insanlara gökten ve yerden rızık yağdıran Allah varsa ki vardır. Yapmış oldukları zulümlerin cezasını dünya hayatında vermeyecektir. Peki, inkâr eden ve zulmedenler yapmış oldukları zulümler kendi yanlarına kârlı mı çıkacak? Hayır, adil bir insan için asla bu mümkün olamaz. Suçlu mutlaka işlediği suçun bedelini ödemelidir. İnsan fıtratı asla buna müsaade edemez. Bir ayette insanlara şöyle örnek vermektedir.
16/75. Allah, (kendisine ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiç bir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.
16/76. Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?
Evet, Allah dünya hayatında insanların yol tercihlerine müdahale etmiyor. Ama iman eden ve salih amel işleyen Müslümanlarla inkâr eden ve zulmedenleri bir pistte yarış yaptırıyor. Allah’ın sözünü dinleyenler sadece Müslüman olanlardır. İnkâr edenler Allah’ın sözlerine karşı gözleri kör kulakları sağır ve kalpleri de mühürlü olanlardır. Allah ahiret hayatında iki tip insanı eşit tutmayacaktır..
9/52. De ki: ‘Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah’ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.
Ayette görüldüğü gibi Allah dünya hayatında inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını ya iman eden ve salih amel işleyenler güç ve kuvvet haline gelirlerse Müslüman olanlar eliyle verecektir. Ya da Müslüman olanlar bunu beceremezlerse Allah inkâr edenlerin cezasını ahiret hayatında kendi eliyle verecektir. İşte anlayabileler için size tokat gibi bir ayettir.
506 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
27/72. De ki: ‘Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile.’
İnkâr edenler, hayata inkâr gözlüğünü takmaları sonucunda hakkı hakikati gören gözleri görmez, işiten kulakları işitmez hisseden kalpleri de hissetmez hale gelmesi onlar ölmüş demektir. Nitekim bakara suresi iki yüz elli dokuzuncu ayet onu hatırlatmaktadır.
2/259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: ‘Ne kadar kaldın?’ O: ‘Bir gün veya bir günden az kaldım’ dedi. (Allah ona:) ‘Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?’ dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: ‘(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.’
Bu ayetin ne demek istediğini yeri ve zamanı geldikçe tefsir kitaplarımda hep anlatma ihtiyacı hissediyorum. Yine özet olarak kısacık da olsa anlatmaya çalışayım.
Kur’an ölü kiki farklı anlamda kullanmıştır. Birinci anlamı hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında olan ölüdür. Bu anlamda olan ölüler dünya hayatına bir daha geri gelmeyeceklerdir. Örnek olan bir ayeti nakledeyim.
21/95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
Ölü kelimesinin ikinci anlamı ise Allah’ın gönderdiği peygamberleri kitapları ahiret âlemini inkâr edenler için kullanılmıştır. Kur’an bu tip insan fotoğrafını ortaya koyarken, onların gözleri vardır görmezler kulakları vardır işitmezler. Kalpleri de mühürlenmiştir ifadesi ile anlatılmaktadır. Kur’an helak ettik ifadesi ile ilahi mesajdan nasibini alamamış insanlar için kullanılmış olan bir ifade tarzıdır. İsa peygamberin diriltmiş olduğu ölüler bu anlamda olan ölülerdir. Kur’an’dan bununla ilgili bir ayet daha örnek verelim.
Neml Suresi | 507
2/72. Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
2/73. Bunun için de: ‘Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun’ demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
Bakara suresi iki yüz elli dokuzuncu ayette geçen şu ifade şöyledir.
“Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: ‘Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?’ Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti.”
Ayette dikkat çeken en önemli konu, Allah ıssız duran bir beldeyi nasıl diriltecekmiş demesi ile birlikte, Allah’ın insanı öldürdüğü nerde görülmüş? Ayette verilmek istenen mesaj şudur. Ahiret âlemini inkâr eden deist ve ateist olan birinin ölen bir kişiyi Allah diriltmez dediği için, gelen peygamberleri inkâr ettiğinden dolayı ilahi mesaja karşı duyarlılığının kapanması anlamında öldürdük ifadesi kullanmaktadır.
Adam ben kesinlikle ölen insanların tekrar diriltilecek olduğuna inanmıyorum demektir. İşte Allah inkâr edenlerin gözleri vardır görmez kulakları vardır işitmezler kalpleri de mühürlenmiştir ifadesi ile yeryüzünde dolaşanlara kuran ölü kelimesi kullanmaktadır. Ayette geçen dirilttik ifadesi dünya hayatında değil ahiret hayatındadır. Eğer bunu çözemezsen ayet hikâye ve masallara dönüşür. Çünkü Allah diriltilme olayını sadece ahiret hayatında olacağını vaad etmektedir. Allah iki ölüş iki diriliş olduğunu değişik ayetlerde izah etmektedir.
40/10. Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: ‘Allah’ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.“
40/11. Dediler ki: ‘Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?’
40/12. ‘Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah’ındır.’
508 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
Neml Suresi | 509
Evet, inkâr edip cehennem azabını gören insanlar pişmanlıklarını dile getirip geriye dönmek isteseler de artık iş işten geçmiş olacaktır. Artık bir daha geriye dönme olayı yoktur. Onlar için ebedi cehennem azabı vardır.
27/73. Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
Ayette geçen şu ifadeye dikkat çekmek istiyorum. “Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir,” Bunla ilgili başımdan geçen bir kıssayı anlatmak istiyorum. Bizim kasabada Deli Hasan lakaplı bir kişi vardı. Nasıl hayatından memnun musun dedim. O da dedi ki hayatımdan hiç memnun değilim dedi. Ben de şükret seni yaratan Allah’a dedim o da dedi ki Allah bana ne yapıvermiş de şükredecekmişim dedi. Ben de dedim ki o arada cami kapısında dileniyordu. Bak dedim Allah Müslüman olanların kalbini yumuşatıp sana para veriyorlar dedim.
Ayette geçen “Rab” kelimesi geçtiği zaman insanları yaratıp öldüren, tekrar diriltip hesaba çekecek olan Allah’tır. Bütün canlıları rızıklandıran ve insanlara boyun eğdiren Allah’tır. O zaman Allah insanlara peygamberler aracılığı ile hangi konuda nerde nasıl davranması gerektiğine dair en ince ayrıntılarına varıncaya kadar bilgi veren bir kitap göndermiştir.
O Kitap da Kur’an’ın ta kendisidir. Allah insanlara iki farklı yol göstererek bunlardan hangisini seçip seçmeyeceğini insanın kendi özgür iradesine bırakarak denemeye tabi tutmaktadır. Bu deneme süreci de, ergenlik yaşından bunaklık ve ölüm dönemine kadar devam etmektedir. Allah’ın insanlara fazl sahibi bağışlayıcı olması ölüm gelmeden önce iman edip imanının gereklerini hayra dönüştürecek fırsat ve zamanı olması gerekir.
6/158. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: ‘Bekleyin, biz de elbette beklemekteyiz.’
5/39. Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Ancak ölüm geldi mi, Allah bütün tövbe kapılarını kapatmaktadır. Çünkü ölüm anında herkese ahiret âleminde gidecek olduğu yer gösterilmektedir.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Evet, inkâr edenler cehennemde çekecekleri azap yerini ölüm anında görecek. İman eden ve salih amel işleyenler de ahiret âleminde cennette konaklanacakları mükâfat yerini göreceklerdir. İsterseniz ayetlerden ona da bir örnek verelim.
3/169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
3/170. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiç bir korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
3/171. Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.
Oldu olacak bir de ehli kitap olanların ölüm anında gidecekleri yeri gösteren bir ayeti de nakledelim.
4/159. Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
27/74. Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir.
Öncelikle ayette geçen insanların kalbinden geçirdiklerini ve karar verdikleri yönde ister kötülük yapma konusunda isterse de iyilikleri yapma konusunda karar verdiklerinden onu hayatına geçirenleri de kalbinden geçirip karar verdiklerini fiili hayata geçirmeyenlerin hepsinden Allah hesaba çekecektir.
Özellikle Allah kişiler karar verdikleri şeyleri fiili hayata geçirmeden bilmez diyenler, Allah hakkında zan ve tahminde bulunmaktadır. Allah’ın
510 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yaratıp da yaratmış olduğu şeyler hakkında bilmemesi demek onun ilah ve Rab oluşuna gölge düşürmek demektir. Dilerseniz ilgili ayetlerden birkaç örnek verelim.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
Ayette anlatılmak istenen temel mesaj şudur. Allah’a göre zaman yoktur. Kâinatı yaratması ile bildikte zaman da sonradan yaratılmıştır. Zaman Allah’a göre değil, zaman kavramı insanlar içindir. Allah katında kâinatın yaratılışı ile kıyametin kopuşu arasında milyarlarca yıl geçse de, Allah katında o süreç bir an gibidir. Allah gökleri ve yeri sadece kendisine muhatap aldığı insanlar için yaratmıştır.
27/75. Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
Işık yılının milyonlarca yıl gidip de ulaşamadığı galaksilerden ve yıldızlardan bahsedilmektedir. Bir de yeryüzünü düşünün düşen yaş ve kuru yaprak dahi Allah’a gizli kalmıyorsa o zaman Allah’ın büyüklüğünü ve gücünü düşünün. İnsanlar kendilerine bile yararı ve zararı olmayan ölmek istemediği halde ölümünü engelleyemeyen yaratıklardan kendisinin rab olduğunu söyleyen insanları düşünün. Aklını kullanan adil bir kişi için hangisi ibadet ve kulluk edilmeye layık olandır. Bununla ilgili en güzel kıssa firavun ve büyücüleri arasında geçmektedir.
FİRAVUN VE BÜYÜCÜLERİNİN SINAVI
20/70. Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: ‘Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik’ dediler.
Bu ayet Hazreti Musa’nın Allah’tan almış olduğu vahyin kuralları ile yaşamanın ne kadar önemli ve güzel olduğunu anlatınca Firavun’un bilgin büyücüleri kendi fıtratlarında olan takva sesi ile uyum halinde olduğunu fark eder etmez, hemen kabullenip Müslüman olduklarını itiraf etmektedirler.
Neml Suresi | 511
20/71. (Firavun) Dedi ki: ‘Ben size izin vermeden önce O’na inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız.’
Firavun bütün halkı susturup pusturmuş kendisinin dışında ilah ve rab edinenleri dünya hayatında asarak keserek onların gökleri ve yeri yaratan Allah’a iman etmelerini ona ibadet ve kulak etmelerini sindiremeyip, onlara tehditler savurarak şöyle diyordu.
26/29. (Firavun) dedi ki: ‘Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.’
40/29. ‘Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardım edecek?’ Firavun dedi ki: ‘Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum.’
43/51. Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: ‘Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?’
Ayetlerde dikkat ederseniz Firavun ben sizin ilahınız ve rabbinizim diyor. Ama şu ayetlerde de gökleri ve yeri yaratan Allah’tır. O halde sizin ilah ve rabbiniz benim diyor. Sizce hangi ilahı ve rabbi biz kabul edip ibadet ve kulluğu ona yapalım. Allah da diyor ki?
21/92. Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
23/52. İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının.
Dünya hayatında önde gelen bütün müstekbirler Firavunlar kendinden başka hiç kimseye ibadet ve kulluk edilmesini istemezler. Ama onlar bir gün gelip de sizi ve kendilerini Allah kendi huzurunda toplayacağı gün, onlar hala ilah ve rabliğini sürdürebilecekler mi? Kur’an Firavun’un dünya hayatında kendisinden başka ilah ve rab olduğunu sanmıyordu. Ama ölüm anındaki durumunu Kur’an’dan dinleyelim.
512 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
10/88. Musa dedi ki: ‘Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavuna ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler.’
10/89. (Allah) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın.’
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Dünya hayatında kendisinin ilah ve rap olduğunu söyleyip insanları aç susuz bırakan öldüren özgürlüklerini ellerinden alıp onları köleleştirmişti.
Ama ölüm kendisine de gelip çatınca Firavun kendisini yaratan rabbinin ilahlığı karşısında ne kadar aciz olduğunu itiraf ederek Allah’a teslim olup Müslüman olduğunu söylemekteydi. Bilin ki Allah dünya hayatında inkâr eden ve haksız yere masum insanları öldüren insanlara geçmişte Allah söz verişinden dolayı müdahale etmeyeceğini bildirmişti. Fırsatı ganimet bilenler Allah hakkında olmadık iftiralar ediyorlardı.
Evet, Allah gökleri ve yeri hak olarak yaratıp dünya hayatında insanları imtihana tutmaktadır. Allah’ın insanların zulmüne sesiz kalışı sakın ola ki sizi aldatmasın. Allah görmez bilmez sanmayın. Allah görüyor biliyor ama sınavın sonucuna kadar sessizce bekliyor. Ahiret hayatında zulmedenlerin defterini dürüp cehenneme atacaktır.
20/72. Dediler ki: ‘Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla ‘tercih edip-seçmeyiz.’ Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.’
Neml Suresi | 513
20/73. ‘Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir.’
Aklını kullanan Firavun’un bilgin büyücüleri, hemen kendi fıtratlarına dönerek takvadan haykıran sese kulak verip ölümü riske alarak Müslüman olduklarını itiraf etmişlerdir.
Hazreti İbrahim’in oğlunu rüyasında kurban etme olayı da tıpkı bunun gibidir. Kur’an’da oğlunu boğazlayan İbrahim değil, Firavun gibi kendisine itaat etmeyen “Rabbim Allah’tır” diyen her mazlumu boğazlayıp öldürenler, inkâr edenlerin önde gelenleridir. İşte Hazreti İbrahim oğlu İsmail’i Allah’a ibadet ve kulluğa davete hazırlıyordu.
İbrahim oğlu için şöyle diyordu. Oğlum bak ben onların ibadet ve kulluk yaptıkları putlardan ayrıldım. Benim ibadet ve kulluğum beni öldürüp dirilten Allah’adır. Ben bunları onlara söyleyince beni öldürme konusunda babam da dâhil birleşmektedirler. Eğer sen de benim gibi onların ilahlarına tapmaktan uzaklaşıp gökleri ve yeri yaratan Allah’a ibadet ve kulluk yaparsan seni de öldürecekler sen ne düşünüyorsun dedi. İsmail de babasına şöyle dedi.
37/102. Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emr olunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
İbrahim ve oğlunun kurban edilmesi olayı Kur’an’da özet olarak şöyle anlatılmaktadır. Oğlum ben Müslümanım gökleri ve yeri yaratan Allah’a teslim oldum. Dünya hayatında beni yaşatmayıp, öldürecekler ama Allah bana ahiret hayatında cennet vaat etmektedir. Ey oğlum sen de benim gibi Müslüman olmaya karar verirsen ve Müslüman olursan seni de yaşatmazlar. Allah sana da ahiret âleminde cennet vaat etmektedir. Sen ne düşünüyorsun?
Dediği zaman İsmail de Müslüman olmaya karar veriyor. Kur’an’ın anlatmış olduğu İbrahim’in oğlunu kurban etme olayı mecaz anlamda böyle anlatılmaktadır. Yoksa bir peygamber olan İbrahim, oğlunu gerçek anlamda kesip öldüremez. Allah denemek için de İbrahim’e böyle bir emir vermez.
514 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
5/32. Bu nedenle, İsrail oğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
27/76. Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğulları’na hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatıyor.
Kur’an en son peygambere gelen en son kitaptır. Artık bir daha ne bir peygamber ne de bir kitap gelecektir. Çünkü Kur’an’da geçmiş peygamber kıssalarının insanların öğüt alabilecekleri her örnekten bir örnek verilerek hiçbir eksik bırakılmamıştır.
6/38. Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
Bir taraftan peygamberlik sona ererken bir taraftan da peygamber gelip de yeni bir kitap gelme olayı da sona ermiş olmaktadır. Gelmiş geçmiş vahiy kitaplarının orijinal bir metni ne Tevrat’ın ne de İncil’in ne de Zebur’un ne de Suhuf kitapların kalmamıştır. Sebebi ise Allah’tan gelen kitapların korunabilmesi için bir taraftan yazılması, bir taraftan da ezberlenmesi gerekirdi. Bu sebeple Kur’an’ın dışında hiçbir kitap vahiy inerken insanlar eliyle yazılıp ezberlenmemiştir. Sadece Kur’an insanlar eliyle yazılıp ezberlenmiştir.
15/9. Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Allah Kur’an’ı biz indirdik biz koruyacağız derken, Kur’an’ın nasıl korunduğu ile ilgili açıklamaları başka ayetlerde yapmaktadır.
25/4. İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
25/5. Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
Neml Suresi | 515
6/91. Onlar: ‘Allah, beşere hiç bir şey indirmemiştir’ demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: ‘Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.’ De ki: ‘Allah.’ Sonra Onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
İşte örnek olarak vermiş olduğum ayetler yazı kültürü ve sanatının gelişmesi ile Müslüman olanlar ilgi duyup, Allah’tan nebinin kalbine ilka ve ilam olarak gelen ayetler zaman geçirmeden bir taraftan deriler ve kâğıtlar üzerine yazılmıştır bir taraftan da ezberleyerek bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Ve kıyamete kadar da bozulmadan korunmaya devam edecektir.
Ayette ifade edildiği gibi, “Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğulları’na hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatıyor.”
Sadece İsrailoğulları ile ilgili olayları değil, kendilerine peygamber gelip kıssası aktarılan bütün peygamber kavimlerinin kıssalarını ait olduğu yer kadar açıklayıp anlatmıştır.
27/77. Ve gerçekten o, müminler için bir hidayet ve bir rahmettir.
Allah gökleri ve yeri ve insanları yaratmış. Emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanlara da yaratmış olduğu varlıklardan nasıl yararlanılıp yararlanılmayacağı konusunda, elçiler aracılığı ile ulaştırmıştır. Tabi ki, aklını kullanan ve iman eden mümin olanlar vahyi bilgilerden yararlanmış. Aklını kullanmayan inkâr edenler de bu bilgilerden yararlanmamışlardır. Ayette ifade edildiği gibi “Ve gerçekten o, müminler için bir hidayet ve bir rahmettir.” İşte müminler için hidayet ve rahmettir derken, ilahi mesajdan yararlanan insanlar kazanmıştır. Çünkü onlar bunun önem ve değerinin bilincindedir. İlahi mesajdan yararlanmayanlar da inkâr ettikleri için yararlanamamaktadırlar.
27/78. Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.
Allah dünya hayatını deneme ve imtihan salonu yapmıştır. Ahiret hayatını da sınavın sonucunda herkes ne kazanıp götürmüşse onların
516 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kazandıklarına göre ya ebedi cennet ya da ebedi cehennem vaat etmektedir. Dünya hayatında yetki ve sorumluluğu insanlara vererek sermayeyi insanların önüne koymuş. Kim tercihini iki farklı yoldan hangisi yönünde kullanırsa kullandığı yönde yolunu da göstermiş ve dünya hayatında müdahale etmeyeceğine dair söz vermiştir. Asıl ceza ve mükâfat yeri ahiret âleminin maliki ifadesiyle karşılığını herkese haksızlığa uğramadan vereceğini vaat etmiştir. Şimdi ilgi konusu olan, ayetlerden örnekler vererek olayı doğru olarak anlamaya çalışalım.
76/2. Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
76/3. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.
Ayetlerde ifade edildiği gibi, Allah deneme anında insanlara ceza ve mükâfat verir mi? Allah inkâr eden ve zulmedenlerin cezasını sürekli ahiret hayatına ertelediğinden söz eder.
42/14. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Müslümanım diyenler inkâr edenlerin yapmış oldukları zulüm ve işkencelere karşı üzülmesinler. Allah onların yaptıkları her kötülüğü görmekte ve izlemektedir. Onların yaptıkları zulmün cezasını ahiret hayatında vereceğini onlarca ayetlerde söylemektedir.
16/61. Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiç bir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
27/78. Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.
27/79. Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık hak üzeresin.
Neml Suresi | 517
Sen insanların kimin ne deyip demediği, umurunda olmasın. Allah’ın ne deyip demediği senin umurunda olsun. Çünkü sen Allah’a karşı hesap vereceksin. Yeryüzünde yaratılmış olan her insanın dönüp dolaşıp varacak olduğu yer Allah’ın huzurudur.
Bütün insanlar yapıp ettiğini, Allah’a hesap vereceklerdir. Sen bu sebeple sadece ona tevekkül et. Kur’an içerisinde yaklaşık olarak otuz sekiz ayette tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidir diye ayet geçmektedir. Bu da gösteriyor ki tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı olduğu gibi insanların dönüp dolaşacağı yer de er veya geç Allah’ın huzuru olacaktır.
60/4. İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.’ Ancak İbrahim’in babasına: ‘Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.’ demesi hariç. ‘Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve ‘içten sana yöneldik.’ Dönüş sanadır.’
Ayette en dikkat çeken yönü şudur. “Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.’ demesi hariç.” İşte Kur’an İbrahim’in babası için bağışlama dilemesinin yanlış olduğunu şu ayetle dile getirmektedir.
9/114. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.
Allah iman eden her insan yakınlarının yanlış yolda gitmesini asla istemeyeceği dile getirilirken, Allah, anan baban kardeşlerin de olsa asla onlara sevgi gösterme demektedir. Müslüman olanların istisnasız hepsinin böyle yapması gerekmektedir.
58/22. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle
518 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
27/81. Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır.
Ayette kör kelimesi biyolojik anlamda kullanılan kör değildir. Biyolojik olarak gözleri gördüğü halde hakka karşı gözleri kör olan gözlerin, körlüğünden söz etmektedir.
7/179. Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.
27/82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Bu ayet İslam toplumlarında hiç anlaşılamamış olan bir ayettir. Ayet içerisinde geçen Dabbe kelimesi genelde yerde debelenen canlı diye anlaşılmıştır. Şimdi ayette geçen bölümleri ayrı ayrı naklederek ne demek istediğini Kur’an ve evren yasalarına ters düşmeden anlamaya çalışalım.
“O söz, başlarına geldiği zaman,” Ayetin bu bölümünde Kur’an iki hayattan bahsetmektedir. Bunlardan birisi bir an kadar kısa olan dünya hayatıdır. Allah’ın kendisine muhatap aldığı ve emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanların denemeye tabi tutulduğu yerdir. Bu hayat dünya ve ahiret hayatının toplamında bir an kadar kısa olan bir hayattır. Dünya hayatında insanların önüne seçenek olarak Allah iki ağaç koymuştur. Bunlardan birisi yasak ağaçtır.
Kim bu ağacı besler yetiştirip büyütüp o ağacın meyvelerinden nemalanırsa o helak olmuştur. Bu ağaçlardan birisi de helal ağaçtır. İnsan kendisinde olan bu ağacı kim besler yeşertir büyütürse o kişi ahiret
Neml Suresi | 519
hayatında kurtulmuştur. Dünya hayatında yasak ağaçtan nemalanan insanlar kendisine yüklenen emanet ve sorumluluğu yerine getirmeyen insanlardır. Bunlarda inkâr zulüm gizleme saklama dalavere her türlü Allah’ın insanlardan yapmasını istediği bütün şeylere karşı onların bir alerjileri vardır.
İşte, ayette geçen şu ifade “O söz, başlarına geldiği zaman,” inkâr ettikleri ahiret hayatını ahiret âleminde o kişiler orada yalan söyleyip de gizledikleri bütün şeyleri Allah kamera kayıt sistemine alıp ne zaman o bunları yapmadım etmedim derse, işte o anda hemen Dabbe karşısına çıkmaktadır. İnkâr edip yalan söylediğini onlara itiraf edeceklerini bildirmektedir. Bir ayetle bunu açıklamaya çalışalım.
2/284. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Ayetin ikinci bölümünde de şu ifade geçmektedir “o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.”
O zaman dünya hayatında denemeye tabi tutulup mükâfat ve ceza verilecek olan insanların önüne iki belge konmaktadır. Bunlardan birisi her insanın boynuna dolanmış bir kitaptır.
17/ 13. Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Bu kitap yazıcı meleklerin insanların yapmış oldukları bütün davranışları ve sözleri kaydeden bir kitaptır. İkinci belge de kalplerinden yapmak isteyip de inkâr ve davranışları açığa vurmadıkları zulümleri kaydeden bir kamera sistemi olan Dabbe olan belgedir.
27/83. Her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir gurubu toplayacağımız gün, artık onlar ‘tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar.’ Kur’an içerisinde ümmet kelimesi yaklaşık olarak elli dört yerde geçmektedir. Dilerseniz bunlardan bir tanesini nakledeyim.
2/128. Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.’
520 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
11/118. Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
Ayet içerisinde her ümmetten derken hangi her ümmetten onu anlamak gerekmektedir. Ayette geçen şu ifadeyi aktaralım ondan sonra hangi ümmet olduğuna karar verelim. “Her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir gurubu toplayacağımız gün, artık onlar tutuklanıp dağıtılırlar.” Vermiş olduğum ayet örneklerinden anlaşıldığı gibi inanç ve yaşam biçimleri hayat tarzları aynı olan insanlar için kullanılmış bir ifade olduğu anlaşılmaktadır.
Kur’an ifadesine göre iki farklı yol vardır. Birisi Allah’ın vahiylerle çerçevesini çizmiş olduğu hak yoldur. İkincisi ise vahiylerle çerçevesi dışında çizilen yüzlerce binlerce farklı batıl yollardır.
İşte ayette geçen ifadeye göre farklı ümmetlerden derken batıl yolda olanlardan olanları azap etmek için bölükler halinde dağıtırız ifadesi kullanılmaktadır.
27/84. Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: ‘Siz benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?’
Bu ayet inkâr eden ve zulmedenlerin ahiret hayatına geldikleri zaman, yine onlara her yalanlama ve inkârda kendi öz içerisinde var olan takva sesi onu uyarmaktadır. Yine Araf suresi yüz yetmiş ikinci ayeti burada nakletmek gerekiyor.
7/172. Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.
Ayette geçen şu ifade dikkat çekici değil mi? “‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik dememeniz içindir.
Allah insanı öyle mükemmel olarak yaratmış ki, insan Allah’ın muhatap aldığı bir halifedir. Her insan yanlış yapsa da doğru yapsa da muhakkak onun bilincindedir. Bir başka ifadeyle insanın öz içinde Kur’an diliyle
Neml Suresi | 521
takva, toplum diliyle vicdan, psikoloji diliyle bir de üst ben vardır. İnsanın kendisi yanlış bir söz veya davranışta bulunduğu zaman yanlış yaptın bu davranışı yapma diye haykırarak uyarı sesi vermektedir. İşte peygamberleri yalanlayıp da zulmedenler ahiret hayatında Allah’ın huzurunda işlemiş oldukları suçların farkında olduklarından gidecek olduğu azabı gerçekten hak ettiklerini itiraf edeceklerdir.
27/85. Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar.
Hani Allah; “Kim Allah’ın emir ve yasaklarına uyarsa o kendi lehinedir. Kim Allah’ın emir ve yasaklarına uymazsa o da kendi aleyhinedir” diyordu ya. İşte yapmış oldukları kötülüklerle gelenler için ayette geçen şu ifade yankı uyandırmaktadır. “söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır,”
41/46. Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
27/86. Görmediler mi, biz geceyi onda sükûn bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır.
Allah yaratmış olduğu her şeyi sebep ve sonuç içerisine bağlı olarak yarattığını bildirmiştir. Gece ve gündüz dünyanın kendi miğferi etrafında dönmektedir. Dünya elips şeklinde olup güneş gören yüzü gündüz güneş görmeyen karanlık olan yüzü de gece olmaktadır. İşte ayette “Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır” derken kâinattaki varlıkların gelişigüzel yaratılmadığını her şeyin bir ölçü ve bir sistem içerisinde yaratıldığı anlatılmaktadır.
Bu sebep ve sonuç ilişkilerine bağlı olarak, dünya kendi miğferi etrafında dönünce gece ve gündüz meydana gelmektedir. Dünya güneş etrafında döndükçe mevsimler meydana gelmektedir. Elbette gece ve gündüz meydana gelmemiş olsaydı, yani devamlı gece devamlı gündüz olmuş olsaydı insanlar ya dinlenecek zaman bulamazlardı ya da çalışma imkânı bulmakta güçlük çekeceklerdi. Ayetlerden bazıları da ayın seyirlerine göre hareketlerinde ay yılı takvimi meydana gelmektedir. Güneşin seyriyle de güneş yılı takvimi meydana gelmektedir.
522 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
27/87. Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ‘boyun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir.
Yeryüzünde emanet ve sorumluluk yüklenmiş olan insanlar Kur’an ifadesine göre ömrü elli bin yıl sürdüğü anlaşılmaktadır. Bir ayetle bunu örneklendirmeye çalışalım.
70/4. Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
27/87. Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ‘boyun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir.
İnsanların kendilerine verilmiş bir zaman dilimi doğup büyüyüp sonra kendisine ayrılan sürenin sonuna gelince öldüğü gibi. Bu evrenin ve insanlığın tümünün de bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonucu vardır. Şu bir gerçek ki, Allah’ın kendisine muhatap aldığı değer verdiği duasına icabet ettiği tek varlık insan olduğu bir gerçektir. Allah evrende yaratılmış olan bütün şeyleri insanlar için yaratmıştır.
2/29. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.
25/77. De ki: ‘Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.’
Evet, aktarmış olduğum ayetlerden anlaşıldığı gibi, Allah kendisiyle insanlar arasında seçmiş olduğu nebi ve resuller aracılığı ile bunları söylemektedir. İnsanoğlu evrendeki gizli sırları çözmek için Allah’ın bildirmesine ihtiyaç vardır. Allah da bu bilgileri hem meleklerden hem de insandan olan resuller aracılığı ile bilgileri doğru bir şekilde insanlara öğretmektedir. Siz insanlardan olan resulleri biliyordunuz ama meleklerden olan resulleri hiç duydunuz mu? İşte Kur’an o resulleri de bize şöyle tanıtmaktadır.
22/75. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
İnsanların tıpta biyolojide kimyada fizikte velhasıl bütün müsbet
Neml Suresi | 523
bilimlerde çelişkisizlik ilkesine bağlı olarak icatlarını geliştirerek bu günkü bilgisayar ve uzay çağına ulaşmışlardır. Tefsir ve meallerde insanlar hep, melek sözü geçtiği zaman nurani varlıklar olarak niteleyip durmuşlardır. Oysa Kur’an melek tanımını şöyle yaparak insanlığa yeni bir bakış penceresi açtığını görmekteyiz. Evrende insanların fiziki ve psikolojik yapısı da dâhil olmak üzere insanların karar verdiği yönde hizmet sunan insanların dışında zerreden küreye kadar yaratılmış olan bütün varlıkların genel adıdır. Bir başka ifadeyle akıl irade ve seçeneği sorumluluğu olmayan canlı ve cansız varlıkların tümünün adı melektirler. Bir ayetle örnek vermeye çalışalım.
33/72. Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
Anlayabilen insanlar için ayette belirtildiği gibi evrende temel olarak iki varlık bulunmaktadır. Bunlardan birisi emanet ve yüklenmemiş olan varlıklardır. Bu varlıklarda akıl irade seçenek yoktur. Yol seçme tercihi de bulunmaktadır. Bunların görevi Allah’ın kendilerine kodlamış olduğu bilgilerle insanlara hizmet veya secde etmektedir.
2/30. Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi.
Ayette anlaşılmayan taraf biz hem meleklerde akıl irade seçenek yok diyoruz. O zaman melekler daha yaratılmamış bir insanın bir başka ifadeyle halifenin kan döküp bozgunculuk yapacağını nereden biliyorlar? Sorusu ister istemez akla gelmektedir. Evet, melekler kesinlikle insanın kan döküp bozgunculuk yapacağını bilmezler. O zaman edebi sanatlarda hayvanları konuşturma sanatı olan fabl sanatı vardır. İşte filozof Beydaba isimli Hindistan uyruklu bir yazar hayvanları lisanı haliyle konuşturarak Kelile ve Dimne diye bir kitap yazmıştı. Aynen onun gibi Allah melekleri lisanı hal ile konuşturup insanlara bilgi vermektedir. Melekler kendilerine ait hiçbir bilgisi olmayıp bilgisi olanın sadece Allah olduğunu şu ayet bildirmektedir.
524 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
2/32. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’
O zaman sorulma ihtimali olan sorulara şöyle cevap vererek konuyu kapatalım. Evrende gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıklar ya melekler kategorisindendir. Ya da insanlar kategorisindendir. İnsanlar kategorisinden olan varlıklarda görülmeyen bilinmeyen varlıklar yoktur. Ama melekler kategorisine giren varlıklar içinde görülmeyen melekler de var. Görülen melekler de vardır. Örnek verecek olursak akıl İblis takva rüzgâr hepsi birer melek ama bunlar görülmeyen meleklerdendir. Güneş ay yıldız hayvanlar bitkiler, bunlar görülen meleklerdir.
Bu ayet ve açıklamalardan sonra konumuzla ilgili ayette kıyamet sahnesi fotoğraflanmaktaydı. Dünya hayatında Allah’ın değer verip kendisine emanet ve sorumluluk yüklemiş olduğu insanları ahiret hayatında hesaba çekecektir. İşte inkâr eden ve zulmeden insanları ahiret hayatında Allah kötülükleri misliyle cezalandıracaktır. İman eden ve salih amel işleyenleri de arttırarak mükâfat verecektir.
27/88. Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi ‘sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır.
Dünyanın kendi miğferi etrafında yaklaşık kırk dört bin kilometre olan çevresini yirmi dört saatlik bir zaman dilimi içerisinde tamamlamaktadır. Bu da gösteriyor ki dünyanın saatteki hızı yaklaşık bin sekiz yüz kilometre hızla döndüğü anlaşılmaktadır. O bir uçak hızı saatte yaklaşık dokuz yüz kilometredir. Yani bir uçak hızının yaklaşık iki katı hızla dönen dünyanın dönüş hareketini hiç fark eden var mı? İşte dağlar bir uçak hızından fazla hızla hareket ediyor biz onun hareketini görmediğimiz için onları sabit olarak yerinde durur sanmaktayız. Allah bizlere onu haber vermektedir.
Kocaman dünyayı döndürüp her şeyi yerli yerinde düzenleyen Allah’tan büyük kim vardır. İbadet kulluğu sadece ve sadece ona yapmamızı istemektedir. Allah haksız mı?
27/89. Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.
Neml Suresi | 525
Allah insanları yaratırken sadece kendisini rab ve ilah olarak kabul edip ibadet ve kulluğu ona yapacak şekilde yaratmıştır. Ne yazık ki ergenlik çağına gelince yaratılışta verdiği sözden caydırmayı teklif sunucu İblis yüklenince insanların büyük çoğunluğu verdiği sözden cayarak rabbin emir ve yasakları dışına çıkmışlardır.
8/53. Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.
İnsanın kendinde olan neydi? “Rabbim Allah’tır ”sözünde durmaktı. Maalesef yaratılışta verdiği sözden caydırmak için insana vesvese veren İblis ve şeytan gündeme gelince insanlardan büyük bir çoğunluğu yaratılışta verdiği sözden caymıştır. Öyleyse ayette ifade edildiğine göre yaratılışta “Rabbim Allah’tır” deyip seni o yolda caymadan donanımlı bir hale getirmek için bilgileri kodlayan Allah o nimetten caydıran güç değil sen kendin o sözden kendi isteğinle cayarak rabbin yolunun dışına çıkmaktasın.
Yeryüzünde yaratılmış olan varlıkların en şuurlusu insandır. Kur’an insana halife ünvanı vermektedir. O zaman ergenlik yaşına geldikten sonra insan yol tercihini kimseye danışmadan kendisi seçerek kendi kaderini kendisi çizmektedir. Allah kesinlikle insan kaderini cennetlik ve cehennemlik diye yazmaz. Ancak Allah bir işin olmadan önce bilmesi onun ilmindendir.
6/59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
27/91. (De ki:) ‘Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve dokunulmaz kıldı. Her şey onundur. Ve Müslümanlardan olmakla emrolundum.’
Ayette en önemli dikkat çeken kelime şehir kelimesidir. Kur’an içerisinde yaklaşık otuz altı yerde şehir kelimesi geçmektedir. Bunlardan bir tanesini aktaralım onun üzerinde tefekkür edelim.
7/161. Onlara: ‘Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden
526 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
yeyin, ‘dileğimiz bağışlanmadır’ deyin ve kapısından secde ederek girin, (biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) arttıracağız’ denildiğinde,
Yeryüzü ve içinde bulunan bütün şehirler Allah’a aittir. Ama Allah kendisine emanet ve sorumluluk yüklediği insanlardan kapılarından secde ederek giren şükreden bağışlanma dileyen insanlar olduğu gibi, O şehirde yaşayıp da Allah’ı gale almayıp usulüne uygun davranışta bulunmayan nankörler de bulunmaktadır. Kur’an’da “kapılarından secde ederek girin” ifadesi Kur’an’a göre müteşabih, edebi sanatlara göre de mecaz anlatımda kullanılan bir ifadedir.
Dünya hayatında iki farklı hayat ve iki farklı topluluk vardır. Bunlardan birisi Müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzıdır. Bunların yaşam biçimin hayat tarzını gökleri ve yeri yaratan Allah belirler.
6/162. De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.’
İki topluluktan diğeri de şehrin kapılarından secde ederek girmeyenler vardır. Bunların yaşam biçimini hayat tarzını belirleyen şeytan ve dostlarıdır. Bu iki topluluktan iki farklı toplulukları net bir şekilde ayırt eden Musa ve Nuh kavminde net bir şeklide ayıran ayetlerden örnekler vermeye çalışalım. Önce Musa kavminden olan ayetlere örnekler.
10/90. Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): ‘İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım’ dedi.
10/91. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
10/92. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Şimdi de Nuh kavmi ile ilgili ayetlerden örnekler.
11/40. Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: ‘Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş
Neml Suresi | 527
olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.’ Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
11/41. Dedi ki: ‘Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.’
11/42. (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: ‘Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.’
11/43. (Oğlu) Dedi ki: ‘Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.’ Dedi ki: ‘Bugün Allah’ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.’ Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
11/44. Denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.’ Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı)üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: ‘Uzak olsunlar’ denildi.
11/45. Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: ‘Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va’din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.’
11/46. Dedi ki: ‘Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.’
11/47. Dedi ki: ‘Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.’
11/48. ‘Ey Nuh’ denildi. ‘Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır.’
Vermiş olduğum Musa’nın ve Nuh’un kavmi ile ilgili ayetlerde özet olarak şu mesaj verilmektedir.
Dünya hayatında Allah’ın insanlara özel bir müdahalesi olmadığına göre Musa kavmine asayı vurunca inananlar için kuru bir yol açılması
528 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri
demek onların yaşam biçimi hayat tarzını vahiyler belirlediği ifade edilmektedir. Dolayısı ile bunların kapılardan secde ederek girdiklerini ve cennetle müjdelendikleri anlatılmaktadır. Aynı olay Nuh kavminde gemi inşa edilmesi ile anlatılmakta gemi vahyi bilgilerle yaşamını düzenleyen toplumu anlatmaktadır. Boğulma olayı ise vahyi bilgiler dışında hareket eden, inkâr edip hayatını küfürle sürdürenler ise onlar bu tutum ve davranışları ile ahiret hayatında ebedi cehennemi hak ettikleri anlatılmaktadır.
27/92. ‘Ve Kur’an’ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: ‘Ben yalnızca uyarıcılardanım.’
Bütün peygamberlerin Allah ile bir sözleşmeleri bulunmaktadır. Onlar kendilerine vahyedilenlerin dışında ne bir sözde ne de bir davranışta bulunabilirler.
69/44. Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
69/45. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
69/46. Sonra onun can damarını elbette keserdik.
Allah bu sebeple Kur’an’da Peygamberler için düzeltilmiş beşer ifadesi kullanmaktadır. Aynı zamanda örnek alınması gereken tek kişi de peygamberlerdir.
22/52. Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
27/93. Ve de ki: ‘Allah’a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız.’ Senin Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Ayet kelimesi indirilmiş olan her harf ve kelime olduğu gibi yaratılmış olan zerreden küreye kadar ne varsa onların hepsi de ayet olarak geçmektedir. Ama gerçek olan şudur ki ayet kelimesinin hangi anlamda kullanıldığı ancak konu içerisinde anlaşılmaktadır.
Neml Suresi | 529
40/82. Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstündüler. Fakat kazandıkları şeyler, (azaba karşı) onlara hiç bir şey sağlayamadı.
40/83. Resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, yanlarındaki bilgi dolayısıyla sevinip-böbürlendiler de, kendisini alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşatıverdi.
40/84. Dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: ‘Bir olan Allah’a iman ettik ve O’na şirk koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik.’
40/85. Ama Bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiç bir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah’ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.
Neml suresi doksan üçüncü ayette geçen şu ifade, “O size ayetlerini gösterecektir. Siz de onları bilip tanıyacaksınız.” Allah’ın onlara göstermiş olduğu ayet demek ki ahiret hayatında inanmadıkları ahiret hayatı olduğu anlaşılmaktadır.
Burada Neml suresi tefsirini bitirmiş olmaktayız. Yine yenileyerek diyorum. Benim anlattıklarım Kur’an değil, Kur’an’dan anladıklarımdır. En doğruyu en güzeli gökleri ve yeri yaratan Allah bilir. Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
530 | Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.